NUR TALEBELERİ NİÇİN ÜSTADLARINA VE RİSALE-İ NURA MEHDİLİK VE MEHDİYET MAKAMINI VERİRLER, ÖYLE KABUL EDERLER? BAZI NEDENLERİ AŞAĞIDA ARZ EDECEĞİM. LAKİN BU MEHDİ MESELESİ AYNI HAKİKATTIR, LAKİN TEVİLE MUHTAÇTIR. HEM 'MEHDİ, MEHDİYİM DEMEYECEĞİ' MUTEBER KAYNAKLADAN BİLİNMEKTEDİR. BU GİBİ ŞAHISLARI İMAN NURU İLE GÖRMENİN MÜMKÜN OLACAĞINI ÜSTADIMIZ BİLDİRMİŞLERDİR..
Risale-i Nur mehazlı (kaynaklı) yazılarda mevcuttur.. ŞÖYLE Kİ :
El Arifu Tekfirul İşarah
"Evvelen Aydın ve havalisinin
Hasan Feyzi’si ve
Hüsrev’i ve
Mehmet Feyzi’si ve Risale-i nurun avukatı
Ahmet Fevzi’nin üç seneden beri alimane müdakkikane yazdığı şu gelen istihracat-ı gaybiyenin bir kuvvetli hücceti ve şahidi bulunan şu risaleciği “
maidetul kuran hazinetul burhanı” dikkatle müteala ettim. Onun tetkikatına ve risale-i nurun kıymetini tam hadis ile ayet ile ispat etmesine karşı hayret ve istihsan ile maşallah barekallah dedim.
Nurun fütühatını kalben temaşa ederken bazı has kardeşlerimizin
nurun tercümanına verdikleri
mehdi makamı noktasında baktım, o makama nisbeten
fütühat az olmasından o makamın şerefi için bir hırs ile vazife-i ilahiyeye karışmak gibi
şekva geldi. Binlerce şükür ve sırf rızayı ilahi noktasında bazı biçarelerin nurlara imanlarını kurtarmak cihetiyle binler hamd sena ve şükür lazımken
bir teşekki ve sıkıntı geldi. Sonra mahfiyet ve terk-i enaniyet ve ihlas-ı tam ile aynı vaziyete baktım gördüm ki o fütühatta binler hamd ve sana ve teşekkür ve manevi sürur ve sevinç ruhuma geldi. Ben o halde iken anladım ki makamat-ı maneviye dahi mesleğimizde mevzuu bahis olmamalı. Eğer bazı has kardeşlerimin hakkımda yüz derece ziyade bana verdikleri
hisse ve
makam hakikat olsa ve
hakkım da olsa mezkur hakikat için bırakmağa meslek-i nuriyedeki ihlası tamme mecbur eder. Bu risalecik tılsımlar mecmuasının ahirine yazılsın." İmza:
El baki hüvel baki Said Nursi
Hadis-i Şerif Meali: Beni ademin en cömerti ve en kerimi ve en sahisi benim. Benden sonra en kerimi ve en cevvadı ise
bir recul bir adamdır ki o adam hususi bir ilim bilecek o İlmi neşr edecek. Kıyamet gününde
müstakil bir ümmet halinde bas olunacaktır (diriltilecektir). Kaynak: (said nursi tefekurname)
Hadis-i Şerif Meali:
Said, fitnelerden uzakta kalandır. Said fitnelerden uzakta kalandır. Said fitnelerden uzakta kalan ve fitneye maruz kalıpta sabreden kişidir. Fitneye başlayan ve çalışanın vay haline!
Hadisi şerif meali:
said said said fitnelerden muhafaza edilendir üç defa tekrar buyurulmuştur. O ibtila olunur ve sabreder.
İşte o zayıf ve sakalsızdır. Sonra o zayıf ve sakalsız kelimesinin bir çok manaları olup burada hadis-i şerifin insan riyazesinde ima edilen husus nazar-ı itibara alınmıştır. hadiste geçen el fevehen ve vehen ifadesi sakalsız recul ifadesine masadaktır. Kaynak: (said nursi tefekurname) (said nursi tılsımlar mecmuası) (maidetul kuran hazinetul burhan)
Bütün Nur Talebeleri merhum Hasan Feyzi gibi aynı kanaatı taşıdıklarını, lahikalarda Üstad tarafından neşrettirilen fıkraları ile sabittir.
Hafız Ali,
Muğlalı,
Halil İbrahim ve Nurun manevî avukatı
Ahmet Feyzi Kul,
Tahirî Mutlu,
Mustafa Sungur,
Zübeyr Gündüzalp ve saireleri gibi büyük âlim ve ferasetli zatlar bu kanatlarını çekinmeden hayatı boyunca izhar etmişlerdir. Hele
merhum Ahmet Feyzi Kul'un Maidet-ül Kur’anı bu kanaatı delilleriyle hem izhar hem ispat eylemiştir.
Hakikatlı bir hatıra: 1955 yılı sonbaharında İsparta’da Üstadımızın yanında birkaç gün kalmıştım.. Orada iken, birgün Ahmet Feyzi Kul Ağabey Üstadımızın ziyaretine gelmişti. Beraberinde bir iki arkadaşı da vardı. Üstadımızın odasına ziyaret için girdiklerinde, yüksek sesle Üstadımıza karşı: “
Bütün dünya reddetse, hiçbir kimse kabul etmezse ve siz de hep inkâr etseniz; ben daima sizi ahirzamanın Mehd-i A’zamı olarak bileceğim ve tanıyacağım” demesine karşılık,
Hazreti Üstadın mübarek gülmelerinin sesi odasının dışında işitiliyordu. Ben (
Abdülkadir badıllı) bizzat bu hadiseye şahid oldum ve konuşmalarını aynen işittim. Elhamdülillah.
Bu yazıda, rahmetli Said Nursi'ye hangi talebelerinin Mehdi-i Azam dediği kayıtlıdır. Ayrıca sayılmamış talebe isimleri de vardır. (Bu arada Said Nursi Mehdi-i Azam değildir diyen talebeler de mevcuttur. Mesela Salih Özcan, Hulusi Yahyagil gibi..)
Sayılan ve sayılmayan abiler, cemaat ehline bu hatıraları anlatarak
Mehdi-i Azam "sırrını" öğretegelmektedirler. Bunu bir sır olarak uzun zaman sakladılar. İnternet icad olunduğundan beridir, artık bu "sırrın" açıklanma zamanı geldi diye sağda solda yazılar yazan çokça Nurcu görülmüştür.
Not: Sakalsız ve zayıf Said Hadis-i Şerifi, Ebubekir Sifil hocaya tarafımdan sorulmuş, bugüne kadar cevabı alınmamıştır. (2)
Bir hatıra daha:
Bir gün Safranbolu'da Köprülü Camiinin yanındaki odada,
Mustafa Osman Ağabeyimizin Nur'lardan okuduğu, ´Risale-i Nur, sönmez ve söndürülemez. Bir âlem-i manâda İmam-ı Ali'nin (r.a.) ilminde sordum´cümlesini dinlerken ve aynı günlerde
Hasan Feyzi'nin, ´Ey Risale-i Nur!´diye başlayan uzun mektubunu dinlerken,
beklenilen Zat-ı Nuranînin (Mehdi-yi Azamın) Hazret-i Üstad olduğu, içimde hep canlanıyordu. Aynı sene Emirdağ'da Hazret-i Üstadı ziyaretimi müteakip Isparta'ya gitmiştim.
Hüsrev Ağabey ve diğer Nur kahramanlarını görmek istiyordum. Hüsrev Ağabeyin evinde
Tahiri Ağabeyi de gördüm.
Hüsrev ağabeyimiz, ´
Kardeşim Sungur, 1400 seneden beri ehl-i imanın beklediği Zat gelmiştir´ sözü, içimdeki manâyı teyid ediyordu.
Mustafa Sungur
Bir başka nakil:
“Risale-i Nur gerek bu asrın,
gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini (insanlığını) fikir karanlıklarından kurtarıp tenvir (nurlandıracak) ve irşad edecektir (yol gösterecektir).” (Hutbe-i Şamiye, 153)
İlgili Metnin Geçtiği Risale İçin Tıklayınız http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3013&a=tenvir%20ve%20ir%FEad
Bir başka nakil daha:
O zat (
Mehdi As.), o taifenin uzun tetkikatı ile yazdıkları eseri (
Risale-i Nur'u)
kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi
tam yapmış olacak. (Beyanat ve Tenvirler | 305)
İlgili Metnin Geçtiği Risale İçin Tıklayınızhttp://www.risaleara.com/oku.asp?id=5890&a=pro%F0ram%20yapacak
Nurcuların Abdulkadir Badıllı abisinden:
Sadullah Nutku’dan bizzat dinlediğim şu hatırayı –mahrem iken– kaydediyorum. Demişti ki: “Ben Üstadımızı ziyaretimin birisinde, bir ara fırsat bularak şöyle bir sual tevcih eyledim:
'Efendim, Hazret-i İsa nüzul etmiş (dünyaya gelmiş) midir?' Hazret-i Üstad az bir düşündü ve sertçe:
'Evet,
inmiştir' dedi. Ben suali yeniledim: 'Efendim şimdi acaba nerededir?'
Hazreti Üstad yine biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, daha biraz sertçe:
'Ya Avrupa'da ya Amerika'dadır', dedi.”
Kaynak: ittihad.com
(Malumunuz, Hadis-i Şeriflere ve İslam alimlerine bakarsanız, önce Mehdi As. ortaya çıkacak ve sonra Hz. İsa As. inecektir!)
Son Bir Nakil:
Envar-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) (Muhammedi nurları) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) (Ahmedi ilim ve eğitimleri) ve füyuzat-ı şem’-i İlahiyi (İlahi ışığın feyizlerini) en müşa’şa’ (parlak) bir şekilde parlatması ve Kur’ani ve hadisi olan işarat-ı riyaziyenin (riyazi işaretlerin) kendisinde müntehi olması (
SONA ERMESİ) ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) (Peygamberlik hitaplarını) ifade eden ayat-ı celilenin riyazi beyanlarının
kendi üzerinde toplanması delaletleriyle (yol gösterme ve yardımlarıyla),
O ZAT hizmet-i imaniye (iman hizmeti) noktasında
risaletin bir mir’at-ı mücellası (Peygamberliğin pırıl pırıl bir aynası) ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri (
Peygamberlik ağacının nurlanmış bir SON meyvesi) ve lisan-ı risaletin (Peygamberlik dilinin) irsiyet noktasında (ona varis olarak) son dehan-ı hakikatı (
SON HAKİKAT AĞZI) ve şem’-i İlahinin (İlahi ışığın) hizmet-i imaniye cihetinde bir son hamil-i zisaadeti (
SON SAADETLİ TAŞIYICISI) olduğuna
şübhe yoktur.” (Şualar, 670)
İlgili Metnin Geçtiği Risale İçin Tıklayınız http://www.risaleara.com/oku.asp?id=2216&a=dehan
Şimdi asıl soruyu sorup cevabını almanın zamanıdır:
SORU: Said Nursi merhumun Mehdi-yi Azamlığı kabul ettiğine dair kesin bir İSPATINIZ var mı?
En son yazdığımız hemen üstteki "Envar-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) (Muhammedi nurları)..." diye başlayan nakilde geçen
O ZAT dedikleri Üstadları
Said Nursi merhum... Yukarıdaki sözleri
Şualar adlı Risalede yazanlar ise:
Üçüncü medrese-i Yusufiyenin Elhüccetüz-Zehra ve Zühretü'n-Nur olan tek dersini dinleyen Nur Şakirtleri namına. Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salahaddin, Zübeyir, Ceylan, Sungur, Tabancalı... Bu yazanlar Said Nursi merhumun en yakın talebelerinden. Bu yazı üzerine Said Nursi merhum, hemen altına bir not düşüyor (linke tıklamışsanız gördünüz) :
Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmayı cesaret edemedim. Sükut ederek o medhi Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı manevisi namına KABUL ETTİM. İmza: Said Nursi
Yani Said Nursi merhum diyor ki kendi adıma bu sözleri kabul etmiyorum ama yazdığım esere şakirt olan talebelerimin manevi şahsiyetleri
tam saydıkları gibidir! Sayılan talebeler tabir caiz ise pası üstadlarına atarlarken, üstad da pası yine talebelerine çevirmektedir. Şimdi ne denildiğine bir daha bakalım, sade biçimde:
Talebeleri Diyor ki:
Üstadımız o kimsedir ki Muhammedi nurları ve Ahmedi ilim ve eğitimleri ve İlahi ışığın feyizlerini en parlak bir şekilde parlatan kişidir. Kur’an ve Hadisin riyazi işaretleri (riyazi işaretler ne demek ise?) kendisinde
SONA ERMİŞTİR. Peygamberlik hitaplarını içeren Ayet-i Celilelerin riyazi beyanları ÜSTADIMIZIN üzerinde
toplanmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki
ÜSTADIMIZ SAİD NURSİ iman hizmeti noktasında Peygamberliğin pırıl pırıl bir aynasıdır.
Üstadımız Peygamberlik ağacının nurlanmış bir SON meyvesidir. Peygamberlik diline varis olarak
HAKİKATIN SON BİR AĞZIDIR. Ve Üstadımızın İlahi ışığın iman hizmeti cihetinde
SON SAADETLİ TAŞIYICISI olduğuna şüphe yoktur.
Said Nursi merhum da bu ve benzer ifadeleri kendi adıma değil ama
TALEBELERİM TOPLULUĞU hakkında kabul ediyorum: Onların maneviyatları
ÖYLEDİR, diye not düşüyor. Yani neresinden bakarsanız bakınız Risale ve talebeleri her şeyin sonu olarak gösterilmiş oluyor.
SON olması ondan sonra başkası olmayacak demektir. Başka bir eser, başka bir ZAT.. Başka bir Işık.. Başka bir meyve... Başka bir ağız... Başka bir NUR olmayacak demektir.
Bir alimin talebeleri, üstadları hakkında övücü ve haddini aşan güzel zanlarda bulunabilirler. Şaşılacak olan bu değildir.
Şaşılacak olan: Talebelerin övücü sözlerinin Alimin eserler serisi içinde, Alimin onayı ile kendine yer bularak yayınlanması ve yayılmasıdır. Aradan 50 seneye yakın bir zaman geçmiş. Bugün Hakikatı arayan Müslümanlar, Risale'ye ve hizmetine bağlanmakla bu ve benzeri satırları da okumuş oluyorlar. Ve bu ifadeleri mutlak bir hakikat olarak hem ezberliyorlar hem de kabul ediyorlar. Sonrası: İşte büyük çoğunluğu
Üstadımız bugüne kadar beklenen Mehdi As.'dır,
beklenen son büyük Müceddid Said Nursi'dir demeye başlıyorlar. Siz kitabınızda
SON derseniz, bunun mantıki kaçınılmaz neticesi elbette Mehdi As.'lıktır. Lamı cimi kalmıyor. Lafı hiç evirip çevirmeye gerek yoktur. Üstadımız Mehdi As'dır ya da eseri Mehdi'dir ya da ardından giden cemaati Mehdi'dir ya da herhangi bir parlak şahsiyet olacaksa da ancak Risale-i Nur çerçevesinde, Nurcular içinden olacaktır diyenler artık
MAZURDUR. Çünkü yukardaki tarz sözleri bir kere Hakikat olarak okumuş oldular. Artık laf anlatamazsınız. Ne deseniz kulak almaz.
Vakıa budur: Bugün hayli hatırı sayılır bir ilk talebeler ve cemaatler topluluğu üstadlarını Mehdi bilmişlerdir. Başka bir kimseyi beklememektedirler. Hasbe'l kader gelecek olanlar var ise de ancak Risale-i Nur etrafından (cemaatinden) olacaktır.
Nitekim Forumlardan Bir Nurcu Yukarıdaki Nakillere Şöyle Bir Açıklama Getiriyor:
Risale-i Nur’a bağlı olanlar için sarahat (açıklık) üzere bağlayıcı kat’iyetiyle (kesinlikle), Risale-i Nur Son Müceddid ve Mehdidir.
Risale-i Nur’dan nakledilen mezkur parçaların bir kısmı bizzat Bediuzzaman Hz. tarafından yazılmıştır. Diğerleri ise yakın talebelerinin ifadeleri olup hepsi de Hz. Üstad’ın tashih ve tasvibinden (düzeltme ve onayından) geçmiştir.
Risale-i Nur’da nazara verilen Gelecek Zat meselesi ise, yine Risale-i Nur’da sarahat (açıklık) üzere beyan ediliyor ki O zat Risale-i Nur’a bağlı olup Risale-i Nur’u kendine hazır bir Proğram yapacak ve (Mehdi As'ın diğer) ikinci ve üçüncü vazifeleri, yine cemiyeti ve şahs-ı manevisiyle beraber icra edecektir. (Yani Nursi'nin arkasından giden cemaati diğer vazifelerini yapacaklar) (3)
Sonuç:
Sonuçta Said Nursi'nin Mehdi-yi Azamlığı mahcubane, dilinin ucuyla, ikircikli ifadeler ya da dolaylı sözler ve tavırlar ile KABULLENDİĞİ anlaşılmıştır. Maviyle yazdığımız üstteki bizzat Said Nursi'ye ait olan "
KABUL ETTİM" dipnotu (ve de Mehdi-yi Azamlık ilan eden eserlerin bizzat Nursi tarafından tasdik edilip YAYINLATILMASI) bunu açık ve itiraza yer bırakmayacak tarzda ispat etmektedir.
Geçen geçti. Yazılan yazıldı. Yayılan yayıldı. Nur cemaati, üstadlarını ve eserini aşırı ötesi aşırı bir yüceltme halindedir. Manevi makamlarda gözümüz yok denilmektedir, ama öte yandan ne kadar üstün makamlar var ise hepsi kendileri tarafından parsellenmiş ve sahiplenilmiştir. İmtihan sırrı olarak Ahir Zaman şahısları herkes tarafından bilinemeyecek, bunlar açıkça belli olmayacak denilmektedir, ama öte yandan açık açık üstadımız ve biz "
İslami Zamanın SONUYUZ" diye ilanatlar yapılmaktadır. Ahir zaman olaylarının ve şahıslarının "açık" olmaması başkaları içindir zaten! Nurcular içinse gayet "açık"...
Bu tarz çağrılarının, adı konulmamış devamı: Bütün Müslümanlar bir gün NURCU olacaktır. Olmak zorundadır. Çünkü, Peygamber Efendimiz tarafından, Mehdi As.'a kar üstünde sürünerek dahi olsa tabi olmak emredilmiştir. Ve Nurcular bütün Müslümanların Nurcu olmasını beklemektedirler.
Nursi'nin öne en çok çıkardığı isim olan İmam Rabbani Hz.leri ise Mektubatı'nın 380. Mektubunda, üzerinde Mehdi As.lık alametleri olmayan bir şahıs ve ona Mehdi diye inanan cemaatini
delalete düşmekle vasıflandırmış ve onları kurtulamayacak 72 fırka Hadis-i Şerifi kapsamında ele almıştır.
Nursi merhumun, Mehdi As'ı tafsilatıyla ve yapacaklarıyla anlatan Hadis-i Şeriflere hiç UYMADIĞI da açıktır.
Dipnotlar:
--------------------------------------------------------------------
(1) Özel sohbetlerinde talebelere "
Seyyid'im" diyen Nursi merhum, Mahkeme'ye "
Seyyid değilim" ifadesini vermiştir. Bakn: Risale-i Nur, On Dördüncü Şua... Orada yazan şudur: "İddianamede benim hakkımda dört esas var. Birinci esas: Güya bende tefahur ve hodfuruşluk var ve kendimi müceddit biliyorum. Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem mehdilik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hatta Denizli’deki Ehli vukuf (Mahkeme Heyeti) 'Eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirtleri kabul edecek' dediklerine karşılık, Said, itiraznamesinde demiş ki: '
Ben Seyyid değilim. Mehdi Seyyid olacak' diye onları reddetmiş. ..." Said Nursi.
Bu dipnot hazırlanırken ilginç bir durum ortaya çıktı. İnternette en çok kullanılan risaleara.com'da verilmiş olan On Dördüncü Şua isimli risaleden bu satırlar çıkarılmış! Yok. Kayıp. Paragrafın başı var, sonrası kesilmiş. Arama motorlarına anahtar kelimeleri yazıp arattığınızda görüyorsunuz: Bazıları o satırları yazıp kaynak olarak şöyle belirtiyorlar:
Şualar, On Dördüncü Şua, s. 365. Bazıları da
sayfa 369 diyor. Bu satırları bizzat görebileceğiniz bir link için buyrunuz:
http://www.karakalem.net/?article=2097
Ya da şuradan bakabilirsiniz:
http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php?tid=101 Linke girip aramaya "Seyyid değilim" diye yazarsanız uzun yazılar içinden bulacaksınızdır.
Ve bu söz de Risale-i Nur'da kayıtlıdır: "
Seyyid olmayıp '
Seyyidim' ve
Seyyid olup da '
Seyyid değilim' diyenler, ikisi de günahkârdır" Muhakemat | Mukaddeme | Sf. 46
(2) 'Sakalsız ve Zayıf Said' diye meali verilen Hadis-i Şerifin aslı şudur:
4263... Mikdad b. el-Esyed (r.a) şöyle demiştir:
ALLAH'a yemin ederim ki Rasûlullah (s.a)'i şöyle derken işittim.
"
Şüphesiz Mes'ûd (bahtiyar) kişi, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mes'ud kişi, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mes'ud kişi fitnelerden uzak kalan, bir belâya uğradığında sabredendir. (Fitneye katılana) vah yazık"
Sadece Ebû Davûd rivayet etmiştir. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/375.
(3) Bu konuyla ilgili şu linklere bakmanızı da rica ederim:
http://www.fikirbahcesi.org/soru-cevap/nur-talebelerinin-mehdi-gorusu-nedir.html
http://is-is.facebook.com/note.php?note_id=222831990551
http://www.mehmedkirkinci.com/index.php?s=article&aid=833