HATİME (SON KISIM)
(Bu bölüm’de muhtalif nakiller anlatılacaktır)
Birincisi: İbni Sirinden gelen bir riveyette, “Hz. Mehdi, Ebu Bekir Ra.ve Ömer (R.A)’dan daha hayırlıdır, belki de bazı peygamberlerden bile efdaldir” deniliyor. Yine İbni Sirin sahih bir nakilde “Ebu Bekir (R.A), ondan daha faziletli değildir” demektedir. Bu ikinci rivayet, anlam olarak birinciden daha hafif gibi gözüküyorsa da, yine de tev’ili gerektirir. Zira bu husustaki sarih hadislere ve icma’ya göre, Ebubekir Ra.ve Ömer (R.A), ondan daha hayırlıdırlar. Belki de bütün sahabe-i kiram ondan daha efdaldir. Ancak İbni Abdül Birr, buna muhalefet etmiş ve “Hz. Mehdi, dört halife hariç diğer sahabe’den üstündür” demiştir. Peygamberimizin sahabeye söylediği ve “Ahir zamanda bir müminin sevabı, sizden 50 kişinin sevabına denk olacaktır” şeklindeki ifadesi de, yukarıdaki hadis gibi tev’ili gerektirir. Çünkü Hz. Mehdi’nin üstünlüğü, onun devrindeki fitnelerin sahabe zamanına göre daha şiddetli olmasından ve Hz. Mehdi’nin Deccal ve Rum’larla olan mücadelesinden ileri gelmektedir ki üstünlüğünün sırrı buradadır. Ancak diğer özellikleri ile birlikte düşünülürse, sahabenin efdaliyeti tartışılamaz. Zira bazı özellikler vardır ki faziletçe daha aşağıda bulunanda görülebilir, fakat daha üstün olanda bulunmayabilir. Yine, Hz. Mehdi’nin zamanında gerçek müminlere bol bol nimet verilecek fakat kötüler de mahrum bırakılmayacaktır.
Netice olarak, sevap ve derece bakımından sahabenin mutlak manada Hz. Mehdi’den daha faziletli olduğu kesindir.
İbni Sirin’in “Bazı Peygamberlerden de efdaldir” sözünden kastı, Hz. Mehdi’nin İsa As.’ya imamlık yapması münasebetiyle olması gerekir. Malum olduğu üzere imam, ona tabi olanlardan daha faziletlidir. Ama aslında, bu fazilet, Peygamber efendimize nispetendir, zira onun İsa As.’ya imamlık yapması, Hz. İsa’nın Peygamber Efendimizin şeriatıyla amel edeceğine işarettir.
İkincisi:Velid b. Müslim’den, o da bir başkasından nakletmiştir ki Mehdi’ler 3 tanedir:
- Mehdiyyül Hayr : Bu, Ömer bin Abdülaziz’dir.
- Mehdiyyüddem : O, kanları dindiren hakiki mehdi’dir.
- Mehdiyüddin : Hz. İsa’dır. As.
Süleyman b. İsa’dan gelen bir rivayette “Bana ulaşan bir habere göre, Hz. Mehdi 14 sene Kudüs’te kalacak, ardından ölecek ve Mansur’a tabi olanlardan birisi gelecek, O da Kudüs’te 21 sene kaldıktan sonra öldürülecek, yerine Mevla adında birisi geçecek, 3 sene sonra O da öldürülecek ve bilahare Haşimülmehdi gelip 3 sene 4 ay 10 gün kalacak” denilmiştir.
Kab b. Mehdi’den gelen bir haberde “Kahtani adında ve Yemenli olan bir halife gelecek, Hz. Mehdi’nin yolunda gidecek, Rum beldelerini fethederek ganimetlerini alacaktır” deniliyor.
Yine O’ndan rivayet olunur ki “Bunun arkasından, halifenin ehli beytinden birisi gelecek, şerri hayrından fazla olacak ve az bir süre kaldıktan sonra kendi ehlinden birisi tarafından öldürülecektir.”
Kab’dan gelen bir başka rivayette de “Mahzum kabilesine mensup birisi başa geçecek, daha sonra Mevla gelecek sonra da karşı geleni yok eden, uzun boylu, çok kuvvetli, geniş omuzlu bir arabi başa geçecek ve Beytül Mukaddes’e geldikten sonra ölecektir. Daha sonra ise, iyileri öldüren zalim bir Mısır’lı hükmedecek ve nihayet Mehdi’nin yolunda giden Kahtan soyundan birisi gelecektir.”
Zehri’den gelen bir rivayette ise “Mehdi’den sonra İns ve Cin’in bile biat edeceği Mahzum kabilecine mensup birisi gelecektir. Sonra hicret edecek, ve onu tanımayacaklar 3 defa kendisine biat için çağrı yapacak, sonra ise Mansur’a biat edilecektir” denilmektedir.
Abdullah b. Ömer ise bir naklinde şöyle ifade etmektedir: “Zalimlerden sonra Hz. Mehdi gelecek, sonra sırasıyla Mansur, Selam ve Emirülgadap olacaktır”.
Yine Abdullah b. Ömer “Mehdi’den sonra 3 emir gelecektir. Hepsi de salih insanlardır. Biri Cabir, sonra Müferrec sonra da Zülgadap’dır. Bunlar 40 yıl kaldıktan sonra artık dünyada hayır kalmayacaktır” naklinde bulunmaktadır.
Ertah’tan gelen bir rivayette de “Hz. Mehdi Kudüs’e inecek ve millet onun ehlinden gelenlerle uzun bir müddet yaşayacaktır. Ondan sonra zalimler görünecek ve Beni Abbas rahmetle aranacaktır.” denilmektedir.
Ertah’tan gelen bir başka nakil ise şöyledir: “Mehdi 40 sene yaşayacak, öldükten sonra Kahtani gelecek ve Mehdi’nin izinde işleri yürütecektir. 20 yıl yaşadıktan sonra öldürülecek sonra da asıl Mehdi gelecek, Kayser şehrini fethedecek ve Peygamberimizin son halifesi olacaktır. Sonra Deccal çıkacak ve Hz. İsa da o zaman nüzul edecektir.”
İbni Münavi, kitabında şöyle anlatıyor: “Süfyanlar 3 tanedir, Mehdi’ler de 3 tür. 1. Süfyan için 1. Mehdi, 2. Süfyan için 2. Mehdi, 3. Süfyan için de 3. Mehdi gelecektir.”
Görüldüğü gibi, bu konularla ilgili birbirine zıt muhtelif nakiller gelmiş ve değişik ihtilaflara yol açmıştır. Mehdi’den sonra kaç kişinin geleceği ve bunların kimler olacağı konusu tartışılmıştır. Ancak hadislerle de sabit ve kesin olan işaretlere göre, üzerinde itikad etmemiz gereken nokta şudur ki asıl Mehdi, Deccal’a karşı, Hz. İsa’ yardımcı olarak gelecek olan Mehdi’dir. Zira, ondan önceki mehdiler hakkında herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Mehdi’den sonra gelecek olanlar da salih kimselerdir, ancak mehdi gibi değildirler. Hakikatde en son mehdi O’dur.
Üçüncüsü: Hz. Mehdi’nin çıkışı, kesinlikle İsa As.’nın nüzülundan önce olacaktır. Bazıları ise “Hz. İsa’nın nüzülundan sonra olacaktır” demişlerdir. Ancak bu doğru değildir ve hadisler bu iddia’yı reddettiği için nazarı itibara alınamaz.
Hz. İsa’nın nüzülünün Beytül Mukaddes’e olacağını bildiren rivayetlerle Deccal hakkındaki şu rivayet, birbirini teyit etmektedir. Şöyle ki: “Müminler o gün sayıları az, fakat başlarında salih bir insan olduğu halde, Beytül Mukaddes’te bulunacaklardır. Deccal onları muhasara altına alacak. Tam sabah namazına girildiği bir anda Hz. İsa nüzul edecek, imam onu tanıyarak cemaate takdim edecek, Hz. İsa ona “Namazı kıldır, çünkü kamet senin için getirilmiştir” diyecek ve onun arkasında namaz kılacaktır. O zaman Hz. İsa, “Kapıları açınız” diyecek ve kapılar açıldığında Deccal onu görecektir. Deccalın yanında başlarında miğferiyle, zırhlı, İsfahan yahudilerinden ibaret 70 bin kişilik bir ordu bulunacaktır. İsa As. ona baktığında, Deccal tuzun suda erimesi gibi eriyecek ve sırtını çevirip kaçacaktır. Takip eden Hz. İsa, Lud kapısında onu yakalayarak öldürecek ve Deccal’ın ordusu olan Yahudiler de çok şiddetli bir savaş sonunda yok edileceklerdir.
Ancak, bu rivayete zıt başka bir rivayette ise şöyle denilmektedir: “Müslümanlar Beytül Mukaddes’de muhasara altında iken, Hz. İsa sabah namazı sıralarında Şam’ın doğusundaki Beyaz Minare (Minaretül Beyda) üzerine nüzül eder”. Bu minare, bugün halen mevcuttur. Şafii ulemasından İmam Nevevi de “Hz. İsa, iki elini iki meleğin kanatları üzerine koymuş bir halde inecektir ve Lud kapısında Deccel’a yetişerek onu öldürecektir” demektedir.
Habis El Hadrami’nin naklettiğine göre de “Hz. İsa, Şam’ın Doğu kapısında bulunan Beyaz Minare’ye inecektir. Sonra mescide gelecek ve minberin yanına oturacaktır. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler hepsi de camiye gelerek Hz. İsa’nın etrafında toplanacaklar ve hepsi de Hz. İsa’nın kendileriyle birlikte olacağı ümidini taşıyacaklar. Bu topluluk, iğne atsan yere düşmez şeklinde geniş bir kalabalık oluşturacak ve Müslümanlar müezzinleriyle, yahudiler borazancılarıyla, Hıristiyanlar da çancılarıyla beraber bulunacaklardır. Burada kur’a çekilecek ve hangisi kazanırsa onun dediği olacaktır. Çekilen kur’ayı Müslümanların kazanması üzerine yahudiler ve Hıristiyanlar oradan uzaklaşacaklar. Sonra Hz. İsa, Şam ehliyle birlikte Beytül Mukaddes’de Deccal’ı arayacak, ancak kapıları kapalı bulacaktır. Hz. İsa, kapıların açılmasını emredecek ve kapıların açılmasıyla beraber Deccal kaçacak, ancak Hz. İsa, onu Lud kapısında yakalayarak öldürecektir”, “Hz. İsa, 30 veya 40 sene kadar yeryüzünde kaldıktan sonra Yec’uc Mec’uc da onun eliyle yok edilecek. Toprak tekrar eski bereketine kavuşacak, yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek. Sonra Allah (C.C) güzel kokulu bir rüzgar göndererek, bununla müminlerin ruhlarını alacak ve geriye şerli insanlar kalacaktır. Sonra da kıyamet kopar”.
Hz. İsa’da pek çok özellik bulunmaktadır: Mesela: Ne kadar uzakta olarsa olsun bir kafiri görse, o kafir hemen ölecektir. Haçları kıracaktır. Domuz ve maymunları öldürecek (*), geriye sadece İslam dinini bırakacaktır. Zamanında, Allah’tan başkasına ibadet edilmeyecek, cizye ve sadaka kalmayacak çünkü her şey bereketlenecek, hazineler çıkarılacak ve mala rağbet olmayacaktır. Kıyametin yaklaştığını herkes yakinen hissedecektir. Sebepleri ortadan kaldıracağı için cimrilik, buğz ve kötü şeyler bulunmayacaktır. Zehirli hayvanların zehiri yok olacak, arz selametle dolacak, savaş olmayacak, herkes eşit olup hiçbir saltanat bırakılmayacaktır. Arzın nebatatı, aynen Hz. Adem As. devrindeki gibi bereketli olacak, ipek kurdu üzüm salkımının üzerine konacak ve doyacak, savaş olmadığı için atlar ucuzlayacak ve her tarafta yemek kazanları kaynayarak misli görülmemiş bir bolluk yaşanacaktır.
İmam Nevevi “Hz. İsa, ümmeti Muhammed’e Peygamber olarak değil, Şeriat-ı Muhammediyyeyi tatbik etmek için gelecektir” demektedir. Bazısı da “Hz. İsa nüzül etmeden önce Ümmeti Muhammed’in muhtaç olduğu ve bilmediği Şeriat-ı Muhammediyye’ye ait hususları önceden semada öğrenecektir” demişlerdir.
Hz. İsa, yeryüzünde iken evlenecek ve bir çocuğu olacaktır. Ölünce, Müslümanlar onun namazını kıldıktan sonra Ravza-i-Mutahhare’ye defnedileceklerdir. Dünyada kalış süresi 40 yıldır, bir rivayette ise 7 yıldır. Ancak sema’ya çıkışının 33 yaş olduğu dikkate alınırsa, bu iki rivayetin cem’i mümkündür. Zayıf bir nakilde ise bu süre 45 yıl olarak geçmektedir.
Dördüncüsü: Deccal’in Hz. Mehdi zamanında ortaya çıkması, Hz. Mehdi’nin alametlerindendir. Bu bakımdan, Deccalla ilgili bilgilerin de anlatılması gerekmektedir:
Beyhaki Şeyhi Hakim’den gelen rivayette şöyle deniliyor: “Kıyamet alametlerinin ilki Deccal’ın çıkması, sonra İsa As.’nın gökten inmesi, sonra Yec’uc Mec’uc, sonra Dabbet-ül Arz, sonra da güneşin batıdan doğmasıdır.”
Deccal’in çıkması, Dabbet-ül Arz ve güneşin batıdan doğmasına Allah Teala’nın buyurduğu şu ayet-i kerime’de işaret edilmektedir: (En’am Sure’si ayet 158) “(Mekkeliler), Kur’an ve Peygamberi tekzip ettikten sonra ancak şunu gözetliyorlar: Kendilerine azab edecek melekler gelsin yahut Rabbinin azabı gelsin. Rabbinin bazı (kıyamet) alametleri gelsin. Rabbinin (kıyamet) alametlerinden biri geldiği gün, evvelce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, o gün imana gelmek hiçbir fayda vermez. Ey Resulüm, de ki; (Siz o alametlerin gemlisini) gözetleyip bekleyin, biz de gözetleyip bekliyoruz”
Hz. İsa’nın nüzulunü ifade ayet de şudur: (Zuhruf sure’si ayet 61) Gerçekten O (İsa’nın nüzulü), kıyamet için (yaklaştığını bildiren) bir beyandır, alamettir. Onun için sakın o kıyametin geleceğinde şüphe etmeyin de benim şeriatıma tabi olun. İşte bu biricik doğru yoldur.
Yec’uc Mec’uc ve Dabbetül Arz’a ise, bir değil, birkaç ayeti kerimede işaret vardır.
İmam Nevevi ve diğer bazı alimler diyor ki: “Selefler, çocuklarına Deccalla ilgili hadisleri öğrenip muhafaza etmelerini telkin etmişler ve kalplerinde sabit kalmasını temin etmeye çalışmışlardır. İnsanlar da birbirlerine bunları naklede ede bu hadisler, günümüze kadar sıhhatli olarak gelebilmiştir”
Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Hz. Adem’le kıyamet arasında yaratılmış ve büyük fitne, Deccal’ın fitnesidir” buyurmuştur.
Diğer bir rivayette de “Allah (C.C), Adem’i yarattığından itibaren, Deccal’in fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır” denilmektedir.
Allah’ın Hz. Nuh’tan sonra gelen her peygamberi, ümmetini Deccal ile korkutmuş ve onun Horasan veya İsfahan tarafından çıkacağına işaret etmişlerdir.
Hz. Mehdi, Konstantiniyye’yi fethederken, Deccal Şam ve Irak arasında bulunuyor. Önce “kurtarıcı” olduğunu iddia ediyor ve bu dönemde gerek kafirler, gerekse de müminler ona tabi oluyorlar. Ancak sonra bir gözü kör oluyor ve iki gözü arasında “kafir” yazısı çıkıyor, öyle ki okuma yazması olmayan her mümin bile onu okuyabiliyor. Bunun üzerine müminler onu terk ediyorlar. O, daha sonra, “nübüvvetini” ve nihayet “uluhiyetini” iddia ediyor. Deccalın sağ gözü kördür, yani nursuzdur. Başka bir rivayette ise bu sol şeklindedir. Başka bir rivayette de gözü dümdüz olup, üzerinde tırnak kemiği gibi bir kemiğin bulunduğundan bahsedilmektedir. Deccalın gözünün kör olmasından kastedilen “ayıplıdır” anlamıdır. İki gözü arasında kafir diye yazmaktadır ki okuma bilen bilmeyen her mümin bile onu okuyabilecektir. Deccal’ın beraberinde cennet diye gösterdiği aslında cehennem, cehennem diye gösterdiği de aslında cennettir. Kehf suresinin başındaki ayetleri okuyanlar, onun şerrinden muhafaza edileceklerdir. Deccalın, temiz su olarak gösterdiği de aslında necistir. Onun fitnelerinden birisi de şudur: Bir arabi’ye “Ben senin ananı babanı şu anda göstersem, bana inanır mısın?” diye soracak, “Evet” cevabını alınca da şeytanlar arabi’ye anası babası şeklinde görünecek ve “Ey oğul” diyecekler, “Bu senin rabbindir, ona tabi ol”.
Yine Deccal, bir neferi iki parçaya bölüyor ve “Bakın, onu dirilteceğim” diyor ve nefer diriliyor. Bunu gören kafirler onu gerçekten rab zannediyorlar.
Sonra Allah (C.C), Hızır aleyhisselam’ı gönderiyor. Hz. Hızır ona “Sen Allah’ın düşmanı olan Deccalsın” diyor ve onu öldürmeye çalışıyor, fakat başaramıyor.
Deccal semaya emrederek yağmur yağdırıyor, arza emrederek bitkiler çıkartıyor, kuru nehirlere emrederek onlarda sular akıttırıyor… Yağmura emrederek onu durduruyor, otlara emrediyor, kurutuyor, Rab dağıyla Tur dağına emrediyor ve onları tokuşturuyor… Rüzgara emrediyor, deniz fırtınasına emrediyor, onlar da bulut oluyorlar. Günde 3 defa denize giriyor, dibini bulamıyor… Deccal’ın bir eli diğerinden daha uzundur, bu uzun elini denizin en dibine daldırıyor ve içindeki balıkları çıkartıyor… Kendisini yalanlayan bir kavmin arasına giriyor ve onların bütün hayvanlarını helak ediyor. O kavim tasdik edince de hemen semaya emrederek yağmur yağdırıyor, hayvanların sütlerini bollaştırıyor. İçinde hazine olan yerlere giriyor, “Hazinenizi çıkarın” dediğinde, balarılarının beylerini takib etmesi gibi hazineler ona tabi oluyorlar…
Deccal’ın bir eşeği bulunuyor ki bu eşeğin iki kulağı arasındaki mesafe 40 ziradır (*). Bu eşeğin altında 70 bin Yahudi gölgelenebilecektir.
Deccal 3 defa öylesine bağıracak ki Doğu’dan Batı’ya bu ses her taraftan duyulacak…
Mekke, Medine, Beytül Mukaddes ve Mescid-i Tur hariç, her tarafı gezecektir. Bu bilgi, başka bir rivayette de “Şam ve Askalan hariç” şeklinde geçmektedir. Allah Teala müminlerin bu fitne ve musibetlerden Şam’da, Deccal’dan Beytül Mukaddes’te, Yec’uc Mec’uc’dan da Tur-i Sina’da muhafaza edecektir.
Bir hadis’de “Deccal yeryüzünde 40 gün duracak, 1. günü 1 sene, 2. günü 1 ay, 3. günü bir hafta, diğer günleri de sizin normal günleriniz gibi olacaktır” buyrulmuştur. Bunun üzerine Peygamberimize “Bir sene gibi uzun olan o günde, bize bir günün namazı kafi gelir mi?” diye sorulmuş, Rasulullah (S.A)’da “Hayır, siz o uzun günde, ondan önceki günlerinizdeki her namaz vakti kadar zamanı, takdir edin” cevabını vermiştir.
İbni Mace’den gelen bir rivayette de “Deccal’ın son günleri o kadar kısa olur ki sizden biriniz Medine kapısından çıkıp, tepesine varıncaya kadar, akşam olacaktır” denilmiştir. Peygamberimize “Ya Rasulullah, o kısa günlerde nasıl namaz kılacağız” şeklinde sorulduğunda da “O uzun günlerde takdir ettiğiniz gibi takdir edeceksiniz” cevabı alınmıştır. Deccalin yeryüzündeki süratinin nasıl olacağı da sorulmuş ve Peygamberimiz “Rüzgarın yöneltip sevk ettiği yağmur gibidir” cevabını vermiştir.
Deccal’dan önce 3 yıl kıtlık görülecek, tırnaklı hiçbir hayvan kalmayıp helak olacaktır. Denildi ki “Ya Rasulullah, o zaman insanlar nasıl yaşayacaklar?” Peygamberimiz de şöyle buyurdu: “Tekbir (Allahüekber), tesbih (Sübhanallah), tehlil (La ilahe illallah) ve tahmid (Elhamdülillah) iledir.” Yani, aynen Peygamber efendimiz devrindeki gibi…
Deccal’ın birçok sıfatlarını taşımış olan İbni Sayyad, Deccal değildir. Ancak, O da bir fitne idi ve Allah (C.C) onunla müminleri imtihan etti. Aynen Hz. Musa zamanındaki “buzağı” örneği gibi… Ancak Allah (C.C), Ümmet-i Muhammed’i onun şerrinden muhafaza etti.
İbni Ömer’in sözünü delil olarak veren İbni Cabir yemin ederek diyor ki “Hz. Ömer, İbni Sayyad, Deccal’dir demiş ve Peygamberimiz onun bu sözünü inkar etmemiştir”. Ancak, Peygamber Efendimizin bu sözle ilgili bir tasdiki de bulunmadığı için, yalnız başına bunu bir delil olarak ele almak mümkün değildir. Nitekim, Allah (C.C)’da onun Deccal olmadığını haber vermiştir.
Beşincisi: Yec’uc ve Mec’uc’un çıkması Deccal’dan sonra olacaktır. Yec’uc Mec’uc, Adem ile Havva’nın evlatlarındandır, ancak merfu bir hadise (*) göre ise, Nuh As.’ın zürriyetindendir. Fakat Selef’ten bunun aksi söylenmiştir. İmam Nevevi ise Selef’e itiraz ederek, “Yec’uc Mec’uc ulemanın çoğuna göre Nuh As.’ın zürriyetindendir” demiştir. Rivayet edildi ki “Hz. Nuh bir gün uyuduğunda, ihtilam olur ve nutfe’si (men’i) toprağa karışır ve Yec’uc Mec’uc, işte bu karışımdan yaratılmıştır.” Ancak bu görüşe de itiraz edilmiş ve Peygamberlerin ihtilam olmadığı söylenmiştir. Bunun da aksini savunanlar olmuş ve Peygamberlerin, rüya’da cim’a etmeden ihtilam olabilecekleri ifade edilmiştir.
Bir hadiste Yec’uc’un bir ümmet, Mec’uc’un ayrı bir ümmet olduğu ifade edilmektedir. Onların her birisi 400 bin’er bir topluluk olup, yine her birisi, soyundan 1000 kişi görmeden ölmezler. Hepsi de silah taşıyabilir ve çiftleşebilirler. Boyları ortalama bir karış olup, en uzunları 3 karış kadardır. Ok ve mızraklarıyla 7 yıl Müslümanlara eziyet ediyorlar. Hz. İsa, kimsenin onlarla baş edemediğini görünce, Müslümanları Tur dağına çıkarıyor. Yec’uc Mec’uc, Taberiye denizini geçiyor ve onun suyunu içerek kurutuyorlar. Daha sonra “Biz, yeryüzündeki bütün canlıları öldürdük, şimdi de sema’dakileri öldüreceğiz” diyerek bir dağa çıkıyorlar ve oklarını göğe doğru fırlatıyorlar. Bu oklar, kanlı olarak geriye dönüyor. Daha sonra da Hz. İsa As. ve müminleri muhasara altına alıyorlar. Burada, öylesine bir kıtlık oluyor ki bir öküz başı veya kurutulmuş bir çökelek parçası onlar için yüz dinar’dan daha hayırlı oluyor. Ve Müslümanlar bu beladan kurtulabilmek için Allah’a (C.C) yalvarıp yakarırlar. Nihayet Allah (C.C), Yec’uc Mec’uc’un boynuna onları öldüren kurt’lar musallat eder ve bir sabah, hepsi de helak olurlar. Bunun üzerine yeryüzüne inan Hz. İsa ve Müslümanlar, Yec’uc Mec’uc’un leşlerinin kirletmediği bir karış toprağın bile bulunmadığını görerek, tekrar Allah’a (C.C) yalvarıp yakarırlar. Ve Allah (C.C), bu leşleri temizleyen kuşlar gönderir ve daha sonra da yağmur’la yeryüzü yıkanıp tertemiz olur ve meyvalanıp bereketlenir.
Hz. İsa’nın vefatından sonra da Allah (C.C), güzel kokulu bir rüzgar gönderir ve her müslümanın koltuklarına giren bu rüzgar’la onların canını alarak, geriye yeryüzünün şerli insanlarını bırakır.
Bu arada, birçok ravi’nin de belirttiği gibi; Safa’daki bir kayadan Dabbet-ül Arz çıkar. Değişik rivayetlerde ise, Dabbet-ül Arz’ın çıkış olarak Merve, Cihad veya Müzdelife gecesinde Mekke arasındaki Tihame vadisi gibi yerler’de gösterilmiştir. Dabbet-ül Arzın çıkışında 3 safha bulunmaktadır. Zuhuru, önce Mekke’den duyulmaz, çıktığı yerde bir süre kalır sonra da Mekke’ye gelir ve çıktığı haberi yayılır. Peygamber Efendimiz “Müminler, Mescid-i haram’a giderken Rükun ile Makam arasında, Dabbe’yi toprağı etrafa saçıyor bir halde görürler, bazıları ise yerinden kıpırdamazlar. O anda, müminlerin yüzleri parlar, daha sonra da Dabbet-ül Arz gider. Bu durumda kimse ona yetişemez, kaçan da kurtulamaz” buyurmuşlardır. Ancak namazla ondan muhafaza olunur. İnsanın arkasından gelir, ve “Şimdi namaz kıl” der ve ona yönelip, eğer kişi müslümansa “müslüman” eğer kafirse “kafir” der ve sonra ayrılır.
Ahmed’ten gelen rivayete göre “Dabbet-ül Arz’ın beraberinde, Hz. Musa’nın asası ve Süleyman Peygamberin mühürü olacak, kafirlerin burnunu bu mühürle damgalayacak, müminlerin yüzünü de asası ile nurlandıracaktır”.
Hz. Ali’de, “Dabbet-ül Arz’ın kanatları, tırnakları ve sakalı olacak, kuyruğu bulunmayacaktır” demiştir.
Dabbet-ül Arz’ın uzunluğunun 60 zira olduğu ve muhtelif hayvanlara benzediği ifade edilmiştir. Ancak Kuran-ı Kerim’den, bidat ehli ve kafirlerle mücadele eden bir insan olacağı manasını çıkaranlar da olmuştur. “En garip şeylerdendir ki Dabbet-ül Arz şeytanı öldürecek ve sonra güneş batıdan doğacaktır da denilmiştir.” Bu ise, münkirleri ve müneccimleri reddeden bir hakikattır.
Normalde güneş her battığında, arşı alanın altında Allah’a secde ediyor, ve tekrar Allah’tan izin alarak doğudan çıkıyordu. Fakat Batıdan doğacağı gecede, tekrar doğudan doğmak için izin istediği halde, bu izin verilmeyecek, tersine “Battığın yerden doğ” emrini alacaktır. İşte o gecede nafile namazına kalkanlar çok dehşetli bir hale girecekler, kişi geceleyin kalkıp Kur’an okuyacak, tekrar yatacak, kalkacak, tekrar okuyup tekrar kalkacak… Ve o gecenin süresi, normalin 3 misli daha uzun olacaktır. Bunu fark eden insanlar, bağırıp çağıracaklar ve mescid’e gidenler, güneşin batı’dan doğmakta olduğunu göreceklerdir. Batıdan doğan güneş, yükselecek yükselecek, tam ortaya geldiğinde tekrar geriye dönecektir.
İbni Ömer ve İbni Abbas, “İşte o andan itibaren, kafirin imanı ve asinin de tövbesi kabul edilmeyecektir” demişlerdir.
İbni Abbas’tan gelen bir başka rivayette de “Küçüklerin imanı ile günahkarın tevbesi kabul edilir” denilmektedir.
Kurtubi ise “Kafirlerden, güneşin batıdan doğacağına inanmayanlarının imanının kabul edilmeyeceğini” söylemektedir.
Ancak, Muhammed Sure’sinin 18. ayeti “Artık onlar yalnız, o kıyametin kopmasına, onun birdenbire kendilerine gelivermesine bakıyorlar. İşte onun alametleri (sayılan ahir zaman peygamberi) gelmiştir. Fakat o (kıyamet ansızın) başlarına geldiği vakit, anlamaları kendilerine ne fayda verir” ve Mü’min sure’sinin sonu ilk görüşü teyid etmektedir.
Güneşin batı’dan doğmasından sonra insanların yeryüzünde 120 sene daha kalacağını İbni Ömer, nakletmiştir. Ancak denilmiştir ki “Eğer bu doğruysa, tevile ihtiyacı vardır”.
Güneşin batı’dan doğmasının ilk alamet olacağı rivayeti “İlk alamet Deccal’dır” rivayetine zıt değildir, zira güneşin batıdan doğması göğe ait, Deccal’ın çıkması ise yere ait bir alamettir.
Bazı alimler şöyle demişlerdir: “Bütün haberlerin toplamından, yer’deki bütün alametlerin Hz. İsa’nın ölümüyle, gökteki bütün alametlerin de kıyametin kopmasıyla biteceği anlaşılmaktadır”.
Dabbet-ül Arz’ın çıkışı, güneşin batıdan doğacağı gündür. Bu ikisinden hangisi önce olura, hemen ardından diğeri vuku bulacaktır. Güneşin batıdan doğmasıyla, tövbe kapısının kapanması önemli bir hikmettir. Zira o zaman mümin’le kafir kesin olarak birbirinden ayrılacak ve tövbe kapısının kapanmasının amacı yerine gelecektir.
Kıyametin büyük alametlerinden olan ve insanları doğudan batı’ya sevk edecek olan ateş hakkında muhtelif rivayetler gelmiştir. Bazılarında O’ndan ilk alamet, bazılarında son alamet olarak söz edilmiştir.
O’nun son alamet oluşu, daha önce ismi geçen alametlere göredir. İlk alamet olması da, ondan sonra birinci Sur’un üfürülmesinden başka bir alametin kalmayıp kıyametin başlangıcı olmasından dolayıdır. Kadı İyad, bu hükümle hükmetmiş ve “Dünyadaki haşr, kıyametin kopmasından öncedir ve bu kıyamet alametlerinin en sonuncusudur” demiştir.
“Benim ümmetimin bir kısmı kıyamet kopuncaya ve Allah’ın emri gelinceye kadar hak üzeride sebat edeceklerdir” hadisi, buna zıt değildir. Zira onun manası, kıyametin yaklaşmasına kadardır, demektir. Allah’ın (C.C) emrinden kastedilen de, müminlerin ruhlarını alacak olan o temiz rüzgardır. Bu hadiste sözü geçenler, Hz. İsa ile birlikte Beytül Mukaddes’te kalan Müslümanlar değildir, çünkü Hz. İsa’dan sonra gelecek olan Müslümanlar, diğer alametleri de göreceklerdir.
Ancak Kur’an’ın sahifelerden silinerek kaybolması ve göğüslerden çıkarılması (unutulması), Hz. İsa’nın ölümünden ve Kabe’nin tahribinden sonradır. Kabe, Habeşlilerden, lakabı Züssevikateyn olan bir kimse tarafından tahrib edilecektir.
Kab’ın dediğine göre “Züssevikateyn, kendisine yardım edecek olan 8-9 arkadaşıyla birlikte Hz. İsa zamanında ortaya çıkar”.
Artık bir gün gelir ki Hac ve Umre son olarak yapılır, ve sonra kesilir. Kur’an sahifelerden silinir, ancak Peygamberimizin hak üzerine sebat edeceğini söylediği zümre, bunun dışındadır.
Kur’an’ın silinmesi, Kabe’nin tahribinden, Kabe’nin tahribi de Hz. İsa’nın ölümünden sonra olacaktır. Ancak bazıları, Kabe’nin tahribinin Kur’an’ın silinmesinden sonra olacağını söylemişlerdir.
(*) Mütercimin Notu: Buradaki domuz ve maymun kelimesiyle, Peygamberimizin büyük bir mucizesi ortaya çıkmaktadır. Zira domuz, hristiyanlığın bir sembolüdür. Ve bu şekilde kabul edilegelmiştir. Maymun ise, dinsizliğin temeli olan Darwin’in evrim teorisinin ana hareket noktasıdır. Bu kadar hayvan dururken “Maymun ve Domuz” olarak işaret edilmesinin mucize’den başka nasıl izahı olabilir?
(*) Mütercimin Notu: 1 Zira = Kolun dirsek – parmaklar arası uzunluğu.