İki Eşli Dünya: İyiler ve Kötüler!

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Yaşam iyi ve kötü tercihlerin üzerine kurulmuş. İyilik yapanda kötülük yapanda sonuçta mutlu olmak ister. Bu tezatlık yaşamın temel kuralıdır. İyilik yapan eğer kötülüğü bilmiyorsa, nasıl bir kıyas yapabilir ki… Tam terside doğrudur. Eğer iyiliği bilen insan yaptığı kötülüğün bedeline katlanabiliyorsa ancak tekrar iyiliğe gidebileceğine inandığı içindir. Sonuçta her ikisinin de bedeli varken ve kötülüğün bedeli mutsuz edecekken neden iyilik yerine kötülük tercih edilir ki… Bu soruya en net cevap, aynı şehre giden iki şoförün, biri hız yaparak erken varayım derken, kaza yapması gibidir. Biri yavaş ve dikkatle gider, kazasız ve konforla beş dakika sonra o şehre varır. Ama hızlı giden heyecan ve libidosunu artırırken kazayla her an baş başadır. Kötülüğün içinde kısa sürede olsa yaşar mutluluğu, soncunda bedeli ağır ve hüsrandır. Yavaş ve dikkatli olan mutluluğu hissederek, sürekli hisseder. Kırıntılı gibi gözükse de, her zaman ayarı belli bir mutluluk ve güven yaşar. Boşa dememiş atalarımız ,” Kırkından sonra azanı teneşir paklar, hızlı yaşayan genç ölür…” diye.


Aslında bir ömür bütününde, her insan mutluluğu eş yaşar. Kimse kimsenin kalbinden bunu çalamaz. Aç gözlü olmamak gerekiyor aslında. Bütün öğretiler, iyilik üzerine ise, neden kötülük yaşar? Alkol, sigara, uyuşturucu, hırsızsızlık… Neden kendini unutturamaz. Aslında kimsenin bunların iyi olduğuna inanmadığı açıktır. Çünkü herkes bunların olmaması gerektiğini söyler, ama yaşamaz! Doktor, hastasına sigara içme der, ölürsün. Fakat doktor sigara içer. Sonra sorarsınız siz niye içiyorsunuz diye. Cevap nettir, “Sana ne…”
Herkes acı çeker. Kötülük acıdan, haramdan gelir. Dindar ise, perişan haline tövbe eder. Değilse, kötülüğün bedeli tene ve ruha değer. Bedeli, ameliyattır veya tımarhane… Her acı çeken bir yere sığınmaya ve medet ummaya hazır, öyle zavallıdır. Ne kadar kötülük yapan biride olsa, onun acılarına kucak açar insanlar ve acır ona. Suç işleyene acındığı gibidir bu. Suçlu, hapishaneye girer ve ondan sadece yeyip-içip, pişman olması beklenir. Ondan çalışıp para kazanma beklenmez. Akıllanması ve topluma bir an önce adapte olması istenir. Dışarıdakilere de mesaj ise “ Sakın böyle şeyler yapmayın, özgürlüğünüz elden gider!”. Sonuçta, ne o hapishaneler boşalır nede suçla çoğalan kötülükler…

Sonra “Ateş düştüğü yeri yakar!” derler. Ateş düşene kadar aklın nerdeydi be kardeşim! Bak hapishaneler doluyor, kaza haberleri, tedbirsiz binalar depremle yerle bir oluyor. Sen kötüysen, kötü yolu seçmişsen iyilik ne yapsın! Allah cennet yapsaydı dünyayı, öbür dünyaya gerek kalır mıydı? Sen kendi kazdığın kuyuya düşüyorsun. Düşerken feryadın, dışarıda arabesk müzik oluyor. Dinledikçe ağlayan, kollarını jiletleyen, tenine dövmeler yaptıran… Eserin kaplıyor. Sen ölsen de, kurtuldun mu bilinmez!- senin taklitlerin kuyuna durmadan düşüyor!
Ne kadar uğraşsak o kuyunun kapağı kapanmayacak, biliyorum. Çünkü bu dünya cennet değil. Etrafını da çevirmek mümkün değil. Belki, birkaç kişiyi oraya gitmekten kurtarabilirsek… Ne ala!

Özgürlük ve sağlık definedir
İyilik yapmak zatın lehinedir
Kötülük yapmak, kalp kırmaksa kolaydır
Kul dünyada cennet için rehinedir.
Gel aklını kullan dostum, iyiye ol köle
Bu yol zahmetli sanma sonu saraydır!

Ömür karneme iyi yazılmasın, yazılsın her an "pekiyi…". Ne demiş Rabbimiz "İyiliği Emret kötülükten men et!" , Saygılar,

Saffet Kuramaz

 
Üst