Başka halkın çocukları.../ Ahmet Altan

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Başka halkın çocukları...-

[FONT=Tahoma,Geneva]
Ahmet Altan
Mezun olduğu lise de üniversite de Türkiye’nin en iyi okulları arasında bulunan çok sevdiğim bir arkadaşım aradı geçen sabah.
“Ne zaman dostlarımızla yollarımız bu kadar ayrıldı?” dedi.
Anlamadım önce.
O anlattı.
Lise arkadaşlarının kurduğu bir “mail grubu” varmış. Ulusalcı, faşist görüşler, demokrat görüşlerden çok daha fazlaymış.
“Ne zaman böyle oldu bu insanlar?”
“Halklarıyla karşılaştıklarında,” dedim.
Kravat takmayı beceremeyen, dans edemeyen, eşleriyle lokantaya gitmeyen, yabancı dil konuşamayan, sanattan pek anlamayan, hayatında hiç Brahms dinlememiş, tiyatroya uğramamış bir kalabalık, kendilerine benzeyen siyasi yöneticiler ve kendilerine benzeyen Anadolulu geniş bir sermaye grubuyla ortaya çıkıp da iktidarı ele geçirince...
Bir de İstanbul sermayesine diklenince...
Kendilerini “terbiye” etmeye çalışan yargıyla orduya boyun eğmeyince...
Üstelik de epey “muhafazakâr” olan kültürlerini gemilerinin direğine bayrak gibi çekince...
İyi yetişmiş şehirlilerde bir panik ve öfke patlaması ortaya çıktı.
“Geliyorlar” çığlıkları şehirlerin semalarında yankılandı.
“Kadınlarımızın başlarını örtecekler, lokantalarımızı kapatacaklar, konser salonlarımıza kilit vuracaklar, hayatlarımıza müdahale edecekler, din yönetimi kuracaklar,” telaşı başladı.
Muhafazakârlar da, ilk kez böylesine güçlü bir şekilde ele geçirdikleri iktidarın tadını çıkararak, “aslında yapsak iyi de, biz yapmayacağız herhalde” diye alaycı ve korkutucu bir üslup edinince...
İlişkiler iyice koptu.
Cumhuriyet kurulduğundan beri kendi küçük kozalarında, “halkın” eğitimi, daha iyi yaşaması, daha özgür olması, gelişmesi için parmaklarını kıpırdatmadan yatmış bu şehirli azınlık, iyi örgütlenmiş, arkasında sermaye desteği olan bu “çoğunluk” karşısında ne yapacağını şaşırdı.
Çaresizdiler.
Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de ezilmiş, sömürülmüş, damarlarındaki bereketi emilmiş, köylerine, kasabalarına, gecekondularına hapsedilmiş bir kalabalık şimdi zincirlerinden boşanıyor, şehirlilere “sizin hakimiyetiniz bitti” diyordu.
Şehirlilerin çok sevdiği, kültürünü, yaşama biçimini paylaştığı Batı ise bu “gelişmemiş” kalabalığı tutuyordu.
“Demokrasilerde halkın dediği yapılır” diyordu.
Seksen yıl boyunca sadece bir kelime olan “demokrasi” birden somutlaşıyor, etlenip kemikleniyor ve “cahil bir kalabalık” olarak ortaya çıkıyordu.
Şehirliler, kültürünü, giyimini, mutfağını, müziğini sevdikleri Batı’nın felsefesiyle, üretimiyle, sosyal mücadelesiyle hiç ilgilenmediğini anlıyordu.
Ve, inanılmaz neredeyse acıklı bir “ikileme” düşüyordu.
Çok sevdiği Batılılar gibi olmak isterse “demokrasiyi” kabul edecek ve kültürü Batılılara benzemeyen bir “kalabalık” tarafından yönetilecekti.
Ya da Batı’nın kravatını, şarabını, dansını alacak ve diğer “değerlerini” reddedecek ama o zaman da o çok küçümsediği “Ortadoğu ülkelerindeki” ilkel diktatörlüklerden biri olacaktı.
Yaşam tarzı Batılılara hiç benzemeyen “kara kalabalık” ise Batı’nın en gelişmiş değerlerinin temsilciliğini de üstleniyor ve şehirliler bir de Batı tarafından küçümsenen “ilkellere” dönüşüyordu.
Nereye dönseler bir çıkmaza çarpıyorlardı.
Batılı bir yaşam tarzını “Batılılık” sanmak yanılgısını 80 yıl sürdüren Cumhuriyetin şehirli çocuklarının yüzüne hayatın gerçekleri ardı ardına vuruyordu.
Yapay, köksüz, felsefesiz bir Batılılığı “modernlik” sanan dedeleriyle babalarının kefaretini ödemek bu kuşağa düşüyordu.
Halka da, Batılılara da düşman oldular.
“Ordu gelsin, darbe olsun, bu insanların partileri kapatılsın” diye bağırmaya başladılar.
Böyle yaparken, yaşam tarzları yüzünden kendi halklarından, siyasi değerleri yüzünden de çok sevdikleri Batı’dan koptuklarını, yalnızlaştıklarını, herkes tarafından küçümsendiklerini hissetmenin garip utancı da içlerine yerleşiyordu.
Şehirli azınlık bu açmazdan kurtulamaz.
Ne ordu, ne yargı, ne medya kurtaramaz onları.
Bin defa darbe yapsalar, bin defa partileri kapatsalar, bu halk aynı muhafazakâr davranışları, aynı eğitimsiz yaşam biçimiyle geri gelecek.
Eğer Türkiye bir “uzlaşma” arıyorsa o uzlaşma bu noktada, bu iki kesim arasında olacak.
Şehirliler “halkın” iktidarını kabul edecek, “halk” da yüzlerce yıl köylerde hapis kalmanın sonucu pek incelmeye imkân bulamamış yaşam tarzını, sanat beğenisini geliştirmeyi yavaş yavaş şehirlilerden öğrenecek.
Bu arada şehirlilere biraz din, biraz gelenek, biraz “doğallık”, biraz da kendine has bir tadı olan alaturkalık öğretecek.
Şehirlilerin demokratlığı, köylülerin zevkleri gelişecek.
Başka bir uzlaşma yolu yok.
Ve, başka bir yol olmadığını görmek de eski dostlarımızı, “şehirdaşlarımızı”, okul arkadaşlarımızı, aynı yaşam tarzını paylaştığımız “kardeşlerimizi” herkese karşı öfkeli ve düşman kılıyor.
Türkiye, tarihinin en zor ama en gerçek “uzlaşmasını” sürtüşmeler olmadan sağlayamayacak.
Ama, bu nokta aşılacak, herkes gerçeği kaçınılmaz olarak kabul edecek.
Şehirliler, demokrasi içinde şarap içip dans etmenin tadını çıkaracak, gizli korkularından, vicdan azaplarından kurtulacak, doğal ve rahat bir ortamda hayatını sürdürmenin huzurunu hissedecek.
Halk da incelmiş zevklerin hayata daha bir derinlik ve hoşluk kattığını anlayacak.
Dünyanın en güzel ülkesinde barış böyle yaşanacak.
Ve, emin olun o barış bir gün mutlaka gelecek.

28.03.2008

[/FONT]
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
ahmet altan arada böyle süprizler yapıyor hatika bir paylaşım harika bir köşe yazısı

tşkler abla inş. herkes okur
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
"Bir de İstanbul sermayesine diklenince...
Kendilerini “terbiye” etmeye çalışan yargıyla orduya boyun eğmeyince...
Üstelik de epey “muhafazakâr” olan kültürlerini gemilerinin direğine bayrak gibi çekince...
İyi yetişmiş şehirlilerde bir panik ve öfke patlaması ortaya çıktı.
“Geliyorlar” çığlıkları şehirlerin semalarında yankılandı.
“Kadınlarımızın başlarını örtecekler, lokantalarımızı kapatacaklar, konser salonlarımıza kilit vuracaklar, hayatlarımıza müdahale edecekler, din yönetimi kuracaklar,” telaşı başladı.
Muhafazakârlar da, ilk kez böylesine güçlü bir şekilde ele geçirdikleri iktidarın tadını çıkararak, “aslında yapsak iyi de, biz yapmayacağız herhalde” diye alaycı ve korkutucu bir üslup edinince...
İlişkiler iyice koptu."
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Ey müslüman kardeşim bu Ahmet altan bakıyorum çok sevdiğiniz çok itibar ettiğiniz bir yazar
Bense tam aksine hiç itibar etmediğim güvenmediğim bir tip
niçin derseniz
İslami yönü kendi ile Allah arasında ben karışmam
güvenmediğim tarafı Avrupa birlikçi Amerikan çıkarlarına hizmet ediyor olmasıdır
taraf gazetesinin genel yayın yönetmeni yardımcısıda yasemin çongardır
bu hanımda Amerikanın sesi diye biliriz
Allah aşkına bunlara nasıl güvenip itibar edebiliyorsunuz...
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
burada biz yazıyı övdük adam doğruları güzel bi dille ele almış yazı hakkında varsa bi eleştiriiz buyrun adamın kişiliğini yaptığı mesleği övende yok zaten
 

Olmayan Ulke

Profesör
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
898
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Olmayan Ülke!..
Ahmet Altana hep mesafeli yaklaşmış biri olarak bu yazısını çok ama çok beğendim..

Bizden olmayan birine hep lakap takmak.., şunun uşağı, bunun dalkavugu demekten vazgeçsek çok iyi olacak..İnsanların elinde belge ve güçlü bilgi yoksa başkalarına ithaf ettiği kelimeler "iftira" olur..

Bende sevmiyorum Ahmet Altanı.. Ama çok güzel bir yazı yazmış..Yazının okunmasını tavsiye ederim..
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
kaynaşın demiş ya hu açıktan adam..
sapla saman birbirine karışmış zaten,bir de araya çöp girerse nasıl ayıklanacak bu mahsul? :D
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
kaynaşın demiş ya hu açıktan adam..
sapla saman birbirine karışmış zaten,bir de araya çöp girerse nasıl ayıklanacak bu mahsul? :D


sAĞOLASIN TüRKü CÜĞÜM ANCAK BU KADAR GÜZEL ÖZETLENEBİLİR :D

eh anlayanlar anlamayanlar desk alınacak kardeşlerden bazıları amma ne yapalım bir yukarda verilene bakııın bir de ardından gelen ŞAHSA ait yoruma:)
 
Üst