dedekorkut1
Doçent
DOSTUNUZUN HOŞUNA GİTMESE DE HEP DOĞRUYU SÖYLEYİN
SELİM GÜRBÜZER
Dikkat ettiyseniz yukarıda attığım başlık tam da vefatından 20 gün öncesinden yazdığım “Sağlık Eğitim Merkezinden Adli Tıp’a” başlıklı makalede dobra dobralığına adından söz ettiğim Dr. Selçuk Bekâr’ın mizacıyla uyumlu başlık yazımdır bu (Bkz. Ek-1). Madem öyle, şuan yazacağım makalenin başlığıyla özdeş şair, düşünür ve bilge dostumun aziz hatırasına bu makaleyi ithaf etmek düşer bize. Böylece mizacıyla özdeş bu makaleyi ithaf etmekle aziz ruhunu bir şekilde yâd etmiş olurum. Nitekim aziz hatırasına ithaf ederekten yâd edeceğimiz insan, üstelik ailece görüştüğüm aziz dostum da. Kaldı ki kendisi nevi şahsına münhasır bir mizacıyla dost düşman hiç fark etmez, müthiş iletişim kurabilen bir halet-i ruhiye sahip bir can yürektir o. Kendisi Ankara’dan İstanbul’a taşındığında bile birbirimizden gözden uzak kalsak da bir şekilde telefonla ve sosyal medyada iletişimimiz devam ettirttik de. Bir seferinde yine kalp krizi geçirdiğinde telefonla aradığımda, hal hatırını sorduğumda nükteyle karışık “Ölmedim, çok şükür hayattayım” şeklinde karşılık vermesi doğrusu yüreğimize su serpmeye ziyadesiyle yeten bir cevaptı bu. Ancak bu cevabın üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra tarihler 01.08.2021 tarihini gösterdiğinde bir şafak vakti sabah saat altı gibi kalp krizi geçirip Hakka yürüdüğünde bu kez bizim yüreğimizi sızlatacak acı haber olacaktır. Olsun, kendisi sonuçta ismiyle müsemma Hakkı Selçuk, Allah’tan geldik şüphesiz dönüş yine Hak Teâlâ’yadır, her ne kadar aramızdan ayrılıp içimiz yansa da tek tesellimiz kendisini unutturmayacak bir şekilde bu dünyadan göç etmiş olmasıdır. Ruhen de olsa bir şekilde iletişimimizin devam edeceğine inancım tamdır zaten.
Hem nasıl aziz hatırası unutulsun ki, şayet elimizi cüzdanımıza değil kalbimize koyabilirsek dostluklar pazara kadar değil mezara kadar devam edip ahirette de “kişi sevdiği ile beraberdir” hadis-i şerifin sırrınca dostluk iletişimi devam eder de. Ki, kalp gönlün dile geldiği mekândır. Bu yüzden şu fani dünyada şayet birileri bilerek veya bilmeyerek bizi kırmış olsa da toprak gibi bağrımıza basmalı. Zira toprağın bağrı geniştir, eninde sonunda dönüş yine toprağadır. Yeter ki toprak karakterde bağrı yanık yürek edinmek için bir adım atılmış olsun, bir bakmışsın içimizdeki kin, haset ve gazab tohumlarının yerini merhamet tohumlarına bırakaraktan filizlendiği bir yüreğe dönüştüğünü görürsün.
Her neyse asıl konumuza döndüğümüzde malum dünyadaki iletişim, sözlü iletişim ve sözsüz iletişim olarak kategorize edilir. Sözlü iletişimin vasıtası dildir, sözsüz iletişimin vasıtası ise gönül olup, çoğu zaman beden dili onun aynası olur da. Derken gönül beden diliyle öz cevherini aynada iyiden iyiye kendini hissettirir de.
Elbette ki sözlü iletişim için mesafede önemli bir husus. Mesela mahrem iletişim mesafesi 0–30 cm ile karşılık bulup asansörde bir arada bulunma alanı bunun tipik misalini teşkil eder. Hakeza karşılıklı kişisel iletişim mesafesi 30–80 cm ile karışlık bulurken sosyal iletişim mesafesi 80–200 cm arasında karşılık bulur. Topluma açık iletişim alanı da malum >200 cm üzeri bir mesafeye tekabül eden bir değer olarak karşılık bulur. Şayet sağlıklı sözlü iletişim kurabilme diye bir derdimiz varsa illa ki sosyal iletişim uzmanlarının tespit ettiği bu söz konusu mesafeleri nazarı itibara almakta fayda var. Uzmanların ortaya koyduğu bu rakamlardan anlaşılan o ki her türlü iletişimin kendine özgü mesafe alanları söz konusudur.
Hiç kuşkusuz sağlıklı bir iletişim kurmada mesafeler önem arz ettiği gibi asıl en önemlisi öncelikle karşındakini dinlemek esas olmalıdır. Nitekim iyi biri dinleyici konumda olmak karşındakine değer vermenin bir göstergesidir. Konuşmak kadar sükût lehçesi de bir sanattır. Sürekli laf ebeliği yapıp bir başkasına fırsat vermemek eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.
Kendimizi tanıma adına çevrenin hakkımızda ne düşündüklerini itibara almayı ihmal etmemeli. Genellikle hiç kimse ‘Ayranım kara’ demez, dolayısıyla hakkımızda eleştirilere açık olmalı ki kendimizi iyi yönde geliştirebilelim. Özellikle kendimize çeki düzen vermek açısından öz eleştiriye açık olmakta çok önem arz eden bir husustur.
Hangi ortamda olursa olsun kendimizi doğru ifade etmeli. Zaten meramını anlatamayan derman bulamaz. Özellikle kendimizi doğru ifade etmek için hem beden dilini, hem de ana dilimiz Türkçeyi çok iyi kullanmak gerekir. Nitekim atalarımızın “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” sözü bunu doğruluyor da. Dolayısıyla çok kitap okumanın yanı sıra, güzel konuşma kurslarına katılmakta gerekir. Böylece kendimizi her alanda geliştirmekle toplum içerisinde kendimize yer edinmiş oluruz.
Bu arada unutmayalım ki, insanlarla karşılıklı diyalog içerisinde bulunurken görünürde dinliyor izlenimi vermek uzun vadede iletişimi koparmaya neden olan bir açmazımızdır. Bu açmazımı gidermenin yöntemi iyi bir dinleyici konumda olmaktan geçer. Öyle ki her halükarda tüm hayali düşüncelerden sıyrılıp karşımızdaki insanın sözlerine odaklanmakta fayda vardır. Aksi halde geçiştirerek dinlemek boşa vakit kaybıdır. Kaldı ki iş olsun babında dinleme hem karşı tarafı yorar, hem de dinleyeni. O halde dinleme modunu sekteye uğratacak dâhili ve harici unsurlardan kendimizi arındırmak gerektir. Kendimizi savunmak yerine karşımızdakini anlamaya çalışmak daha makul davranıştır. Dahası dinleyici modunda kalmak karşımızdaki insana adap- usul-erkân açsından saygılı olmayı da gerektirir. Hem kaldı ki sözü olan her insandan faydalanacağımız pek çok hususlar vardır. Bu yüzden her insandan öğreneceğimiz bilgiler başımızın tacı olarak algılamalı. Hepimiz beşeriz, mutlaka birbirimizden öğreneceğimiz yararlı bilgiler vardır, hatta çok okuryazar bilge insan olsak bile sonuçta birbirimizin öğrenci sayılırız.
İyi bir dinleyici aynı zamanda sabırlı davranan insan demektir. Madem öyle, sabreden derviş muradına ermiş atasözünden hareketle karşımızdaki insana “Artık yeter, uf sıkıldım” izlenimi vermek yerine büyük bir sabır ve sükûnet içerisinde dinlemeye gayret etmek faydamızadır. Zira iletişimde duyguları kontrol etmeye özen göstermek esastır.
Ayrıca tuzak varı dinleyici modunda gözükür gibi olmakta son derece yanlış bir tutumdur. Keza anlatanın dile getirdiği konulardan işine gelen cümleleri cımbızla çekip başka bir mekânda aleyhine kullanmak üzere dinlemekte öyle olup bu da çok yanlış bir tutumdur. Ki, böylesi yanlış tutumlar hem insanın kendisine saygısızlık hem de o insana saygısızlıktır. Ve toplum nezdinde etik karşılanmaz da.
Hiç kuşkusuz iyi bir dinleyici olmakta yetmez, mutlaka iyi bir dinleyici olmanın yanı sıra karşımızdakine iyi bir anlatımla meramını aktarmakta çok önem arz eden bir husustur. Hele ki bir topluluk karşısında sunum şeklinde bir anlatım söz konusuysa, hemen işi alelaceleye getirerekten sunum yapmamak gerekir. Öncelikle etkili bir sunum planı hazırlamak gerekir. Derken bu plan doğrultusunda en ideal ve makul olanı 15 dakikalık bir sürede sunumu tamamlıyor olmaktır. Sunumda açık kalpli davranmanın yanı sıra konu hakkında zaman süresini bildirmekte dinleyici açısından rahatlık sağlayacaktır. Sunumda bilhassa dinleyicilerin saygı duyduğu kişiler üzerinden örnekler vererekten sunum yapmak dinleyiciyi daha da bir rahatlatıcı ortam oluşturacaktır. Bu arada dikkat edilmesi gereken sunumumuzda kesinlikle dinleyicini sinir uçlarına dokunacak el, kol, yüz hareketlerinden ve kibir kokan ifadelerden kaçınmak gerekir. Bilakis dinleyicilere arkadaşça davranıp onlarla daha çok ortak olan yönlerimizi ön plana çıkararaktan sunum yapmak gerekir. İcabında dinleyicilere konuşma aralarında konuyla alakalı espriler kataraktan sunum yapmakla sunumu sıkıcı olmaktan çıkarıp sunum yapanla dinleyici arasında güçlü bir iletişim bağı oluşturmasını beraberinde getirecektir
.https://www.enpolitik.com/dostunuzun-hosuna-gitmese-de-hep-dogruyu-soyleyin-makale,5142.html
SELİM GÜRBÜZER
Dikkat ettiyseniz yukarıda attığım başlık tam da vefatından 20 gün öncesinden yazdığım “Sağlık Eğitim Merkezinden Adli Tıp’a” başlıklı makalede dobra dobralığına adından söz ettiğim Dr. Selçuk Bekâr’ın mizacıyla uyumlu başlık yazımdır bu (Bkz. Ek-1). Madem öyle, şuan yazacağım makalenin başlığıyla özdeş şair, düşünür ve bilge dostumun aziz hatırasına bu makaleyi ithaf etmek düşer bize. Böylece mizacıyla özdeş bu makaleyi ithaf etmekle aziz ruhunu bir şekilde yâd etmiş olurum. Nitekim aziz hatırasına ithaf ederekten yâd edeceğimiz insan, üstelik ailece görüştüğüm aziz dostum da. Kaldı ki kendisi nevi şahsına münhasır bir mizacıyla dost düşman hiç fark etmez, müthiş iletişim kurabilen bir halet-i ruhiye sahip bir can yürektir o. Kendisi Ankara’dan İstanbul’a taşındığında bile birbirimizden gözden uzak kalsak da bir şekilde telefonla ve sosyal medyada iletişimimiz devam ettirttik de. Bir seferinde yine kalp krizi geçirdiğinde telefonla aradığımda, hal hatırını sorduğumda nükteyle karışık “Ölmedim, çok şükür hayattayım” şeklinde karşılık vermesi doğrusu yüreğimize su serpmeye ziyadesiyle yeten bir cevaptı bu. Ancak bu cevabın üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra tarihler 01.08.2021 tarihini gösterdiğinde bir şafak vakti sabah saat altı gibi kalp krizi geçirip Hakka yürüdüğünde bu kez bizim yüreğimizi sızlatacak acı haber olacaktır. Olsun, kendisi sonuçta ismiyle müsemma Hakkı Selçuk, Allah’tan geldik şüphesiz dönüş yine Hak Teâlâ’yadır, her ne kadar aramızdan ayrılıp içimiz yansa da tek tesellimiz kendisini unutturmayacak bir şekilde bu dünyadan göç etmiş olmasıdır. Ruhen de olsa bir şekilde iletişimimizin devam edeceğine inancım tamdır zaten.
Hem nasıl aziz hatırası unutulsun ki, şayet elimizi cüzdanımıza değil kalbimize koyabilirsek dostluklar pazara kadar değil mezara kadar devam edip ahirette de “kişi sevdiği ile beraberdir” hadis-i şerifin sırrınca dostluk iletişimi devam eder de. Ki, kalp gönlün dile geldiği mekândır. Bu yüzden şu fani dünyada şayet birileri bilerek veya bilmeyerek bizi kırmış olsa da toprak gibi bağrımıza basmalı. Zira toprağın bağrı geniştir, eninde sonunda dönüş yine toprağadır. Yeter ki toprak karakterde bağrı yanık yürek edinmek için bir adım atılmış olsun, bir bakmışsın içimizdeki kin, haset ve gazab tohumlarının yerini merhamet tohumlarına bırakaraktan filizlendiği bir yüreğe dönüştüğünü görürsün.
Her neyse asıl konumuza döndüğümüzde malum dünyadaki iletişim, sözlü iletişim ve sözsüz iletişim olarak kategorize edilir. Sözlü iletişimin vasıtası dildir, sözsüz iletişimin vasıtası ise gönül olup, çoğu zaman beden dili onun aynası olur da. Derken gönül beden diliyle öz cevherini aynada iyiden iyiye kendini hissettirir de.
Elbette ki sözlü iletişim için mesafede önemli bir husus. Mesela mahrem iletişim mesafesi 0–30 cm ile karşılık bulup asansörde bir arada bulunma alanı bunun tipik misalini teşkil eder. Hakeza karşılıklı kişisel iletişim mesafesi 30–80 cm ile karışlık bulurken sosyal iletişim mesafesi 80–200 cm arasında karşılık bulur. Topluma açık iletişim alanı da malum >200 cm üzeri bir mesafeye tekabül eden bir değer olarak karşılık bulur. Şayet sağlıklı sözlü iletişim kurabilme diye bir derdimiz varsa illa ki sosyal iletişim uzmanlarının tespit ettiği bu söz konusu mesafeleri nazarı itibara almakta fayda var. Uzmanların ortaya koyduğu bu rakamlardan anlaşılan o ki her türlü iletişimin kendine özgü mesafe alanları söz konusudur.
Hiç kuşkusuz sağlıklı bir iletişim kurmada mesafeler önem arz ettiği gibi asıl en önemlisi öncelikle karşındakini dinlemek esas olmalıdır. Nitekim iyi biri dinleyici konumda olmak karşındakine değer vermenin bir göstergesidir. Konuşmak kadar sükût lehçesi de bir sanattır. Sürekli laf ebeliği yapıp bir başkasına fırsat vermemek eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.
Kendimizi tanıma adına çevrenin hakkımızda ne düşündüklerini itibara almayı ihmal etmemeli. Genellikle hiç kimse ‘Ayranım kara’ demez, dolayısıyla hakkımızda eleştirilere açık olmalı ki kendimizi iyi yönde geliştirebilelim. Özellikle kendimize çeki düzen vermek açısından öz eleştiriye açık olmakta çok önem arz eden bir husustur.
Hangi ortamda olursa olsun kendimizi doğru ifade etmeli. Zaten meramını anlatamayan derman bulamaz. Özellikle kendimizi doğru ifade etmek için hem beden dilini, hem de ana dilimiz Türkçeyi çok iyi kullanmak gerekir. Nitekim atalarımızın “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” sözü bunu doğruluyor da. Dolayısıyla çok kitap okumanın yanı sıra, güzel konuşma kurslarına katılmakta gerekir. Böylece kendimizi her alanda geliştirmekle toplum içerisinde kendimize yer edinmiş oluruz.
Bu arada unutmayalım ki, insanlarla karşılıklı diyalog içerisinde bulunurken görünürde dinliyor izlenimi vermek uzun vadede iletişimi koparmaya neden olan bir açmazımızdır. Bu açmazımı gidermenin yöntemi iyi bir dinleyici konumda olmaktan geçer. Öyle ki her halükarda tüm hayali düşüncelerden sıyrılıp karşımızdaki insanın sözlerine odaklanmakta fayda vardır. Aksi halde geçiştirerek dinlemek boşa vakit kaybıdır. Kaldı ki iş olsun babında dinleme hem karşı tarafı yorar, hem de dinleyeni. O halde dinleme modunu sekteye uğratacak dâhili ve harici unsurlardan kendimizi arındırmak gerektir. Kendimizi savunmak yerine karşımızdakini anlamaya çalışmak daha makul davranıştır. Dahası dinleyici modunda kalmak karşımızdaki insana adap- usul-erkân açsından saygılı olmayı da gerektirir. Hem kaldı ki sözü olan her insandan faydalanacağımız pek çok hususlar vardır. Bu yüzden her insandan öğreneceğimiz bilgiler başımızın tacı olarak algılamalı. Hepimiz beşeriz, mutlaka birbirimizden öğreneceğimiz yararlı bilgiler vardır, hatta çok okuryazar bilge insan olsak bile sonuçta birbirimizin öğrenci sayılırız.
İyi bir dinleyici aynı zamanda sabırlı davranan insan demektir. Madem öyle, sabreden derviş muradına ermiş atasözünden hareketle karşımızdaki insana “Artık yeter, uf sıkıldım” izlenimi vermek yerine büyük bir sabır ve sükûnet içerisinde dinlemeye gayret etmek faydamızadır. Zira iletişimde duyguları kontrol etmeye özen göstermek esastır.
Ayrıca tuzak varı dinleyici modunda gözükür gibi olmakta son derece yanlış bir tutumdur. Keza anlatanın dile getirdiği konulardan işine gelen cümleleri cımbızla çekip başka bir mekânda aleyhine kullanmak üzere dinlemekte öyle olup bu da çok yanlış bir tutumdur. Ki, böylesi yanlış tutumlar hem insanın kendisine saygısızlık hem de o insana saygısızlıktır. Ve toplum nezdinde etik karşılanmaz da.
Hiç kuşkusuz iyi bir dinleyici olmakta yetmez, mutlaka iyi bir dinleyici olmanın yanı sıra karşımızdakine iyi bir anlatımla meramını aktarmakta çok önem arz eden bir husustur. Hele ki bir topluluk karşısında sunum şeklinde bir anlatım söz konusuysa, hemen işi alelaceleye getirerekten sunum yapmamak gerekir. Öncelikle etkili bir sunum planı hazırlamak gerekir. Derken bu plan doğrultusunda en ideal ve makul olanı 15 dakikalık bir sürede sunumu tamamlıyor olmaktır. Sunumda açık kalpli davranmanın yanı sıra konu hakkında zaman süresini bildirmekte dinleyici açısından rahatlık sağlayacaktır. Sunumda bilhassa dinleyicilerin saygı duyduğu kişiler üzerinden örnekler vererekten sunum yapmak dinleyiciyi daha da bir rahatlatıcı ortam oluşturacaktır. Bu arada dikkat edilmesi gereken sunumumuzda kesinlikle dinleyicini sinir uçlarına dokunacak el, kol, yüz hareketlerinden ve kibir kokan ifadelerden kaçınmak gerekir. Bilakis dinleyicilere arkadaşça davranıp onlarla daha çok ortak olan yönlerimizi ön plana çıkararaktan sunum yapmak gerekir. İcabında dinleyicilere konuşma aralarında konuyla alakalı espriler kataraktan sunum yapmakla sunumu sıkıcı olmaktan çıkarıp sunum yapanla dinleyici arasında güçlü bir iletişim bağı oluşturmasını beraberinde getirecektir
.https://www.enpolitik.com/dostunuzun-hosuna-gitmese-de-hep-dogruyu-soyleyin-makale,5142.html