Hatemu'l-evliyâ kim ?

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,764
Tepkime puanı
984
Puanları
113
bak kardes bunu ben demıyorum Allahın emır ve yasaklarını uyan muttakı mumınler Allahın velileridir bunu bıze ogretende kurandır.

"allah dilediğini kendine seçer" bunuda ben demiyorum.allah ayetinde diyor. ama sizlere hak veriyorum. hep kendilerini veli olarak lanse eden mollaları ama gerçekte çakma velileri gördünüz için kabul etmiyorsunuz.
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Allah'ın dostları, ancak Allah'ın Kur'anda tanımlamasını yaptığı ve “Veli Kullarım” dediği mümin kimselerdir.
Kur'an buyuruyor ki:
“Haberiniz olsun! Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur, onlar asla mahzun da olmazlar. Onlar Allah'a gereği gibi iman etmiş ve O'na karşı gelmekten de kesinlikle kaçınmışlardır.” (Yunus: 62)


Allaha gereği gibi iman etmiş kimseleri Allah velisi olarak tabir ediyor Allah gereği gibi iman etmemk ne demektir .tabiki Allahın indirdiğiyle amel edip uygulayan kişilerdir bunlrda muttakı muminlerdir Bu muminler Allahın tarif ettiği şekilde onun velisiidrler

şimdi kalkıp ayetımı ınkar edelim yok değillermi diyelim velılığı belirli kişileremı mal edelim .
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Allah'ın dostları iki çeşittir:

1 - Mukarrebin ve

2 - Ashab-ı yemin.


Eshab-ı Yemin; farz ibadetlerle Allah'a yakınlaşır. Bunlar kendilerine vacib kılınan emirleri dosdoğru bir biçimde yaparlar. Allah'ın haram ettiği şeyleri itirazsız terkederler. Kendilerini yükümlü saymamakla birlikte, nafile ibadetleri de terketmezler, ihmal etmek istemezler. Faydalı olmayan mubahlarla vakit kaybetmezler.

Mukarriblere gelince; onlar farzlarla birlikte, nafilelerle de Allah'a yaklaşmaya çalışırlar. Vacip ve müstehabları önemli sayarak gerekeni yaparlar. Haram ve mekruh kılınan şeylerden şiddetle kaçınırlar. Güçlerinin yettiği bütün emirleri yerine getirirken. Allah'a adım adım yaklaşırlar. Allah da onları bu sebepden ötürü sever.

Bir hadis-i kudside belirtilmektedir:

“Kulum durmaksızın nafile ibadetlerle bana yaklaşırlar, ta ben onun sevinciye dek. Ben de onu mutlak bir sevgiyle severim.”

“Bizi doğru yola, nimetine ulaştırdıklarının, gazabına uğramayanların, azıp sapmayanların yoluna eriştir” ayetindeki nimetten maksat, mutlak nimettir.

Kur'an-ı Kerimde bundan şöylece bahsedilmektedir:

“Kim Allah ve Resulü olan Muhammed'e uyarsa, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verip ihsanda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ne kadar güzel arkadaşlıklardır.”

Demek Allah'a ve Resulüne büyük bir gayretle uymaya çalışanlar, bu yolda durmadan çalışanlardır Mukarribler.

Onlar mubah şeyleri yaparken bile Allah'a yaklaşırlar. Çünkü, artık onları her mubah şey, Allah'a yaklaştırın bir vesile haline gelmiştir. Onların bütün yaptıkları Allah'a ibadet anlamı kazanmıştır. Katışıksız ve net bir biçimde ibadet ettikleri için, ebediyetin sade ve mis kokulu şerbetine ulaşmış olurlar.

Muktesidlar, yani, bazı bazı tereddüde düşerek, orta yolda yürüyenlerin amelleri ise, diğerinkiler kadar katışıksız ve net değildir. Ara yerde kendi nefsi istekleri de vardır. Bu sebepden onlar ne azab, ne de bir mükafat göreceklerdir. Fakat kendilerine sunulacak şerbet de, birincilerinki gibi mis kokulu ve sade olmayacaktır. İbadetleri arasına karışan nefsi istekleri oranında karışık bir şerbet olacaktır.

Bu durumu ortaya koyacak en belirli örnek, Abd-Resul ile Nebi - Melik'e ayrılma durumudur. Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı, Abd - Resul ile Nebi - meliklikten birini seçmede serbest bıraktı, o da Abd-Resul olmayı tercih etti.

Nebi-melik, yani, hem peygamber, hem de hükümdar olanlar vardır. Mesela Hz. Davud ve Süleyman böyle idiler.

Allah'u Teala Süleyman kıssasında buyuruyor

“Rabbim beni mağfiret et, benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı kadar mülk ver bana. Şüphesiz Sen çok bağışta bulunansın!” dedi. Bunun üzerine biz de ona emrine uyarak hareket eden rüzgarları verdik, şeytanları, bütün inşaat ustalarıyla dalgıçları, bukağılarla bağlanmış diğerlerini de onun emrine verdik ve ona “İşte bu bizim sana verdiklerimizdir. Artık istediğine hesabsız hudutsuz ver, istersen de elinde tut.” (Sad: 35-38)

Yani istediğine ver yahut mahrum et. Senden hesap sorulmayacaktır denmek isteniyor.

Hükümdarlık da yapan peygamberler, Allah'ın farz kıldığı emirleri yapar, haram ettiği şeyleri terk ederler. Kendi emirleri altındaki şeyler ise diledikleri gibi kullanırlar.

Abd-Resul ise, sadece Allah'ın istediği biçimde kullanır elinin altındaki şeyleri. Kendi istediğine veremez, istediğini de onlardan mahrum edemez. O, sadece Allah'ın emriyle hareket et, iş yapar. Resulün her türlü hareketi Allah'a ibadettir.

Allah'ın Yüce Resulü Buhari'de geçen bir rivayete göre şöyle buyurmuştur:

“Ben hiçbir kimseye kendiliğimden ne bir şey verebilirim, ne de her hangi bir şeyi menedebilirim. Ben ancak emrolunduğum şekilde hareket eder ve taksim ederim.”

Bundan dolayı Yüce Allah şer'i malları Allah'ın Resulüne malederek buyurmaktadır ki:

“Senden ganimet malı hakkında sorarlar. De ki: Ganimetler Allah'ın ve O'nun resulünündür.” (Enfal: 1)

Bazı ayetlerde de mealen şöyle buyrulmaktadır:

“Onların mallarından Allah'ın peygamberine verdiği ganimeti için, siz ne at, ne de deve koşturdunuz. Fakat Allah, Resulünü dilediği kimselere musallat eder. Allah her şeye kadirdir. Allah'ın, fethedilen memleketler halkından peygamberine verdiği ganimet, Allah, peygamber, yakın hısımlar, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Ta ki, bu mallar, içinizden zengin olanlar arasından dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verdiyse alın, sizi neden yasakladıysa da ondan sakının. Allah'dan korkun. Doğrusu Allah'ın azabı çetindir.” (Haşr: 6-7)

“Fitne olmaması ve dinin yalnız ve sadece Allah'ın olması için onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların neler yaptıklarını gereği gibi görendir. Eğer yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O ne güzel dost ve ne güzel bir yardımcıdır.

Bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, peygamberin, onun yakınlarının, yetimlerinin, düşkünlerin ve yolcularındır.” (Enfal: 40-42)

Bu ayetle ilgili en açık söz şudur:

Ganimet malı, ancak Allah ve Resulünün hoşnut olacağı yerlere sarfedilir, harcanır. İmam Malik ve selefden büyük bir kesimin mezhebinin hükümleri de böyledir. Ahmed bin Hanbel'den de böyle bir ifade rivayet edilmiştir. İmam Şafi ve İmam Ahmed'in, meşhur ve maruf bir rivayetinde ise, ganimetin beş zümreye dağıtılması, diğer bir kısım kimselere göre de, üç zümreye verilmesi kaydedilmiştir ve İmam Azam'ın görüşü de bu merkezdedir.

Aslında anlatmak istediğimiz gerçek, Abd-Resülün, Nebi - Melik'den üstün olduğudur. İbrahim, İsa ve Hz. Muhammed; Yusuf, Davud ve Süleyman'dan daha üstündürler.

Demek ki, kim Allah'ın vacib emirlerini yerli yerinde tatbik eder, O'nun mubah kıldığı şeyleri arzularsa, o mukarreb olmayan eshab-ı-yemin'dendir.

Bütün bunları Allah sevgisini ve rızasını kazanmak ve mubah şeyleri Allah'ın emirlerini yerine getirmeye güç bulmak için yaparsa, o da sabık mukarreb'lerdendir.
 

saliha kalem

Profesör
Katılım
3 Kas 2010
Mesajlar
1,705
Tepkime puanı
125
Puanları
0


kısmen katılıyorum demişsin. maşallah iyikide kısmen katılmışsın. sahi yazımdaki kısmen katıldığınız yer neresi acaba? ben göremedim de?

-müslümanın salih olma amacı katıldıqım noktadır iyi okusaydınız görebilirdiniz
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
yaratık olarak sen bu evrene yaterde artarsın fakiri baskasına gerek yok. o rastırma yapan proflarada selam söyle hatemul evlıyayı buldukları zaman bızde haber versınler baklaım nasılmıs bu ınsan


Sana neden yaratık dedim ? Çünkü, sen samimiyetsiz ve yılışık birisin ! Muhittin-i Arabi Hz.lerinin Hatemu'l-Evliya olduğunu söyedin, seni adam yerine koyduk ve cevab verdik dedik ki "Bak Muhittin-i Arabi bu konuda neler demiş ?" İşte kitabı ve delili... Sonra sen ne yaptın ? Bu delilimize cevab vereceğine ateistlerin "Allah yok!" demesi gibi "Hatemu'l-Evliya diye bitr şey yok" dedin...
Yani, konuya müdahil oluyon, ondan sonra da kıvırıyorsun !
Onun için böylelikle bir başka gezegenin yaratığı olmayı haketmiş oluyorsun !
Sanırım şimdi kendini iyice anlamışsındır !
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Sana neden yaratık dedim ? Çünkü, sen samimiyetsiz ve yılışık birisin ! Muhittin-i Arabi Hz.lerinin Hatemu'l-Evliya olduğunu söyedin, seni adam yerine koyduk ve cevab verdik dedik ki "Bak Muhittin-i Arabi bu konuda neler demiş ?" İşte kitabı ve delili... Sonra sen ne yaptın ? Bu delilimize cevab vereceğine ateistlerin "Allah yok!" demesi gibi "Hatemu'l-Evliya diye bitr şey yok" dedin...
Yani, konuya müdahil oluyon, ondan sonra da kıvırıyorsun !
Onun için böylelikle bir başka gezegenin yaratığı olmayı haketmiş oluyorsun !
Sanırım şimdi kendini iyice anlamışsındır !

içinizdeki çelişkiyi gostermek için sordum herkes kendını bısey ılan edıyor demekki ortada yalancı peygamberler olduğu gibi yalancı evlıyalarda mevcut onune gelen kendını kaınatın hakımı ılan edıyor senın gıbılerde balıklama atlıyorsunuz .ortda bır doğru varsa ozaman yalancılarda coktur ve sız yalancılarada sahıp cıkıyorsunuz lakın Allahın lanetının yalancıların uzerıne olduğunuda bılmeyecek değilsin fakırı yada yalancıların safında yer alanlarıda .

işin gucun hakaret insan moduna gırmenı onerırım lakin yalancıların safında yer alan senın gıbı bırıne laf anlatmak zor cenk11 fakiri
 

saliha kalem

Profesör
Katılım
3 Kas 2010
Mesajlar
1,705
Tepkime puanı
125
Puanları
0
içinizdeki çelişkiyi gostermek için sordum herkes kendını bısey ılan edıyor demekki ortada yalancı peygamberler olduğu gibi yalancı evlıyalarda mevcut onune gelen kendını kaınatın hakımı ılan edıyor senın gıbılerde balıklama atlıyorsunuz .ortda bır doğru varsa ozaman yalancılarda coktur ve sız yalancılarada sahıp cıkıyorsunuz lakın Allahın lanetının yalancıların uzerıne olduğunuda bılmeyecek değilsin fakırı yada yalancıların safında yer alanlarıda .

işin gucun hakaret insan moduna gırmenı onerırım lakin yalancıların safında yer alan senın gıbı bırıne laf anlatmak zor cenk11 fakiri

fakiri'nin bu forumda yaptıqı ağır hakaretler forumu kirletiyor...
müslümana yakışmayan bu tutumları kınıyorum
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Sizler ise, bu foruma ilim,renk ve neşe katıyorsunuz öyle mi ? bi husben, yalanının mumu yatsıya kadar yanar evlat ! Hangi yalanım olmuşsa söyle ?.. Bu konuda ise biz nakillerde bulunuyoruz. Siz ise, dellsiz işkenbelerinizden konuşuyorsunuz ! Bu durumda yalancı kim , herşey ortada !
Hele şu keriha kalem midir nedir, her yere maydanoz olup-çıkıyor !
Bir şey bildiği de yok ! Sadece, elleri hamurlu konulara burnunu sokmuş oluyor o kadar !
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Prof.Dr. Mustafa KARA'nın Hatmü’l-Evliya hakkında araştırması ...

HÂKİM TİRMİZÎ VE HATMÜ’L- EVLİYÂ
Hâkim Tirmizî diye meşhur olan sûfînin esas adı Ebu Abdullah Muhammed b. Ali’dir. Hakîm ifadesi onun; fikir, hikmet ve felsefe
tarafına işaret ederken, ikinci kelime doğduğu şehri göstermektedir. Afganistan’ın kuzeyinde, bugünkü Özbekistan topraklarında yer alan
Tirmiz şehri de İslâm Medeniyeti’nin mayalandığı mekânlardan biridir. Hâkim Tirmizî, Hadis ve Fıkıh başta olmak üzere birçok konuda eser
vermiş ancak daha çok tasavvufî eser ve yorumlarla tanınmıştır. İrili–ufaklı yüze yakın esere imza atan Tirmizî, Budüvvü Şe’n isimli
otobiyografik eserinde de kendi tasavvufî tecrübesini anlatmıştır. Ebu Turab Nahşebî, Ahmed b. Hadraveyh, Yahya b. Muaz Razî gibi
dönemin meşhur mutasavvıflarından istifade eden Muhammed b. Ali’nin seyr u sülûk anlayışında, gönül terbiyesinde öne çıkan yedi makam
şöyle sıralanmaktadır: Tevbe, zühd, nefse muhalefet, mahabbet, hevadan kurtulmak, haşyet, kurbet.
Bazı fikirlerinden dolayı tepki alan ve sürgüne gönderilen Tirmizî, Hac yolculuğu münasebetiyle Nişâbur, Bağdat, Şam, Mekke ve Medine’de
bulunduğu zamanlarda âlim ve ariflerle fikir alış-verişinde bulunmuş, farklı coğrafyaların farklı yorumlarıyla tanışmıştır.
Onun en önemli eseri Hatmü’l-Evliya adını taşımaktadır. Hatemü’l- Enbiya olduğu gibi hatemü’l-evliya (velilerin sonuncusu) var mıdır
sorusuna cevap arayan bu yadigâr, konu ile ilgili kaleme alınan ilk eser olma özelliğini taşımaktadır.
Nübüvvet-velâyet meselelerini tartışan ve yirmi dokuz bölümden meydana gelen eserin en dikkat çekici yönü ise dördüncü bölümde
sorulan yüz elli yedi sorudur. Asırlar sonra Muhyiddin İbn Arabî bu sorulara cevap vermek için
müstakil bir eser kaleme almıştır: el-Cevab’ul-Mustakim. Ayrıca meşhur eseri Futuhat’ul-Mekkiye isimli eserinde de konu üzerine
eğilmiştir. Hucvirî’nin, Keşf’ul-Mahcub’ta zikrettiğine göre tasavvuf kültüründe Hakimiyye yolunun piri olan Tirmizî o gün bu gün
tasavvuf yolunda yürüyenleri etkilemiş olan dervişlerden biridir.
320/ 932 tarihinde memleketinde vefat etmiştir. Türbesi mevcuttur. Kendisiyle ilgili doğuda-batıda birçok araştırma yapılmıştır.
İslam Dünyası’nda özellikle İbn Arabî ve Tirmizî üzerine araştırmalarıyla tanınan Osman Yahya, Hatmü’l-Evliya’yı, Budüvvü
şe’n ve el-Cevab’ul-Mustakim ile birlikte neşretmiştir (Beyrut 1965). Batıda Hakîm Tirmizî ve eserleri hakkında araştırma yapan en önemli
isim ise Bernd Radtke’dir. Son olarak Uludağ Üniversitesi İlâhiyat fakültesinde Salih Çift tarafından; hayatı, eserleri ve fikirleri üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır (2003).

Çift ayrıca Hatmu’l-Evliya’yı Türkçeye çevirmiştir.
Şimdi bu çalışmanın üçüncü bölümünde yer alan meşhur soruları aktaralım.
İşte on bir asırdan beri cevapları aranan sorular:

RÛHÂNÎ SORULAR
1- Sıdkla ilgili bütün gayretlerini ortaya koyduktan sonra evliyânın nâil oldukları makamların niteliklerini ve sayısını söyler
misin?
2- Kurbet ehlinin makamları nerededir?
3- O toplulukları geçenler nerededirler? Bunu ne ile başardılar?
4- Onların varacakları yer neresidir?
5- Hadîs ve sohbet ehlinin (ehlü’l-hadîsve’l-mecâlis) makamları nerededir?
6- Onlar kaç kişidirler?
7-Rab’lerinden, bunu hangi şeye karşılık olarak hak kazandılar?
8-Onların (Rab’leriyle) karşılıklı konuşmaları ve hadîsleri ne demektir?
9- Onlar bu sohbetlerine ne ile başlarlar?
10-Sohbetlerini ne ile sona erdirirler?
11- Onlara ne ile cevap verilir?
12- Onların seyrleri (ilerleyişleri) nasıl olur?
13-Hz. Muhammed (s.a.v.) “hâtemu’n-nübüvvet”e hak kazandığı gibi, “hâtemu’l-evliyâ” olmayı hak edecek olan kimdir?
14- O kişi hangi özelliğinden dolayı buna hak kazanacaktır?
15- “Hâtem”in sebebi ve manası nedir? 16- Mülkü’l-mülk’e varıncaya kadar kaç tane mülk meclisi vardır?
17- Nebîlerin makamına göre rasullerin makamı nerededir?
18- Velîlerin makamlarına göre nebîlerin makamları nerededir?
19- Her bir rasûlün Rabb’inden aldığı lütuf nedir?
20-Allah, isimlerinden hangi birini ona ihsan etmiştir?
21- Allah’ın isimlerinden evliyânın payına düşen nedir?
22- İlk yaratma (ilm-i bed, başlangıç) ilmi nedir?
23- “Allah vardı ve O’nunla birlikte hiçbir şey yoktu.” (cümlesinin anlamı) nedir?
24-İsimlerin başlangıcı nedir?
25- Vahyin başlangıcı nedir?
26- Rûhun başlangıcı nedir?
27- Sekînenin başlangıcı nedir?
28- Adl nedir?
29-Bazı nebîlerin diğer nebîlere, bazı evliyânın da diğer bazı evliyâya üstün olması ne demektir?
30- “Allah mahlukâtı karanlıklar içinde yarattı.” cümlesinin anlamı nedir?
31- Onların, oradaki durumları nedir?
32- İlahi takdîrin özelliği nasıldır?
33- Allah’ın,rasûlünden ve daha aşağıdaki kimselerden gizlediği kader ilminin sebebi nedir?
34- Bu ilim hangi sebeple gizli tutulmuştur?
35-Onlara, kader sırrı ne zaman açıklanır?
36- Bu sır onlara nerede ifşâ edilir?
37- Bu sır, onlardan kime açıklanır?
38- Rabb’imizin taat ve masiyet hususundaki izni nedir?
39- Allah’ın, bütün mahlukâtına ondan akıl taksim ettiği en büyük akıl (el-aklü’l-ekber) nedir?
40- Âdem (a.s.)’in sıfatı nedir?
41- Onun seçilmesinin nedeni nedir?
42- Onun fıtratı nedir?
43- Fıtrat ne demektir?
44- Allah ona neden beşer ismini vermiştir?
45- Hangi sebepten dolayı Allah onun meleklerin önüne geçirdi ve onlardan Âdem (a.s.)’e secde etmelerini istedi?
46- Allah’ın Âdem (a.s.)’e bağışladığı ahlâkın sayısı kaçtır?
47- Ahlâk hazinelerinin miktarı nedir?
48- Hz. Peygamber’in “Allah’ın 117 ahlâkı vardır.” cümlesinde ifade ettikleri ahlaklar nelerdir?
49- Bunlardan kaçı rasullerde mevcuttur?
50- Hz. Muhammed (s.a.v.)’de bunlardan kaç tanesi vardır?
51- İhsan hazineleri nerededir?
52- Nefslerin sa’y hazineleri nerededir?
53- Bu, enbiyâya nereden verilir?
54-Evliyâdan olan muhaddeslerin hazineleri nerededir?
55- Hadîs nedir?
56- Vahiy nedir?
57- Enbiyâ ile muhaddesler arasındaki fark nedir?
58- Muhaddeslerin enbiyâya göre makamları nerededir?
59- Diğer evliyâ nerededirler?
60- Havzu’l-vukûf ne demektir?
61- Bir anlık bir sürede bu iş nasıl gerçekleşir?
62- Kıyametin göz açıp kapayacak derecede yakın oluşu ne demektir?
63- Allah Teâlâ’nın, mahşer gününde orada toplananlara sözü ne olacaktır?
64-O, muvahhidlere ne söyleyecektir?
65- Rasullere ne söyleyecektir?
66-Kıyamet gününde onlar Arasat’ta nereye sığınacaklardır?
67- Ziyaret gününde, nebî ve velîlerin mertebeleri nasıl olur?
68- Allah Teâlâ’ya nazar hususunda enbiyânın payına düşen nedir?
69- O’na nazar hususunda muhaddeslerin payına düşen nedir?
70- Sâir evliyânın bu hususta payına düşen nedir?
71- Halkın payına düşen nedir?
72- “Onlardan her biri kendi payına düşeni alır, cennet ehli ise Allah’a bakmaktan dolayı yaşadıkları mutluluktan kendi hisselerini unuturlar.” cümlesinin anlamı nedir?
73- Makâm-ı mahmûd nedir?
74- O (Muhammed) oraya ne ile ulaştı?
75- Hz. Muhammed (s.a.v.)’in payına düşen ile diğer enbiyânın hisseleri arasında ne fark vardır?
76- Livâü’l-hamd nedir?
77- O, Rabb’ini ne ile övmüştür ki livâü’l-hamde hak kazanmıştır?
78- O, ubûdiyetle Rabb’ine ne arz eder?
79- Onu ne ile hatmeder (mühürler) ki Rabb’i ona kerem anahtarlarını verir?
80- Kerem anahtarları nedir?
81-Rabb’imizin ihsanları kimlere dağıtılır?
82- Nübüvvet kaç bölümdür?
83- Nübüvvet nedir?
84- Sıddîkiyyet kaç cüzdür?
85- Sıddîkiyyet ne demektir?
86- Ubûdiyyet kaç bölüm üzere bina edilmiştir?
87- Hakk, muvahhidlerden neyi ister?
88- Hak nedir?
89- Onun başlangıcı nedir?
90- Onun halk içindeki fiili nedir?
91- O, neye vekil kılınmıştır?
92- Bunun semeresi nedir?
93- Muhakk nedir?
94-Muhakkın makamı nerededir?
95- Evliyânın sekînesi nedir?
96- “ez-Zâhir ve’l-Bâtın ve’l-Evvel ve’l-Âhir” sözünden müminin payına düşen nedir?
97- “O’nun vechinden başka her şey helâk olucudur.” sözünden müminin hissesine düşen nedir?
98- Allah’ın özellikle vechi zikretmesinin sebebi nedir?
99- Hamdin başlangıcı nedir?
100- “Âmin”sözünün anlamı nedir?
101- Secde nedir?
102- Onun başlangıcı nedir?
103- “İzzet izârımdır.” sözünün anlamı nedir?
104-“Azamet ridâmdır.” ne anlama gelir?
105- İzâr nedir?
106- Ridâ nedir?
107- Kibriyâ nedir?
108- “Tâcü’l-mülk” ne demektir?
109-Vakâr nedir?
110- Heybet meclislerinin özellikleri nelerdir?
111- Mülkü’l-a’lâ’nın özelliği nedir?
112- Mülkü’z-ziyâ’nın vasfı nedir?
113- Mülkü’l-kader’in özelliği nedir?
114- Kuds ne demektir?
115- Vech’in parlak oluşu ne demektir?
116- Mahabbet şarabı nedir?
117- Mahabbet kadehi nedir?
118- O nereden gelir?
119- Seni, O’nun mahabbetini dahi unutturacak derecede sarhoş eden mahabbet şarabı nedir?
120- Kabza nedir?
121- Kabzayı hak edenler ve kabzedilenler kimlerdir?
122- Allah onları kabzettiğinde onlara ne yapar?
123- Allah günde kaç defa evliyâya nazar eder?
124- Allah onların neyine bakar?
125- Allah enbiyânın neyine nazar eder?
126-Allah, seçtiklerine günde kaç defa yönelir?
127- Halk, asfiyâ,enbiyâ ve seçkinlerle birliktelik ne demektir, bunlar arasında ne gibi farklılıklar vardır?
128- “Allah’ın zikri en yücedir.”cümlesinin anlamı nedir?
129- “Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim.” sözü ne manaya gelmektedir?
130- İsmin manası nedir?
131- Bütün esmânın sebebi olan en büyük isim (ra’sü’l-esmâ) nedir?
132- Allah’ın seçkin kıldıkları dışında, halkın anlamını kavrayamayacağı isim hangisidir?
133- Allah’ın rasullerinden olduğu halde Süleyman (a.s.)’dan gizli tutulan bu ismi Süleyman (a.s.)’ın arkadaşı nasıl elde etmiştir?
134- Bunun sebebi nedir?
135- O, bu isme mana yönüyle mi yoksa harfleri cihetinden mi muttali olmuştur?
136- Kapıları halka gizli tutulan bu ismin kapısı nerededir?
137- Onun kisvesi nedir?
138- Onun harfleri nelerdir?
139-Hurûf-u mukataa, Allah’ın her bir isminin anahtarıdır. Bu isimler nerededir. 28 tane olan bu harfler nerededir?
140- Elif, nasıl harflerin başlangıcı olmuştur?
141- Elifin lâm ile birlikte en sonda tekrardan zikredilmesi nasıl olmuştur?
142- Hangihesaba binaen harflerin sayısı 28 olmuştur?
143- “Allah Âdem’i Kendi sûreti üzere yarattı.” sözünün manası nedir?
144- “Enbiyâdan 12 tanesi benim ümmetimden olmayı arzu ederler” cümlesi ne anlama gelmektedir?
145- Hz. Mûsâ ’nın: “Rabbim! Beni Muhammed (a.s.)’in ümmetinden kıl.” sözünün tevili nedir?
146- “Allah’ın, nebî olmayan öyle kulları vardır ki, nebiler, sahip oldukları makam ve Allah’a olan yakınlıklarından dolayı onlara gıpta ederler.” sözünün yorumu nasıldır?
147- “Bismillâh” sözünün tevili nedir?
148- “Ey nebî! Sana selâm olsun.” sözünün yorumu nedir?
149- “Selâm, bize ve Allah’ın bütün sâlih kullarına olsun.” sözünün tevili nedir?
150- “Ehl-i beytim ümmetim için emândır.” sözünün açıklaması nasıldır?
151- “Âl-i Muhammed” ne ifade etmektedir?
152- “el-Kâim bi’l-hüccet” ne demektir?
153- O, Allah’ın hüccetini ikame etmek için insanlara nereden konuşur? Allah Teâlâ onlara ubûdiyeti hüccet kılmıştır. Kâim için de kelam hazinelerine giden bir yol kılmıştır.
154- Hüccet hazineleri nerededir? İlm-i tedbir ve kelam hazinelerine göre hüccet hazineleri nerededir?
155- İlm-i bed hazinelerinden olan Allah ilminin hazineleri nerededir?
156- “Ümmü’l-Kitâb”ın tevili nedir? Allah onu, Hz. Muhammed ve ümmeti için diğer ümmetlerden saklamıştır.
157- Peygamberimize âit olan ve onun da diğer enbiyâya müjdelediği “mağfiret”in anlamı nedir?


Prof.Dr.Mustafa KARA
2006 - Şubat

http://www.yenidunyadergisi.com/inde...33&id2=5&syf=0
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Hakîm et-Tirmizî Hazretleri Hâtemü’l-Evliyâ’ Olan Zâtın,“Halkın Fesada Düştüğü” Bir Devirde “Türk’e Gönderileceğini” Haber Vermişti!..
Yaklaşık on bir asır önce kaleme aldığı “Hatmü’l-evliyâ’” adlı eserinde, kırkların tümünün zuhûrundan sonra “Hâtemü’l-evliyâ’” olan zâtın kâim olacağını haber veren Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri (v. 932), yaşadığı mânevî tecellîleri anlattığı “Büdüvv-ü Şe‘n” adlı risâlesinde belirttiğine göre, kırkların zuhûrundan sonra kâim olacak olan bu zâtın, halkın fesada düştüğü bir zamanda Türk’e gönderileceğini keşfetmişti.
Hazret sanki âhir zamanın fitne, sıkıntı ve buhranla dolu karanlık günlerinde yaşayan insanların, isyanları nedeniyle belâya maruz kaldıkları bir âna nazar edercesine, mânâ âleminde; “halkın hepsini susmuş, korkudan dehşete düşmüş” ve “kimileri kimini tanımaz ve korkudan garipleşmiş” bir hâlde müşâhade etmiş; kendisine Allah tarafından “emrolunmuş bir kimse”nin, “hiç kimse farkına varmadan” böyle bir ortamda “yardımcılarıyla birlikte” yeryüzüne geldiği haber verilmişti. Bu kişi diğer velîler üzerinde söz ve tasarruf sahibi bir zât olmalıydı ki, tanımadığı bir kimse kendisine; “Şu acâipliği görüyor musun? Emrolunan kişi kendileriyle konuşmak için tüm dünya ehlinden kırk kişiyi istemiş!” diyerek, onun “hepsi dünya ehlinden olan bu kırklar”ı mânevî bir toplantıya çağırdığını bildirmişti. Toplantı emri yalnız kırklar’a gelmiş, ancak bu zâtı, yanındaki bazı velîlerle birlikte Hazret de merâk edip görmeyi istemişti. Öyle ki; “Emrolunan kişiyi ben hangi şeyle tanıyacak ve (onunla) ne zaman tanışacağım?” diyerek, bu arzusunu açıkça da dile getirmekteydi. Bunun üzerine Hazret’e: “Kırkların henüz tamamı mevcud değilken; emrolunan kişinin bunların üzerine, Türk’e geleceği haber” verildi. Nitekim Hazret, bu haberi aldıktan kısa bir süre sonra; halkı içinde bulundukları çalkantı ve karışıklıktan kurtaran bir de ordu bulunduğunu müşâhade ederek; “Halkın, mâ‘iyyeti Türk olan bir orduya mürâcaat ettiklerini gördüm, Türk onlara yoldaşlık ediyordu.” diyor ve ardından “Kendilerini korkuttuğunu görmüş olduğum şeyden onlar sayesinde tesellî buluyorlardı.” buyurarak, halkın içine düştükleri fesaddan bu ordu sayesinde kurtulduklarına işaret ediyordu. Çünkü bu zât “Türk’e geleceği” sırada, henüz “kırklar tamamına ermeden bu halk fesâda düşmüş”tü. Hazret nihayet kırklarla birlikte bu toplantıya katılacağını haber aldı ve kendisini tutamayıp ağlamaya başladı. O an kendisine: “Niye ağlıyorsun? Biz onunla konuşup sırlaşacağız ya!” diyen bir kimseye; “Ben başka bir yere konulacağım diye ağlamıyorum. Kalbimin merhametinden ötürü ağlıyorum. Bana insan topluluklarının içine konulacak olan kırklar daha bu devirde seyrettirildi ya, işte bunun için ağlıyorum!” demiş ve yine kendisine heyecanla: “Emrolunan kişiyi gördün mü? Emrolunan kişiyi gördün mü?” diyen başka bir kişiye ise: “Hayır! Lâkin kubbe kapısının sonuna kadar vardım, iki ayağımla sıçrayarak emrolunan kişinin kapısını çaldım. Emrolunan kişiyi bu kubbeden elini çıkarır gibi gördüm.” cevabını vermişti. Bunları söylerken, birdenbire “emrolunan kişi”nin “kırklar”a işâret ederek; “Bu kırkları şu hazîreye götürün, onları burada ‘ayakta tutma’ya hapsedin!” emrini verdiğini işitti. Hazret, o kişiyi görme lütfuna eriştiği bu andan sözederken; “O bu dünya ehlinden daha farklı ve seçkindi. Ben emrolunan kişinin küçük ordusuyla ve Türk’le yürüyordum, bana hiç kimse zarar veremiyordu. O ben de dâhil olmak üzere, büyüklerin hepsini bu toplantıda biraraya topladı.” diyordu. Bundan sonra o zât, Hazret’e; “Mescide çık, sana kendimle ilgili sırlar vereceğim!” dedi ve ardından kendisine: “Sen onların tümünün zuhûruyla kâim olacak kimseyi görüyorsun!” şeklinde bir hitap geldi. (Hakîm et-Tirmizî, “Risâle’-i Büdüvv-i Şe‘n”, İsmâil Sâ’ib, nr. 1571, vr. 215b-216a-217a)
Nitekim o, ileride kaleme alacağı “Hatmü’l-evliyâ’” kitabı’nda, müşâhade ettiği bu “kırk kişi”den ve “onların tümünün zuhûru”ndan sonra “Türk’e geleceği”ni gördüğü bu esrârengiz kimseden; “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- in vefâtından sonra, ümmetinden kırk kişi onun yerine kâ’im olur. Yeryüzü onlarla ayakta durur. Onlardan biri ölünce yerine bir başkası geçer. Bunların sayıları tükenip, dünyanın zevâl vakti gelince Allah bir velî gönderir. Bu velîyi seçmiş, kendine yaklaştırmıştır. Evliyâya verdiğini buna vermiş, ona bir de ‘Hâtemu’l-velâye’ tahsis etmiştir.” diye sözedecekti. (Hakîm et-Tirmizî, “Hatmü’l-Evliyâ”, s. 247, nşr. Ömer Öngüt. Bas.: Hakikat Yay. İstanbul, 2003)
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh-Hazretleri’nin Müşâhâdesine Göre;
Hâtemü’l-Evliyâ’ Arapça Değil, Başka Bir Milletin Dilini Konuşuyordu!..
Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri “Fütûhâtü’l-Mekkiyye” adlı eserinde Hâtemü’l-evliyâ’ olan zâtın “Arab’ın en şerefli soyuna mensup olacağını” haber verdiği halde (c. 3, s. 87-88), Resulullah Aleyhisselâm’ın huzurunda Arapça değil, başka bir milletin diliyle konuştuğuna dikkati çekerek; “Hatm onun (Resûlullah’ın) huzurunda diz çökmüştü ve ona bir kadının sözünü haber veriyordu, Ali -radiyallahu anh- de Hatm’in konuştuğu dili tercüme ediyordu.” demiştir. (“Fütûhâtü’l-Mekkiyye”, c. 1, s. 114. bas.: Beyrut, 1994)
Çünkü o Araplar’ın değil, Türkler’in arasına gönderilmiştir.

Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fütûhâtü’l-Mekkiyye"nin 73. Bâb’ ında, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hem cismânî hem de rûhânî Ehl-i beyt’ine mensup olan zâta işâret ederek şöyle buyurmuştur:
"Hatm, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in yalnız hissî sülâlesinden değil; onun -sallallahu aleyhi ve sellem- hem soy, hem de ahlâk sülâlesinden olacaktır." (Fütûhâtü’l-Mekkiyye; c.3, s.89, bas.: Beyrut, 1994)
Muhyiddin-i İbnü’l Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
“El-Hatm... Ki o tektir. O, âlemde bir (kişi) dir. Allah, velâyeti onunla hatm eylemiş, mühürlemiştir. Evliyâ arasında ondan büyüğü yoktur.” (Fütûhat-ı Mekkiyye)
“O öyle bir kaynaktan alır ki, Peygamber Aleyhisselâm’a vahiy getiren melek de aynı kaynaktan alır. Eğer işaret ettiğim bu nükteyi anlayabildiysen senin için faydalı bir bilgi hasıl olmuştur.” (Fusûs’ül-Hikem)
“O, zâhirde tâbi olduğu hükmü, bâtında Allah’tan alır.” (Fusûs’ül-Hikem)
“Bu ilim, ilm-i billâh’ın âlâsıdır. Bu ilim, ancak peygamberlerin ve velilerin sonuncusuna verilmiştir.” (Fusûs’ül-Hikem)
“Allah-u Teâlâ bu hâtem-i velâyeti ne bize, ne bizden evvelkilere nasib etmeyip, bu makâmı bizden saklamıştır.” (Fusûs’ül-Hikem)

Şeyhü'l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib" Kitabı’nda, Hâtemü'l-evliyâ
Hakkında Neler Söylemişti?

Şeyhü'l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, husûsiyetle Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın makâmını, alâmetlerini ve ayırt edici husûsiyetlerini tespit etmek için yazdığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-evliyâ" adlı kitabındaki ifâdesine göre;
• Hatemü'l-evliyâ, batı tarafından zuhûr edecektir. Bu, "Cüz’î Muhammedî imamlığın Hâtem’i" olan bu zâtın apaçık bir alâmetidir. (s.15)
• O’nun "Hâtemü'l-evliyâ"lığının tasdik edici alâmeti, Sıddîk-ı Ekber -radiyallâhu anh-in halîfelerinden biri olarak gönderilmesi ve onun zikrini tâlim ve telkin etmesidir. (s.48)
• O uzuna çok yakın orta boylu, pembe tenli bir kimsedir. Görünümü, pırıl pırıl parıldayan bir ay gibidir. (s.75)
• En şerefli Arap soyuna ve nesline mensuptur; fakat görünüş itibâriyle daha çok Acem'leri anımsatır. (s.75)
• Önünde neşredilmiş, açılmış bir bayrak vardır. (s.16)
• Fesad ateşinin sönmesi, ümmetin başı ile sonunun birleşmesi gibi kâziyeler onun zuhûru ile meydana gelir. (s.16, 18, 74)
• O’nun ilmi râsih, nasîbi yüce, Nûr’u apaçıktır; o, sırrı ve nasihati dile getirilir bir kimsedir. (s.73)
• Tıpkı resul ve nebîlerin diliyle söylediği gibi, Allah kullarına Hakk'ı onun diliyle söyler. (s.73)
• Allah-u Teâlâ bütün muhteşemliğine rağmen onu halkın nazarından gizler. (s.16)
• Belâların ve hâinliklerin ortalığı sardığı fitne zamânında, ihvânı ile birlikte Hakk’a bağlılığı gözetir ve bu hususta onlara öncülük eder. (s.22)
• O, hiç bilmezken 'Hatemiyyet' mertebesiyle kemâl bulur. (s.71)
• O'nun Hatemiyyet'i "Nûrun alâ Nûr"; yâni "Nûr üstüne Nûr"dur. (s.15-16)


Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn-i İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın makam ve mertebesini, Allah katındaki ulviyyetini ve Evliyâullah Hazerâtı arasındaki yüce mevkiini beyân etmek için “Ankâ’-i Mugrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-Evliyâ’ ve Şemsü’l-Mağrib” isminde bir eser yazdığı malûmunuzdur.
Bu eserinin bir noktasında buyurur ki:
Bil ki Hatm, velâyet bayrağının taşıyıcısı ve makâmın ve gâyenin nihâyeti olur. Nitekim o, hiç bilmezken ‘Hatm’ oldu ve cesedlenmiş bir rûhâniyyet ve müteaddit bir ferdâniyyet içinde, dilemeksizin ve tasarruf etmeksizin iş onda vâroldu.” (“Ankâ’-i Mugrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-Evliyâ’ ve Şemsü’l-Mağrib”, Şehid Ali Paşa, nr.: 1287, vr. 51b)
“Tıpkı resûl ve nebîlerin diliyle söylediği gibi; Allah, kullarına Hakk’ı onun diliyle söyler.” (s. 73)
"Bu onun sülâlesinden ve neslindendir. 'Hatm' onun yalnız hissî sülâlesinden değil, onun -sallallahu aleyhi ve sellem- hem soy, hem de ahlâk sülâlesinden olacaktır." ("Fütûhâtü'l-Mekkiyye" c. 3, s. 89)
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,764
Tepkime puanı
984
Puanları
113
Veli Allah dostu müslüman manasında değil mi..?
İllaki Kıyamet'te en son ölüp ahirete hicret eden bir müslüman olacaktır...
Bunu neden tartışıyorsunuz anlamadım...
Gidin evinize de iki kitap okuyun bu abuk sabuk tartışmadan çok iyidir...


veli allaha senden daha yakın olan kişidir. sen her müslümanı veli sanmakla büyük hatadasın.ama hatanı anlayamazsın. senin bile arkadaşların,merhaba dediklerin,sadece selam verdiklerin ve çok samimi dostların var değil mi? peki allahında kullarına göre böyle belli mesafelerde olması sana acaip geliyor değil mi? pardon sen bu yazdıklarımı hiç düşünmemiştin bile değil mi? meftun lütfen şu tasavvuf veli konularına girme arkadaş. forumda birçok konu var. git oralarda yaz. sevmediğin,nefret ettiğin kişilerin ve sohbetlerin arasında işin ne?
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,764
Tepkime puanı
984
Puanları
113

-İslamda rehber olarak kabul edilen hakiki Allah dostlarının ictihadlarını rehber kabul etmek ne zaman hata olmuştur?

kimmiş o allah dostları?
özel harekatçıya "o senmiydin" diyen,güya pkk ile savaşan,ve müridleri forumlarda sitelerde bu kerametle övünen, dahada devamı gelecek bizi takip edin diye gösteriş yapan mollaların mahmut efendisi mi?
yoksa duyduğu baykuş sesinden bihaber,bu ses bir ejderhaya aittir kıyamet alametidir diyen şeyh nazım kıbrisi midir?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83



veli allaha senden daha yakın olan kişidir. sen her müslümanı veli sanmakla büyük hatadasın.ama hatanı anlayamazsın. senin bile arkadaşların,merhaba dediklerin,sadece selam verdiklerin ve çok samimi dostların var değil mi? peki allahında kullarına göre böyle belli mesafelerde olması sana acaip geliyor değil mi? pardon sen bu yazdıklarımı hiç düşünmemiştin bile değil mi? meftun lütfen şu tasavvuf veli konularına girme arkadaş. forumda birçok konu var. git oralarda yaz. sevmediğin,nefret ettiğin kişilerin ve sohbetlerin arasında işin ne?

Nereden bildin vahiy mi geldi..?
Biz burada kim üstün kim alt onu tartismiyoruz, müslüman Allah'in sevdigi, saydigi, deger verdigi ve yarin kiyamet günü'nde de cennetini hediye edecegi kisidir, bu haliyle de Allah'in bir velisidir, dostudur, iste en nihayetinde yani Kiyamet saatinde böyle bir erkek ya da kadin olacaktir, iste en son veli de bunlar olacaktir, bu kim olacak, Ahmet, Mehmet ya da Veli ya da Emine, Fadima, Özlem vs...
Falan benden üstünmüs olabilir, ama Allahü Teala kendisini tasdik eden, birleyen, kendisine ivbadet eden ve Islam icin gayret sarfeden her erkegi ve de kadini sever ve dostu kabül eder...
Allah ben seviyorum diyor, ben böylelerinden raziyim diyor ama Cemalii gibileri ise Allah'in bu yaklasimindan rahatsiz oldugu da bir gercek...
Bana akil vereceginize bu durumda sizin Allah katinda hükmünüz ne oluyor bir de ona bakin...
Allah müslümani seviyor ama size bu sevgi on numara büyük geliyor, bizden utanmiyorsunuz Allah'tan bari utanin...
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Olmaz mi, ayet mi var, su anda 5 dakika sonra kiyamet'in kopmayacagini kim garanti edebilir...
Su an dünyada hic bir müslüman yok mu?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Tamam da Allah'in cok daha samimi olduklari bizim bilgimizde degildir... Senin de bilginde degildir...
Dolayisiyla müslümanlar velilerdir ve Allah'in sevdigi kullaridir...
Allahü Teala sevmedigi birini Cennetine koyar mi?
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Olmaz mi, ayet mi var, su anda 5 dakika sonra kiyamet'in kopmayacagini kim garanti edebilir...
Su an dünyada hic bir müslüman yok mu?

Kur'anda olmayana itibar etmiyorsunuz.
Kur'anın en mühim tatbiki olan sünnet ve şerhi olan hadislere önem vermiyorsunuz.
Takip ettiğiniz müfessirler arızalı.
Bu şartlar altında bu tarz konuları anlamanızı beklemiyorum.
Bir "Kütübü Sitte" edinip kıyamet bahsindeki hadisleri gözden geçirmenizi öneririm.
Daha sonra haklarında hayır-bereket-rahmet hususlarında Allah'ın bazı kulları için söylenen hadislere bakınız...
sonra münazara edelim....
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Aksi durumda beni yalanlarken farkında olmadan "Hadisleri" yalanlıyorsunuz...Bunu bilerek yapıyorsanız diyecek söz yok...Farkında olmadan yaptığınızı varsayıyorum.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
SİYONİZM in Toplum mühendisleri ortaya bir iddia atmış MÜSLÜMANLARIN yumuşak karnını ( CEM OLAMAMA ) birbirine düşürüyor Müslümanları BELGE mi ? İŞTE FORUM da yazılanlar.
 
Üst