- Katılım
- 30 Eyl 2013
- Mesajlar
- 6,183
- Tepkime puanı
- 473
- Puanları
- 83
Padişah hazretleri tacını tahtını bırakacağı şehzadesinin saf salak halini gördükçe kahroluyordu. Şehzade ne ok atmayı biliyor, ne kılıç kullanmayı; iki çift lafı dahi bir araya getiremiyordu. Çoluk çocukla oynamaktan başka bir şey bilmeyen, çelimsiz, beceriksiz biriydi. Bu hâle bir çare; ne yapıp edip bu çocuğu adam etmenin yolu bulunmalıydı.
Padişah, memleketin en allâme-i cihan lalasına bir mektup gönderir: “Bakasın lala, sana oğlumu gönderiyorum. Birkaç güne yanında olur. Oğlum olduğuna bakma, eti senin, kemiği benim. Şehzadeliğini bir kenara koy, ne yap ne et padişah gibi yetiştir. Sana üç yıl mühlet veriyorum. Oldu ne âlâ, olmadı kelleni billahi alırım!”
Lala başta bu işe sevinir, lakin şehzade yanına geldikten bir müddet sonra anlar ki durum çok vahim. Lala başlar kara kara düşünmeye. Üç yılda fare aslan olurdu, belki kurbağa kartal; ama bu çocuk bir değişik şey! Allah’a sığındı, gününü gecesini şehzadeyi adam etmeye adadı. Ne yaptıysa olmuyor, ne ettiyse tutmuyordu. Sonunda bıktı usandı ve kendi kendine dedi ki: “Alt tarafı bir can değil mi? Bu çileyi çekmektense canımı verir kurtulurum.”
Nihayet günler, aylar, mevsimler derken üç sene doldu. Lala hazretleri şehzadeyi padişaha teslim etmek için saraya geldiler. Sarayın meydanında yüksekçe bir kürsü kurulmuş, padişah ve vezirler ön sırada yerini almıştı. Şehzade oradan saray erkânına ve halka hitap edecekti. Nihayet şehzade kürsüye çıktı, kalabalığa baktı; önde babası, sağında solunda vezirler, sadrazamlar, alimler, .... Şehzade bir müddet bu manzaraya bakındıktan sonra eliyle ok atar gibi garip bir hareket yaparak “bir ok attım kebap oldu” deyiverdi. Birden ortalığı bir sessizlik kapladı. Padişah ve saray erkanı şaşkın şaşkın birbirine bakındı. Lala hemen ayağa kalkarak söz aldı: “Şehzademiz öyle uzun sözü sevmez, ne anlatacaksa özlü bir şekilde söyler. Demek istediği şu ki, en son ava gittiğimizde şehzademiz kimsenin vuramadığı ceylana bir ok attı yere serdi. Sonra kebap edip afiyetle yedik.”
Bu açıklama üzerine padişah çok memnun oldu, saray erkanı mutluydu. Olan biten karşısında kendine güven gelen şehzade, bu kez daha gür bir sesle aynı hareketi yaparak “Bir ok attım ırmak oldu” deyiverir.
Bu sefer herkes şaşkınlık içinde lala hazretlerine dönüp bakar. Herkesin kendisinden yorum beklediğini gören lala, öne çıkar ve der ki: “Bir ara şehrimiz susuzluk çekmişti padişahım, siz nereden bilebilirdiniz ki? Su getirmek için kendi imkânlarımızla ırmaktan şehre ark açtık. Önümüze koca bir kaya çıktı. Balyozlarla vur vur kıramadık. Şehzademiz bu duruma çok öfkelendi. Yayını gerdi gerdi Yaa Hakk deyüp kayaya bir ok attı, anam, o kaya ortadan nasıl yarıldı böyle bizler anında suya gark olduk.”
Bu açıklama üzerine kalabalıktan “maşallah, var ol şehzadem, yaşa” gibi sesler yükseldi. Herkes memnun olmuştu. Lala hazretleri derin bir nefes alır. Tam alnının kenarından yanağına doğru süzülen teri silerken kürsünden gelen gür sesle irkilir: BİR OK ATTIM AŞÛRE OLDUUuu...
...ve sükût! Sinek uçsa sesi duyulacak. Bütün bakışlar yine lalanın üzerinde. Ama o buram buram terliyor, telaşlı elleriyle terini siliyordu. Bir müddet sonra telaşı duruldu. Herkesin merakla beklediği açıklamayı yapmak yerine ağır adımlarla padişaha doğru ilerledi. Önüne varıp cübbesini topladı ve diz çöktü. Başını padişahın kucağına yavaşça koydu ve dedi ki: “Hünkarım, işte başım. Ferman sizindir. Yalnız şu serseriye sorun, attığı ok nasıl aşure olmuş, anlatsın ben de bileyim?”
_______________
Bu hikayeyi niye anlatım?
Rahmetli annanem “hakkını veremeyeceğin zikri yaparsan üzerine esma sıçratırsın” derdi.
Mesela sen “Ya Hakk” diye ok atarsın, mevzu “Bir ok attım kebap oldu” hikayesine döner!
Haber linki: İstanbul Havalimanı’ndaki yemek soygununun altından Bilal Erdoğan'ın ortakları çıktı
Yaa Hakk, öyle mi?
Padişah, memleketin en allâme-i cihan lalasına bir mektup gönderir: “Bakasın lala, sana oğlumu gönderiyorum. Birkaç güne yanında olur. Oğlum olduğuna bakma, eti senin, kemiği benim. Şehzadeliğini bir kenara koy, ne yap ne et padişah gibi yetiştir. Sana üç yıl mühlet veriyorum. Oldu ne âlâ, olmadı kelleni billahi alırım!”
Lala başta bu işe sevinir, lakin şehzade yanına geldikten bir müddet sonra anlar ki durum çok vahim. Lala başlar kara kara düşünmeye. Üç yılda fare aslan olurdu, belki kurbağa kartal; ama bu çocuk bir değişik şey! Allah’a sığındı, gününü gecesini şehzadeyi adam etmeye adadı. Ne yaptıysa olmuyor, ne ettiyse tutmuyordu. Sonunda bıktı usandı ve kendi kendine dedi ki: “Alt tarafı bir can değil mi? Bu çileyi çekmektense canımı verir kurtulurum.”
Nihayet günler, aylar, mevsimler derken üç sene doldu. Lala hazretleri şehzadeyi padişaha teslim etmek için saraya geldiler. Sarayın meydanında yüksekçe bir kürsü kurulmuş, padişah ve vezirler ön sırada yerini almıştı. Şehzade oradan saray erkânına ve halka hitap edecekti. Nihayet şehzade kürsüye çıktı, kalabalığa baktı; önde babası, sağında solunda vezirler, sadrazamlar, alimler, .... Şehzade bir müddet bu manzaraya bakındıktan sonra eliyle ok atar gibi garip bir hareket yaparak “bir ok attım kebap oldu” deyiverdi. Birden ortalığı bir sessizlik kapladı. Padişah ve saray erkanı şaşkın şaşkın birbirine bakındı. Lala hemen ayağa kalkarak söz aldı: “Şehzademiz öyle uzun sözü sevmez, ne anlatacaksa özlü bir şekilde söyler. Demek istediği şu ki, en son ava gittiğimizde şehzademiz kimsenin vuramadığı ceylana bir ok attı yere serdi. Sonra kebap edip afiyetle yedik.”
Bu açıklama üzerine padişah çok memnun oldu, saray erkanı mutluydu. Olan biten karşısında kendine güven gelen şehzade, bu kez daha gür bir sesle aynı hareketi yaparak “Bir ok attım ırmak oldu” deyiverir.
Bu sefer herkes şaşkınlık içinde lala hazretlerine dönüp bakar. Herkesin kendisinden yorum beklediğini gören lala, öne çıkar ve der ki: “Bir ara şehrimiz susuzluk çekmişti padişahım, siz nereden bilebilirdiniz ki? Su getirmek için kendi imkânlarımızla ırmaktan şehre ark açtık. Önümüze koca bir kaya çıktı. Balyozlarla vur vur kıramadık. Şehzademiz bu duruma çok öfkelendi. Yayını gerdi gerdi Yaa Hakk deyüp kayaya bir ok attı, anam, o kaya ortadan nasıl yarıldı böyle bizler anında suya gark olduk.”
Bu açıklama üzerine kalabalıktan “maşallah, var ol şehzadem, yaşa” gibi sesler yükseldi. Herkes memnun olmuştu. Lala hazretleri derin bir nefes alır. Tam alnının kenarından yanağına doğru süzülen teri silerken kürsünden gelen gür sesle irkilir: BİR OK ATTIM AŞÛRE OLDUUuu...
...ve sükût! Sinek uçsa sesi duyulacak. Bütün bakışlar yine lalanın üzerinde. Ama o buram buram terliyor, telaşlı elleriyle terini siliyordu. Bir müddet sonra telaşı duruldu. Herkesin merakla beklediği açıklamayı yapmak yerine ağır adımlarla padişaha doğru ilerledi. Önüne varıp cübbesini topladı ve diz çöktü. Başını padişahın kucağına yavaşça koydu ve dedi ki: “Hünkarım, işte başım. Ferman sizindir. Yalnız şu serseriye sorun, attığı ok nasıl aşure olmuş, anlatsın ben de bileyim?”
_______________
Bu hikayeyi niye anlatım?
Rahmetli annanem “hakkını veremeyeceğin zikri yaparsan üzerine esma sıçratırsın” derdi.
Mesela sen “Ya Hakk” diye ok atarsın, mevzu “Bir ok attım kebap oldu” hikayesine döner!
Haber linki: İstanbul Havalimanı’ndaki yemek soygununun altından Bilal Erdoğan'ın ortakları çıktı
Yaa Hakk, öyle mi?
Son düzenleme: