Avrupa’da faiz meselesi
Dâr-ül-harbde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harbde, gayrimüslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ül Muhtar)
İmam-ı a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ)
Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle yazmaktadır.
Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para yatıran bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu bankadan ödünç para alıp faiz verenlerin hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur.
Bankadan para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman müşterisi çok ise, harama yakın, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşihat-i islamiyyenin çıkardığı Ceride-i ilmiye kitabının 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, şer’an helal olur) buyuruluyor.
Sigortacı ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği paraları almak helal olur. (İbni Âbidin)
Diyanet Ansiklopedisi’nde ise şöyle diyor:
Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dâr-ül-harbde müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre, fâsid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi s.121)
Bu vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz, fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alışveriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi kumar oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyurulmaktadır.
Müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti. Hazret-i Ebu Bekir, sure-i celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi sevindirmesin. Birkaç yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip gelecektir) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar zaman?) diye sordular. Üç yıl diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme haber verdikleri zaman, Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve adedini çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayır pişman olmadım. Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti de dokuz yıla çıkaralım) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine ihtimal vermediği için, (Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi.
Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü teâlânın yardımı ile galip geldikleri sırada, Romalılar da Farslılarla, tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı. Hazret-i Ebu Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerini bizzat Übeyy’den isteyemedi. Übeyy, Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde ölmüştü. Develeri Übeyy’in vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı. (Medarik,Tibyan)
Mekke-i mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre, ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde, müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka)
Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misal daha verelim:
Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. Resulullah efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu. (Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)