'yanmaz kefen' iddialarına ilişkin açıklama!

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Sen tasavvuf başka tarikat başka dediğine göre kaptanın eline su dökemezsin. Henüz taaavvuf bilgin yok sanırım. Kaptan yine birkaç birşey biliyordu.


Ömer Lekesiz

Ömer LekesizGazete Yazarı


13 May 2016, Cuma



PAYLAŞ








Tasavvuf kelimesiyle karşıladığımız İslam metafiziğini züht, tasavvuf ve tarikat olarak üç devir halinde ele almamız mümkündür.

Züht devri: Tasavvufun, zühdî bir hareket olarak başladığı konusunda mutabakat vardır.

Fetihlerle birlikte zenginleşen Müslüman toplumlarda, riya ve kibre set çekerek şer'i öze uygun yaşama tavrının öne çıkarılması şeklinde özetleyebileceğimiz bu devir İbrahim Edhem (ks; ö. 161/778) ile başlayıp, Cüneyd-i Bağdâdî (ks; ö. 279/908) ile son buluyor.

Tasavvuf devri: Fetihler sırasında Hind, Yunan, Yahudi ve Hıristiyan metafiziğiyle karşılaşan Müslümanların, bu metafiziklerle İslam inancı arasında kurdukları benzerlikler üzerinden kimi heterodokstik kanaatler üretmeye başlamaları üzerine, fakihlerin bunlardan caydırmak maksadıyla sert tedbirlere başvurmaları karşısında, ümmet içinde bir bölünme tehlikesinin başgösterebileceğini farkeden Cüneyd-i Bağdâdî, zühd hareketi içinde şekillenip, farklı kültürel etkilerle değişme ve yaygınlaşma istidadı gösteren metafizik düşünceyi şeriatın içine çekme çabasını başlatıyor.

Bu çabanın, Ebû Hâmid el-Gazzâlî (ra; ö. 1111) ile tekamül etmekle birlikte, kurumlaşması içinMuhyiddin İbn Arabî'nin (ra; ö. 1240) gelmesi gerekiyor. İbn Arabî, şer'i ilimlere bile kendi renginden bir kisve giyderecek şekilde İslam metafiziğinin tasavvuf adıyla kurumlaşmasını tamamlıyor.

Sadreddin Konevî (ks; ö.1274), Dâvûd-i Kayserî (ks; ö. 1350) vd. alim mutasavvıflar eliyle, Vahdet-i Vücûd doktrini olarak yeni bir boyut kazanan İbn Arabî düşüncesi, İmam-ı Rabbânî (ks; ö. 1624) tarafından eleştirel bir tutumla Naşibendiyye'nin (mertebelerden bir mertebe olarak) içine çekilmesine ve dolayısıyla tasavvufa nazariyattan pratiğe aktarılarak yeni bir yön kazandırılmasına rağmen, mevcut etkisinden hiçbir şey kaybetmeksizin devam ediyor ve dolayısıyla tasavvufun ana çerçevesi korunabiliyor.

Tarikat(lar) devri: Mevlânâ Halid-i Bağdadî'nin (ö. 1827), iktidarın da talepleri doğrultusunda, büyük tarikatları icazet müessesi üzerinden kendi adında birleştirme niyetinin gün yüzüne çıkmasıyla birlikte artık, tasavvufun ana çerçevesindeki belirsizleşme ve ilgili doktrinlerin tarikat yapısı içinde devam etmesi sürecine girildiği anlaşılıyor.

Kaldı ki, bu zaman, modernleşmenin ayak seslerinin iyiden iyiden duyulmaya başlandığı, bireyciliğin hakimiyetini ilan ettiği ve cemaat (daha genel manada ümmet) ilişkilerinin zayıflamaya yüz tuttuğu bir zamandır.

Öte yandan yine bu devrin başlangıcında Babürler, Safaviye ve Osmanlı iktidarlarının zayıflaması, gerek küçük gruplar halinde inancın korunması gerekse maddi dayanışmanın bir zorunluluk haline gelmesiyle tarikat(ın) elini güçlendiriyor.

Biz bugünden geriye dönüp baktığımızda, eleştirel planda bu üç devir adına ne görüyoruz diye soracak olursak, gerçekte tarikatların eleştirisinden başka bir malzemeye sahip olmadığımız ortaya çıkıyor.

Şöyle ki: ne zühdî hareketi ne de tasavvufu kendi doğuş ve uygulanış şartları içerisinde değerlendirebilecek bir idrake sahip değiliz. Sadece ilgili doktrinlerin, çatışmaların ve eleştirilerin tarihi kayıtlarını bilebiliriz ki, bu da şartlardaki ve idraklerdeki farklılaşma nedeniyle bizi hakkaniyetli bir eleştiriye götürmez.

Bu durumda, şimdiki şeriat algımız içinden baktığımızda, özellikle tasavvuf devrinde (İbn Arabî'ninkiler dahil) bir çokheterodokstik unsurun İslam zihniyet ve kültürüne yedirildiğini kabul ve beyan etmek durumunda kalırız ki, bu eleştiriden o günkü tasavvuf bir zarar görmüş olmayacağı gibi, biz de bunun üzerinden yeni zaman için olumlu bir düşünce üretmiş olmayız.

Mevcut tarikat(lar) üzerinden bir eleştiri yapmaya ise hiç hacet yok çünkü bu tarikatların büyük bir bölümü zaten adeta eleştiri ortamının süreklileşmesi için varlıklarını sürdürüyor gibiler. Diğer bir söyleyişle mezar ekonomisine bağlı olarak şimdifaaliyet gösteren onca tarikatın İslam'la ilişkisini doğru kurabilmek için büyük emek harcamak, ağır riskleri, saldırıları göğüslemek gerekiyor.

Bu durumda, tasavvufun gerekliliğini, mevcut İslami zihniyet ve kültürün içinden yeniden okuma zarureti ortaya çıkıyor.

Din için tasavvuf söz konusu olamaz, çünkü şeriatın olmadığı yerde tasavvuftan söz edilemez. Gündelik hayatımızın tanziminde din-zihniyet-kültür ilişkilerinin sahih planda yeniden kurulması arayışına girdiğimizde ise konunun düzeyi farklılaşır.

Çünkü bu düzey pratiğe, hatta toplumsal pragmatizme (sekülerleşmeye) bitişiktir
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Hakperest

Sen bir kasabayı şehri bir sülaleyi aşireti bir cemaati tarikatı dini, neyi tanımak istiyorsan ya gidip içine girip o şehirde toplulukta yaşayacaksın yada orada yaşamış oralı birinden öğreneceksin. Bir akademisyen prof vs tacikistana hiç gitmeden tacikistanla ilgili fikir ileri sürebilir hatta kitap bile yazabilir süslü akademik cümlelerle. Okuyanlarda maşallah der. Lakin tacikistanda yaşamış veya yaşayan biri için profun sözleri boştur. Güler geçer. Bizim içinde bu yazarın dedikleri boştur. Biz işin içindeyiz.

Tasavvuf ve tarikat ayrı şeyler değil. Tasavvuf farzetki saç kesme sanatı. Tarikatlarda bu sanatı icra eden berberler. İstediğin berberde traş ol, hepsinin işide saçını kısaltmak. Aman haaa berberler odasına kayıtlı olmayan berberlere de gitme, dolandırılma.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Hakperest

Sen bir kasabayı şehri bir sülaleyi aşireti bir cemaati tarikatı dini, neyi tanımak istiyorsan ya gidip içine girip o şehirde toplulukta yaşayacaksın yada orada yaşamış oralı birinden öğreneceksin. Bir akademisyen prof vs tacikistana hiç gitmeden tacikistanla ilgili fikir ileri sürebilir hatta kitap bile yazabilir süslü akademik cümlelerle. Okuyanlarda maşallah der. Lakin tacikistanda yaşamış veya yaşayan biri için profun sözleri boştur. Güler geçer. Bizim içinde bu yazarın dedikleri boştur. Biz işin içindeyiz.

Tasavvuf ve tarikat ayrı şeyler değil. Tasavvuf farzetki saç kesme sanatı. Tarikatlarda bu sanatı icra eden berberler. İstediğin berberde traş ol, hepsinin işide saçını kısaltmak. Aman haaa berberler odasına kayıtlı olmayan berberlere de gitme, dolandırılma.
Şehri gezen güzelliğini bilir.. şehirli olan değerini bilir.. dünyayı gezen ise şehrin eksiklerini bilir..

Tarikatler İslama hizmet etti bu doğru ama tarikatlerin eksik yanları olmadığı anlamına gelmez

Hem senin islamdan ayrı tuttuğun siyaset tasavvuftan üstündür, bunu da böyle bil
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Dinin sahibi Allahtır kaynağı da Kurandır. Sünnet ve diğer ikincil derecedeki kaynaklar Kurandan neşet ederse bir anlam ve değer ifade ederler.

Tasavvufa gelince, kaynağı kuran ve sünnette dayaniyor dense de devasa tasavvuf külliyatına baktığımızda bunun koskoca bir yalan olduğunu, bilgiyi keşfi bilgi denen Allahın haşa bilgiyi seyhin kalbine ilka etmesi yani aktarilmasina dayandırırlar ki bu da bize Tasavvufun batıl olduğunu islamdan sapmış şeytani bir öğreti olduğunu gösterir.

Zira yukarıda da belirtigim gibi din ilahidir epistemolojik olarak kaynağı Kurandır.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Dinin sahibi Allahtır kaynağı da Kurandır. Sünnet ve diğer ikincil derecedeki kaynaklar Kurandan neşet ederse bir anlam ve değer ifade ederler.

Tasavvufa gelince, kaynağı kuran ve sünnette dayaniyor dense de devasa tasavvuf külliyatına baktığımızda bunun koskoca bir yalan olduğunu, bilgiyi keşfi bilgi denen Allahın haşa bilgiyi seyhin kalbine ilka etmesi yani aktarilmasina dayandırırlar ki bu da bize Tasavvufun batıl olduğunu islamdan sapmış şeytani bir öğreti olduğunu gösterir.

Zira yukarıda da belirtigim gibi din ilahidir epistemolojik olarak kaynağı Kurandır.


Aşağıdaki linkte Kur'an Dışı dediğin "Keşif Kavramı" hakkında gerekli bilgi verilmiş Red ! Bu bilgilere ekleyeceğin veya çıkaracağın bir şey varsa yaz, yoksa artık karnından konuşmayı bırak !
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,655
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Allah cc. hazretlerinin sadece peygamberlerle muhattap olduğunu zanneden insanlar var.

Mesela: Rabbin bal arısına vahyetti ne demektir?
Meryem validemiz peygamber olmadığına göre ilahi hitaba mazhar olmasını nasıl anlayacağız?
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Dinler kolelestirmeye doner diyen adam islami din olarak mi gormuyor acaba?

Yoksa sende bu "adam" gibi islam da köleleştirmeye götürüyor diyorsun?
Cımbız yapıp yazarın kasdetmediği farklı manayla kasden suçlamak bir müslümana hele sofiye yakışmaz.

Köleleştirmeye gelince; her insan bir köledir; Ya Allaha yada batıla(şeytan, nefis, rahip, batıl ideoloji)
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,655
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Cımbız yapıp yazarın kasdetmediği farklı manayla kasden suçlamak bir müslümana hele sofiye yakışmaz.

Köleleştirmeye gelince; her insan bir köledir; Ya Allaha yada batıla(şeytan, nefis, rahip, batıl ideoloji)
Nerden biliyorsun benim kastettiğim manada söylemediğini bir kaç mesaj önce adamın müslümanlığından bile emin değildin? Bu adam müslümandır diyememişsin?
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,185
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Nerden biliyorsun benim kastettiğim manada söylemediğini bir kaç mesaj önce adamın müslümanlığından bile emin değildin? Bu adam müslümandır diyememişsin?
Sen tartışmayı bir türlü öğrenemeyeceksin galiba
Kirli, saptırmalı tartışmayı sevmem, karakterim değil. Böyle mesajlara cevap vermemeyi tercih ederim
 
Üst