Gafletten KurtuluŞ Yollari

exquisite

Üye
Katılım
17 Ağu 2006
Mesajlar
24
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44

Zikir ve ibadet

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Eğer (Yunus as.) çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun (balığın) karnında kalırdı." (Saffat; 143-144)Burada, insanlar için ne kadar da açık bir işaret vardır. Allah-u Zülcelal'in ibadeti, zikri, insan için çok büyük bir kurtarıcıdır.
Demek ki Yunus (aleyhisselam)ın zikri, ibadeti ve samimiyetinin hürmetine, Allah-u Zülcelal onu kırk gün sonra balığın karnından kurtarmıştır.



İnsan bu ayet-i kerimenin ve daha başka ayet-i kerimelerin üzerinde biraz derin olarak düşünecek olursa, tek çarenin Allah-u Zülcelal'in zikri ve ibadeti olduğunu meydana çıkarabilir. İnsana hem dünyada hem de ahirette yarayacak olan Allah-u Zülcelal'in zikri, ibadeti, O'na karşı gösterilen samimiyettir.



Ama bu adi olan nefis, Allah-u Zülcelal'in zikrini, ibadetini, hizmetini yapmak istemiyor. Allah-u Zülcelal onu da öyle yaratmıştır.



Yapmış olduğumuz zikir, ibadet ve hizmet Allah rızası için olursa, herhangi bir musibetle karşı karşıya geldiğimiz zaman, bu salih ameller, bizim elimizden tutup bizi selamete çıkaracaktır.



Tefekkür ve Muhasebe
Eğer insan günde birkaç dakika veya bir saat kadar oturup, Allah-u Zülcelal'in; dünyayı, ahireti, cenneti, cehennemi, altını, gümüşü niçin yarattığını ve bunların sonunun ne olacağını iyice bir düşündüğü zaman, ne kadar büyük bir yanlışın içinde olduğu güneş gibi apaçık bir şekilde meydana çıkar.



Böyle düşünmediğimiz zaman, nasıl bir insan buzun üzerine çıktığı zaman ayağı kayar, ister istemez düşerse, biz de kabrin kapısına elimizde olmadan kayıp gidiyoruz. Çünkü Allah-u Zülcelal bu ömrü bize sayıyla vermiştir. Yaşadığımız her gün ömrümüzden gitmektedir. Onun için bütün bunları biraz düşünmemiz, kendimize biraz çekidüzen vermemiz lazımdır.



İnsanın içini ve zahiri âzâlarını Allah-u Zülcelal'in sevdiği şekilde hazırlaması lazımdır. Aliyyü'l Havvas (ks) halifelerinden birine şöyle tavsiyede bulunmuştur: "Sen akşam olduğunda, zahiri ve manevi olarak vücudunu tamamen temizle ve yatağına öyle gir!"



Kalp nasıl temizlenir?


Bunun manası nedir? Yani, zahiri olarak abdestini al; manevi olarak da kalbini, ruhunu bütün dünya meşgalelerinden temizle! Böyle yapmadan yatıp, o gece ölürsen, Allah-u Zülcelal'in gazabının altına girmiş olursun, demektir. Onun için insan kendisini kalben, ruhen Allah-u Zülcelal'e karşı daima temizlemesi lazımdır.



Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Allah insanın içine iki kalp koymamıştır." (Ahzab; 4)



Yani, Allah-u Zülcelal insanın vücudunda bir kalp yaratmıştır. Ve o kalp ile de kendisiyle meşgul olunmasını istemektedir. Allah-u Zülcelal'in malı olan bu kalpte başka şeyleri bulundurursak, Allah-u Zülcelal bundan razı olmaz.



Onun için yatağa girdiğimiz zaman, kalbimizi Allah-u Zülcelal'den başka herşeyden ayırmamız lazımdır.



İnsan hakikaten de ne kadar da yaramazdır. İnsan yatağa girdiği zaman zaten dünya ile bir alakası kalmaz. Öyleyse kendimizi Allah-u Zülcelal'e karşı niçin tam manası ile temizlemiyoruz ki? Halbuki uyku ölümün bir kısmıdır.



Onun için yatağa girdiğimiz zaman: "Ya Rabbi! Ben sanki ölüyorum" diyerek, kalbimizi, ruhumuzu ve niyetimizi Allah-u Zülcelal'e karşı temizlememiz lazımdır.



Tövbe
Elimizden geldiği kadar kalbimizden bütün dünya meşgalelerini atarak: "Ya Rabbi! Ben yarına çıkmayabilirim. Sadece senin rızanı, muhabbetini istiyorum. Daha önce dünyaya olan muhabbetimden, yapmış olduğum günahlardan pişmanım. Beni af ve mağfiret et!" diye hakiki bir tövbe ile tertemiz bir şekilde Allah-u Zülcelal'in huzuruna girmemiz lazımdır. Eğer bu şekilde ölecek olursak Allah-u Zülcelal'in huzuruna temiz bir şekilde gideriz.



Dünyanın güvensizlik yeridir
Dünyaya karşı uyanık olmak lazımdır. Dünyaya az rağbet edip onun hakkında olmayacak beklentilere girmemek gereklidir. Dünya öyle istikrarsız bir yerdir ki, sağlam olan birden hastalanır, emniyet içinde olan birden korkuya müptela olur, sevinçli olan birden kederlenir. Zengin olan bir anda fakirleşir. Dünyaya önem verip onu sevmek akıllı kimselerin işi değildir. Nitekim Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:



"Dünya, ahirette evi olmayanın evi ve orada malı bulunmayanın malıdır. Dünya malını aklı olmayan toplar." (Ahmed bin Hanbel, Beyhaki)



Ölü kalp ibadet edemez
İnsanda Allah ve ahiret sevgisini oluşturan ve güçlendiren şey, Allah'ın ma’rifeti ve Allah'a ibadettir.
İnsanda dünya sevgisi uyandıran ve kuvvetlendiren şey ise nefsin şehvetlerine uymaktır. Nefsin şehvetleri bu yüzden kötülenmiştir.



Ölü kalpler vardır, bir de diri olan kalpler vardır. İnsanın vücudundaki kalp, gafil olursa, ölür. Onun için de insan namaz kılamaz, oruç tutamaz, zikir yapamaz ve günahlardan korunamaz hale gelir. Ama diri olan, gafletten uzak olan kalpte, Allah-u Zülcelal'in feyzi, rahmeti, nisbeti ve affı vardır.



Zaten insan kalbiyle, "Allah, Allah" derse, Allah-u Zülcelal'in rahmetine, affına talip olmuş demektir. Allah-u Zülcelal'i zikrederek, O'nu yardıma çağırmış olur. Allah-u Zülcelal'in yardımı olmazsa insanın hali ne olur? Onun için çaremiz Allah-u Zülcelal'in zikridir. Kendimizi bundan mahrum edersek, kalbimiz ölü bir kalp haline gelir.



İnsanın vücudu bir şehir gibidir. Bu şehrin içinde iyi insanlar da vardır, kötü insanlar da vardır. Kişi, bu şehrin başında bulunan sultan gibidir. Akıl onun veziridir. Akla daima danışması lazımdır. Çünkü akıl bir cevherdir. İşlerini akıl ile beraber yaparsa kolay kolay yanılmaz. Ama -çoğunlukla- nefis, şeytanla birlik olup aklı tesirsiz hale getiriyor. Yoksa akıl herşeyi doğru olarak anlar. Nefis onu aldatıyor.



Vücudun içindeki kötü ahlaklar kibir, riya, ucub gibi ahlaklardır. Onun için insan kendini hiç (bir şey) görmemelidir. Dünyadaki bütün salih kimselerin ibadetini de yapsa, Allah-u Zülcelal'in karşısında bu ibadet bir zerre kadar, hatta bu ibadeti kendisine bir hata olarak görmesi lazımdır.



İşte, bir şehir gibi olan vücuttaki kibir, ucub, cimrilik gibi ahlaklar; şehirdeki kötü insanlar gibidirler. Tabi bir şehirde nasıl iyi insanlar varsa, vücutta da iyi ahlaklar vardır. Bu ahlaklar Allah'ın muhabbeti, Allah'ın rızasına karşı duyulan samimiyet, hilim, haya gibi güzel ahlaklardır.



Peki padişah şehrin iyi insanlarına hiç itibar etmeyip, kötü insanlara itibar ederse, o iyi insanlarda huzur kalır mı? Biz de vücudumuzda bulunan kibre, ucuba, cimriliğe, dünya hırsı gibi kötü ahlaklara itibar edersek, güzel olan ahlaklar huzursuz olurlar.




Onun için bir sultan, kendi şehrinde adaletli ve güzel bir şekilde nasıl yönetim gösteriyorsa, biz de vücudumuzda bulunan iyi ve kötü ahlaklar üzerinde disiplinle durup; sadece daima Allah-u Zülcelal'in razı olacağı ahlakları vücudumuzda bırakıp diğerlerinin hepsini yok etmemiz lazımdır. O zaman vücudumuz, ruhumuz, kalbimiz yalnızca Allah-u Zülcelal'e kalır ve ‘O'nun için’ olur.



İslam dininde, manevi olarak zikir yapmak, Allah-u zülcelal'e karşı olan durumu düzeltmek kadar kıymetli bir şey yoktur.



Ancak kıyamet gününde ferahlanacağımız şeylerle ferahlanmamız lazımdır. Bu dünyada önümüze gelen güzel şeylerle ferahlanmak, sevinmek geçicidir.



Bakın! Hz. Ömer (radıyallahu anh) zamanında İslam ordusu bir savaştan çok büyük bir ganimetle döndü. Ganimeti Hz. Ömer (ra)a getirdiklerinde Hz. Ömer (radıyallahu anh) ağlamaya başladı. Ona dediler ki:



"Ya Emire'l Mü’minin! Biz bu ganimeti seni ferahlandırmak için getirdik. Ama sen ağlıyorsun!" Hz. Ömer dedi ki: "Evet! Ben sizin galip gelmenizden dolayı sevindim. Ama onun için ağlamıyorum. Getirdiğiniz dünya malı, bizi Allah-u Zülcelal'in sevgisinden alıkoyar, ahiretten alıkoyar, sevgisi bizim kalbimize girer diye korktuğum için ağlıyorum."



İşte onlar, dünyadan böyle çekiniyorlardı. Bir insan kendisini yılandan nasıl muhafaza ediyorsa, Allah-u Zülcelal'in dostları da kendilerini dünyadan böyle muhafaza ediyorlar ve dünyanın muhabbetinin kalplerine girmesinden öyle korkuyorlardı.



Tabii insanın elinde bir şey yoktur, herşey Allah-u Zülcelal'in elindedir. Yalnız elimizde bir cüz'i irade vardır. Onunla daima Allah-u Zülcelal'e yalvarmak, Allah'tan istemek ve Allah'a ibadet etmekle görevliyiz. Allah-u Zülcelal kudret ve azamet sahibidir.



Herşeyi O icad eder. Biz de elimizde olan cüz'i iradeyi kullanmamız lazımdır. Elimizde bulunan bu cüz'i iradeden ötürü, günah yaptığımız zaman Allah-u Zülcelal'e karşı sorumlu oluyoruz.



Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)
 
Üst