insanı bilgisayardan ayıran özellik analitik düşüncedir

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bilgisayar neden insan sayılmaz?



İki bilgi türü vardır. Biri kelimelere dökülebilen diğeri ise kelimelere dökülemeyen. Kelimelere dökülemeyen bilgi türü satırlarda yazan değil de satır aralarında gizli olan bilgidir. Bu bilgiyi de biz ancak analitik yaparak anlayabiliriz.



Bir insanın yüzünü tanır ve onu binlerce ve hatta milyonlarca yüz arasından ayırt edebiliriz. Ne var ki bildiğimiz bu yüzü nasıl tanıdığımızı söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu bilginin çoğu kelimelere dökülemez.



Mesela piyano çalmakla ilgili her şeyin öğrenciye kelimelerle aktarılmasının mümkün olmadığı açıktır. Öğrenme temel olacak örnek ve pratikle gerçekleştirilir. Piyano çalmada da öğretmenin sadece aynı bu metotlarla iletişim kurabildiği geniş alanlar söz konusudur. Konser veren bir piyanistin herhangi bir parçayı çalarken bu bilginin büyük kısmının zihninde açık olarak bulunduğunu söyleyemeyiz. Bu daha ziyade onun hareketlerinde, sanki parmaklarındadır. Belki ‘ezberlemekle’ kastedilen anlam budur. Eğer piyanistin yaptığı her şey piyano çalarken gözünün önüne gelseydi büyük olasılıkla piyano çalması yarıda kesilecekti. Bu aynen merdivenlerden inen birisinin bacaklarının nasıl çalıştığını düşünmeye başlaması durumunda düşüp boynunu kırmasına benzer.



Tecrübe geniş bir arazi parçasına benzer, öte yandan onun hakkında ki açık ifadelerimiz ise yolumuzu bulmamızı sağlayan bir harita, bir semboller ve göstergeler bütünüdür. Bu arazi parçasının haritası yeniden çizilebilir, birçok şekilde keşfedilebilir, ancak onu yeniden keşfetme, haritasını yeniden çizme imkanı her zaman var olacaktır.



Zira sözcüklerin doğal bir objeyi tamamıyla tanımlaması imkansızdır. Yani açık olan her zaman eksiktir. Bu yüzden olaylar ve yazılanlar üzerinde yüzeysel düşünmemeli, analitik düşünerek varolanın arkasında görünmeyeni bulmaya çalışmalıyız. Olayları derinlemesine incelemek analitik düşüncenin sonucudur.



Kişinin herhangi bir şey hakkında ki açık ifadelerinin mantıksal bir sonu yoktur.



Güneşin altındaki herhangi bir nesne hakkında söylenebilecek daha çok şey her zaman bulunabilir. Zira ‘algı sonsuz bir derinliğe sahiptir, sınırsız gizli ve belki de tasavvur edilmez tecrübeler’ içerir.



Şairlerimizin ümitsizliğe düşmesine bu nedenle hiç gerek yok. Dünya, aşk ve ölüm hakkında, söylediklerini tekrara hiç gerek duymadan sonsuza kadar yazmayı sürdürebileceklerdir. Çünkü şiirler üzerine analitik –derinlemesine- düşündükçe yorumlar genişler ve kişiler aynı mısra da çok farklı manalar çıkarabilir.



Zihin neden Bilgisayar Değildir?



Bir bilgisayarın işleyişini insan zihninin işleyişinden ayıran hiç olmazsa bir şey vardır. Bilgisayardaki işlemler ve içerdiği bilgiler tamamıyla açıktır, bilgisayara girilebilen bilgi de ancak açık bilgidir. Yani somuttur, soyut olanı algılayamaz.



Sıradan birinin beyninin bir piyano virduözünün ‘yazılımıyla’ değiştirildiğini düşünün. Bilgisayar yazılımı tamamıyla açık olduğu için piyanistin yeteneğinin temeli olan gizli bilgi eksik kalacaktır. Oysa analitik düşünmek için bu bilgiye ihtiyaç vardır. Böylece bir piyanist, deyim yerindeyse, sadece ‘mekanik olarak’ çalacaktır. Sağlıklı bir insanın diğer insanlarla konuşurken kullandığı duygu, kendini ifade etme izleri, o enfes ritim değişiklikleri olmayacaktır.



Bu bir kurgudan ibaret değildir. Wilder Penfield benzer şeyler anlatır. (Penfield çok ünlü bir beyin cerrahı, Montreal nöroloji enstitüsü ve hastanesinin kurucusu, modern beynin ameliyatımda ve beyninin farklı bölgelerinin işlevlerini ortaya koymakta öncü bir isim) Ona göre bir insanın robotumsu bir şey haline gelmesi görülmedik bir olgu değildir. Bazı sara hastaları geçici olarak da olsa ‘akılsız bir makine’ haline dönüştükleri sara nöbetleri geçirirler.



Ancak böyle bir durumdayken insan bilgisayara benzeyebilir. Çünkü bilgisayar her zaman var olarak algıladığı gerçekliğin açık olana indirgemesiyle gerçekleştirilir. Bilgisayarın işle alakası yoktur. Onun bilgisi içine konulanlara bağlıdır, bu da eşyanın tabiatında ancak açık, aşikar olan olabilir. Bu düşünce kişiyi bir an insan beyninin de bir yönden bilgisayara benzer, bir yönden de ona zıt biçimde yani açık olanı değil gizli olanın algılayıcısı olarak çalıştığı şeklinde bir yargıya iter.



Karısını Şapka Zanneden Adam



Dr. Sacks meslek hayatı akıl hastalarıyla uğraşmakla geçen ünlü bir sinir hastalıkları uzmanıdır. ‘ Dr. P.’ Olayı bu hastalıkların en ilgincini teşkil eder.



‘Dr. P’ davranışları şaşırtıcı biçimde tuhaf olan ünlü bir müzisyendi. Bildik yüzleri tanımamaya başladı onları sokakta görmeden yanlarından geçip gidiyordu. Hoş bir şekilde sokaktaki yangın musluklarının ve parkmetrelerin başını okşuyor, onları çocukların başı zannediyordu. Dr. Sacks’ a ilk geldiğinde doktor başlangıçta hiçbir sorun bulamadı. Reflekslerini kontrol etmek için sol ayakkabısını çıkarttığında şaşırtıcı gerçekle karşılaştı. Bir dakika sonra Dr. P ayakkabısını yeniden giyememişti.



Sonra ortaya çıktı ki Dr. P ayakkabısını ayağı, ayağını da ayakkabısı zannediyordu. Görüşmenin sonunda şapkasını aradı, tam sağ tarafında karısının başını gördü ve onu omuzlarından ayırmaya çalıştı.



Dr. P’ nin soyut şekillerle bir problemi yoktu. Küpü, onikigeni, yirmigeni, karikatür yüzlerini tanıyabiliyordu. Ne var ki ne televizyon programında ki ünlü bir sanatçının yüzünü tanıyabiliyor ne de onun yüzünün aldığı arzu, şaşkınlık, tiksinme ve öfke gibi çeşitli duygusal ifadeleri ayırt edebiliyordu. Dahası kendisine bir dizi fotoğraf gösterildiğin de kendi ailesinden yüzleri bile tanıyamıyordu. Dr. Sack ‘ bu fotoğrafları tanıma işine sanki soyut bulmacalar veya testler gibi’ yaklaşıyordu.



Dr. P tamamıyla makine gibi hareket ediyor. Bir bilgisayar olarak görsel dünyaya karşı aynı kayıtsızlığı göstermekle kalmıyor –daha da şaşırtıcı- olarak dünyayı bir bilgisayarın yaptığı gibi temel özellikler ve şematik ilişkiler vasıtasıyla yorumluyordu.





(Graham Dunstan Martin, Mağarada ki Gölgeler Modern Aklın Zindanı 13-23)

 
Üst