Cumhuriyet şu 3 maddeden ibarettir

efruz

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
5,170
Tepkime puanı
735
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Hakikat

26 Şubat 1324 (Mart 1909)
Dinî Ceride, no. 70

Biz kalû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) dahiliz. Cihetü'l-vahdet-i ittihadımız tevhittir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir.

Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san'at silâhıyla i'lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz.

Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kâtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir.

Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.

Cumhuriyet ki, (Haşiye=O zaman Meşrutiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş.) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.

On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.

Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. (Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.)

Hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrutiyet de.

Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz.

Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.

Yeis, mâni-i herkemâldir. "Neme lâzım, başkası düşünsün" istibdadın yadigârıdır.

Bu cümlelerin mabeynini rapt edecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum. (Divan-ı Harb-i Örfi)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
CERÎDE : Gazete.
KALÛ BELÂ : Ruhlar yaratıldıklarında, Cenab-ı Hak "Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda "evet Rabbimizsin" mânâsında "kalû belâ" dediler.
CEMİYET-İ MUHAMMEDÎ : Hz. Muhammede (a.s.m.) bağlı olan cemiyet, topluluk.
CİHETÜ\'L-VAHDET-İ İTTİHÂD : Üzerinde anlaşma sağlanan birlik noktaları.
PEYMÂN : Ahd, yemin.
MUVAHHİDÎN : İnananlar; Allah'ı bir kabul edenler.
MÜTTEHİD : Birleşmiş, birleşik.
İ'LÂ-İ KELİMETULLAH : Allah'ın ismini, davâsını yüceltmek, yaymak.
FÜNÛN : Fenler.
İSTİBDÂD-I MÂNEVÎ : Mânen baskı, diktatörlük.
İHTİLÂF-I EFKÂR : Fikirlerin ayrılığı, uyuşmazlığı.
CİHÂD-I HÂRİCÎ : dışa karşı yapılan cihad, savaş.
ŞERİAT-I GARRÂ : Parlak din; İslâmiyet.
BERAHİN-İ KATIA : Şeksiz ve şüphesiz olan kat'i deliller, bürhanlar.
İCBAR : Mecburi, zorlama.
HUSÛMET : Düşmanlık. Kin beslemek.
İNHİSÂR-I KUVVET : Kuvveti bir elde, tek elde bulundurma.
AHKÂM : hükümler, kanunlar, nizamlar, prensipler.
ŞİMÂL : Kuzey.
TEVZÎ : Dağıtma, paylara ayırma.
ÂMİR-İ VİCDANÎ : Vicdanın sesi.
MÂRİFET-İ TAM : Eksiksiz bilgi, marifet.
MEDENİYET-İ ÂMM : Genel medeniyet.
HÜDÂ : Doğru yol, istikamet.
MÂNİ-İ HERKEMÂL : Her kemâl ve ilerlemenin engeli.
MÂBEYN : Ara; iki şey arası.
MÜTALİÎN : Mütalaa edenler.
 
Üst