Ali Kılıç Kakız Şiirleri

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ey Oğul

Oğul, akıl durur kader yol alır bilmelisin.
Zorluğu yenmek çok zor, az gülmelisin.

Buna olta derler, bir adım gitme sakın ha.
Anne balık nasihat ediyor oğluna.

Ucunda ki yeme aldanma, yutarsan yanarsın.
Şuna çarpma derler, takılırsan kurtulamazsın.

Kunuşurlarken bir avcı atmaz mı serpme ağını.
Ne gelir elden faydası yok, ısırsan parmağını.

Yavrucak soruyor,üzerimize atılan nedir anne?
Yavrum bunada tepeden inme derler bak dinle.

Kaza geldimi göz kör olur, gayri sakınılmaz.
Ecel ağı düştümü, hiç bir canlı kurtulmaz.

Eğer anlarsan, bir musibet bin nasihatten yeğdir.
Kibir iblise mahsutur, doğru söze ne denir.


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Medine Sizin İçin Hayırlıdır

Kubâ'nın Hurma bahçeleri değer anlatılıp,görülmeye
Toplanmış yaşlısı genci kasideler söylemeye,
Hahamlar, papazlar bile,gelmiş Resûlü görmeye
İsmini Resûllah'dan alan, güzel peygamber şehri Medine.

'Vadî Ranûna ' ilk cumanın kılındığı yer,
Şanlı peygamberin hutbesine kulak ver,
'Topluluktan ve doğruluktan ayrılmayın' der,
Kur'an la feth edilen şehirler sultanı Medine.

Resûlü ekrem oturdular Kûba'daki kuyu başına
Orada müyesser oldu, Cennetül- âla bir kaç arkadaşına,
Çağrıldılar huzuru Resûle,isim isim tek başına,
Toprağı güzel kokan hicret evi Medine.

Resûlün gececeği yol üzerine oturmuş munâfık Selûl,
Kin dolu bakışlarla,bakıyor melûl melûl,
Kursağın da kaldı,giyemedi taçını Ubeyy bin Selûl,
Sırların gizli kalmadığı mukaddes şehir Medine.

Cıban başı ve fitne ateşinin körükleyicisi,
Hemen kinini kustu,hicret günlerinin arifesi,
Resûllah'a kıskançlıkta meşhurdu, Ebu Âmir taifesi
Görülmez ordularla korunan darûl karar Medine.

Kâb ' Medine'den sorumlu,hem şair hemde kâdı,
Mü'minlerin annelerine utanmadan şiirle saldırdı,
Kıyamet saatine dek lânetlenecek,yerlere batsın adı,
İlâhi tokatla hışmını bulanları temizliyen Medine.

Deve yürüyüşüyle beşyüz sene gök ile yer arası,
İns ve cinse gönderilen peygamberi zişanın uyarısı,
Evrensel mesajla tamamlandı, asırların hayırlısı,
Allah'ın davasının yükseldiği,düşmanlarının susturulduğu yer Medine.

Severlerdi Resûlü sıkâleyni,bitmez tükenmez hâzla,
Verdikleri anda ki sevinçleri,kazandıklarında ki sevinçden fazla,
Taat ve itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzalâ,
Mûcizeler ihsan eden,mubârek parmağını kaldırdığı yer Medine.




Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İbretle Bak Üç Beldeye

Zulüm ve küfürde koşuları hep önde bitirirdi,
Kanlar içinde bırakıp sonunda huzuruna getirtirdi.
Kalmamıştı haya damarı, insanlık onurunu yitirdi.
Yemin olsun ateşten giyecekleri, biçilmiş elbiselere.

Şeytan ve aveneleriyle, kavmini gömdü karanlığa,
Gösterilen mûcizeler fayda vermedi kör Firavuna.
Musa ile Harun benzer şafaklarda ki aydınlığa,
Yemin olsun elinde ki asâya, yol olup açılan denize.

Çekinmeden bühtanda bulundular,döndüler deliye.
İbretle bak o dağa, üzerinde gerçekleşen tecelliye,
Bayılıp düştü, sonunda kavuştu ilâhi teselliye.
Yemin olsun Allah'ın nurunun indiği Tûr dağına.

Baksana Hacerül-Esved taşına Allah'ın Beytine,
Kur'an da yemin ediliyor,o beldeye, incir ve zeytine.
Yönelmişti anneler annesi, Beytûl-Maktîsin bir semtine,
Yemin olsun Meryeme üflenen ruhun mahiyetine.

Dediler: olsa olsa bu Allah'ın oğludur (hâşâ) ancak,
Beşikte ki bu sabî, bizimle nasıl konuşacak.
İftiralarından dolayı neredeyse gökler parçalanacak,
Yemin olsun kabirlerin açılacağı, Arzın konuşacağı güne,

Günde yüz yirmi şifânın indiği Ûmmûl-Kûra,
İçerler Zemzem suyunu Kâbe' ye karşı dura dura.
Bak, meleklerin tavâf ettiği yere,yükselen nûra,
Yemin Olsun köylerin annesi güvenli Mekke şehrine.

Şam - Ayn Hadra 1981


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Zevkle Şevkle Seyreder Melekler

Güzel kul olmanın yolu,
Gönül, beden, nefis, ruh dörtlüsüyle,
Benliğini diz çöktürerek,
Varma arzusudur secdeye,
Allah'a yüksek saygıyı göstermeye,
O'nun güzelliğini seyretmeye.

O bir gönül arzusudur,
Kalbimi senin için boşalttım der.
O’nun azameti karşısında tir tir titrer,
Melekler o anı zevkle seyreder.

Rahmanın rahmetiyle,
Bütün cihan bu sırrın içinde,
Zikrini, raksını yapar.
Bu iki sır bir araya geldiği zaman,
Gönüller zevkle şevkle coşar.

Doyamıyor ilâhi hazza insan,
İnsanı merdiven merdiven çıkaran,
Bir yücelik sırrıdır namaz.
Gönüllerde ki,
İman çiçeği onsuz yaşayamaz.

Kalpten gelmeyen sevgiler,
Sadece bir tutkudur.
İman çiçeği namazsız infaksız kurur.
Sevgi ve inancın karşısına çıkan zulümdür.

Küfür ve isyanlarını heykelleştiren,
Nereye erişirse erişsin,
Büyüklüğünü hangi ölçüye,
Vurursa vursun,
Her an sönmeye mahkum.

Ya Rab!

Senin yüceliğin, güzelliğin,
Akıllardan, zihinlerden ne geçiyorsa,
Hepsinden ötededir.
O kadar ötede bir şey ki,
Güzelliğinde ötesinde.

İnsanlığın şerefi efendimiz,
Senin akıl almaz güzelliğini,
Söyledi.

Ya ilâhi!

Aklımda,
Şuurumda ve duygumdaki,
Bütün güzelliklerden ötesin.
Her şeyden daha âlasın.


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kutlu Sahabi

Ey Allah’ın Rasülü!
Derimin siyah, yüzümün çirkin oluşu,
Benim Cennete girmeme manimidir?
Rasülü Ekrem s.a.v. buyurdular ki:
‘Ey sa’d,
Sen Allah’a ve Rasülüne inanmışsın,
Dayılarının siyahlığı,
Sende galebe çalarsa çalsın.’

Rasüllah, Efendimiz,
Şöyle bir etrafına bakındı,
Sordu sual eyledi aradığını.
Vehb Oğlu Amr burada mı?
O orada yoktu,
Evet onu arıyordu.
Sâkif kabilesinin soylularından birisiydi,
İsmiyle çağrılan zat.
Kara derili sahabiyi ona önerecekti damat.
Fahr-i Âlem Efendimiz,
Ey Sa’d onun evini biliyormusun?
Evet, Ya Rasülullah.
Şimdi git onun evine,
Kapısını yavaşça çal,
Selam ver.
Rasülullah,
Bana kızınızı zevce olarak verdi de.
Kutlu sahabi,
Hemen heyecanla koyuldu yola,
Varmasına vardı ama o kapıya.
Titredi elleri,
Nefsini zorladıysa da,
Mani oluyordu ona,
Muhammed,
Mektebinden Aldığı edep ve haya.
Gönülleri coşturan bu mutlu karar,
Olmasaydı,
Yoksa Sa’d o yerde, o kapıda ne arar.
Oraya yaklaştı,
Usulca kapıyı çaldı,
Ve selam verdi.
Bakışları yerdeydi.
İçerdekiler sesi duyunca sevindiler,
Hemen kapıya koşuştular,
Açtılar açmasına ama,
Karşılarında,
Kara derili, yüzü çirkin birisini,
Görünce neşeleri kaçtı,
Sıkılmaya başladılar,
Hor gördüler, sevmediler onu.

Sa’d utanarak söze koyuldu:
Rasülullah efendimiz beni size gönderdi,
Kızınızı bana zevce olarak verdi dedi.
Bu sözler,
Çileden çıkardı onları büsbütün,
Sa’dı sardı keder ve hüzün.
Ah! çekerek ayrıldı oradan.
Şimdi neylesin ne yapsın sa’d
Rengi siyah diye,
Hor görmeleri yok mu heyhât!
O adamın,
Sevimli iffetli güzel bir kızı vardı.
Ey babacığım,
Vahiy seni rezil rüsvay etmeden,
Bir kurtuluş yolu ara,
Ben razıyım Rasülün kararına.
Bu sözler üzerine uyanan baba,
Fazla zaman geçirmeden gidip,
Diz çöktü Allah Resulü’nün yanına.

Rasülü Zişan Efendimiz
Ona şöyle dedi:
Allah Resulünün,
Emrini reddeden senmisin?
Ey Allah’ın Rasülü,
Onun sözlerine inanamadım.
Beni bağışlayın..
Belki yalan,söylüyor diye düşündüm.
Niye seni inciteyim Sultanım.
Ya Rasülullah, sana canlar feda.
Allah’tan mağfiret talep ediyorum.
Seni,
Darıltmaktan Allah’a sığınırım.
Sultanım!
Gerçeği şimdi duydum,
Karar senindir,
Bütün kalbimle sana inanırım…

Kızın babasının bu sözleri üzerine,
Nikâh kıyıldı dört yüz dirheme.
Peygamberler serveri mübarek yüzünü,
Sa’da döndü ve dedi ki:
‘Kalk zevcenin yanına git, mehrini ver.’
Ey Allahın Rasülü,
Benim dünyalık hiçbir malım yok,
Gidip kardeşlerimden isteyim der.

Buyurdular ki ona cevaben,
Zevcenin mehrini,
Temin edelim kardeşlerimizden.
Hepsine selâm söyle benden
Şimdi sen git Afvan oğlu Osmana
Oradan da Avf oğlu Abdurahmana
Daha sonrada Hz. Ali’ye uğra.
O kutlu sahabi, yola koyuldu
Hz. Osman’ın evine geldi,
Selam verdi.
Osman sevinçle karşıladı,
Neşeyle dinledi.
İstenenden kat kat fazlasını ona verdi.
Her biriside,
Zinnureyn gibi onu sevdi sevindirdi.
Koştu neşe içinde çarşıya,
Hanımı için adlıda aldı hediye.
Tam dönmekteyken geriye,
Bir ses işitti.
Bu ses Rasülüllahın tellalının sesiydi.
Ey! Allahın süvarileri, savaş var savaş var.
Düşman ordusu hücuma hazırlanmış meğer.
Bu nidayı duyan Sa’d,
Bir Başka neşeye büründü.
Başını göğe kaldırarak,
Ellerini Allah’a açarak,
Ey Allah’ım!
Ey yer ve göklerin ilâhı,
Ey Muhammed Mustafa’nın ilâhı,
Bu gün bu paraları,
Rasülü nün yolunda harcayacağım,
Güzel Rabbim.
Beni bu arzu ve emelime kavuştur. …
Vakit geçirmeden,
Bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan
Satın alır hemen.
Sonra,
Bir kuşak bağladı beline,
Başına da bir tülbent geçirdi,
Gözleri görünüyordu sadece.
Atına atlıyarak,
Muharip askerlerin yanına vardı.
Meydanda beklemeye başladı.
Bu vaziyette onu gören muharipler,
Kendi aralarında şöyle söyleştiler.
Tanımadığımız bu atlıda kimdir acaba?
Hz.Ali:
Dokunmayın ona,
Kendi arzusuyla gelmiş,
Yardımcı olmayı düşünen biridir.
Belki de dinimizi öğrenmek için,
Suriye’den gelmiş birisidir.
Ümit ederim ki size faydası dokunur.
Bu arada Sa’d Selemi,
Savaş için ısınma hareketleri yapıyor,
Kılıç sallıyor, mızrak dürtüyordu.
Bir ara atından indi,
Kollarının yenlerini sıvazlamaya başladı,
Dinlendirme hareketi yapmaya koyuldu.
Tam bu sırda,
Allah Rasülü’de,
Ordusunun başına geçmiş bulunuyordu.
Onun,
Kara derili kollarını görünce,
‘Sen Sa’d mısın? Diye sordu.’
O da evet Ya Rasülullah,
Anam babam sana feda olsun..
Rasülullah da buyurdu ki:
‘Ey Sa’d ceddine rahmet olsun..’
Vakti saat gelmişti,
İki ordu tutuştu.
Bu savaşta yiğitler var.
Çünkü Müslüman kaçmaz,
Korkaklık ise ar.
Sa’d bütün gücüyle,
Düşmana kılıç sallıyordu,
Heybetinden kafirler tir titriyordu.
Cengin en dehşetli anı,
Yeryüzü nefes bile almıyordu,
Muharebenin sonlarına doğru,
Bir ses işitildi,
Sa’d düştü, Sa’d şehit..

Bu sesi duyan Allah Rasülü,
O tarafa koştu.
Onu tutup kucakladı.
O kutlu sahabiyi kollarına aldı.
Yüzünde ki torağı sildi,
Fahri kainat Efendimiz şöyle söyledi:
‘Kokun ne kadar güzel,
Allah ve Rasülüne,
Sevgin ne kadar yüce..’dedi.
Bu esnada Habibullah ağlıyordu,
Ağlaması bir süre devam etti.
Sonra,
Mübarek yüzünde bir gülümseme belirdi.
Yanındakilere dönerek şöyle dedi:
‘Kâbe’nin Rabbine yeminle söylerim ki,
Sa’d Havz’a gitti…’

Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü, Havz dediğin nedir?
Buyurdular ki:
‘Havz, suyu sütten daha beyaz,
Baldan daha tatlıdır. Ondan bir defa
İçen ebediyen susamaz…
Çevresi inci ve yakutlarla süslüdür…’

Ya Rasüllah diyerek söz alan Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü,biraz önce,
Senin ağladığını ve gülümsediğini,
Sonrada, yüzünü çevirdiğini gördük.
Acaba sebebi ne idi?
Efendimiz buyurdular ki:
‘Sa’d Selemiyi sevdiğim için ağladım.
Allah katında ki,
Yüksek derecesine sevindim ve gülümsedim.
Yüzümü ondan başka tarafa çevirmeme gelince,
Hûrilerden müteşekkil zevcelerini,
Görmüş olmamdır orada.
Hûri zevceleri, oraya gelmişlerdi o anda,
Yüzümü,
Başka tarafa çevirmek zorunda kaldım hayada.’
‘Sa’d Seleminin atını ve silahını,
Zevcesinin evine teslim edin.
Kayın babasına da,
Allah onu sizin kızınızdan daha hayırlı,
Biri ile nikâhladı deyin.’
Doyasıya gönülden sevdikleri,
Sa’d şehit,
Onun ruhu yüksek Cennetlere uçtu.
Göz ve gönüllerin göremediği,
Allahın büyük nimetleriyle buluştu.

Ey Kutlu sahabi,
Rasulû Zişan''a itaat da kusur etmedin,
Diz çöktün, çöktükçe göklere yükseldin.
Gönlün gül, dilin bülbül, Rasüle hasrettin,
Bu kalb seni unutur mu? asırlar geçse de.
Kalbimizde daima yaşayacak sevgin.
Ya Rab,
Habibinin nuru kalplerimizi süslüyor,
O’na binlerce salat, binlerce selam,
Muhammed gülüne dal eyle bizleri.

Medine-i Münevvere / Uhud 1400 H.


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Nura Götüren Peygamberim

Ey Mekke! Güzelliklerinle gizlendin,durdun.
Doğumunu mu? beklerdin bu kutlu Rasülün.
Sonsuz selam, salat, sana canım Peygamberim.

Varlığıyla beraber getirdiği merhametinde.
Hakikat sabahı göründü. Nübüvvet mabedinde
Alemlere Rahmet rüzgarısın canım Peygamberim.

Cihan nura gark olup, Seninle coştu övündü,
Kisralar çılgına döndü, tabiat alevleri söndü.
Kokusu güzel, nuru ışık, canım peygamberim.

Bitmeyen merhametin, parlayan onurlu güneşi.
Ötelerin ötesinde, nurlu yaratılışın temsilcisi.
Kokuları cennet gülüne benzer gül Peygamberim.

Şanı yüce ve büyük Allahu Teâla Azze vecelle.
Gül Ravza’da Risâlet burcunda olgun bir meyve.
Nurun doldu gönüllere canım Peygamberim.

Sensin Cibrilin sohbetiyle gökler ötesine yürüyen.
Sensin Miraçta Allah’tan ümmetine af dileyen.
Allahın Habibi, aşk ikliminin sultanı Peygamberim.

Sidretü’l Müntehâ ilm-i beşerin son haddi idi.
İçte o gece ezel ve ebed sana saygıyla eğildi.
Havzu Kevser’in sahibi canım Peygamberim.

Kâinatın müştak olduğu Hâtemül Enbiyasın.
Göklerin aşkıyla devreylediği Habibi Kibriyasın.
Allah’ın son elçisi, canım Peygamberim.

Sevgisiyle, Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip, dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Cihana ışık saçan, Ey canım Peygamberim.

Etrafını kuşatan ikram,arzın semalarına yayılır.
O’nun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Ey gönüller sultanı canım peygamberim.

Ey gözlerin nuru, severlerdi bitmez tükenmez hazla .
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla .
Allah’ın davasını yükseltin, canım Peygamberim.

Söyleyeyim de gönlümde ki, gam dağılsın gitsin.
Ya Rasülullah, bütün övgülerin sevgilerin üstündesin.
Allahın düşmanlarını susturdun, canım Peygamberim.

Sultanım sana hakaret edenlerin yüzleri kara olsun.
Dilerim dizleri titresin, kalplerine korkular dolsun.
Cihana ışık saçan nura götüren canım Peygamberim.


Mekke / Kâbe 1398 H.
Ali Kılıç kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Taif Uhud'dan da Beter

Ey Taif!
Ebedi ve ezeli sevgiyle,
Toprağına ayak basan Rasule,
Niçin kol kanat olmadın?
Bahtsız müşrişlere, kandın.
Yürekler dağladın yaktın.
Boynu bükük durman,
Yakışır mı Sana?
Sen, gönül pınarı, Şeyma’ın diyarısın.
Soruyorum bu ruhumun bir feryadır.
Cahil cesaretini alem tanır.
Göz yummak neden?
Ey Sakifler! Bahtsız putlar,
Süslü elbiseler, İnkarcı katı yürekler,
Sizleri musibete itip sürüklediler.
Bir övgünün peşinde ömür törpülediler.

Fahr-i âlem Efendimiz s.a.v.
Taif’e gitmeye kararlıydı.
Sevgi güneşimiz.
Ezel sırlarının şahidi,
Nura götüren Peygamberimiz,
Bir ümitle gelmişti Taife.
Eşrafın kapısını çaldı.
Bir yürek aranıyordu.
Taif’in üç büyüğü vardı.
Üç kardeş, huysuz ve yüzsüz.
Caydırıcı her şeyi söyliyorlardı.
Şunların nankörlüğüne bakın.
Dediler ki:
‘Anlattıkların yalan,
Sen peygamber değilsin.
Senden başka,
Allah peygamber gönderecek
Kimse bulamadı mı?
Bu iki şehrin,
Büyükleri ne güne duruyor?
Sen Kebş oğullarından emzirilen
Bir yetimsin’.
Sana itibar etmeyiz...
Onların,
Alay dolu konuşmalarından,
Hz. Zeyd endişe etti, soğudu eli ayağı.
Rengi kaçtı, çözüldü dizi bağı.
Büyük Peygamberin, ümitlerini kırdılar,
Üstelik alaya aldılar, büyüklük tasladılar.
Yollarda taş sağnağı,
Nereni savunacaksın?
Atılan taşlar, yuha çığlıkları.
Kan revan içinde, kalıyor Peygamber.
Bu acımasızlığın, zulmün uç nktası.
İki garip yolcu kanlar içinde.
Efendimiz,
Takatsız kalarak yere oturdukça.
Taş atıp yuha çekenler,
Yok mu?
Öylesine zalimdiler,
Mekke müşriklerinden beter.
Bilmem nasıl dayandı buna gökler,
Bunu nasıl çekti yerler?

Bir görseydin Zeyd’i,
Nur etrafında pervaneler gibi.
Bütün gücüyle,
Efendimizin etrafını fır fır döner.
Taşlar değmesin diye Rasule.
Siper eyledin canını, son Peygambere,
Ey! Kutlu sahabi
Sevgin ne kadar çoktu.
Rasüle Ekreme,
Seni unuturmuyuz asırlar geçsede.

Güzel Rabbim!
Habibinin, sevgisini doldur kalbimize.
Ey Sevgi güneşimiz,
Ey üzerimize doğan ay,
Bu şehirde senin acın varken,
Yaşamak bize zor.
Yürekler yanmış tutuşmuş olmuş kor.
Amine hatun yoktu ki seni kucaklasın.
Abdullah görmedi, nasıl cezalandırsın.
Kırılsın Sana taş atan eller.
Utanmaz mı bununla tarihler.
Ey Şefaatcımız!
Senden akıyor nuru letafet,
Bir yanında var Arş’a kadar azamet.
Lütuf sana, ihsan sana,
Alemlerin göz bebeği,
Ey taze duygularla sevilen,
Şerefli Nebi!

İşte orada,
Sevgi dolu kalbini
Dönerek Beytullaha,
Mübarek ellerini kaldırdın, Yüce Allaha:

‘’Allahım!
Güçsüz ve çaresiz kaldığımı,
Halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana
Arz ve şikayet ederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi!
Herkesin zayıf görüpte dalına bindiği,
Biçarelerin Rabbi sensin. Sensin benim Rabbim.
Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı?
Yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?
Allahım!
Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere,
Belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları
Göstermiyecek kadar geniştir.
Allahım!
Gazabına uğramaktan rahmetinden uzak kalmaktan
Karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salaha kavuşturan
İlahi nuruna sığınırım.Rızanı dilerim.Sana iltica ederim.
Bütün kuvvet, her kudret ancak senindir, Ya Rabbi’.

Rabia oğulları,
Dikkatle Resulullaha bakıyorkardı.
İçlerinde merhamet duygusu kımıldadı.
Kötü muameleye üzüldüler.
Köleleriyle bir salkım üzüm gönderdiler.
Büyük Nebi, getirilen üzümü,
Besmeleyle yemeye başladı.
Addası, bir merak sardı,
Nihayet kalmadı sabrı.
Sordu:
Sen Peygambermisin?
Fahr-i âlem Efendimiz
Buyurdular evet.
Addas, Sen Hak Peygamberisin
Uzat elini öpeyim,
Dudaklarım nasiplensin.
İncil’de Tevrat’da okudum seni
Davet et dinine beni.
Çicekler baharı nasıl beklediyse
Öyle bekledim seni.
Zalim şehvet perestlerden bıktım;
Kurtar beni.
Utbe ve Şeybe bu manzarayı..
Kin dolu bakışlarla seyrediyordu.
Dediler:
Ey vah! Köle elden gidiyor.....
Bakın bu bir ilahi cilve,
Nasıl sultan oldu bir köle.
Fazla bir süre geçmemişti ki,
Gördüler ki, Bir beyaz bulut,
Peygamberi sıcaktan koruyor.
Boşa gitmez, etsem bir yemin.
İçindeydi Cibril-i Emin.
İsyankarların yaptıkları,
Elbette Allaha malum.
Şerefli gözeticiler, geldiler oraya.
Selam verdiler, Rasulü Kibriyaya.
Emret, Ey Allahın Rasülü!
Vakti saat geldi.
Şu dağları, onların üzerine devireyim.
Hatemül Enbiya buyurdular:
Güzel Rabbimin,
Tevhidiyle buluşsunlar.
Hayır, kahrolmasınlar,
Nesillerinden gelecektir müminler,
Allahım!
Taif halkına doğru yolu göster.
Kederli ve elemli,Taif zülmünden,
Mekke’ye dönerlerken
Batnı Nahleye, geldiler gün batarken.
Cenab-ı Hakkın, huzuruna durdular.
Efendimiz imam,
Errahman suresini okurlar.
Hikmetinde süal olmaz.
O esnada, gelmişler ya!
Dokuz kişi hazır cinlerden,
Hayranlıkla dinliyorlardı,
Kur’an-ı Peygamberden.
Onları, namaz bitince.
İmana davet etti Rasül,
Hak dine girdiler teretsüzce.
Kur’an-ı cinler, dinlediler,
iman ettiler.
Dağlar Kur’an-ı işittiler,
İnlediler.
Daha zalim kim vardır?
Kulaklarını tıkayıp kaldıkları küfürde.
Karanlıklara gömülmüş beyinler.
Taştanda katı İnkarcı yürekler.
Kur’anın,Kabenin, Peygamberin,
Kıymetini bilemediler, bilemediler.

Taif / 1402 H.


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kuranın Penceresinden Saygı Dolu
Kalple Bakarsan....

Güzellikleri yaratan Allah’ın
İndirdiği vahiyle yolunu bulan,
Rabbimiz tarafından,
En güzel örnek olarak tanımlanan,
Fahri Kâinat efendimiz,s.a.v.
Şimşek gibi gözlerimizi alan bir nurla,
bir ihtişamla parıldar.
Bu nur,
Bütün insanlığın yolunu aydınlatır.
Allah’ın hükümleri, Elçisinin öğretileri,
Bu kısa aklımızın vicdanımızın ölçüleridir.

Cenab-ı Hâkkın, nuhunu taşıyan insan,
Anlamlı bir varlıktır.
Çünkü insan,
Yer yüzüne halife olarak yaratılmış.
Kur’an,
İnsanın kalbine ve aklına inmiş,
Beşer sözüyle kıyaslanamaz.
O’nun kelamı duyulduğunda,
Kalbler nasıl korku ile dolmaz?
Şayet bu Kur’an,
Bir dağın üzerine indirilseydi,
Odağa akıl ve idrak verilseydi.
Allah’ın sözünün azametinden, sorumluluktan,
Parçalanır tuz buz olurdu saygı ve korkudan.
Allah’a itaatından parça parça olursa,dağlar,
Akletsene,
Vahyi ve zikri duyamıyacağını anlayan kütük,
Başın eğmiş, boyun kırmış, niçin ağlar?
Kur’an Allah’ın sağlam ipi,üstün kelamı.
Gözlerin kalblerin karşısında büyük bir mucize.

Mükerrem elçinin hayatı,
Kur’an’la birleşince,
Ortaya Fıtrat yolu İslam çıkar.
Cennete götüren yol...
Cennet sonsuzluğa kadar açılmış bir yarış.
Yüce Allah’ın, c.c.
Biribiri üzerine sekiz derece halinde
Yarattığı en yüksek mertebe.
Mü’minler için donatılmış,
Takva ve ihsan sahipleri için hazırlanmış..
İnsana yapılan masraf, bahşedilen lutuf,
Dünyanın altını,gümüşü,yakutu ile karşılanamaz.

Dört başı mamur olmak kolay iş değil,
Aslında zorda değil.
İslamın değişmez prensipleri
Kolaylık üzerine kurulmuş.
Cennet yarış yolu, sonsuza kadar açık..
Dünyada ne kadar hazırlanmışsan,
Ruh dünyanda ki putları kırmışsan,
Hizmette ne ölçüde ileri gitmişsen,

Cennetin,
Sekiz kapısından gir içeri diye nida edilecek.
Yol göstericimize, kurtarıcımıza sâlat ve selam olsun.
İki cihan güneşi Efendimizin,
Öve öve bitiremediği, o mutluluk diyarına
Nail olmak istemezmisin?

İslamın gelipde kurduğu bir denge vardır.
Akıl,vahiy, dünya, ahiretle birliktedir.
Allah’a ortak koşulduğunda,veya
Allah ile insan çatışırsa.
Yerden göğe kadar evrensel düzen alt üst olur.
İşte şirkin en tehlikesi budur.
Aciz insandan Allah’tan korkar gibi kokmayın.
Şahsi yeteneğinizi inkar eder,
Onurunuzu ayaklar altına alırsınız.
Allah’ın size üfledği ruhun,
Taşıma yetkisini kaybedersiniz.
Şeytanında,
İnsanı yoldan çıkardığı ayağını kaydırdığı nokta
Tam burasıdır.
Allah’ın elçilerinin karşısına,
İnatçı ve inkarçı taifeler,
Daima çıkar hesabıyla dikildi ve direndiler.
Mekke müşriklerinin dönemedikleri viraj var ya,
İşte orada,
Allah Rasulü şöyle seslendi:
‘’Güneşi sağ elime ayı sol elime verseniz
Vallahi ben davamdan vazgeçmem’’
Tevhid,
Kişiyi fıtratın, yaratılışın çizgisinde tutar.
Kulluk ve sevgi,
Yalnız ve yalnız yüce Allah’a’dır.
Aciz insana hak etmediği sıfatları yüklemeyin.
Geçici çıkarlar için başınıza belâ etmeyin.

Akıl pusulamızın feleğini şaşırtan,
O kadar sanal ilâh vardır ki,
Takdirde, hükümde, emirde,
Hürriyeti ve felahı çiğnerler.
Bilirmisin hürriyet nedir?
Hürriyet öyle çayırlıktır ki,
Orada zayıf ve semiz sığırda otlar.
Orada kurtda kuzuda doyar.
Dünya ve ahiret bir gerçeğin iki yüzüdür.
Farkındamısın,
Bütün güzelliklerin sonu gelecek.
Hâlık karşısında biz mahlukuz.
Hâlık O, Kâdir O, Hâkim O.
‘’En hikmetli kararı veren hükmü veren Allah değilmidir’’.

İstanbul /Süleymaniye. 1996


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehitler Ölmez

Asırlar bekledik hasret yaşı döken gözler kurudu.
Daha ne kadar sürecek kahramanların uykusu.

Bağrı yanık anaların acıları, göz yaşımıza gömülüyor.
Yarınlara kalmasın intikamımız, kaynıyor coşuyor.

Vatanla kucak kucak olmak, güzel mi güzel duygular.
Çevir gözlerini şu meydanlara, ölüme akıyor sevdalar.

Koş gel artık şehit olmak ne güzel bu kavgada.
Gönlünde imanınla büyüksün vatan toprağında.

Ey! Mehmedim, yurduma açık tut kara bağrını.
Cihana haykırmış bu aziz milletin, gülsün yarını.

Artık bu yolda dönüp asla arkaya bakılmaz.
Bu zevki gönlünde tadıp ölsen, gözün arkada kalmaz.

Çağrılan şey yüce bir inanç, kanla yazılan değerler.
Uğrunda sevinerek öldüğün ulu Allah seninle beraber.

Sen temelisin Hakka dayalı alemde bu devletin.
Bekle gör zalimleri yakacak senin o gür sesin.

Ey fetih çağlarının yurdu, insanlık giydi ateşten kefen.
Geri durulmaz şanlı seferlerde zafer pırıltıları varken.

Sen öyle güneşsin ki zulmete, çağlar hasret kaldı yine.
Şanlı ecdat bakacak mezarından muhteşem zaferlerine.

Her zerre dualara sığınmış, bitecek hasretlerimiz.
Sığmıyor kaleme dört mevsim şanlı zaferlerimiz.

Ezanlı sabahlarla şafaklar doğsun pak duru.
Açılsın göklere perde perde zafer tacının nuru.

Mahsun olmak yok sana, cümle kainat bunu duysun.
Karanlığı boğacağız göklerin sahibine yemin olsun.

Şan şerefle yürü adım adım, yaklaştı fecri sadık.
Bu azim ve karar sönmeyen alevle yazılsın artık.

Ulus / Ankara 2007


Ali Kılıç Kakiz
 
Üst