28 Şubat'ın Faydaları

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
"DEMOKRASİNİN önü açıldı" diyenleri de, "Demokrasinin en kara günü" diyenleri de bir tarafa bırakıp, fazlasıyla kişisel takılacaksak...

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:

28 Şubat, Müslüman mahallesindeki bireyselliğin önünü fazlasıyla açmıştır...

28 Şubat’tan önce kendi cemaatleri üzerinde gizli/açık yaşam tarzı baskısı kuranlar, 28 Şubat’tan sonra bu baskıyı fazlasıyla gevşetmek zorunda kalmışlardır...

Liberal bir rüzgár esmiştir kutsal tepelerde...

Çocuklar biraz rahat etmeye başlamıştır...

Başka dünyalara duyulan heveslere karşı muhteşem bir anlayış devreye girmiştir...

Başka türlü asla gerçekleşmeyecek olan dindarın kişisel özgürlüğü, 28 Şubat sayesinde elde edilmiştir.

(Not: Şu birkaç satır, bir hakkı teslim için yazılmıştır. Bu hakkı teslim eden adam, 28 Şubat’ta yapılanlara aslanlar gibi direnmiş, devrin sefasını sürmemiş, cefasını çekmiş bir adamdır.)

Ahmet Hakan
 

Özduygu

Doçent
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
652
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Başörtüsü takmayan bayanlara f.... diyenler vardı. Sonraları anladılarki ibadetini yaptığıhalde çeşitli sebeplerle örtünemeyenler kafirde f... olmuyormuş. Sertliği bıraktılar bazı tarikat liderleri. Çoğuda ortadan kayboldu gitti.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
peki ya buna karşılık azımsanamayacak düzeyde silikleşen,ürkekleşen,korkan müslümanların varlıklarını nerede izale edecegiz:thinking:
 

Özduygu

Doçent
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
652
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ülkemizdeki bir çok kurumlarda anayasa suçu işleyecek kadar pervasızlaşan kişilerin arkasında 28 Şubatta kazandıklarını zannettikleri zaferin coşkusu var.

28 Şubatta Millî Güvenlik Kurulu'nda alınan bazı kararlar bugünki üniversite yönetimlerinin direndiği yasakların nedeni.

Askeriye içinde örgütlenmiş darbecilerin bağlantıları , Ergenekoncular deşifre olduktan sonra ortaya döküldü. Ama maalesef peygamber ocağı ordumuzun adı bu Ergenekoncu darbeciler yüzünden lekeniyor ve ordu içindeki bu fitneler milletle ordusunun arasını açmak için uğraşıyorlar. 28 şubat sürecinde bu fitnecilerin adı batı çalışma grubuydu, şimdi Ergenekon olmuşlar.

İzledikleri yöntem farklı olsada amaçları aynı : iktidarı alaşağı edip, istedikleri iktidarı oluşturup, Hazineyi hortumlama. Hele ki ekonomi iyiye gittikçe bunların iştahı daha çok kabarıyor. Ah hazine şimdi onların elinde olmalıydı.

Müslümanlar silikleşmedi, bilakis gözleri açıldı, bu çetelere karşı sessizce sandıkları bekleyip gerekeni yaptılar. Bundan başkada yapılacak bir şey yok, eğitim düzeylerini artırmak ve kendilerini geliştirmek adınada epey yol katetdiler.

Ergenekon türü bu çeteleşmelerle mücadele ancak , hukuka sahip çıkmak ve her platformda hukuk kurallarıyla hareket etmekle mümkün. Özellikle çetelerin örgütlendiği kurumlarda.

Hükümet işte bu alanda epey yol kateddi. Boş durmuyorlarmış, kaç senedir bu örgütün peşindelermiş. Müslümanlar silikleşseydi Ak Partiyi iktidar yapmaz ve onları tekrar güçlü kılmazlardı.
 

yosun

Asistan
Katılım
17 Ara 2006
Mesajlar
278
Tepkime puanı
2
Puanları
0
28 Şubat’ın zararı kadar faydası da oldu

28 Şubatçılara şu soruyu sormak isterdim; “Eee değdi mi yaptığınıza, ülkeyi 50 yıl geri götürdüğünüze ve milletin yüreğinde, kalbinde zerre kadar yer bile bulamayacak duruma düştüğünüze değdi mi?”

Yalnız milletin kalbinden söz ediyorum, rantçıların cüzdanlarından değil. Gerçi onlar da sizleri terk etti. Yanınızda yörenizde o gün sizi destekleyen ve alkışlayan kaç kişi kaldı bir bakar mısınız? Çocuklarınız, eşiniz ve yakınlarınız, el içine çıkamaz durumda.

28 Şubat eylemi, malum zihniyetin yani CHP zihniyetinin, adına “Şamanizm” denilen ve Türkiye dışında dünyanın hiçbir yerinde bir tek insanın bile inanmadığı ama sadece bizde çok küçük bir azınlığın inanacak din bulamadığı için sığındıkları gerçek irtica “Şamanizm’i,” halkımıza din olarak kabul ettirme çabasından başka bir şey değildi. Geçelim.

Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri der ki; “Başımıza gelen bela ve musibetler ya bizzat güzeldir veya neticesi itibariyle güzeldir.” O sebeple olayları değerlendirirken, bu minval üzere ele almak gerekir. Tabii bunu İslâm dinine inananlar için söylüyorum.

Hep 28 Şubatçılara yükleniyoruz, doğru da yapıyoruz ama bir de meseleye bu açıdan bakmalı. Hakikaten o günlerde yarım yamalak dini bilgisiyle iyi niyetle veya art niyetle din ve diyanet adına, (diyanet derken Diyanet işleri Başkanlığını kastetmiyorum.) ciddi hatalar yapılıyor, önüne gelen fıkıh alimi kesiliyor ve din adına büyük hatalar işleniyordu.

Ayrılıklar, gayrılıklar, dedikodular gırla gidiyor, aile parçalanmalarından tutun da iş ortaklıklarına kadar din adına hiç de hoş olmayan faaliyetler icra ediliyordu. Din adına uzman olanlar uyarıyor, konuşuyordu ama kimse dinlemiyordu. Garip bir rüzgar esiyor ve bu rüzgara kapılan pek çok insan, kendisiyle birlikte masum insanları da günah deresine savuruyordu.

28 Şubat’ın bu anlamda inanan insanlara faydası oldu ve pek çok insanın, silkinip kendisine gelmesini sağladı. Kimseyi üzmek istemediğim ve herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için daha açık yazmaya hicap ediyorum ama ne demek istediğimin de anlaşılacağını umuyorum.

28 Şubat’tan sonra Türkiye olarak ciddi bir derlenme ve toparlanma yaşadık. O dönemde üç tip Müslüman görüntüsü vardı. Gerçi bugün de var fakat; sayıları oldukça az ve eskisi kadar ne kendilerini ne de halkı kandırıp aldatamıyorlar.

Bu üç tip şöyleydi: Birincisi; “Müslüman olan şahıslar”, elleri öpülür. İkincisi; “Müslüman geçinen tipler”, üçüncüsü; “Müslümanlıktan geçinen tipler.” İşte 28 Şubat, en azından ikinci ve üçüncü sınıftakilerin inanan insanları sömürmesine son verdi.

Bu anlamda 28 Şubat’a baktığımızda dinimiz ve gerçekten inanan insanlar için faydalı oldu diyebiliriz. Tabii böyle felaketlerde kurunun yanında yaşın yanması da kaçınılmaz oluyor maalesef. Zarar gören masum insanları, “faydalı oldu” sözümün dışında tutuyorum.

Hemen şunu da söylemeliyim. Eğer 28 Şubatçılar, neticenin böyle olacağını, Türkiye’de halkın birbirine kenetleneceğini bilselerdi, sittin sene bu işe kalkışmazlardı. Nasrettin Hoca ile Timur’un hikayesine dönmeleri boyunlarında bir kolye gibi kalacak.

Evet, Ak Parti, ikinci kez büyük bir çoğunlukla iktidara gelmesini 28 Şubat zihniyetine borçludur. 28 Şubat’ın küçük provası olan, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 367 hikayesi ile 27 Nisan bildirisi, “Bir daha 28 Şubat istemiyoruz” diyen milletin sesi olmuştur.

Bu dünya, “aldatanların” “aldandığı” bir dünyadır. İnsanlık tarihinde bir insanı, bir toplumu “aldatan” hiç kimse, kendisi ve yandaşları “aldanmadan” ölmemiştir. “Kayıp verdiren” mutlaka “kaybeder” asla “kazanmaz.”

İsterseniz olup bitenleri bir de bu pencereden izleyelim ve geçmişe, geleceğe bu gözlükle bakalım. Yalnız bakalım ama dünyayı gören bir gözlükle bakalım. Sadece benliğimizi gösteren, “camı ön yargı ve peşin hükümlü olan at gözlüğüyle” değil.

Hüseyin öztürk
 

zaman

Asistan
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
520
Tepkime puanı
2
Puanları
0
28 şubat sonrası süreçte batan bankaların sahiplerinin hesaplarına bir bakarsanız, batan banka paralarının banka sahiplerinde olmadığını göreceksiniz.

Peki nerede bu paralar?

İşte önemli nokta bu, 28 şubat sürecine destek sağlayan bürokrat, işadamı,gazeteci vb. grup başlarında bu paralar, yaptıklarının karşılığı ödendi onlara. Sıra bir gün bunların hesabınıda sormaya gelecek. 28, şubat, susurluk, ergenekon, darbeciler sarmal olmuşlar bu sarmalı AK PARTİ çözecek.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
28 Şubat anıları

Bir demet 28 Şubat

Tebessümle izliyoruz. O gün kendilerine gülme hakkımızı kullanıyorduk, şimdi ise 28 Şubat artık ve atıklarına acıma sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.
Acıyoruz, çünkü acınacak haldeler. Bugün kendini "devlet içinde devlet ilan etmiş" hukuk dinlemez ÜAK'ın toplantısında konuşan kişinin yüzünü gördünüz mü? Ben gördüm: Ölü gibiydi. Vah zavallı vah! Profesör olmuş ama milletle savaşılamayacağını daha öğrenememiş.
28 Şubatçılar da öğrenememişlerdi.
Nerden mi çıkarıyorum?
Okuyun o zaman:
Eşkıyanın hükümdar olduğu 28 Şubat'ın çat ayazında yürekler buz kesiyor. BÇG başta olmak üzere devlet içinde örgütlenmiş çeteler maddi manevi haraç kesiyorlar. Geçenden beş, geçmeyenden on akça alıyorlar. Yer demir gök bakır.
O tarihten 10 yıl kadar önce uzak bir ilde verilmiş bir konferansımın kaseti -tesadüf bu ya (!)- bir savcıya taşınmış. Savcı soruşturma başlatmış on yıllık konuşma kaseti üzerinden. Benden ifade isteniyor. İfade vermek için tam kapıdan gireceğim, yakışıklı bir memur gayet kibar bir tavırla "…Masa amirimiz sizi kahve içmeye davet ediyor!" dedi.
O masa o günlerde adını hiç kimsenin anmak istemediği "İslam'la mücadele" için icat edilmiş bir masa. Bir an tereddütten sonra "Ya gelmezsem?" diye zarf attım. "Siz bilirsiniz" deyince maksat anlaşılmıştı, geleceğimi söyledim. İfademin ardından amirin kahve davetine icabet ettim.
Sıkı bir okurum çıkan amirin kurmaylarını da davet ettiği masada gitgide koyulaşan egemen güçlerin küresel politikaları üzerine bir bahis açıldı. İşte o sırada dikkatimi çekti, makam kütüphanesinde dinler ve mezhepler tarihi literatürümüzün ölümsüz eserlerinin birinin orijinal haliyle bulunduğu: Şehristani'nin el-Milel ve'n-Nihal'i.
Bu ilk şaşkınlığımdı. Sohbetin en sıcak yerinde beni şaşırtan ikinci bir gelişme oldu. Amir masanın bir yerinden çıkardığı bir derginin kapağını gösteriyordu: "Buna ne dersiniz?"
Bu dergi Maocu olarak bilinen karanlık bir çevrenin misyonu ispiyon ve ajitasyon olan dergisiydi. Çirkin manşeti, kimliğini ele veriyordu: "Fetullah'ı ABD Besliyor".
Tereddüt etmeden dediklerim şu oldu: "ABD'nin kimi beslediğini anlamak istiyorsanız, 28 Şubat'ı yapan ve destekleyenlere bakmanız kafi."
İnsanların adını duyunca irkildiği 28 Şubat ürünü masanın amirinin odasındaki sohbet oldukça keyifli ve uzun sürdü. Oradan ayrılırken dudaklarımdan gayr-ı ihtiyari Şerh suresinin son ayetleri dökülüyordu:
"Evet, her zorlukla birlikte bir kolaylık zaten vardı.
Evet evet, her zorlukla birlikte bir kolaylık var olmaya devam edecektir."
* * *
28 Şubat'ın kasıp kavurduğu günler. Basın savcısı ifade için çağırmış. Çağıran savcı baktığı yolsuzluk davalarında kahraman olmuş medyatik bir başsavcı. Sosyal demokratlığıyla biliniyor. Gittim, kapıda karşıladı. Hafiften şaşkınlığımı şoka çeviren, bir eserim hakkındaki şikayet dilekçesinin altındaki imza oldu. Dilekçenin altında anlı şanlı 28 Şubat generalinin adı soyadı ve imzası yer alıyordu.
Deneyimli savcı, "Böyle şikayet olmaz" dedi söylenir gibi. "Hiçbir kitap baştan sona suç teşkil edemez". Dilekçede bu minvalde bir şeyler yazıyormuş. Savcıyı huzursuz eden dilekçedeki emredici ve üstten bakan ses tonu idi.
Aynı dönemde biz ne "brifing savcı ve hâkimleri" görmüştük. Demek ki mesleğinin onurunu taşıyan bir savcıymış. Bana "Türkiye'de savcılar var" dedirtti. Zira ben tam tersini de görmüştüm. Okuyun.
* * *
Yine o mahut günler. Bu kez de gazetedeki köşe yazım sorun olmuş. Çağıran gazetenin çıktığı semtteki basın savcısı (Kimliği hafızamda mahfuz). Avukatım malumat toplamış. Bana söylediğine göre savcı Risaleler'in rahle-i tedrisinden geçmiş biriymiş. Görüşüp ayrıldıktan sonra bu malumatın doğru olduğuna kani olacaktım. Haydi hayırlısı diyerek gittik. Gerçekten de karşımızda tavır ve davranışlarıyla klasik sağcı bir savcı vardı. Masasının üzeri her türden cinsellik satan poşetlik dergilerle doluydu. Hayli dert yandı. "Suç ama" dedi, "biri falan hatırlı medya gurubunun, diğeri feşmekân hatırlı medya gurubunun. Şuradan bastırıyorsun, oradan çıkıyorlar." Bu minvalde dert yandıktan sonra sadede geldik.
İfademizi verdik. Savcı efendi hayır-şer bir şey söylemedi. Gayet resmi, ifademizi aldı ve saldı. Arkadan baktık ki mahkemeden çağırıyorlar. O davadan mahkûm olduk.
* * *
Bu 28 Şubat'ta bu kadar. Bir dahakinde eğer memleket 28 Şubat kalıntılarından taharet ederse, sözüm söz, önünüze 28 Şubat anılarımdan duyunca dudaklarınızı uçuklatacak bir demet daha koyacağım.
Kur'an'la bitirelim: "Öğütten yüz çevirmekle ellerine ne geçecek? Bu tipler (her yaklaşanı) avcı sanıp ürken yaban eşeklerine benziyorlar." (74:49-51)
[SAMİ HOCAOĞLU,YENİŞAFAK]
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Fetullah Gülen le çok uğraştılar ama o günlerden bu günlere adamın haklılığı anlaşılınca onun cemaatinden olmayanlar bile maddi manevi ona destek verdi ve medya grubu Türkiye’nin saygın medyalarından biri oldu.

Bir çok insan başka yardım kuruluşlarına güvenmiyor ve , kimse yokmu derneğine yardımlarını veriyor.

Bir bakalım kim ayakta kimler silindi Türkiye gündeminden ve kimler insan içine çıkamıyor.

Darbeci eregenekoncu rektörler 28 şubatçılık oynamaya devam edemeyecekler , bir dahaki sene her şey değişmiş olacal Allahın izniyle.

Sami hocaoğlu bence birdahaki 28 şubatı beklemesin ve bildiklerini açıklasın.


 

Bîçâre

Profesör
Katılım
23 Şub 2008
Mesajlar
951
Tepkime puanı
57
Puanları
0
Konum
Simeranya...
28 Şubat üzerine fazlasıyla; te'lif edilen kitaplar, neşredilen makaleler, yapılan açık oturumlar, soluksuz tartışmalar hepimizin bildiği, gördüğü vak'alar oldu yıllardır.

Aslında 28 Şubat'ın bir özü, bir de sözü vardır. Sözü; "bir musibet, bin nasihattan iyidir", özü ise muhafazakâr kesimin uykudan uyanmasına vesile oluşudur.
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Hani bin yıl sürecekti…

Bin yıl sürmesini planlanmıştınız ama olmadı, 28 Şubatçı öngörünüz on yıl bile dayanamadı...Tarihte hangi 'av'ın mevsimi geçmedi ki! Ey, ilkel hiyerarşiye boyun eymiş 'darbe cemaati', şimdi neredesiniz?

Taksimatını keyfinize göre yaptığınız şan, şeref, itibar, kudret, makam ve mevkilere ne oldu? Neden eskisi gibi gür çıkmaz sesiniz? Dağıldınız mı?

Devletin zirvesinden nereye düştünüz? Kiminiz mezara girdiniz… Kiminiz itibarı dibe vurmuş olarak eve kapandınız… Aranızdan bütün varlıklarını kaybederek iflas edenler oldu…

Eski tüfek yazarlarınızın da hem kalemi kırıldı, hem de topallamaya başladılar…Siyasi kanadınız da tarih oldu. Şimdi hiç biriniz pervasızca dolaşamıyorsunuz toplumun içinde.

Ne oldu sizin ahkam kesen o pervasız hallerinize? Yüzünüz yerde, üzerinize 'büyük utancın' gittikçe kararan gölgesi düşmüş.Büyünüz bozulmuş ve hayatın kenarına itilmiş değil misiniz?

Zulüm ile abad olanın sonu berbat olur” sözünü bilirsiniz...Biliyorsunuz ki hayatın gerçekleri sizi vakit geçirmeden cezalandırdı. Çünkü hepiniz mesleklerinize, konumlarınıza ihanet ettin, topluma savaş açtınız.

Hukuku delik deşik ettiniz, laikliği din karşıtlığı olarak konumlandırdınız, bilimi altında her şeyi rahatça tezgahlayabileceğiniz bir örtü olarak kullandınız, seanslarla darbe ruhunu kışlaya çağırdınız, toplumu psikolojik harekatla kaosu körüklediniz, korku saldınız, siyaseti siyasi yandaşlarınızla etkisiz hale getirdiniz, demokrat ve özgürlükçü düşünür ve kalemleri susturdunuz...

28 Şubat bataklığının etkisi, bugüne var olan 'sorunların ömrünü uzatmak' şeklinde yansıdı. Ey ruhu darbe iştiyakıyla kirlenmiş darbeciler; Gerçek şu ki; elinizin temas ettiği her şey hızla değer kaybetti. Kavramlar, kurumlar, insanlar hiç olmadığı kadar bu dönemde yıprandılar…

Siz hiçbir şeyi, hiçbir değeri muhafaza etmediniz. Bu ülkeyi muhafaza edemediğiniz gibi, kendi itibarlarınızı da muhafaza edemediniz…Darbe ruhu önce siz darbecileri mi çarptı yoksa.

Siz hiç itibarlı darbeci gördünüz mü? Ya darbe kışkırtıcısı? Kaosa el kaldıranları? Darbecilerin kalbi nerede atıyor biliyor musunuz? Elbette tarihin çöplüğünde ve en diplerde…

Buradan bir kere daha ilan ediyorum, bundan sonra darbe olmaz, darbe teşebbüsü olur. Darbeye teşebbüs edenlerde bin pişman olur. Türkiye değişti, toplum başkalaştı, akıl heveslere galip geliyor. Algılamalar değişti ve toplumdaki farklılıklar tehdit olmaktan çıktı. Laik kesim ile muhafazakâr kesimin bugün paylaştığı 'ortak yaşam alanı' daha da fazla.

MEHMET GÜNDEM



 

Bir_Gun

Üye
Katılım
25 Ağu 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Necmettin Erbakan ismi Türkiye Cumhuriyeti devletinin kayıtlarına 54. Hükümetin başbakanı olarak geçmiş bulunuyor. Elbette, sıradan bir başbakan ve sıradan bir hükümet olarak değil. Onu bu sıranın dışında tutan unsur hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti devletini tam mânâsı ile özgürlüğe kavuşturması, Avrupa’nın ve Amerika’nın elinden alarak İslâm dünyasına yeni ufuklar açmasıdır.

İnsanların hangi ideolojik görüşe sahip olduğundan ziyade hangi amelleri yaptığı esastır. Örneğin bugün 28 Şubat darbesinden önce Millî Görüş çizgisinde olmayı büyük bir onur sayan, bu çizginin dava komutanı olan Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullatif Şener, Bülent Arınç gibi isimlerin nasıl olup da kendi davalarına yapılan 28 Şubat darbesinden yara almadan üstelik ondan sonra kat kat terfi ederek kurtuldukları sorusu güncelliğini koruyor.

Öyle ya, bugün o karanlık günleri Dinç Bilgin vesilesi ile bir kez daha hatırlıyor, ona ilaveten Ahmet Vardar’ın da söyledikleri ile bir umudu boğan o acıları yeniden tazeliyoruz.

Bu kara çelişkiyi sadece siyasetin azizliğiyle açıklamak mümkün müdür? 28 Şubat’ın buhranlı günlerinde toplum üzerinde kasavetli bir hava yayılmış nihayetinde Haziran ayına kadar direnen, meşru ve haklı davasını savunan Erbakan hükümeti generaller ve medya kuşatması ile görevden uzaklaştırılmıştı.

O günleri bütün ayrıntısı ile bilsek, dönemde rol oynayan generalden sivile kadar her kişiyi tek tek dinlesek, ülkede cereyan ettirilmiş her hadisenin saniyesini dahi öğrenmiş olsak bile aslında bütün bu bilgilerin bizi ulaştırdığı yeri bilmeden bunları adeta bir destan gibi anlatmak karanlığı daha da koyulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Elbette bütün sırlar aydınlansın, bütün gerçekler açığa çıksın, hatta Türkiye Cumhuriyeti devletinin başbakanına, bakanlarına, hükümetine düzen kuranlar tek tek adalet karşısında hesap versin. Ortaya çıkan her gerçek aslında tarih nezdinde bir büyük hakiketin anlaşılmasından daha anlamlı bir görev görmeyecektir. Asıl soru şudur ve dönemin aktörleri hesap verecekse öncelikle bu sorunun cevabını vermelidir. Erbakan hükümetinden öncelikle şahsınız, sonra bağlısı olduğunuz yüce devletiniz, sonra da üyesi olduğunuz aziz milletiniz adına hangi kötülüğü gördünüz de bu karanlık senaryoda yer aldınız?

Şüphesiz 28 Şubat darbesi görünüşte Refah-Yol hükümetine, özelde ise bu ülkenin aydınlık günleri için sahici bir adres olan Millî Görüş çizgisine darbe vurmak için yapılmıştır.

Darbecilerin -maalesef- ne kadar başarılı olduğunu anlamak için sadece Erbakan’ın hükümetten uzaklaşrılmasına bakmak ve tek ölçü olarak onu almak elbette yetersiz. O günden bugüne ne Erbakan ne de onun takipçisi olan Millî Görüş, çizgisinden, davasından ve Yeniden Büyük Türkiye sevdasından vaz geçmiştir.

Fakat Millî Görüş’ten de, Yeniden Büyük Türkiye sevdasında da vaz geçen, gömlek değiştiren isimler bir anda aynı devletin aynı milletin kaderinde rol oynayacak, söz sahibi olacak makam ve mevkilere gelmişlerdir.

Yine ne hazindir, Erbakan hükümeti ile madden ve manen büyük atılımın içine giren, karnı doyan, Avrupadan, Amerikadan ve IMF’den bağımsız bir dünyanın varlığını hisseden, İran’dan Malezya’ya önünde çok daha büyük çok daha kardeş bir dünya bulan Türkiye bugün yeniden sımsıkı IMF’ye, Avrupa’ya ve Amerika’ya sarılmıştır.

Bugünkü iktidar sahipleri işte 28 Şubat öncesi bir büyük hizmete dönüşen Millî Görüş’ün generalleri idiler. Ve maalesef 28 Şubat asıl gücünü burada gösterdi, Millî Görüş’ün elindeki bir büyük imkânı, bir büyük kadroyu, bir büyük umudu elinden aldı, fakat aynı isimleri yine milletin karşısına üstelik devletin başına bambaşka bir halde yeniden çıkardı.

28 Şubat’ın asıl mağduru Türkiye’dir. Çünkü o kendi gücünün ve kendi imkânlarının şuuruyla tarihin en güçlü hamlesini yapacakken, bütün güç, şuur ve imkân gizli ve karanlık emellerin ellerinde heba edilmiştir.

28 Şubat’a bir kürek de olsa harç taşıyan herkes Türkiye Cumhuriyeti devletine ve aziz milletimize karşı mes’uldür. Asıl mes’uliyet ise, kendilerine yapılan bu darbeden sonra nasıl olup da önlerinde bütün kapıları açık bulan zevata aittir.


Osman Toprak
 
Üst