nefahtü
Kıdemli Üye
Yanı başımızda emperyalist bir kuşatmanın talimi yapılıyor. Osmanlı’dan günümüze bize dair en ufak bir konuda sadra şifa olmamış iki kadim komşumuz Rusya ile İran, Suriye’de ortak operasyon marifetiyle Türkiye’yi kuşatma altına almanın hesaplarını yapıyorlar. Düne kadar vekâlet savaşı verdikleri Suriye’de bu kez kendileri at koşturuyor. Daha 100 yıl öncesinde başkent İstanbul’a en yakın Osmanlı vilayetlerinden biri olarak bu büyük coğrafyanın önemli bir parçası olan ülkede, şimdi Rusya/İran ortaklığında emperyalist bir oyun oynanıyor. Amaç görünürde Esed’i kurtarmak olsa da, perde ardında yapılan Türkiye’nin çepeçevre kuşatılmasını sağlamak. Dışarıda; Rusya, İran, Hizbullah, YPG ve IŞİD, içeride ise PKK, İrancılar, Paralel Yapı ve partizan solcular… Yani ne kadar Türkiye düşmanı varsa aynı safta buluşmuş durumda. Tüm bu şer ittifakına karşı Türkiye, tek başına direniyor, hem de Osmanlı’dan bu tarafa, aynı sabırla…
“Resmen” dillendirilmese de filli bir savaşın tarafıyız. Bölgemizin selameti için karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bölgemizdeki yangını söndürmek için canla başla çalışıyoruz. Ancak attığımız adımların boşa çıkması için 7 düvel ve bir o kadar da terör örgütü, canhıraş bir şekilde verdiğimiz mücadelenin ritmini bozmanın planını yapıyor. Türkiye, “kendisi” olarak yerli ve cesur adımlar attıkça, birileri karşımıza dikiliyor. Aslında bu durum için “herkes kendi meşrebinin gereğini yerine getiriyor” diyebiliriz. Ancak bir türlü kabul edemeyeceğimiz bir zaaf noktamız var ki, bu çözülmedikçe işimiz zor. Birileri, hem yaptıkları ve söyledikleriyle hem de bulundukları yer itibariyle “muhalif” olmanın sınırlarını zorlamanın peşinde. Birileri, gerek içinde bulundukları siyasi duruş itibariyle gerekse mezhep dayanışması gerekçesiyle alenen Türkiye karşıtlığı yapıyorlar ve bu ülkeye alenen düşman politikalar geliştiren ülkelerin sözcülüğünü yapmaktan beri durmuyorlar. 5 yıldır ülkesini cehenneme çevirmiş olan Esed’in lobiciliğini yapandan İran’ın gönüllü sözcülüğüne soyunanına, Rusya’nın sesi gibi görev görenden illegal örgütlerin militanı gibi davrananına kadar onlarca farklı alanda ihanet derecesinde iş tutan adama rastlıyoruz her yerde. Ve bu adamlar, ülkemizde hiçbir kovuşturmaya, soruşturmaya ve korkuya tâbi olmadan gül gibi yaşayıp gidiyor.
İlmek ilmek örülen, neredeyse her gün ayrı bir bedel ödenen Yeni Türkiye ideali yoluna taş koymanın ötesinde işlere imza atan bu adamların yaptıkları daha ne kadar sineye çekilecek? Tek amaçları Türkiye’ye ihanet olan bu adamların, bu ülkenin televizyonlarında, gazetelerinde, dergilerinde, derneklerinde “sahibinin sesi” olarak yer almasına daha ne kadar müsamaha gösterilecek? Esed rejiminin propagandasını yapan, İran ve Rusya lobiciliğinde sınır tanımayan, Türkiye’yi dünya kamuoyunda IŞİD ve benzeri örgütlerin hamisi olarak gösteren, gazetelerden, televizyonlardan, internet sitelerinden ne zaman hesap sorulacak?
Hali hazırda Suriye’de, İran’da ve Rusya’da Türkiye’nin politikalarını destekleyen, Türkiye’nin attığı adımları öven, Türkiye’nin bölge için ne kadar önemli bir aktör olduğundan dem vuran bir tane gazeteci, televizyoncu, siyasetçi, sivil toplum lideri var mı? Cevap: Numunelik dahi olsa buna izin verilmeyeceğini herkes bilir. Peki, o zaman, benim ülkemde neden bu ihanet özgürlüğü var? Bu gazeteci kılıklı, siyasetçi, yazar, sivil toplum üyesi kılıklı ajanlarla mücadele ne zaman başlayacak?
Müstakil Gazete / Kadir Metin Akbaş
“Resmen” dillendirilmese de filli bir savaşın tarafıyız. Bölgemizin selameti için karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bölgemizdeki yangını söndürmek için canla başla çalışıyoruz. Ancak attığımız adımların boşa çıkması için 7 düvel ve bir o kadar da terör örgütü, canhıraş bir şekilde verdiğimiz mücadelenin ritmini bozmanın planını yapıyor. Türkiye, “kendisi” olarak yerli ve cesur adımlar attıkça, birileri karşımıza dikiliyor. Aslında bu durum için “herkes kendi meşrebinin gereğini yerine getiriyor” diyebiliriz. Ancak bir türlü kabul edemeyeceğimiz bir zaaf noktamız var ki, bu çözülmedikçe işimiz zor. Birileri, hem yaptıkları ve söyledikleriyle hem de bulundukları yer itibariyle “muhalif” olmanın sınırlarını zorlamanın peşinde. Birileri, gerek içinde bulundukları siyasi duruş itibariyle gerekse mezhep dayanışması gerekçesiyle alenen Türkiye karşıtlığı yapıyorlar ve bu ülkeye alenen düşman politikalar geliştiren ülkelerin sözcülüğünü yapmaktan beri durmuyorlar. 5 yıldır ülkesini cehenneme çevirmiş olan Esed’in lobiciliğini yapandan İran’ın gönüllü sözcülüğüne soyunanına, Rusya’nın sesi gibi görev görenden illegal örgütlerin militanı gibi davrananına kadar onlarca farklı alanda ihanet derecesinde iş tutan adama rastlıyoruz her yerde. Ve bu adamlar, ülkemizde hiçbir kovuşturmaya, soruşturmaya ve korkuya tâbi olmadan gül gibi yaşayıp gidiyor.
İlmek ilmek örülen, neredeyse her gün ayrı bir bedel ödenen Yeni Türkiye ideali yoluna taş koymanın ötesinde işlere imza atan bu adamların yaptıkları daha ne kadar sineye çekilecek? Tek amaçları Türkiye’ye ihanet olan bu adamların, bu ülkenin televizyonlarında, gazetelerinde, dergilerinde, derneklerinde “sahibinin sesi” olarak yer almasına daha ne kadar müsamaha gösterilecek? Esed rejiminin propagandasını yapan, İran ve Rusya lobiciliğinde sınır tanımayan, Türkiye’yi dünya kamuoyunda IŞİD ve benzeri örgütlerin hamisi olarak gösteren, gazetelerden, televizyonlardan, internet sitelerinden ne zaman hesap sorulacak?
Hali hazırda Suriye’de, İran’da ve Rusya’da Türkiye’nin politikalarını destekleyen, Türkiye’nin attığı adımları öven, Türkiye’nin bölge için ne kadar önemli bir aktör olduğundan dem vuran bir tane gazeteci, televizyoncu, siyasetçi, sivil toplum lideri var mı? Cevap: Numunelik dahi olsa buna izin verilmeyeceğini herkes bilir. Peki, o zaman, benim ülkemde neden bu ihanet özgürlüğü var? Bu gazeteci kılıklı, siyasetçi, yazar, sivil toplum üyesi kılıklı ajanlarla mücadele ne zaman başlayacak?
Müstakil Gazete / Kadir Metin Akbaş