“Başörtüsü İslam’da yok. Olsa tamam da…” “Başörtüsü tamam ama bu türban…”
“Samimi olanlara bir şey diyemeyiz ama bunlar samimi değil, amaçları siyasi…”
“Evet, sorun var ama ortamı germemek lazım, huzura ihtiyacımız var.”
“Haklısınız ama illa da başörtüsü dememek lazım, ortalık karışacak, ekonomi bozulacak.”
“Ülkenin en önemli sorunu bu değil ki… Evet, ortada haksızlık olabilir ama…”
“Türbanı serbest bırakılabilir ama ya herkes başörtülü olursa.”
“Sadece hizmet alanlar başını örtsün, o zaman sorun olmaz.”
“Başörtüsü serbest olunca, dinci vakıflar öğrencilere burs vererek türbanı yaygınlaştırabilir.”
“Annem de başörtülü ama bunlarınki türban.”
“Örtünmek isteyenler Arabistan’a gitsin.”
“Başörtüsü Yunan işi, fahişe kıyafeti”
“Genelkurmay neden hala bu konuya el atmadı ve açıklama yapmadı”
“Türban sadece çene altından bağlanacak, çarşaf gerekirse yasaklanır”
“Uygulama sadece üniversitede olacak, başka yerde başörtüsüne müsaade edilemez zaten.”
***
Daha da çoğaltabileceğimiz bu cümlelerin hepsi, farklı zihniyetlerce üretilmiş olsa da, amaç aynı: Başını örtmek ve tesettürlü olmak isteyene engel olmak.
Kimi haksızlığın karşısında gibi durarak, kimi haksızlığı savunarak kimi de haksızlığı çözebilmek amacıyla bu cümleleri kullanıyor. Ama her cümle, sonuçta adaletsizliğe çıkıyor; azaltarak veya çoğaltarak.
Çene altı formülü de, haksızlık sürecini azaltarak devam ettirecek başka bir iğreti çözüm maalesef. Ama incinmişlik o kadar derin ki, bu yarım yamalak formül bile alkışa değer bulunuyor.
***
Ülkenin en okumuş adamlarından oluşan Üniversitelerarası Kurul Üyeleri sokaklara dökülerek bildiri okuyorlar ve örtünen insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasını istiyorlar.
Onlarca kadın bir araya gelerek sokaklarda nümayiş yapıyor ve yanlarında getirdikleri çarşafları yakıyorlar.
Bir öğretim üyesi, başörtüsü serbest olursa üniversiteleri kapatmaktan diğeri ise başörtüsü takan öğrenciye düşük not vermekten bahsediyor.
***
İncinmişlik ne kadar kötü. Adalet duygusunun zedelenmesi ne kadar trajik. Birinin, senin özgürlüğünü kısıtlanması için yürüyüş yapması, bildiri yayınlaması, kıyafet yakması, üzerine yürümesi ne kötü bir hatıra. Kimse bu ötelenmişliği hak etmiyor ve kimse de bu dışlama hakkına sahip değil hâlbuki.
“Başörtüsü ile okula gelinirse o zaman mayolu da gelen olur” sözü ne kadar bayağı. Sanki “mayo” bu ülkenin asırlardır sokak, okul veya iş kıyafeti.
Bu ülkede son yıllarda yaşanan başörtüsü sorunu, kaç bin öğrenciyi, memuru ve çalışanı mağdur etti, kaç aileyi dağıttı, kaç babayı ağlattı, kaç kızın hayalini toprağa gömdü, hesabını bilen var mı?
İnsanların diğer bir grup insan, başını örtmesin, örterse okuldan kovulsun, çalışıyorsa işinden atılsın, daha da yetmiyorsa ülkeden gitsin diye bağırması, çağırması, gösteri yapması ne kadar tuhaf, acıklı, açıklanamaz ve anlaşılamaz bir trajedi.
***
Bütün bunlardan ortaya sadece incitilmişlik, kırgınlık, haksızlık, adaletsizlik yani zulüm çıkar.
Zulüm, hiçbir felsefede, düşüncede, ideolojide, akımda, dinde övülmez, benimsenmez aksine yerilir, kötülenir. Ama öyle bir garip süreç yaşıyoruz ki bazıları ısrarla “şu başörtüsü zulmü nasıl olur da biraz daha devam eder”in formülünü üretmekle meşgul.
***
Biliyorum, sabır güzel şey, acı da olsa her an kuşanılması gereken bir haslet. Ama yine biliyorum ki, haksızlıkta ve zulümde bu kadar ısrar, bir gün her şeyi ters yüz eder. Bütün bu adaletsizlikler, tahammülsüzlükler ve düşmanlıklar insanlık tarihini kirletiyor, insanı kirletiyor.
Her her inanılan gücün, kanunu böyledir ve Allah’ın da kanunu böyledir. İster doğa kanunlarını, ister sünnetullahı, ister ideolojinizin felsefesini benimseyin, hepsi aynı şeyi söyler; bu kadar adaletsizlik doğru değildir, bu kadar düşmanlık bir gün ters döner.
Hepimiz tam adalet için çaba göstermeliyiz.
Hepimiz zulme karşı durmalıyız.
Bu kadar incinmişliğe taş olsa dayanmaz.
Erol Erdoğan
“Samimi olanlara bir şey diyemeyiz ama bunlar samimi değil, amaçları siyasi…”
“Evet, sorun var ama ortamı germemek lazım, huzura ihtiyacımız var.”
“Haklısınız ama illa da başörtüsü dememek lazım, ortalık karışacak, ekonomi bozulacak.”
“Ülkenin en önemli sorunu bu değil ki… Evet, ortada haksızlık olabilir ama…”
“Türbanı serbest bırakılabilir ama ya herkes başörtülü olursa.”
“Sadece hizmet alanlar başını örtsün, o zaman sorun olmaz.”
“Başörtüsü serbest olunca, dinci vakıflar öğrencilere burs vererek türbanı yaygınlaştırabilir.”
“Annem de başörtülü ama bunlarınki türban.”
“Örtünmek isteyenler Arabistan’a gitsin.”
“Başörtüsü Yunan işi, fahişe kıyafeti”
“Genelkurmay neden hala bu konuya el atmadı ve açıklama yapmadı”
“Türban sadece çene altından bağlanacak, çarşaf gerekirse yasaklanır”
“Uygulama sadece üniversitede olacak, başka yerde başörtüsüne müsaade edilemez zaten.”
***
Daha da çoğaltabileceğimiz bu cümlelerin hepsi, farklı zihniyetlerce üretilmiş olsa da, amaç aynı: Başını örtmek ve tesettürlü olmak isteyene engel olmak.
Kimi haksızlığın karşısında gibi durarak, kimi haksızlığı savunarak kimi de haksızlığı çözebilmek amacıyla bu cümleleri kullanıyor. Ama her cümle, sonuçta adaletsizliğe çıkıyor; azaltarak veya çoğaltarak.
Çene altı formülü de, haksızlık sürecini azaltarak devam ettirecek başka bir iğreti çözüm maalesef. Ama incinmişlik o kadar derin ki, bu yarım yamalak formül bile alkışa değer bulunuyor.
***
Ülkenin en okumuş adamlarından oluşan Üniversitelerarası Kurul Üyeleri sokaklara dökülerek bildiri okuyorlar ve örtünen insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasını istiyorlar.
Onlarca kadın bir araya gelerek sokaklarda nümayiş yapıyor ve yanlarında getirdikleri çarşafları yakıyorlar.
Bir öğretim üyesi, başörtüsü serbest olursa üniversiteleri kapatmaktan diğeri ise başörtüsü takan öğrenciye düşük not vermekten bahsediyor.
***
İncinmişlik ne kadar kötü. Adalet duygusunun zedelenmesi ne kadar trajik. Birinin, senin özgürlüğünü kısıtlanması için yürüyüş yapması, bildiri yayınlaması, kıyafet yakması, üzerine yürümesi ne kötü bir hatıra. Kimse bu ötelenmişliği hak etmiyor ve kimse de bu dışlama hakkına sahip değil hâlbuki.
“Başörtüsü ile okula gelinirse o zaman mayolu da gelen olur” sözü ne kadar bayağı. Sanki “mayo” bu ülkenin asırlardır sokak, okul veya iş kıyafeti.
Bu ülkede son yıllarda yaşanan başörtüsü sorunu, kaç bin öğrenciyi, memuru ve çalışanı mağdur etti, kaç aileyi dağıttı, kaç babayı ağlattı, kaç kızın hayalini toprağa gömdü, hesabını bilen var mı?
İnsanların diğer bir grup insan, başını örtmesin, örterse okuldan kovulsun, çalışıyorsa işinden atılsın, daha da yetmiyorsa ülkeden gitsin diye bağırması, çağırması, gösteri yapması ne kadar tuhaf, acıklı, açıklanamaz ve anlaşılamaz bir trajedi.
***
Bütün bunlardan ortaya sadece incitilmişlik, kırgınlık, haksızlık, adaletsizlik yani zulüm çıkar.
Zulüm, hiçbir felsefede, düşüncede, ideolojide, akımda, dinde övülmez, benimsenmez aksine yerilir, kötülenir. Ama öyle bir garip süreç yaşıyoruz ki bazıları ısrarla “şu başörtüsü zulmü nasıl olur da biraz daha devam eder”in formülünü üretmekle meşgul.
***
Biliyorum, sabır güzel şey, acı da olsa her an kuşanılması gereken bir haslet. Ama yine biliyorum ki, haksızlıkta ve zulümde bu kadar ısrar, bir gün her şeyi ters yüz eder. Bütün bu adaletsizlikler, tahammülsüzlükler ve düşmanlıklar insanlık tarihini kirletiyor, insanı kirletiyor.
Her her inanılan gücün, kanunu böyledir ve Allah’ın da kanunu böyledir. İster doğa kanunlarını, ister sünnetullahı, ister ideolojinizin felsefesini benimseyin, hepsi aynı şeyi söyler; bu kadar adaletsizlik doğru değildir, bu kadar düşmanlık bir gün ters döner.
Hepimiz tam adalet için çaba göstermeliyiz.
Hepimiz zulme karşı durmalıyız.
Bu kadar incinmişliğe taş olsa dayanmaz.
Erol Erdoğan