Yahayy ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Merhaba sn Yahayy röportaj başlığımıza hoşgeldiniz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz, nerede yaşıyor ve ne işle meşgulsunuz? ihvan forumla nasıl tanıştınız?
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Merhabalar, hoşbulduk.
İstanbul'da yaşıyorum. 80 doğumluyum, 2 Çocuk babasıyım.
Mesleğim Mali müşavilik, şahsıma ait bir ofisi işletmeye çalışıyorum. Ara sıra da önce hobi olarak başladığım, sonraları ticari boyut kazanmaya başlayan yazılım işi ile ilgileniyorum, yazılım mimarisi ve son kullanıcı için arayüz tasarımları yapmak asli mesleğimden daha fazla hoşuma gidiyor.

İhvan forum ile bir arama yaparken Google amca sayesinde tanıştım.


Tapatalklandı.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
O zaman biz de tekrar hoşgeldin diyelim size =)

Sn Yahayy din sizce nedir ve tam olarak ne demektir?
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Sevgili yayay ..
bu nicki nereden buldunuz ..
muhasip iseniz , büyük ihtimal kelepir düşürdüğünüzü düşünüyorum ...
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Ve sevgili yayay ...
usül üzerine düşüncelerinizi alabilirmiyiz ?
Muhasipten birşey almak zordur bilirim de , gene de denemekte fayda var...
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
O zaman biz de tekrar hoşgeldin diyelim size =)

Sn Yahayy din sizce nedir ve tam olarak ne demektir?
Tekrar hoş bulduk.
Uzun uzağa tanımlar yapmayacaksak eğer, din benim açımdan kul olma bilincidir.
Rabbimiz yaratılışımızın manasını, "kulluk etmek" olarak bildirdiği için, bu terimi tanımlamak, içini doldurmak şeklinde açabiliriz.

Bu tanımlamanın ilk hareket noktası, binanın temeli, olmazsa olmazı ise, insanlığın yaşam serüveni boyunca sürekli çeşitli mevzuu ve hileler ile tahrif ederek, delik deşik ettiği tevhid olgusunu, Allah'ın bu artık kıyamete kadar son uyarım ultimatomu ile bildirdiği son vahyi ışığında şekillendirmek, iman etmek ve asla zedelememektir.

Cümlelerim biraz metraj açısından uzun olabilir, kısa cümleler kurmayı beceremiyorum bu benim eksikliğim anlaşılırlığı azaltıyorsa baştan özrümü dileyeyim ben [emoji1]
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sevgili yayay ..
bu nicki nereden buldunuz ..
muhasip iseniz , büyük ihtimal kelepir düşürdüğünüzü düşünüyorum ...
Birine mail ile cevap geniş bir cevap yazmaya çalışıyor ve araştırma yapıyordum, forumda bir konuya denk geldim.

Konu sanırım ölü zatların yardımı ile ilgili bir konu idi, yani ölmüş velilerin ruhaniyetinden yardım dilemek ile ilgili idi.
Cevap yazmak için üye olmam gerekti,
O zaman Allah'a içimde olanı göstermek için Ya Hay, Hay olan sensin, biz faniyiz, sen diriltir, öldürür, sen yaşatırsın diye bir dua geçirdim. İçimden geçerken nicki hiç düşünmeden form doldurur gibi Yahayy yazdım, hikaye bu [emoji1]
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Ben de varmıydım o konuda? =)
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Öyleyimdir ben darbeyi yapar giderim =)
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yeni Çağ gurubunun Yahayy parçasını çağrıştırmıştı bana da ... Var mı cemaat ile ilgi diye şaka yapmak istedim ..
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Sn Yahayy her hangi bir ilahiyat bilgisi aldınız mı? ne tür eserler okursunuz, fikirlerini takip ettiğiniz birileri var mı?
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sn Yahayy her hangi bir ilahiyat bilgisi aldınız mı? ne tür eserler okursunuz, fikirlerini takip ettiğiniz birileri var mı?
İlahiyat eğitimi almadım. Meslek yaşamı başlamadan önce şuan Müftü olan bir hocamızın akşam derslerine devam ettim. Tabi bu dersler hadis ve geleneksel fıkıh üzerine idi.Ben Genel olarak okuyucu değil dinleyeci kıvamındayım. Tefsir, ya da spesifik konularla ilgili yapılan seminer, sunum ya da münazaraları hiç sıkılmadan bazen 10 saat bile dinleyebiliyorum. Duyduğumu çok kolay unuymadığımı ve konuya ihtiyacım olduğunda çok cabuk zihnimde canlandığını farkettiğimden beri çok sık dinliyorum. Ayrıca bir işle zihnimin yetinmemesi gibi bir genel kanım var, saçma ama okumak sanki yavan geliyor bana, aynı konu üzerinde dinleti şeklinde bir sunum varsa önce onu tercih ediyorum.
Özellikle takip ettiğim biri yok din iman konu başlığı altında konuşan hak-batıl her türlü sesi dinlerim.
Batıl olduklarını düşündüklerimi özellikle ayrıntılarına kadar dinler, batıl oldukları kanısına varmama neden olan unsurları, kendi beyan ve handikapları ile gözlemlemek istikamet üzere olduğunu
düşündüğüm kanımı daha da perçinliyor. Her türlü ayrıntıyı dikkate almaya çalışıyorum, bu açıdan da, görüş, yol, mezhep seçmeden her görüşü dinlemeye özen gösteriyorum.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Sn Yahayy, hadislere bakış açınız tam olarak nedir?
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Sn @Yahayy bundan sonra sizi hep etiketlemem gerekecek sanırım =)
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sn Yahayy, hadislere bakış açınız tam olarak nedir?

Hadislere ehli sünnet vel cemaat akidesi budur mantığı ile dikte edilen,
vahyi gayri metluv, yani yazıllı çizili olmayan, namazda okunamayan ama aslı vahiy olan metinler bütünü olarak
asla bakmıyorum. Bunu Kur'ana büyük bir saygısızlık, Kur'anı, vahyi tanımlamadaki temel hata ve
uydurulan dinin inşa edilmesi hareketinin anahtar algısı olarak görüyorum, Allah'a büyük bir saygısızlık.


Din dediğimiz olguyu tanımlayacak kavramların ve açıklamaların tamamını Allah'ü Teala
Kur'an ile eksiksiz şekilde bize bildirmiş, vahiy yolu ile dinimizi tamamlamıştır.

Hadis rivayetleri asla imani esaslar ve Kur'an ile desteklenmeyen zorunlu akıdelere
mesned olamaz. Tüm insanlara eksiksiz ve hatasız ulaştırılmasını Allah'ü teala tarafından kesinliğe bağlanmamış olduğu
rivayetler asla Allah'ın akıdemizi inşa etmemiz için şart kıldığı metinler olamaz, öyle olmasını istese idi, erinmez,
eksik bırakmaz bunu Kur'anına dahil ederdi.Özetle iman esasları ve bir mü'mini mü'min yapacak tüm esaslar, yani dinin özü,
tek kaynağı Kur'andır.

Din olgusu ile şeriat-muamelat kısmınını farklı algılıyorum ben.
Muamelat ve fıkıh kısmı,
ana kaynak Kur'an ile asla çatışmayan,
Kur'an hükmünü neshettiği görüşüne dayanmayan,
mütevatir seviyesinde doğruluğu tespit edilebilen rivayetler ile
imani konulara müdahele edilmeyecek şekilde düzenlenebilir.
Aslında sadece hadis değil konuyu bize ulaşan İslami miras şeklinde algılamak lazım,
tabiki dinin muhakematına ait bilgiler bize bir şekilde çelişkili de olsa,
hadis ya da fiili aktarım ile ulaşacaktı, bunlara uymakta, öğrenmekte, tatbik etmekte bir sakınca görmüyorum.
Allah'ın asgari seviyede riayet etmemizi istediği iman ve muhakemat zaten Allah'ın kitabında bulunmakta,
aksini inkar etmek İslam'ı salt olarak şeriate indirgeyip amellere bakışta aşırıya gitmektir.
Aksi şu demek olur,
Örneğin Moğollarda eline kendi dilinde mushaf ulaşıp, içindekilerin inandığı yaratıcıdan geldiğine iman eden,
ayetlerdeki iman olgusu hücrelerine kadar yerleşmiş biri, anladığı gördüğü kadarı ile amel etse de Mü'min olamaz demek gibi bir şey bu.

Bir insanın iman edip salih amel işlemesi, yani Mü'min olabilmesi için Kur'an yeterli değil demek, büyük bir çelişki, Allah'a ve kitabına açık bir hakaret.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Hadislere ehli sünnet vel cemaat akidesi budur mantığı ile dikte edilen,
vahyi gayri metluv, yani yazıllı çizili olmayan, namazda okunamayan ama aslı vahiy olan metinler bütünü olarak
asla bakmıyorum. Bunu Kur'ana büyük bir saygısızlık, Kur'anı, vahyi tanımlamadaki temel hata ve
uydurulan dinin inşa edilmesi hareketinin anahtar algısı olarak görüyorum, Allah'a büyük bir saygısızlık.


Din dediğimiz olguyu tanımlayacak kavramların ve açıklamaların tamamını Allah'ü Teala
Kur'an ile eksiksiz şekilde bize bildirmiş, vahiy yolu ile dinimizi tamamlamıştır.

Hadis rivayetleri asla imani esaslar ve Kur'an ile desteklenmeyen zorunlu akıdelere
mesned olamaz. Tüm insanlara eksiksiz ve hatasız ulaştırılmasını Allah'ü teala tarafından kesinliğe bağlanmamış olduğu
rivayetler asla Allah'ın akıdemizi inşa etmemiz için şart kıldığı metinler olamaz, öyle olmasını istese idi, erinmez,
eksik bırakmaz bunu Kur'anına dahil ederdi.Özetle iman esasları ve bir mü'mini mü'min yapacak tüm esaslar, yani dinin özü,
tek kaynağı Kur'andır.

Din olgusu ile şeriat-muamelat kısmınını farklı algılıyorum ben.
Muamelat ve fıkıh kısmı,
ana kaynak Kur'an ile asla çatışmayan,
Kur'an hükmünü neshettiği görüşüne dayanmayan,
mütevatir seviyesinde doğruluğu tespit edilebilen rivayetler ile
imani konulara müdahele edilmeyecek şekilde düzenlenebilir.
Aslında hadis değil konuyu bize ulaşan şeklinde algılamak lazım,
tabiki dinin muhakematına ait bilgiler bize bir şekilde çelişkili de olsa,
hadis ya da fiili aktarım ile ulaşacaktı, bunlara uymakta, öğrenmekte, tatbik etmekte bir sakınca görmüyorum.
Allah'ın asgari seviyede riayet etmemizi istediği iman ve muhakemat zaten Allah'ın kitabında bulunmakta,
aksini inkar etmek İslam'ı salt olarak şeriate indirgeyip amellere bakışta aşırıya gitmektir.
Aksi şu demek olur,
Örneğin Moğollarda eline kendi dilinde mushaf ulaşıp, içindekilerin inandığı yaratıcıdan geldiğine iman eden,
ayetlerdeki iman olgusu hücrelerine kadar yerleşmiş biri, anladığı gördüğü kadarı ile amel etse de Mü'min olamaz demek gibi bir şey bu.

Bir insanın iman edip salih amel işlemesi, yani Mü'min olabilmesi için Kur'an yeterli değil demek, büyük bir çelişki, Allah'a ve kitabına açık bir hakaret.
Muazzam bir tarif olmuş. Bu görüşlerine katılıyorum. Burada bir sorum olacak: Emeviler ve Abbasiler hakkında ne düşünüyorsun? Bu noktada kendi görüşümü kısaca belirtmek isterim: Felsefi olarak hak-batıl diyalektiğine inanıyorum. Bu tamamen şahsi görüşümdür! Hak, her daim batılın aldığı pozisyona göre pozisyon almalı. Bu diyalektiği sahabede görmek mümkün. Mesela Hz. Ömer, Hz. Muaviye'nin valiliğini elinden almak için Şam'a gider. Zira Hz. Ömer'e ''Muaviye saraylarda oturuyor, düzenli ordular kuruyor, gösterişli bir yaşam sürüyor'' şeklinde şikayetler gitmiştir. Hz. Muaviye, Hz. Ömer'e der ki: ''Ya Ömer, bilad-i Şam'ı Mekke ve Medine Urbanının dünya görüşüyle yönetemezsin; buralarda kütüphaneler var, felsefi ekoller var, mektepler var, kadim kültürler yüksek medeniyetler var. Buranın yerleşik bir bürokrasi kültürü, protokol geleneği var; eğer burada gösterişli saraylarda, nizamlı ordularla iş yürütmezsen devlet erkini ciddiye almazlar'' der. Hz. Ömer bu argümanı kabul eder ve Hz. Muaviye'nin devlet felsefesine yol verir. Burada müthiş bir şey var. Hz. Ömer'den alınacak bir sünnet olarak teravihi değil, ben bunu görüyorum. Müthiş bir hak-batıl diyalektiği bu. Diyalektik; bir tezin antitezinden sürdürülebilir bir sentez çıkarmaktır. Dinde diyalektik olmaz elbette fakat dediğin gibi şeriatte ve muamelatta bu var; bilhassa fıkıhta bu var. İslam dininin son şeriatini kıyamete kadar canlı tutacak dinamik işte burada saklı. Buna ictihad kapısı demiş eskiler. Modern felsefede buna; diyalektik usûlüyle yeni paradigmalar oluşturmak deniyor. Emevilere ve Abbasilere bugün kızmak ve lanetlemek çok kolay elbet, lakin kendi dönemlerinde doğru olanı yaptıklarına inanıyorum çünkü karşısında duran batıl, bunu böyle gerektiriyordu. Yahu herifler ta İstanbul önlerine kadar gelmişler bir düşünsene? Bunu sen nasıl duygusal düşünüp lanetleyebilirsin ki? Elbette hatalar olmuştur fakat genel çerçeve olarak siyasal sahada çok başarılı olduklarını düşünüyorum. Emevi ve Abbasi dini diyorlar! Bu tabir çok yanlış. Ne demek Emevi dini? Bunlar tevhid temelli dinin hanif çekirdeğini mi tahrif ettiler? Hayır, Emeviler ve Abbasiler, İslam şeriatinin değerler parametresini o günün şartlarına göre yorumlamıştır. İslamın muvahhid çekirdeği güneş gibi ortadadır. Emevi yorumu elbette bugüne göre çok yabancı gelecektir, bu gayet normaldir çünkü günümüzün BATILI değiştide ondan. Emeviyi anlamak için o günün batılına bakmak gerek. Günümüzün batıl paradigmalarında artık demokrasi, insan hakları, evrensel bakış açıları, üretim ve tüketim anlayışları geçmişe nazaran fevkalade değişmiştir. Onun için bugünün problemi batıl değil, bizim batılılla olan diyalektiği koparmamızdır. Denge bozuldu ve biz sapaladık. Onun için bu Emevi paradigmalarıyla kuracağımız devlet, bizi otomatikmen IŞİD ve taliban gibi olmaya mahkum edecektir çünkü zaman tüneline girip ta Emeviyyede çıkmak durumunda kalacağız. Sen devletini nasıl kurarsan kur, Emevi paradigmalarını din/itikat haline getiren mollalar ve âlimler her daim büyük tartışmalar açacaklar, dürtükleyecekler, razı olmayacaklar, huzur vermeyecekler, eleştirecek, tükürecek, lanetleyecek ve eninde sonunda devleti ve ümmeti o girdaba sokacaktır. Dikkat edersen bizde İslam adına siyaset meydanına çıkan herkes devletin başına geçince ufku genişliyor, neyin ne olduğunu anlıyor ve kısmi de olsa adı konulmamış bu çizgiye geliyor. Kendisi olamadan, şizofren bir tavırla, sıkıla sıkıla aslında doğru olanı, yanlış mı yapıyorum acaba korkusuyla uyguluyor. Oysa bu yazılıp çizilse ve adı konulsa kendinden emin adımlarla ilerleyeceğiz ama yok işte. O çapta âlim yok malesef.

Biz gibi basit zevatların(kendi adıma söylüyorum, başkalarına basit demek haddim değil) bu forum köşelerinde döktüğü incileri umarım birileri keşfederde değerlendirir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul

Muazzam bir tarif olmuş. Bu görüşlerine katılıyorum. Burada bir sorum olacak: Emeviler ve Abbasiler hakkında ne düşünüyorsun? Bu noktada kendi görüşümü kısaca belirtmek isterim: Felsefi olarak hak-batıl diyalektiğine inanıyorum. Bu tamamen şahsi görüşümdür! Hak, her daim batılın aldığı pozisyona göre pozisyon almalı. Bu diyalektiği sahabede görmek mümkün. Mesela Hz. Ömer, Hz. Muaviye'nin valiliğini elinden almak için Şam'a gider. Zira Hz. Ömer'e ''Muaviye saraylarda oturuyor, düzenli ordular kuruyor, gösterişli bir yaşam sürüyor'' şeklinde şikayetler gitmiştir. Hz. Muaviye, Hz. Ömer'e der ki: ''Ya Ömer, bilad-i Şam'ı Mekke ve Medine Urbanının dünya görüşüyle yönetemezsin; buralarda kütüphaneler var, felsefi ekoller var, mektepler var, kadim kültürler yüksek medeniyetler var. Buranın yerleşik bir bürokrasi kültürü, protokol geleneği var; eğer burada gösterişli saraylarda, nizamlı ordularla iş yürütmezsen devlet erkini ciddiye almazlar'' der. Hz. Ömer bu argümanı kabul eder ve Hz. Muaviye'nin devlet felsefesine yol verir. Burada müthiş bir şey var. Hz. Ömer'den alınacak bir sünnet olarak teravihi değil, ben bunu görüyorum. Müthiş bir hak-batıl diyalektiği bu. Diyalektik; bir tezin antitezinden sürdürülebilir bir sentez çıkarmaktır. Dinde diyalektik olmaz elbette fakat dediğin gibi şeriatte ve muamelatta bu var; bilhassa fıkıhta bu var. İslam dininin son şeriatini kıyamete kadar canlı tutacak dinamik işte burada saklı. Buna ictihad kapısı demiş eskiler. Modern felsefede buna; diyalektik usûlüyle yeni paradigmalar oluşturmak deniyor. Emevilere ve Abbasilere bugün kızmak ve lanetlemek çok kolay elbet, lakin kendi dönemlerinde doğru olanı yaptıklarına inanıyorum çünkü karşısında duran batıl, bunu böyle gerektiriyordu. Yahu herifler ta İstanbul önlerine kadar gelmişler bir düşünsene? Bunu sen nasıl duygusal düşünüp lanetleyebilirsin ki? Elbette hatalar olmuştur fakat genel çerçeve olarak siyasal sahada çok başarılı olduklarını düşünüyorum. Emevi ve Abbasi dini diyorlar! Bu tabir çok yanlış. Ne demek Emevi dini? Bunlar tevhid temelli dinin hanif çekirdeğini mi tahrif ettiler? Hayır, Emeviler ve Abbasiler, İslam şeriatinin değerler parametresini o günün şartlarına göre yorumlamıştır. İslamın muvahhid çekirdeği güneş gibi ortadadır. Emevi yorumu elbette bugüne göre çok yabancı gelecektir, bu gayet normaldir çünkü günümüzün BATILI değiştide ondan. Emeviyi anlamak için o günün batılına bakmak gerek. Günümüzün batıl paradigmalarında artık demokrasi, insan hakları, evrensel bakış açıları, üretim ve tüketim anlayışları geçmişe nazaran fevkalade değişmiştir. Onun için bugünün problemi batıl değil, bizim batılılla olan diyalektiği koparmamızdır. Denge bozuldu ve biz sapaladık. Onun için bu Emevi paradigmalarıyla kuracağımız devlet, bizi otomatikmen IŞİD ve taliban gibi olmaya mahkum edecektir çünkü zaman tüneline girip ta Emeviyyede çıkmak durumunda kalacağız. Sen devletini nasıl kurarsan kur, Emevi paradigmalarını din/itikat haline getiren mollalar ve âlimler her daim büyük tartışmalar açacaklar, dürtükleyecekler, razı olmayacaklar, huzur vermeyecekler, eleştirecek, tükürecek, lanetleyecek ve eninde sonunda devleti ve ümmeti o girdaba sokacaktır. Dikkat edersen bizde İslam adına siyaset meydanına çıkan herkes devletin başına geçince ufku genişliyor, neyin ne olduğunu anlıyor ve kısmi de olsa adı konulmamış bu çizgiye geliyor. Kendisi olamadan, şizofren bir tavırla, sıkıla sıkıla aslında doğru olanı, yanlış mı yapıyorum acaba korkusuyla uyguluyor. Oysa bu yazılıp çizilse ve adı konulsa kendinden emin adımlarla ilerleyeceğiz ama yok işte. O çapta âlim yok malesef.

Biz gibi basit zevatların(kendi adıma söylüyorum, başkalarına basit demek haddim değil) bu forum köşelerinde döktüğü incileri umarım birileri keşfederde değerlendirir.

Söylediklerine ekseriyetle katılıyorum, şöyle ki.
Tevhid inancının çekirdeğinin yok olabileceği, Kıyamete kadar herhangi bir zaman diliminde Muvahhid insanların tamamen ortadan kaybolabileceği,
Allah'ın dinin özü kıldığı bu temel kavramların asla yok hükmüne kadar düşmeyeceği konusunda hemfikirim.
Nitekim ahir zaman ümmetiyiz aksi halde din biter, kıyametin kopması gerekir.
düştüğünün genele şamil olduğu artık ayan olunca da elçiler aracılığı ile Allah-ü Teala tekrar hatırlatmış,
o enerjiyi yine kainatta işler hale getirmiştir.

Zaten Resulullah A.S'ın din mücadelesi, Atası İbrahim'in oğulları olan Mekke halkının, tevhidi parça paraça edip,
geçmiş ataları içinden yücelttikleri bazı insanların ruhaniyetlerini daimi olarak Hayy ilan etmeleri, Allah'ü teala ile aralarında aracı kılmaları,
ritüel haline getirip o ruhlar adına mekanlar tahsis ederek, belirli zaman dilimlerinde adaklar adayarak, imdada çağırarak ve şefaat umarak
Allah'a şirk koşmaları ve gazaplandırmaları değil miydi?

Resulullah'a hitaben de "Allah'ı bir tanıyan Hanifler olarak İbrahim'in dinine uyun. O müşriklerden değildi." buyuruyor,
Resulullah'ın savaşı İbrahim'in dinini bozup şirk dini hale getiren Mekkeli müşrikleri hanif İbrahim dininin aslına çevirme mücadelesi idi.
Tıpkı şimdi olduğu gibi müşrikler doğru yol bizim atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol sen kim oluyorsun iddiasında iken,
Resulullah hayır, Siz Allah'ın indirdiği temiz tevhid dinini tahrif ettiniz, Allah'ın dunundan rabler ve ilahlar edindiniz,
o çağırıp durduğunuz şahısların Allah'ın yanında hiçbir hükmü ve delili yoktur,
"La ilahe" deyip bu ilahların tamamını inkar edin ve fıtratın aslı olan bir olan Allah'a "İllAllah" diyin, benim anladığım din budur.
Tabi ki burada her insan kendisi için İlah nedir, rab nedir bu kavramları mutmatin olarak, yakini olarak bilecek kadar tanımlamaya çalışmalı,
tefekkür etmelidir.

Emevi ve Abbasiler, ki biz sadece Yezid'ler, Haccacı Zalimler diye sayıklıyoruz ama,
ne adını zikretmediğimiz zevatlar bu dinin muamelatına zarar gelmesinde çok etkili oldular.
Sen belki itikadi yönden doğrusal bir bağlantı kurmuyorsun ama, şahsi kanaatim saltanatı kaybetmemek adına,
(halifelik demiyorum bakın, bence kesinlikle bir hilafet makamı değildi bu saltanatlıklar) çevrilen ihtiras dolaplarına
belirli bir süre sonra itikadi konular, kader inancındaki saptırmalar, Kabeye alternatif hac noktası olarak
Marwan'ın siyaseten inşaa ettirdiği mescisi aksa, kubbet-üs sahra, bunların üzerine yazılan Miraç hikayeleri bunların en belirgin örnekleridir. Külliyat üretiminin tavan yaptığı, tüm fasih kaynakların yozlaştırıldığı
devlet eli ile külliyat üretildiği dönemlerdir.

Ama gelelim olayın aslına,

Herkes Kerbela olayına dikkat çeker konuşulur... ama olayın kilit noktası Harre Vakıa'sıdır.
Peygamberin kendi elleri ile kazdırdığı, mübarek islamın cihad sembollerinden hendek savaşının hendekleri,
20 küsürü Bedir gazisi olan sahablerin kanları ile doldu taştı, Ebu Said El Hudri sakalları yolunarak işkence ile öldürüldü.
Peygamberin kıymetlisi ensarın yurdu Medine günlerce yağmalandı, kadınların ırzlarına geçildi, ortaya İslam tarihinin kara lekesi,
yüz karası, adı doğru düzgün bile anılmayan babaları katledilmiş, annelerinin ırzına geçilmiş bir "Evlad-ı Harre" nesli bıraktı.

Bunlar kim tarafından yapıldı biliyoruz değil mi? Halife dediğimiz başına hazret dediğimiz Muaviye'nin saltanatı kendi elleri ile teslim ettdiği
biricik oğlu Yezid eli ile... En ağırıma giden de ne biliyor musunuz?

Yezid'in Medine üzerine gönderdiği askeri kuvvetlerde Bizanslı Rum emir ve askerleri de rica minnet katarak sahabenin üzerine göndermesi idi.

"Umeyye oğulları Mekke'nin fethinin öcünü almışlardır." kavlen de tarihe düşülen bu not fiilen kesinlikle doğrudur.
Kim ne derse desin, kim ne anlatırsa anlatsın kavlen doğru yanlış,eksik,fazla olabilir bu nakil, ama fiilen kesinlikle doğrudur.
Resulullah'ın toplum üzerindeki etkisi vefatının üzerinden sonra an be an düşmeye başlayınca, bu "Tüleka" denen Fetih ile
müslüman olan umeyye oğulları, kureyşiler, abbasoğulları hamlini va'z ettiler, Muaviye, Ebu Süfyan, hatta ve hatta
abbasilere kadar uzanırsak İbn-i Abbas 'da dahil, etkisini rahatlıkla "Tüleka" etkisini okuyabiliriz tarihten.

Bu İslam'ın nakil kültürünün kırılma notalarının en önemlisidir ve sahabe kültürüne, asrı saadete son darbe Harre'de indirilmiş boynu Emeviler tarafından vurulmuştur. İkindinin sünnetini kaçırmamış diye bizim ham sohtaların güya metheddikleri adamlar,Haccaclar, Emevi saltanatını eleştirene, devlet eli ile üretilmiş külliyata, kader tanımına karşı çıkan ilim adamlarını bile mescidlerde milleti gözü önünde eli ile katletmiş, Emeviye karşı çıkanın kanı, malı, bize helaldir diye naralar atmıştır. Sonra ortaya Mu'tezile ile baskın çıkan Abbasilerin'nin bu tutumlarının alrında
Emevilerin bu futursuz katlam ve hezeyanlarının tepkileri yatmakta değil midir. Onlarda tutup Nizamiye Medreslerinde icad ettikleri,
şu şu görüşlerin hilafında mescidlerde, okullarda anlatanların boynunu vurun, kaybedin diye kararlar almışlardır, ne bir adım ileri, ne bir geri...
Tabi bu öğretilerin bir çoğu kutsama ve şefaat üzerine kurulu, mücessimelik, haricimsi acayip görüşler, kavimcilik vs üzerine kurulu...

Tuz basılmış bir yarama dokundun, akşam akşam zihnimi alt üst ettin. Biz bu kültürü aynıyla tenkidsiz alalım hepsi mübarek,
akıl yok nakil var diyen bir güruh ile bunları konuşmak zorundayız, ne kadar acı.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Hadislere ehli sünnet vel cemaat akidesi budur mantığı ile dikte edilen,
vahyi gayri metluv, yani yazıllı çizili olmayan, namazda okunamayan ama aslı vahiy olan metinler bütünü olarak
asla bakmıyorum. Bunu Kur'ana büyük bir saygısızlık, Kur'anı, vahyi tanımlamadaki temel hata ve
uydurulan dinin inşa edilmesi hareketinin anahtar algısı olarak görüyorum, Allah'a büyük bir saygısızlık.


Din dediğimiz olguyu tanımlayacak kavramların ve açıklamaların tamamını Allah'ü Teala
Kur'an ile eksiksiz şekilde bize bildirmiş, vahiy yolu ile dinimizi tamamlamıştır.

Hadis rivayetleri asla imani esaslar ve Kur'an ile desteklenmeyen zorunlu akıdelere
mesned olamaz. Tüm insanlara eksiksiz ve hatasız ulaştırılmasını Allah'ü teala tarafından kesinliğe bağlanmamış olduğu
rivayetler asla Allah'ın akıdemizi inşa etmemiz için şart kıldığı metinler olamaz, öyle olmasını istese idi, erinmez,
eksik bırakmaz bunu Kur'anına dahil ederdi.Özetle iman esasları ve bir mü'mini mü'min yapacak tüm esaslar, yani dinin özü,
tek kaynağı Kur'andır.

Din olgusu ile şeriat-muamelat kısmınını farklı algılıyorum ben.
Muamelat ve fıkıh kısmı,
ana kaynak Kur'an ile asla çatışmayan,
Kur'an hükmünü neshettiği görüşüne dayanmayan,
mütevatir seviyesinde doğruluğu tespit edilebilen rivayetler ile
imani konulara müdahele edilmeyecek şekilde düzenlenebilir.
Aslında sadece hadis değil konuyu bize ulaşan İslami miras şeklinde algılamak lazım,
tabiki dinin muhakematına ait bilgiler bize bir şekilde çelişkili de olsa,
hadis ya da fiili aktarım ile ulaşacaktı, bunlara uymakta, öğrenmekte, tatbik etmekte bir sakınca görmüyorum.
Allah'ın asgari seviyede riayet etmemizi istediği iman ve muhakemat zaten Allah'ın kitabında bulunmakta,
aksini inkar etmek İslam'ı salt olarak şeriate indirgeyip amellere bakışta aşırıya gitmektir.
Aksi şu demek olur,
Örneğin Moğollarda eline kendi dilinde mushaf ulaşıp, içindekilerin inandığı yaratıcıdan geldiğine iman eden,
ayetlerdeki iman olgusu hücrelerine kadar yerleşmiş biri, anladığı gördüğü kadarı ile amel etse de Mü'min olamaz demek gibi bir şey bu.

Bir insanın iman edip salih amel işlemesi, yani Mü'min olabilmesi için Kur'an yeterli değil demek, büyük bir çelişki, Allah'a ve kitabına açık bir hakaret.

Sn Yahayy vahyi gayri metluv meselesini ve peygamberin "bana kur'an ile birlikte bir benzeri verildi" sözünü nasıl değerlendirirsiniz?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst