dedekorkut1
Doçent
AMAN PETROL CANIM PETROL
SELİM GÜRBÜZER
Dünyamız enerji tüketimine önce odunla başladı. Sonrasında malum dünyanın gelişim evreleri süreci içerisinde orman tahribatının artış kaydetmesiyle birlikte odun ve odun kömürünün elde edilmesinde bir takım sıkıntılara yol açmıştır. Bunun neticesinde insanoğlu ister istemez yeni arayışlar içerisine girmek zorunda kalıp böylece kömürün keşfi gerçekleşiverir. Tabii gerek ormanlardan elde edilen odun kömürü olsun gerekse yer altından çıkarılan kömür madenleri olsun sonuçta o günkü dünya şartlarında her iki enerji kaynağı da katı yakıt olarak buhar çağının ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Derken ileriki yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak bakımından yer altı sondaj faaliyetlerine hız verilip bu kez ham petrol keşf olunmasıyla da sanayileşme hamlenin hız kazanmasını beraberinde getirir.
Şu bir gerçek yer altına sondaj vurmada belli bir sınıra kadar derinlik ölçüsü esastır. Ki, petrol arama ve çıkarma çalışmalarında sondaj vurulacak her bir kuyu için genellikle 10 kilometrelik derinlik baz alınır. Belli ki baz alınan bu sınırın ötesine geçmek zorlama olacağı düşünülerekten bu kadarı da kâfidir denilmek isteniyor. Öyle ya, en son kertede baz alınan noktaya kadar inildikten sonra bir şeyler bulunduysa ne ala, bulunmadıysa bundan sonrasını zorlamanın pekte anlamı olmasa gerektir. Hiç kuşkusuz anlamca akla uygun tutum baz alınan sınırı aşmamaktır.
Öyle anlaşılıyor ki, bu kapsamda daha önceden fizibilite çalışmalarıyla belirlenmiş olan yer altı katmanlarında hem katı hem sıvı halde ki her türlü enerji kaynaklarını arama faaliyetleri girişiminde bulunmak çok uzun zaman alsa da aslında tüm bu çabalar boşa sayılmayıp bir noktadan sonra illaki meyvesini verecektir. Nitekim dünyanın geldiği noktada bugüne kadar yapılan petrol arama faaliyetleriyle ortaya çıkan istatistiki neticelere baktığımızda pek çok noktada vurulan sondaj kuyuları umutları yeşertmeye ziyadesiyle yetmiştir. Hem nasıl umutları yeşertmesin ki, baksanıza yerin üstü kadar yerin altıda yüz güldürecek neticelere gebe durumda. Zira pek çok maden kaynaklarını bağrında taşımakta. Hele mevcut maden kaynakları içerisinde petrol keşfedilince işin şekli daha da yüz güldürücü anlam kazanmış oldu. Öyle ki insanoğlu petrol kokusunu aldığı günden bugüne bir bakıyorsun Eurovision şarkı yarışmalarında ülkemiz “aman petrol canım petrol” şarkısıyla tüm dünyaya petrolün yüz güldürecek çok mühim enerji kaynağı olduğunu ritim eşliğinde hatırlatabilmiştir. Hatta hatırlatmanın ötesinde tüm dünya ülkelerinin her daim böylesi bir enerji kaynağına muhtaç olduğunu da müzik ritmiyle vurgulamıştır. Madem petrolün önemi bu denli dünyanın gündemine oturmuş durumda, o halde tün dünya ülkelerine önemini hatırlattığımız o şarkının dizelerinde geçen ifadelerde yer alan muhtaçlık nasıl vurgulanmış bir görelim:
“Acıklı bir aşk öyküsü bu
Bir yabancıya kapıldı gönlüm
Adı Peter, Oil soyadı
Ne rahatım kaldı dostlar, ne huzurum
Petrole tutuldum tutulalı
Sen gelmeden önce her yer karanlık
Dünya ıssız, dünya durgundu, bilmem niçin
Arardım her yerde tatlı bir ışık
Bir ateş bu kalbim, ısıtmak için
Sen gelince sanki bir güneş doğdu
Aydınlık günüm gecem, artık çok güzel hayat
Şimdi her şey birden bambaşka oldu
Sensiz ne kadar zormuş, meğer ne güçmüş hayat
Aman petrol, canım petrol
Artık sana, sana, sana muhtacım petrol
Aman petrol, canım petrol
Eninde petrol, sonunda petrol
Öyle gururlusun, gelemem yanına
Girmişsin kim bilir kimlerin anına
Dolar, Marktan başka laf çıkmaz dilinden
Neler neler çekiyorum senin elinden
Zengin dilberler düşmüş ardına
Düş başka gerçek başka, yar olmazsın sen bana
Gideceksin belki bir gün gerçekten
Artık senin ardından ağlıyorum şimdiden
Aman petrol, canım petrol
Artık sana, sana, sana muhtacım petrol
Artık dizginlerim senin elinde petrol”
SELİM GÜRBÜZER
Dünyamız enerji tüketimine önce odunla başladı. Sonrasında malum dünyanın gelişim evreleri süreci içerisinde orman tahribatının artış kaydetmesiyle birlikte odun ve odun kömürünün elde edilmesinde bir takım sıkıntılara yol açmıştır. Bunun neticesinde insanoğlu ister istemez yeni arayışlar içerisine girmek zorunda kalıp böylece kömürün keşfi gerçekleşiverir. Tabii gerek ormanlardan elde edilen odun kömürü olsun gerekse yer altından çıkarılan kömür madenleri olsun sonuçta o günkü dünya şartlarında her iki enerji kaynağı da katı yakıt olarak buhar çağının ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Derken ileriki yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak bakımından yer altı sondaj faaliyetlerine hız verilip bu kez ham petrol keşf olunmasıyla da sanayileşme hamlenin hız kazanmasını beraberinde getirir.
Şu bir gerçek yer altına sondaj vurmada belli bir sınıra kadar derinlik ölçüsü esastır. Ki, petrol arama ve çıkarma çalışmalarında sondaj vurulacak her bir kuyu için genellikle 10 kilometrelik derinlik baz alınır. Belli ki baz alınan bu sınırın ötesine geçmek zorlama olacağı düşünülerekten bu kadarı da kâfidir denilmek isteniyor. Öyle ya, en son kertede baz alınan noktaya kadar inildikten sonra bir şeyler bulunduysa ne ala, bulunmadıysa bundan sonrasını zorlamanın pekte anlamı olmasa gerektir. Hiç kuşkusuz anlamca akla uygun tutum baz alınan sınırı aşmamaktır.
Öyle anlaşılıyor ki, bu kapsamda daha önceden fizibilite çalışmalarıyla belirlenmiş olan yer altı katmanlarında hem katı hem sıvı halde ki her türlü enerji kaynaklarını arama faaliyetleri girişiminde bulunmak çok uzun zaman alsa da aslında tüm bu çabalar boşa sayılmayıp bir noktadan sonra illaki meyvesini verecektir. Nitekim dünyanın geldiği noktada bugüne kadar yapılan petrol arama faaliyetleriyle ortaya çıkan istatistiki neticelere baktığımızda pek çok noktada vurulan sondaj kuyuları umutları yeşertmeye ziyadesiyle yetmiştir. Hem nasıl umutları yeşertmesin ki, baksanıza yerin üstü kadar yerin altıda yüz güldürecek neticelere gebe durumda. Zira pek çok maden kaynaklarını bağrında taşımakta. Hele mevcut maden kaynakları içerisinde petrol keşfedilince işin şekli daha da yüz güldürücü anlam kazanmış oldu. Öyle ki insanoğlu petrol kokusunu aldığı günden bugüne bir bakıyorsun Eurovision şarkı yarışmalarında ülkemiz “aman petrol canım petrol” şarkısıyla tüm dünyaya petrolün yüz güldürecek çok mühim enerji kaynağı olduğunu ritim eşliğinde hatırlatabilmiştir. Hatta hatırlatmanın ötesinde tüm dünya ülkelerinin her daim böylesi bir enerji kaynağına muhtaç olduğunu da müzik ritmiyle vurgulamıştır. Madem petrolün önemi bu denli dünyanın gündemine oturmuş durumda, o halde tün dünya ülkelerine önemini hatırlattığımız o şarkının dizelerinde geçen ifadelerde yer alan muhtaçlık nasıl vurgulanmış bir görelim:
“Acıklı bir aşk öyküsü bu
Bir yabancıya kapıldı gönlüm
Adı Peter, Oil soyadı
Ne rahatım kaldı dostlar, ne huzurum
Petrole tutuldum tutulalı
Sen gelmeden önce her yer karanlık
Dünya ıssız, dünya durgundu, bilmem niçin
Arardım her yerde tatlı bir ışık
Bir ateş bu kalbim, ısıtmak için
Sen gelince sanki bir güneş doğdu
Aydınlık günüm gecem, artık çok güzel hayat
Şimdi her şey birden bambaşka oldu
Sensiz ne kadar zormuş, meğer ne güçmüş hayat
Aman petrol, canım petrol
Artık sana, sana, sana muhtacım petrol
Aman petrol, canım petrol
Eninde petrol, sonunda petrol
Öyle gururlusun, gelemem yanına
Girmişsin kim bilir kimlerin anına
Dolar, Marktan başka laf çıkmaz dilinden
Neler neler çekiyorum senin elinden
Zengin dilberler düşmüş ardına
Düş başka gerçek başka, yar olmazsın sen bana
Gideceksin belki bir gün gerçekten
Artık senin ardından ağlıyorum şimdiden
Aman petrol, canım petrol
Artık sana, sana, sana muhtacım petrol
Artık dizginlerim senin elinde petrol”