...

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
1953 yılında Niğde doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Halen Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Edebiyat dergisinde yayınladığı şiir ve yazılarıyla tanınmaya başladı.

ESERLERİ
Şiir kitapları; Hıra, Dosyalar, Şiirin Kandilleri, Gökyüzü Saatleri, ima, 20 Yaş Şiirleri adlarını taşımaktadır






bridgeofghostsbypopsongrn7.jpg



Her şey bu kadar
Bu kadar bütün anılar
Yollar gibi uzun
Yolcu gibi gece gündüz
Yalnızlık bu kadar
Bu kadar çektiğimiz acılar
Aşk dediğimiz işte bu kadar


Çocuk bu kadar
Onun uzun masalı vardır bu kadar
Masallarla gelir her çocuk
Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde
Bütün kuşlar gibi o da uçmuş
Yuva dediğimiz işte o kadar


Anne bu kadar
Hiç gün görmemiş bu kadar
Baba bu kadar
Gurbetle sıla arasında gitmiş gelmiş
İlkbahar yaz sonbahar kış
Hepsi hepsi dört mevsimmiş
Hayat dediğimiz işte bu kadar


Bu kadar yaşadığımız
Nereye kaçarsan kaç bu kadar
Başını taştan taşa çal
Hoşça kal gülüm
Dünya bu kadar




/Arif AY
 
Son düzenleme:

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Baskın

yağmur bir göçtür
kollara kelepçe vurulunca
kapıda beklenmedik zil sesi
başlarında zulmün simgesi

süzülürler

başlar talan

götürülür

evde ağıt/figan

geceyi çöz dağılsın yıldızlar

yitik bir kuş, sürüklenen bir yaprak
hani bizim olan güneş
ah bu dağlanan yürek
hangi dağda yaktığın ateş

bir devir

buğday mühürlenir
kitap sürgülenir
tutuklanır yaşam

yağmur bir göçtür

kollara kelepçe vurulunca

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İNFAZ

mahcup bir cellat gizli bende
her gün yağlar durur ipini
vakti yok infazların
kendi infazda vakitlerin
hızarlara gelemem gayrı
hizalara da
çürütülmüş bir köküm şurda burda

seni düşlemeye gün yetmiyor artık
günler bende bakırçalığı
serin rüzgarlarda saçların
yapraklarda sesin
bin yıldızlı gök yaptım gözlerinden
sevgilim demek için geceme

zor yollardayım
önüm ardım cinnet mahyaları
cam kırıkları dökülüyor ıslıklardan
gül değil yalnızlık bu elden ele
kıyamet habercisi çarşılarda
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Erzurum

zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış
bu mekân ne ilk, ne son durak
karşıda çifte minare
taşı işleyen nakkaş
hem selçuklu, hem dadaş

burda mevsim ikimizden biri

biz, marifetnameyle bir
akşamı yaprak yaprak çevirip
geceye ferman açtık
okuduk dudakla el arası
tartıp her sözü bir bir
sonra darasını düştük
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

biz erzurumda otuzüç kişiydik

gece oltu taşıdır, işlenir
ve tesbihe dönüşür zaman
geçer parmak uçlarımızdan
sonra, ağırlanır toprak
güze dökerek hüznü
hırkasına bürünmüş bir derviş
suskunluğunda gelir kış

burda mevsim ikimizden biri

bir de kadınlarımız,
yüzleri kavruk, gözleri iri
konuşunca gök, susunca toprak
gülü türküleyip akşam sabah
oturup evlerinde onlar
acıyı kilim gibi dokudular
biz onları, çocuklarımıza sıla
kendimize gurbet bilip
çiçeği burnunda bıraktık

biz ceylanı vurulmuş dağdık

kar iner
isyan gibi çabuk
ölüm gibi sessiz ve dakik
palandöken
kolları gürgen
gözleri çiğdem
gözdesi kekik
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

palandöken hem yassı hem dik
bir sabah kepenkleri
kar tipisi gibi
indirip birden
öpüp yüzünü toprağın
ağır ve derin
bir günü isyana böyle çevirdik

kar palandökenin börkü
bundan gayrısını giymedik
giymeyeceğiz dedik
ve bu söz üzre
başımızı göğe
sakalımızı yele
boynumuzu ipe verdik

biz erzurumda otuzüç kişiydik

şimdi onlarsız bu toprak
acıdan kıraç
hüzünden çorak
kışın dertli, yazın emrah
ve mevsim, ikimizden biri
 
Üst