cahid
Kıdemli Üye
Fitnelerin sağanak sağanak yağdığı , zulümlerin ayyuka çıktığı günümüzde insanlığın kurtuluşunun her devirde olduğu gibi bu devirde de İslam sayesinde olacağını hepimiz biliyoruz. Bunu bilmekle beraber çeşitli fırkalara bölünen , bununla da kalmayıp mezheb , meşreb taassubu fitnesiyle çalkalanan İslam dünyasında birlik sağlanamadan bu kurtuluşun gelemeyeceği de maalesef âşikârdır.
Bu noktadan hareketle İslam dünyasındaki en büyük temel ayrılığın cihad ve ehl-i tasavvuf arasında olduğunu düşünmekteyiz. Her ne kadar mücahidler ve ehl-i tasavvuf çeşitli gruplara ayrılmış olsa da fikrî anlamda iki temel öğeden söz edilebileceğini düşünmekteyim. Bir mü’minin tam anlamıyla mü’min olabilmesi de aslında bu iki ekolün bir arada bulunmasıyla mümkündür. Nasıl ki bir mücahid savaş sanatlarında usta olmakla güzel ahlâk vasıflarına mükemmel manada sahib olamaz (ihsan mertebesi) , ehl-i tasavvuf da güzel ahlak konusundaki üstün vasıflarını cihad ile taçlandırmadıkça yeryüzünün yaşanılabilirliğine katkısı yetersiz kalır. Bu gerçek şu meşhur dizelerde de manasını bulmuştur.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nasihat ile sohbet ile güzel ahlakın anlatılmasıyla yani kısaca irşadla yola gelmeyenin hakkından eski tabiriyle kılıç gelir ancak. Günahsız çocukları , yaşlıları , kadınları ayırt etmeksizin “demokrasi bombaları” ile hunharca katleden , kadınlara erkeklerinin önünde tecâvüzü bir mârifet zanneden zavallı , beyinden yoksun kâfirler için nasihatin çok da fayda etmediğini görmek için üç boyutlu gözlük takmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. İmam Suyûtî’nin aktardığı Mehdi Aleyhisselâm ile alakalı uzun bir rivayetin son cümlelerinde zuhur eden mananın da bu olduğu kanaatindeyim.
[FONT="]…Allah da onun muhabbetini insanların sinelerine yerleştirir. O daha sonra gündüz aslan, gece ise âbid olan bir kavimle beraber olur.” (İmam-ı Suyûtî)
Yazının başlığında geçen “İmam Şâmil” ismine şu noktaya kadar değinmediğim şeklinde bir intibâ oluşacaktır. Aslında bu noktaya kadar anlattığım tamamıyla o büyük mücahid alim sûfinin hayatının bir anlamda küçücük bir muhtasarı niteliğinde olabilir. Sonuç olarak İmam Mehdi’nin (a.s.) İmam Şamil (r.h.) meşrebli olacağını , yani zâhirde bazı kimselerin iddiâ ettiği gibi tasavvufun islamdan ayrı olmayıp aslında özü olduğunu ortaya çıkaracağını , nasıl ki diğer ilimlere bulaştırılmış şeyler var ise tasavvufa bulaştırılan ve İslam dışı olan anlayışları ortadan kaldıracağını ve bununla İslam dünyasını bir araya getireceğini düşünüyorum.
Sözün fazlası zarardır deyip nefsim gibi noksan olan yazımı şu dizelerle tamamlamak istiyorum. Rabbim bizi İmam Mehdi’nin (a.s.) sancağı altında buluşup , şehadet şerbetini içerek hüsn-i hatime ile hayatını tamamlayanlardan eylesin. İmam Şâmil’e de gani rahmet eylesin. Allah’a (c.c.) emanet olun. Vesselam..
Geceleri ol abid
Gündüzleri ol cahid
Yatakta ölüm düşkünlüktür
İnşaallah sen de olursun şehid[/FONT]
Bu noktadan hareketle İslam dünyasındaki en büyük temel ayrılığın cihad ve ehl-i tasavvuf arasında olduğunu düşünmekteyiz. Her ne kadar mücahidler ve ehl-i tasavvuf çeşitli gruplara ayrılmış olsa da fikrî anlamda iki temel öğeden söz edilebileceğini düşünmekteyim. Bir mü’minin tam anlamıyla mü’min olabilmesi de aslında bu iki ekolün bir arada bulunmasıyla mümkündür. Nasıl ki bir mücahid savaş sanatlarında usta olmakla güzel ahlâk vasıflarına mükemmel manada sahib olamaz (ihsan mertebesi) , ehl-i tasavvuf da güzel ahlak konusundaki üstün vasıflarını cihad ile taçlandırmadıkça yeryüzünün yaşanılabilirliğine katkısı yetersiz kalır. Bu gerçek şu meşhur dizelerde de manasını bulmuştur.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nasihat ile sohbet ile güzel ahlakın anlatılmasıyla yani kısaca irşadla yola gelmeyenin hakkından eski tabiriyle kılıç gelir ancak. Günahsız çocukları , yaşlıları , kadınları ayırt etmeksizin “demokrasi bombaları” ile hunharca katleden , kadınlara erkeklerinin önünde tecâvüzü bir mârifet zanneden zavallı , beyinden yoksun kâfirler için nasihatin çok da fayda etmediğini görmek için üç boyutlu gözlük takmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. İmam Suyûtî’nin aktardığı Mehdi Aleyhisselâm ile alakalı uzun bir rivayetin son cümlelerinde zuhur eden mananın da bu olduğu kanaatindeyim.
[FONT="]…Allah da onun muhabbetini insanların sinelerine yerleştirir. O daha sonra gündüz aslan, gece ise âbid olan bir kavimle beraber olur.” (İmam-ı Suyûtî)
Yazının başlığında geçen “İmam Şâmil” ismine şu noktaya kadar değinmediğim şeklinde bir intibâ oluşacaktır. Aslında bu noktaya kadar anlattığım tamamıyla o büyük mücahid alim sûfinin hayatının bir anlamda küçücük bir muhtasarı niteliğinde olabilir. Sonuç olarak İmam Mehdi’nin (a.s.) İmam Şamil (r.h.) meşrebli olacağını , yani zâhirde bazı kimselerin iddiâ ettiği gibi tasavvufun islamdan ayrı olmayıp aslında özü olduğunu ortaya çıkaracağını , nasıl ki diğer ilimlere bulaştırılmış şeyler var ise tasavvufa bulaştırılan ve İslam dışı olan anlayışları ortadan kaldıracağını ve bununla İslam dünyasını bir araya getireceğini düşünüyorum.
Sözün fazlası zarardır deyip nefsim gibi noksan olan yazımı şu dizelerle tamamlamak istiyorum. Rabbim bizi İmam Mehdi’nin (a.s.) sancağı altında buluşup , şehadet şerbetini içerek hüsn-i hatime ile hayatını tamamlayanlardan eylesin. İmam Şâmil’e de gani rahmet eylesin. Allah’a (c.c.) emanet olun. Vesselam..
Geceleri ol abid
Gündüzleri ol cahid
Yatakta ölüm düşkünlüktür
İnşaallah sen de olursun şehid[/FONT]