dedekorkut1
Doçent
ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER
SELİM GÜRBÜZER
Dünyaya gelen yavrunun anne karnında geçirdiği tüm aşamaların yer aldığı bölümler leğen kemiği (pelvis) bölgesi sınırları dâhilinde karın boşluğunda gerçekleşmektedir. Bilindiği üzere dişi üreme organları; dişi gamet hücresi ovumu üreten (yumurtayı üreten ) ovaryumlar (yumurtalıklar) ile yumurtanın döllendiği ve akabinde oluşan canlı taslağı embriyonun fetüse evrilip gelişim kaydetmesiyle doğuma hazır hale gelen bebeğin dışarıya çıkarılacağı kanallar sisteminden müteşekkil bir yapıdır.
Hele bu yapı içerisinde ovaryum bizatihi anne rahminde bebeğin oluşumunda yumurtayı üreten organ olarak katkı sunarken, oviduct, uterus (kornus uteri, korpus uteri ve serviks uteri), vajina ve vulvadan oluşan kanallar sistemi ise bebeğin dışarıya çıkarılmasında daha çok katkı sunmaktadır. Malum dişi üreme organları sağlı sollu iki boynuz kısımlarda konumlanmışlardır. Nitekim boynuz kısmın bir tarafında yer alan ovaryum (yumurtalık) çocuğun oluşumu için yumurta ve gebelik hormonu üretimi misyonu yüklenmiş olarak konumlanırken, boynuzun diğer bir tarafında oviduktan (yumurta kanalından) müteşekkil organlar sistemi ise hem fertilizasyon (döllenme) olayının gerçekleşmesine yataklık yapmak hem de çocuğun anne rahminden dışarı çıkması yönünde misyon yüklenmiş olarak konumlanmış olur. Ve bu sistem üzerine kurulu yapıda doğacak olan bebeğin cenin ya da fetüs haldeyken konumlanacağı mekânsa malum daha çok kendisinden rahim veya döl yatağı olarak söz edilen uterustan başkası değildir elbet. Hatta burası vajina bölgesinden tamamen apayrı bir alanı kapsayan kendine özgü içten dışa üç tabaka halde sıralanmış endometriyum (rahmin iç yüzeyini kaplayan tabaka) myometriyum (rahmin orta kalın tabakası) ve perimetriyum (rahmin dışında tunika seroza tabakası) katmanlarından oluşmuş bir yapı olarakta dikkat çeken bir bölümdür. Hem nasıl dikkat çekmesin ki, baksanıza bebek için burası bir konaklama mekânı olmanın ötesinde doğum zamanı gelip çattığında kendine özgü kas refleksleri yapısıyla yavrunun dünyaya gelmesini sağlayacak ana rahmi bir mekândır. Sıradan bir mekân olmadığı şundan besbellidir ki; kornu uteri, korpus uteri ve serviks uteri denen üçlü sacayağı üzerine kurulmuş barınma otağının ta kendisi bir mekândır burası. Kelimenin tam anlamıyla böylesi donanımlı boynuz yapı görünümünde ana rahim otağı içerisinde konumlanmış olarak yer alan:
-Kornu uteri (tuba uterina) bir taraftan sağlı sollu çift kanallı bir sistem olarak dikkat çekerken diğer taraftan da ovidukttan kendisine gelen embriyonun tutunmasına destek çıkması sayesinde uterus duvarına implante olabilmesini ve anneden besin desteği almanın şartlarının oluştuğu bir bölüm olarak dikkat çeker.
-Korpus uteri de malum spermatozoonların taşınmasında, korpus luteum hormonunun işlevinin düzenlenmesinde, implantasyon, gebelik ve doğumun başlatılmasında son derece öneme haiz rahimin en geniş ve en büyük bölümü olarak, yani ana rahmin tam orta bölümde yer alan pelvis ve karın bölgesine bağlı bir birim olarak dikkat çeker.
-Rahimin bir diğer öğesi serviks uteri ise rahim ağzı olarak bilinen korpus uteri ve vajina arasında, yani rahmin alt bölümünde yer alan mukus salgılayarak sperm hücrelerinin geçişine imkân sağlayan son derece öneme haiz hindi boynu yapıda adeta bariyer sistemi vazifesi üstlenmiş bir birim olarak dikkat çeker.
Anlaşılan o ki, anne karnında bebek iç içe geçmiş hangi bölümlerde soluklarsa soluklasın ve hangi karanlık odalarda konaklarsa konaklasın sonuçta dokuz aylık bir sürecin ardından varacağı yer bu kez karanlık odalar değil bilakis aydınlık dünya konaklarında gözünü açmak olacaktır. Nitekim Yüce Allah (c.c) bu hususta “O sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini de var etmiştir; hayvanlardan da sizin için eş lütfetti. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde türlü yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır, İşte bu yaratıcı, rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen olup da hakikatten uzaklaşabiliyorsunuz?” (Zümer, 6) diye beyan buyurduğu ayetiyle insan embriyonunun geçirdiği üç karanlık konaklama safhalarının varlığına işaret eder. Zira işaret edilen embriyonik karanlık safhaların temelleri 23’er kromozomlu yarı anne ve yarı babadan gelen gamet hücrelerinin (n+n) birleşmesiyle oluşan 46 kromozomluk zigot (2n) oluşumuna dayanır. Malumunuz başlangıçta sperm ve ovum hücresinin izdivacıyla zigot oluşumu gerçekleşir. Ardından ise zigotu takiben embriyolojik oluşum ve fetüsün anne rahminde kalacağı süreç içerisinde kat ettiği karanlık aşamalar vuku bulur. Derken dokuz aylık bir sürecin akabinde dünyaya nur topu bir bebeğin doğuşuna ve gelişine şahit oluruz.
Aslında embriyoloji derslerinde öğrendiğimiz kadarıyla bebeğin daha dünyaya gelmeden önce anne rahmindeyken şahit olacağımız bir dizi hadiseler zincirini şu şekilde özetlediğimizde:
-Sperm ve yumurta hücresinin birleşmesiyle oluşan zigotun mitoz bölünme neticesinde 2, 4, 6, 8, 16 dilimli hücreler oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan bu hücrelerin her biri ana hücreden devr aldıkları bilgi kodları sayesinde dönüşüm ve başkalaşım safhalarından geçerekten dokuları oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan dokuların bir araya gelip organları oluşturduğu bir tabloyla,
-Organların bir araya gelip tüm insan bedenini oluşturduğu bir tabloyla karşılaşacağımız bir özet olacaktır. Öyle ki karşılaşacağımız bu tablo artık günümüz teknolojilerinden ultrason cihazıyla da çok rahatlıkla izlenebilir hale gelmiş durumdadır. Derken izleyeceğimiz bu tabloda anne karnında karanlıktan aydınlığa yürüyüş diyebileceğimiz noktada cereyan edecek olan bir dizi embriyolojik gelişim safhaları bize aynı zamanda yukarıda zikredilen ayette geçen üç karanlık safhalarını da hatırlatmış olacaktır. Hem nasıl bize hatırlatmasın ki, baksanıza embriyoloji bilim dalının önümüze koyduğu tabloda karanlık evrelerin birinci aşamasının hücre oluşumları, ikinci aşamasının doku oluşumları, üçüncü aşamanın ise tüm organları kapsayan ete kemiğe bürünmüş vücut oluşumuna yönelik aşamalar olduğunu bize göstermektedir. Üstelik bu sıraladığımız aşamalara ilaveten bizim daha nice bilmediğimiz her bir aşamanın kendi içinde kat etmesi gereken bir dizi aşamaların varlığı da söz konusudur. Nasıl mı? Mesela embriyonik hücrelerin mikroskobik oluşumuna baktığımızda “endoderm, mezoderm, ektoderm” olarak aşama aşama gelişim kaydedip, daha sonra bunlar insan bedenini oluşturacak değişik tipte doku ve organlara çevrilebilecek bir yapı olarak sahne aldıklarını görürüz. Böylece kat edilen bu dönüşümler sayesinde insana ait tüm biyolojik kodlar tamamlanmış olur.
SELİM GÜRBÜZER
Dünyaya gelen yavrunun anne karnında geçirdiği tüm aşamaların yer aldığı bölümler leğen kemiği (pelvis) bölgesi sınırları dâhilinde karın boşluğunda gerçekleşmektedir. Bilindiği üzere dişi üreme organları; dişi gamet hücresi ovumu üreten (yumurtayı üreten ) ovaryumlar (yumurtalıklar) ile yumurtanın döllendiği ve akabinde oluşan canlı taslağı embriyonun fetüse evrilip gelişim kaydetmesiyle doğuma hazır hale gelen bebeğin dışarıya çıkarılacağı kanallar sisteminden müteşekkil bir yapıdır.
Hele bu yapı içerisinde ovaryum bizatihi anne rahminde bebeğin oluşumunda yumurtayı üreten organ olarak katkı sunarken, oviduct, uterus (kornus uteri, korpus uteri ve serviks uteri), vajina ve vulvadan oluşan kanallar sistemi ise bebeğin dışarıya çıkarılmasında daha çok katkı sunmaktadır. Malum dişi üreme organları sağlı sollu iki boynuz kısımlarda konumlanmışlardır. Nitekim boynuz kısmın bir tarafında yer alan ovaryum (yumurtalık) çocuğun oluşumu için yumurta ve gebelik hormonu üretimi misyonu yüklenmiş olarak konumlanırken, boynuzun diğer bir tarafında oviduktan (yumurta kanalından) müteşekkil organlar sistemi ise hem fertilizasyon (döllenme) olayının gerçekleşmesine yataklık yapmak hem de çocuğun anne rahminden dışarı çıkması yönünde misyon yüklenmiş olarak konumlanmış olur. Ve bu sistem üzerine kurulu yapıda doğacak olan bebeğin cenin ya da fetüs haldeyken konumlanacağı mekânsa malum daha çok kendisinden rahim veya döl yatağı olarak söz edilen uterustan başkası değildir elbet. Hatta burası vajina bölgesinden tamamen apayrı bir alanı kapsayan kendine özgü içten dışa üç tabaka halde sıralanmış endometriyum (rahmin iç yüzeyini kaplayan tabaka) myometriyum (rahmin orta kalın tabakası) ve perimetriyum (rahmin dışında tunika seroza tabakası) katmanlarından oluşmuş bir yapı olarakta dikkat çeken bir bölümdür. Hem nasıl dikkat çekmesin ki, baksanıza bebek için burası bir konaklama mekânı olmanın ötesinde doğum zamanı gelip çattığında kendine özgü kas refleksleri yapısıyla yavrunun dünyaya gelmesini sağlayacak ana rahmi bir mekândır. Sıradan bir mekân olmadığı şundan besbellidir ki; kornu uteri, korpus uteri ve serviks uteri denen üçlü sacayağı üzerine kurulmuş barınma otağının ta kendisi bir mekândır burası. Kelimenin tam anlamıyla böylesi donanımlı boynuz yapı görünümünde ana rahim otağı içerisinde konumlanmış olarak yer alan:
-Kornu uteri (tuba uterina) bir taraftan sağlı sollu çift kanallı bir sistem olarak dikkat çekerken diğer taraftan da ovidukttan kendisine gelen embriyonun tutunmasına destek çıkması sayesinde uterus duvarına implante olabilmesini ve anneden besin desteği almanın şartlarının oluştuğu bir bölüm olarak dikkat çeker.
-Korpus uteri de malum spermatozoonların taşınmasında, korpus luteum hormonunun işlevinin düzenlenmesinde, implantasyon, gebelik ve doğumun başlatılmasında son derece öneme haiz rahimin en geniş ve en büyük bölümü olarak, yani ana rahmin tam orta bölümde yer alan pelvis ve karın bölgesine bağlı bir birim olarak dikkat çeker.
-Rahimin bir diğer öğesi serviks uteri ise rahim ağzı olarak bilinen korpus uteri ve vajina arasında, yani rahmin alt bölümünde yer alan mukus salgılayarak sperm hücrelerinin geçişine imkân sağlayan son derece öneme haiz hindi boynu yapıda adeta bariyer sistemi vazifesi üstlenmiş bir birim olarak dikkat çeker.
Anlaşılan o ki, anne karnında bebek iç içe geçmiş hangi bölümlerde soluklarsa soluklasın ve hangi karanlık odalarda konaklarsa konaklasın sonuçta dokuz aylık bir sürecin ardından varacağı yer bu kez karanlık odalar değil bilakis aydınlık dünya konaklarında gözünü açmak olacaktır. Nitekim Yüce Allah (c.c) bu hususta “O sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini de var etmiştir; hayvanlardan da sizin için eş lütfetti. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde türlü yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır, İşte bu yaratıcı, rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen olup da hakikatten uzaklaşabiliyorsunuz?” (Zümer, 6) diye beyan buyurduğu ayetiyle insan embriyonunun geçirdiği üç karanlık konaklama safhalarının varlığına işaret eder. Zira işaret edilen embriyonik karanlık safhaların temelleri 23’er kromozomlu yarı anne ve yarı babadan gelen gamet hücrelerinin (n+n) birleşmesiyle oluşan 46 kromozomluk zigot (2n) oluşumuna dayanır. Malumunuz başlangıçta sperm ve ovum hücresinin izdivacıyla zigot oluşumu gerçekleşir. Ardından ise zigotu takiben embriyolojik oluşum ve fetüsün anne rahminde kalacağı süreç içerisinde kat ettiği karanlık aşamalar vuku bulur. Derken dokuz aylık bir sürecin akabinde dünyaya nur topu bir bebeğin doğuşuna ve gelişine şahit oluruz.
Aslında embriyoloji derslerinde öğrendiğimiz kadarıyla bebeğin daha dünyaya gelmeden önce anne rahmindeyken şahit olacağımız bir dizi hadiseler zincirini şu şekilde özetlediğimizde:
-Sperm ve yumurta hücresinin birleşmesiyle oluşan zigotun mitoz bölünme neticesinde 2, 4, 6, 8, 16 dilimli hücreler oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan bu hücrelerin her biri ana hücreden devr aldıkları bilgi kodları sayesinde dönüşüm ve başkalaşım safhalarından geçerekten dokuları oluşturduğu bir tabloyla,
-Oluşan dokuların bir araya gelip organları oluşturduğu bir tabloyla,
-Organların bir araya gelip tüm insan bedenini oluşturduğu bir tabloyla karşılaşacağımız bir özet olacaktır. Öyle ki karşılaşacağımız bu tablo artık günümüz teknolojilerinden ultrason cihazıyla da çok rahatlıkla izlenebilir hale gelmiş durumdadır. Derken izleyeceğimiz bu tabloda anne karnında karanlıktan aydınlığa yürüyüş diyebileceğimiz noktada cereyan edecek olan bir dizi embriyolojik gelişim safhaları bize aynı zamanda yukarıda zikredilen ayette geçen üç karanlık safhalarını da hatırlatmış olacaktır. Hem nasıl bize hatırlatmasın ki, baksanıza embriyoloji bilim dalının önümüze koyduğu tabloda karanlık evrelerin birinci aşamasının hücre oluşumları, ikinci aşamasının doku oluşumları, üçüncü aşamanın ise tüm organları kapsayan ete kemiğe bürünmüş vücut oluşumuna yönelik aşamalar olduğunu bize göstermektedir. Üstelik bu sıraladığımız aşamalara ilaveten bizim daha nice bilmediğimiz her bir aşamanın kendi içinde kat etmesi gereken bir dizi aşamaların varlığı da söz konusudur. Nasıl mı? Mesela embriyonik hücrelerin mikroskobik oluşumuna baktığımızda “endoderm, mezoderm, ektoderm” olarak aşama aşama gelişim kaydedip, daha sonra bunlar insan bedenini oluşturacak değişik tipte doku ve organlara çevrilebilecek bir yapı olarak sahne aldıklarını görürüz. Böylece kat edilen bu dönüşümler sayesinde insana ait tüm biyolojik kodlar tamamlanmış olur.