Hüseyin Üzmez eğitimimiz ve yanlışlarımız‏

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
Hüseyin Üzmez eğitimimiz ve yanlışlarımız

Eğitimimiz, anne ve babamızın yediği gıdalarla başlar. Doktorlarımız, hamile kadınlarımıza içki kullanmamalarını tavsiye eder.
Demekki yediklerimiz ve içtiklerimiz, bizim bedenimiz üzerinde etkili imiş.
Peki, bu aldığımız gıdaların karakterimiz üzerindeki etkisinin nasıl olduğu konusunda da bir araştırma yapılmalı değil mi?
Çocuğun dünyaya gelişinde ilk duyduğu sözler önemli imiş ki, sevgili peygamberimiz, ezan okumamızı istemiş.
Ana karnından başlayarak ölünceye kadar duyduğumuz, gördüğümüz, tuttuğumuz, tattığımız, kokladığımız, okuduğumuz, yazdığımız, yediğimiz, içtiğimiz her şey bizim eğitimimiz üzerinde etkisi vardır.
Şu anda dünyanın neresinde doğarsa doğsun, o ülkenin eğitim kurumlarının herhangi birinde İslam Üniversitesinin Şeriat Fakültesini birincilikle bitiren bir öğrencinin bilgi birikimi, evlerden, sokaklardan, televizyonlardan, sinemalardan, parklardan, dost meclislerinden, gazetelerden aldığı eğitimden daha azdır.
Bu konuda kendimi örnek gösterebilirim.
Türkiye’de on beş yıl eğitimden geçen, İslam’ın ismine aşık insanlarımızın İslami bilgisi, siyah atın alnındaki beyazlık kadar bile değildir.
Reytingi büyük televizyonlardan birine Kur’an savunması için katılacak bir aşık adamımız bana uğradı ve o konuda neler söylenebileceğini konuştuk.
Ben de ona gerekenleri söyledikten sonra kağıt üzerine Kur’an’dan iki kelime yazdım ve “Bunu ekrana göster ve şöyle açıkla” dediğimde “Ben Kur’an okumasını bilmem” demesin mi!
Kosova’da Sırp askerini yakaladığında kılıcı çekip “Şehadet getir bre kafir” diyen Yeniçeri’ye “Nasıl söyleyeceğimi öğret de söyleyeyim” diyen Sırp’a “Valla ben de bilmiyorum” diyen Yeniçeri gibiler.
Bir kere bu Yeniçeri Kur’andaki “Dinde zorlama yoktur” (Bakara 256) ayetini bilmiyor.
Sonra “Uğruna ölürüm” dediği Şehadeti bilmiyor.
Günümüz insanı da Yeniçeri gibidir. İslam’ın ismine aşıktır.
Ondan sonrasını on beş yıllık eğitim kurumlarından, sokaktan öğrendiğine İslami bir kılıf bularak çok samimi bir şekilde “Uğrunda Ölüme” gideceği İslamı kendi biçtiği elbise ile piyasaya sokuyor.
Mesela, bizim adam bu yanlışı yaptıysa sizin adamlar yapmadı mı?
Niçin çifte standart uyguluyorsunuz? Soruları Müslüman’a yakışmayacak bir sorudur.
“Sevgili peygamberimiz, Ebu Cehil’den daha temizdi” diye bir cümle bugüne kadar kurulmamıştır.
Hz. Aişe validemize iftira atıldığında bir çok kafirin her gün yaptığı o kötülüklerden bir tanesi dahi gündeme getirilmemiştir.
Hatta İslamın ismine aşık bu kardeşlerimizin bilmediği bir ayeti söyleyeyim burada.
Hz. Ebubekir, kızına yapılan bu iftira olayında iftiraya inanıp onu Medine’de yaymaya çalışan bazı fakir sahabilere yıllardır yaptığı yardımı kesince Rabbimiz tarafından uyarılmıştı.
Hz. Ebubekir’in kızı ve Sevgili Peygamberimizin hanımı, bizim de annemiz olan Hz. Aişe’ye iftira eden münafıkların iftirasına katılan fakir sahabelere Hz. Ebubekir’in yaptığı yardımı kesmemesini isteyen ayet müsamahanın zirvesini bize öğretir:
“Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere (bir şey) vermemeye yemin etmesinler. Affetsinler ve (iftiralarını) görmezlikten gelsinler. Allah’ın sizi affetmesini sevmez misiniz? Allah Ğafur’dur, Rahîm’dir.” (Nur 22)
Farz edelim ki çağdaş eğitimden aldığı bilgi, İslam kültüründen milyonlarca fazla olan Hüseyin Üzmez’in ifade ettiği gibi bu bir komplo ve bugüne kadar maddi yardım yaptığı aileye birileri para vererek yalan yere iftira attırdılar ve geçici de olsa tutuklattırdılar.
Hüseyin Üzmez’e düşen görev, bu aileye yine de uzaktan hem de çok uzaktan yardıma devam etmesidir.
10/02/2000 tarihli Milli Gazete’de “Hocam, çağımızın pislik insanları Romalı askerler gibi mızrak kullanmıyorlar. Kamera kullanarak öldürüyorlar” diyorlar.
Doğru. Her çağın silahı değişik olur. Ama hiçbir çağda doğruluğu öldürecek, imanı beyinden söküp çıkaracak silah icat edilmedi, edilemez de.
Bir de dürbünün doğru tarafından bakalım, pislik seven sineğin tanımadığı üç insanı birlikte yürütelim.
İkisinin elbisesi tertemiz. Birinin kafasına giydiğine de pislik sürülmüş olsun. Üçünü de tanımayan bu sinek, başında pislik olanı bulur ve başına bela olur.
Biz, hal, hareket ve tavırlarımızı “kötülerin kötülükleri kadar bende yok benim kötülüğüm onlarınkinin yanında bir zerre kadardır.” mantığıyla sergilemeyelim.
Unutmayalım ki bazı hastalıklarımızın sebebi zerre küçüklüğündeki bir mikroptur.
Örneğimiz peygamberler, alimler ve salih insanlar olsun” diye yazmıştım.
Peki de bu katran karası hayatlarıyla bu adamlar, Müslüman’ın üzerindeki lekeye niçin saldırıyorlar? Diye sorabilirsiniz.
Bu adamların iç dünyalarında kaybettiklerini arama çalışmasıdır bu.
“Biz, kirlendik, bize her türlü leke bulaşsa da İslama zarar gelmez ama siz kirlenmeyin, İslama zarar vermeyin” feryadıdır bu.
Kirletilmiş ananın, kendi kızını korumak için çırpınışı gibi bir çırpınıştır bu.
Meyhanedeki babanın, kapıdan içeriye giren oğluna tekme tokat girişmesi gibi bir şeydir bu.
Bütün bu saldırılar, farkına varılsın veya varılmasın Müslümanları korumak ve temiz kalmalarını sağlamak içindir.

Mahmut TOPTAŞ
Kaynak

http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=18245
 
Üst