Acısız, Dertsiz Hayat mı Olur

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri

Kim istemez dünyayı gezmeyi… Gemiye binip her limanda durup, farklı bir kültürün içinde kaybolmayı! Hatıralar çoğalsın diye çeşitli başkalıkları satın almak, kim bilir yaşlandığımızda onlara bakarak, keyifli bir gülücüğe-teselliye sebep oldukları için şükür edeceğiz. Evlatlarımız kendi hayatlarının içinde, sevdiklerimizi kaybettiğimiz yalnızlıklarda sallanan sandalyede sanal bir görüntüyü gözümüzün önüne getirmek-bir nevi senaryosu bize ait bir filmi seyretmek bize hayata tutunmak adına bir sebep olacak. Parasızlığın gözü kör olsun değil mi? Açlığın öylesi ölüme sürüklediği Afrika insanı gibi olmasa da iki yakamızın bir araya gelmediği, hayat mücadelesi içinde, gezmeyi bile hayal edemediğimiz hızla geçen ömre kim dur diyebiliyor ki… Çocukların peşinde, ha okulu, ha işi, ha evlenecek, ha çocuklarının hali ne olacak derken, birde geriye bakmışız ki ömür akıp geçmiş. Bir nefes alıp düşündüğümüzde de mücadeleden başka aklımızdan yansıyan bir şeyde bulabilmiş değiliz.

Her günün diğerine benzediği yansımalara rağmen hayata tutunduğumuzu görmek akıl almaz bir olay. Onca şikâyetlere rağmen, bir acı diğerini tetikliyor, her geçene veda ederken nefes aldırmadan diğerine birdenbire sarılıyoruz. Eğer dertler olmasaydı, onların olmaması daha büyük dert olacaktı. Düşünsenize, her yer birbirine benziyor çöl gibi. Her yediğiniz yanınızda, hiçbir derdiniz yok, koşsanız çöl gitseniz çöl, sadece güneş ve çöl… Uyansanız çölü göreceksiniz. Hiçbir hayaliniz yok, olsa da kum fırtınalarında kayboluyor. Hayata ne kadar tutunabilirsiniz ki bu durumda… Acılar, tenimizi ve ruhumuzu sarmalı, acı hissini almalıyız ki; yediğimizden, onun dokunuşundan şikâyet edip, inleyelim. Sadistçe oldu ama bu bir realite. Hem acı çekene merhamet, sevgi seli akar içimizden. Bizde acı yoktur ya, onun acısıyla kederleniriz. Dizlerimizi döveriz onun için, çareler ararız.

İmkânı çok olan dünyayı mı geziyor ki… Elbette gezmiyor. Zengin insanlarsa, malımı kaybederim diye malına bekçiler tutuyor hatta üstünde uyuyor. Onun acısı fakirden daha çok. Geceleri uyuyamıyor, “Ya hırsız gelirse…” Ya da dükkânına bir hırsız girerse! Ne kadar önlem almak gerekirse, paralar döküyor. Böylece hırsızlar yüzünden ekonomi canlanıyor. Hırsız yüzünden polislerin, özel emniyet çalışanlarının yüzü gülüyor. Güvenlik sistemleri üretenler çoğalıyor. Böylece fakirler çalışacak kapı buluyor. Alnının teriyle aldığını hak ediyor da. Sonuçta çalışanda çalıştıranda velhasıl gezemiyor.

Şimdilerde dünya turu yerine, çölde safariler meşhur oldu. Çölde, kalacak evler, hani beş yıldızlıya alışmış insanlar için, bu berbat görüntülü evler çok hoş görünüyor nedense. Belki de aynı parayı ödüyorlar ama sanki dışarıda uyur gibi kaldıkları evler. Sadece gece kum fırtınalarından ve soğuktan korunmak için kaldıkları bir barınak işte. Tüm bunlara katlanmak, sadece safari için. Hani seyrederken, kum yerine buzda kayar gibi… Kumların savruluşu dünya harikası bir şeydi belgeseli izlerken. Adamlar haklı dedim kendi kendime… Beş yüz metrelik bir kuleden sallanmak yerine kumda kaymak, daha emniyetli ve hatta daha fazla zevk veriyor diye düşündüm.

Gemilerin, trenlerin, atların seyri ve paylaşımı kalmadı şimdilerde. Bizlere heyecan verecek başka eğlenceler olmalı, bulunmalı. Çok çalışıp, çok kazanıyoruz, dinlenmek hakkımız değil mi? Çalışmamak lazım birazda… Nerdeyse, tembelliği tavsiye edecek oldum! Ne demiş atalarımız " İşleyen demir pas tutmaz!", çalış kardeşim, bir şeyler üret daima!

Bir düşünsenize, öldüğünüzde kazandıklarınızı bırakıyorsunuz. Hatıraların hesabını, yaşlı oturağında muhasebe etmek gibi güzel olmasa da, çöl kumları gibi, güzel görüntüler vermese de toprak, mekân beş yıldızlı olmasa da, firavun-kral mezarları hariç, verdiğimiz bir sonsuzluk var. Nerede gezdiğimiz değil, dünyaya bıraktığımız ölmeyen eserler bizi mirasyedilerden koruyacak. Paralar birdenbire tükenecek ama eserler okundukça kıymetlenecek! Kimsenin bu değerleri mirasyedi gibi tüketmesi mümkün olmayacak. Nefessiz, havasız, davasız bir başka boyutta, gerçek acıları yaşadığımızda işte o zaman anlayacağız ki, dünyada tatmadığımız acı bu imiş! Kardeşim, şu anı yaşa, asla boşa düşünme. Eğer yapabileceğin, elinden gelen bir şeyler varsa, bir kazmada sen vur toprağa. Maksat şekil bozmak değil, göze, gönle hitap edecek eserler inşa etmek. Dertle kederlenme, derdim var diye sevin ama derdi kahpeleştirme-kangren yapma! Derdin de bir onuru var değil mi? Sen derde saygı duyarsan dertte bunaltmadan seni terk eder. Derdi sevmeyi öğren, eğer o olmasaydı bu dünya çekilmez olurdu. Acısız hayat mı olur…

Saffet Kuramaz
 
Üst