Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Bolluk demekte mahsur yok ...
ya bu elâlem neden hep kızı erkeği ayırıyor ...
he,she,it kısaca "o" işte ...
çok cinsci bu elâlem ...
ve nasıl harf öyle ?
Vikingmi bunlar yoksa ?
Bolluk demekte mahsur yok ...
ya bu elâlem neden hep kızı erkeği ayırıyor ...
he,she,it kısaca "o" işte ...
çok cinsci bu elâlem ...
ve nasıl harf öyle ?
Vikingmi bunlar yoksa ?
Ben bu şehre ne zaman baksam
Üşümenin adı İstanbul oluyor
Turuncu kesiği taş sokakları
Hırpalıyor yağmur her akşam
Ve bir martı denize küsüyor
Yitiriyor mavisini su-kuşağı
Güneş yüzünü okşuyor arşın
Kırmızı sıçramış ak bulutları
Yanağından öpüyor bir serçe
Ve bir ayna kırılıyor toprakta
Solgun gülleri diriltircesine
Öpüyor tomurcuğu asi rüzgâr
Zambak karası hüzünlerin şehri
En çok akşam vaktini seviyor
Çünkü kapatıyor günahı siyah
İnine çekiliyor münafık hisler
Ve şaşkın bir kelebek edasıyla
Sırtında taşıyor maskesini insan
Sonra şehzade gamından yorulanlar
Yeniçeri isyanına hüküm giyiyor
Ve çarpışıyor binlerce körebe
Sahhâr yüreklerin üflediği nefes
Kan soluklarına karışıyor gizlice
Ne yağmur ayrılıyor kara buluttan
Ne de su sızıyor göz pınarlarından
Sonra şehre koşuyor ırmak kuşları
Saffûra’nın eteğini sıyıran poyraz
Musa’yı hatırlatıyor esmer gençlere
Ve haya perdesinin küçük yırtıkları
Dikiliyor sabıkası sökük terzilerce
Ve yalnızlık mevsimi düşüyor iklime
Başrolüne soyunduğum bu şehirde
Ayaklarımı ürpertircesine koşuyorum
Göğsümde rütbe gibi kavga çiçekleri
Ve omuzlarımda binlerce isyan filizi
Suya kement vursada serseri vaşaklar
Karadan yürütüyorum aşkı ve yemini
Ceylanları vuran dırahşan türkülerini
Meryem’in suskunluğuyla yakıyorum
Ve kalplerin çarmıhına gerilen sevdamı
Bu nankör şehrin boynuna takıyorum