dedekorkut1
Doçent
İSLAM’DA NİŞANLILIK VE NİKÂH
SELİM GÜRBÜZER
Nişanlanma denildiğinde hiç şüphesiz nikâha giden yolda nikâh akdinde çiftlerin şahitler eşliğinde karşılıklı icab (teklif) ve kabulle nikâhlarının kıyılmasından farklı olarak sadece nikâh öncesi hazırlık safhasının adı demek akla gelir elbet. İşte nişanlanmanın bu şekilde akla gelmesi iyi hoşta en çok merak edilen bir husus daha vardır ki, o da malum İslam’da nikâh öncesi hazırlıkta nişanlıların birbirini görmesi caiz midir sorusudur. Bu hususta verilecek cevapta ekser ehlisünnet uleması ortaya koydukları fıkıh kitaplarında şer’i ölçülere riayet edilmek suretiyle caiz olduğunu belirtmişlerdir. Ancak şu da var ki, nişanlılık nikâh gibi bağlayıcı hüküm içermediğinden bu arada olur ya nişanlılık sonlandırılıp başka biriyle nikâh kıyılma durumu vuku bulduğunda nişanlılık sürecinde verilmiş bir mehir varsa iade edilmesi lazım gelir. Hatta mihr zayi olmuşsa hüküm yine aynıdır. Şayet hediye amaçlı verilmişse geri alınmaz.
Öyle anlaşılıyor ki, nişanlılar arasında her hangi bir nikâh bağının oluşabilmesi için nişanlayan erkeğin “seni eş olarak alıyorum”, nişanlananında “kendimi sana eş yaptım” diye karşılık vermesi gerekir ki nikâh akdedilmiş olsun. Yok, eğer nişanlayan “seni eş alacağım”, nişanlanansa “kendimi sana eş yaptım” derse, erkeğin icabı vaat niteliğinde bir teklif sayılacağından nikâh gerçekleşmiş olmaz.
Aslında evlenecek bir erkeğin nikâhlanmasından ziyade nikâh öncesi denklik araştırması yapması daha çok önem arz eden bir husustur. Aksi halde nikâh sonrası son pişmanlık hiç bir fayda vermeyecektir. Bikere denklik meselesi gerek nesep bakımdan olsun, gerek bir dine mensubiyetlik bakımdan olsun, gerek dindarlık yönünden olsun, gerek hür ve kölelik açısından olsun, gerek mal mülk cihetiyle olsun ve gerekse mesleki bakımdan olsun hiç fark etmez araştırılmaya muhtaç bir konudur. Mesela bu hususta düşük nitelikli meslek sahibi bir erkeğin en gözde meslek sahibi bir ailenin kızıyla evlenmesi durumunda, bu evlilik denk bir evlilik olmayacaktır. Bilindiği üzere insanların kahır ekseriyeti makam, mevki, şan, şöhret peşinde koşturup elde ettikleri dünyevi mevkileriyle, ticari unvanlarıyla ve zenginlikleriyle övünebilirken bunun tam aksine bir kısım insanlarda düşük profilli diyebileceğimiz bir takım işleri icra ettiklerinde bir bakıyorsun mesleklerini dile getirip anmaktan imtina edebiliyorlar. İşte bu gerçeklerden hareketle denklik hususunda velilerin ne kadar söz hakkı varsa kadınların da bir o kadar tercih hakkı olsa gerektir. Hani bir atasözümüzde ‘Davul bile dengi dengine çalar’ denilir ya hep, aynen öyle de evlilikte de denklik araştırılmasının yapılması evlenecek çiftler açısından ihmal edilmeye gelmez bir husustur. Sonuçta işin ucunda bir ömür boyu aynı baş yastıkta kocamak vardır, elbette ki evlilik öncesi kader birlikteliğine yönelik denklik araştırması yapmak son derece gayet tabii bir durumdur, aksi bir durumda yukarıda belirttik ya, nikâh sonrası son pişmanlık fayda vermeyecektir. Oldu ya, bir adam evlilik öncesi beyan ettiği nesebin daha da üstünde bir nesebe mensup olduğu ortaya çıktı, bu durumda elbette evlilik sonrasında ne kadının, ne de velinin itiraz etmesine gerek kalmaz. Ancak evlilik öncesi belirtilen nesebin üstünde bir nesep değil de daha düşük düzeyde bir nesebe mensubiyeti ortaya çıktığında işte o zaman itiraz etme hakkı doğar.
Tabii yukarıda izah etmeye çalıştığımız hususlar Hanefi ekolünce ele alınan konulardır. Her ne kadar Hanefi ekolü doğrultusunda evlenecek çiftler arasında denklik araştırmasının birçok faydaları olduğunu dile getirmiş olsak da bu hususta hem fikir olmayanlarda var elbet. Hemfikir olmayanlarsa ‘İnsanlar tıpkı tarağın dişleri gibi eşittir’ ya da ‘Müslümanlar kardeştir, üstünlük takvadadır’ hadis-i şerifini delil olarak gösterirler. Yetmedi buna ilaveten köle Hz. Bilal-i Habeş’inin evliliğini örnek delil olarak gösterirler. Ancak Hanefi uleması örnek delil olarak sunulan böylesi bir evliliğin bizatihi Peygamberimiz (s.a.v)’in talimatları doğrultusunda gerçekleşen Bilal-i Habeşi’ye has bir durum olduğunu, bu nedenle böylesi bir evliliğin genele şamil bir delil örnek olarak gösterilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Zaten Hanefi fıkhında köle ve cariyenin nikâhı efendisinin iznine tabii olarak kıyılır ilkesi esas alınır. Keza Hanefilerin ‘İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir’ hadis-i şerifte geçen ifadeden maksadında mahşer günü huzurda kişinin dünyevi mevkisine, makamına, kalıbına, cüssesine bakılmaksızın huzurda hesaba çekilmek yönünden eşit muameleye tabii tutulacağı bir ifade olarak anlamlandırılır, asla bu ifadeden dünyevi anlamda bir eşitlik hükmü çıkartmazlar. Buradaki hüküm Allah indinde muteber olan dini vecibelerin yerine getirilmesi esastır. Madem mensubu bulunduğumuz Hanefi mezhebi âlimlerimiz bu doğrultuda hüküm vermişler o vakit bize amel-i salih amelle huzura çıkma doğrultusunda gayret etmek düşer.
Şu bir gerçek; Rabbü’l-Âlemin biz daha dünyaya konuk olmadan yaratılış mayamızı kimimizi kimimize göre farklı meşrebi ve mesleki kabiliyet donanımlarda yaratmıştır. Ki; bu tür farklılıklar olmasaydı sosyal hayat çekilmez bir hal alırdı. Belki erkekler konum bakımdan düşük bir kadınla evlenmekten imtina etmeyebilir, ama söz konusu kadın olunca iş değişir, yani kadın için durum çok daha farklı boyut kazanabiliyor. Kadınlar genel itibariyle kendilerinden düşük seviyelerde birileriyle evlenmekten pek haz etmeyebiliyorlar. Hatta denk olmayan erkeklerle izdivaca girmekten tiksinti duydukları artık bir sır değil de. İşte İmam-ı Azam bu ve buna benzer insanın fıtratıyla alakalı gerçeklerden hareketle denklik araştırmanın gerekliliğini işaret buyurmuşlardır.
Nikâhta Keramet Vardır
Madem denklik bu denli önemli bir kaide, o halde denklik araştırması yapıldıktan sonra nişanlılık işlemlerine geçmek gerekir. Malum bu işlemler ilk evvela ailelerin ön görüşmeleriyle olabileceği gibi vekil tayin etmekle de olur. Nikâh içinde keza öyledir. Nişanlayanın nitekim nişanlanma hususunda vekil tayin ettiği bir kişi “müvekkilim adına seni eş yaptım” dese nikâh geçerlidir. Ancak bu noktada vekilin akıl baliğ ve mümeyyiz olması şartı aranır. Zaten İslam’da pek çok hükmün bağlayıcılığı hür ve akıl melekesi yerinde olmak şartıyla geçerlilik kazanır. Nasıl ki akıl baliğ ve hür yetişkin bir kız kendi malından harcama yetkisine sahipse, aynen öyle de velinin iznini olmaksızın kendi kararıyla kıydığı nikâhta sahihtir. Şafiiler ise bu hususta farklı ictihatta bulunup izin alması gerektiğini vurgulamışlardır.
Malumunuz müvekkil kendisini vekil aracılığıyla temsil ettiren kişi demektir. Vekil ise müvekkilin yerine vekâlet eden kişi demektir. İşte bu nedenledir ki vekil müvekkilin evlilik hususundaki talimatına aykırı yönde hareket edemez, aksi halde nikâh geçersizlik kazanır. Şayet vekil kendisine verilen talimatın dışında, yani kendisine söylenen mihrden düşük bir mihrle evlendirirse müvekkil tercih hakkı kullanır: dilerse emsal mihr talep eder, dilerse de nikâhı reddeder. Mesela bir kadın vekiline; “Beni birine nikâhla” diyerekten yetkilendirmiş olsa da bu demek değildir ki o vekil bu yetkiye dayanarak söz konusu kadını kendisine, babasına veya oğluna da nikâhlayabilir, böyle bir nikâh vuku bulsa da asla bu hoş karşılanmaz. Hatta bu hususta elçi de vekil gibidir. Hani atalarımız “Elçiye zeval olmaz” demişler ya, aynen bu söz nikâh işlemi için de geçerlilik kazanıp, böylece bir elçi kendisine söylenen sözleri şahitler huzurunda aktarmakla nikâh akdedilmiş olur. Öyle ki bu meşhur atasözümüz nikâhta elçi tayin edilmesinin caizliğini pekiştiren bir veciz söz olarak da karşılık bulur.
Nikâh’ın şer’i hükmü şahısların konumuna göre değişebiliyor. Erkeğin kadınlara karşı aşırı zaafı varsa o şahıs için nikâh kaçınılmaz şart derecesinde bir hüküm olur artık, zaten bu tip erkeğin nikâhtan kaçınmasına göz yummak göz göre göre zina fiilinin kucağına atmak olacaktır. Madem öyle, 'Nikâhta keramet var' sözünü yabana atmamak gerekir. Hiç kuşku yoktur ki, bu amaç doğrultusunda böylesi kutsi vecibeyi yerine getirmekle nice bilmediğimiz hikmetler ışığında bizim hayatımıza çok büyük faydalar katacaktır. Yeter ki niyet hayır olsun, akıbet hayır olur elbet. Unutmayalım ki, nikâhtan ne murad ediliyorsa, o murad doğrultusunda hayat şekillenip o istikamette seyretmekte. Şöyle ki, şahitler huzurunda kıyılan nikâhı hem Peygamber kavlince sünneti ihya etmek hem tatbik etmek amaçlı olunca hiç kuşkusuz bu nikâh ‘sünnet-i müekkede’ nikâh olarak anlam kazanacaktır, yok eğer şehvet duygularını bastırmak amaçlı olunca da bu nikâh ‘mubah nikâh’ niteliğinde başka bir anlam ifade etmeyecektir. Hele halis niyetin dışında toplum içerisinde öyleleri de vardır ki, bunlar malum evlendiğinde kadına eza ve cefa vereceği besbelli tiplerdir. İşte önceden ne yapacağı tahmin edilen bu tip maraz tiplerin nikâhı her an harama yakın mekruh türden bir nikâh olarak da karşımıza çıkabiliyor.
Peki, nikâhsız flört tarzı ilişkilere ne demeli? Malumunuz İslam’da nikâh harici birliktelikler gayri meşru ilişkiler olarak nitelenir. Zira böylesi nahoş durumlar nesebin karışması gibi birçok olumsuzluklara kapı aralayacağından hem kadın açısından, hem erkek açısından, hem de toplum açısından felaket bir durum oluşturacağı kaçınılmazdır. Bikere nikâhın toplum hayatının huzur bulmasında önemi o kadar net ortada ki; bizatihi Peygamberimiz (s.a.v)’in büyük bir titizlikle hayatında uyguladığı bir sünnet olduğunu net bir şekilde müşahede edebiliyoruz pekâlâ. Nitekim Resulullah (s.a.v) çok sevdiği ümmetine şöyle çağrıda bulunmayı ihmal etmez de: “Ey Ümmetim evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar ederim.”
SELİM GÜRBÜZER
Nişanlanma denildiğinde hiç şüphesiz nikâha giden yolda nikâh akdinde çiftlerin şahitler eşliğinde karşılıklı icab (teklif) ve kabulle nikâhlarının kıyılmasından farklı olarak sadece nikâh öncesi hazırlık safhasının adı demek akla gelir elbet. İşte nişanlanmanın bu şekilde akla gelmesi iyi hoşta en çok merak edilen bir husus daha vardır ki, o da malum İslam’da nikâh öncesi hazırlıkta nişanlıların birbirini görmesi caiz midir sorusudur. Bu hususta verilecek cevapta ekser ehlisünnet uleması ortaya koydukları fıkıh kitaplarında şer’i ölçülere riayet edilmek suretiyle caiz olduğunu belirtmişlerdir. Ancak şu da var ki, nişanlılık nikâh gibi bağlayıcı hüküm içermediğinden bu arada olur ya nişanlılık sonlandırılıp başka biriyle nikâh kıyılma durumu vuku bulduğunda nişanlılık sürecinde verilmiş bir mehir varsa iade edilmesi lazım gelir. Hatta mihr zayi olmuşsa hüküm yine aynıdır. Şayet hediye amaçlı verilmişse geri alınmaz.
Öyle anlaşılıyor ki, nişanlılar arasında her hangi bir nikâh bağının oluşabilmesi için nişanlayan erkeğin “seni eş olarak alıyorum”, nişanlananında “kendimi sana eş yaptım” diye karşılık vermesi gerekir ki nikâh akdedilmiş olsun. Yok, eğer nişanlayan “seni eş alacağım”, nişanlanansa “kendimi sana eş yaptım” derse, erkeğin icabı vaat niteliğinde bir teklif sayılacağından nikâh gerçekleşmiş olmaz.
Aslında evlenecek bir erkeğin nikâhlanmasından ziyade nikâh öncesi denklik araştırması yapması daha çok önem arz eden bir husustur. Aksi halde nikâh sonrası son pişmanlık hiç bir fayda vermeyecektir. Bikere denklik meselesi gerek nesep bakımdan olsun, gerek bir dine mensubiyetlik bakımdan olsun, gerek dindarlık yönünden olsun, gerek hür ve kölelik açısından olsun, gerek mal mülk cihetiyle olsun ve gerekse mesleki bakımdan olsun hiç fark etmez araştırılmaya muhtaç bir konudur. Mesela bu hususta düşük nitelikli meslek sahibi bir erkeğin en gözde meslek sahibi bir ailenin kızıyla evlenmesi durumunda, bu evlilik denk bir evlilik olmayacaktır. Bilindiği üzere insanların kahır ekseriyeti makam, mevki, şan, şöhret peşinde koşturup elde ettikleri dünyevi mevkileriyle, ticari unvanlarıyla ve zenginlikleriyle övünebilirken bunun tam aksine bir kısım insanlarda düşük profilli diyebileceğimiz bir takım işleri icra ettiklerinde bir bakıyorsun mesleklerini dile getirip anmaktan imtina edebiliyorlar. İşte bu gerçeklerden hareketle denklik hususunda velilerin ne kadar söz hakkı varsa kadınların da bir o kadar tercih hakkı olsa gerektir. Hani bir atasözümüzde ‘Davul bile dengi dengine çalar’ denilir ya hep, aynen öyle de evlilikte de denklik araştırılmasının yapılması evlenecek çiftler açısından ihmal edilmeye gelmez bir husustur. Sonuçta işin ucunda bir ömür boyu aynı baş yastıkta kocamak vardır, elbette ki evlilik öncesi kader birlikteliğine yönelik denklik araştırması yapmak son derece gayet tabii bir durumdur, aksi bir durumda yukarıda belirttik ya, nikâh sonrası son pişmanlık fayda vermeyecektir. Oldu ya, bir adam evlilik öncesi beyan ettiği nesebin daha da üstünde bir nesebe mensup olduğu ortaya çıktı, bu durumda elbette evlilik sonrasında ne kadının, ne de velinin itiraz etmesine gerek kalmaz. Ancak evlilik öncesi belirtilen nesebin üstünde bir nesep değil de daha düşük düzeyde bir nesebe mensubiyeti ortaya çıktığında işte o zaman itiraz etme hakkı doğar.
Tabii yukarıda izah etmeye çalıştığımız hususlar Hanefi ekolünce ele alınan konulardır. Her ne kadar Hanefi ekolü doğrultusunda evlenecek çiftler arasında denklik araştırmasının birçok faydaları olduğunu dile getirmiş olsak da bu hususta hem fikir olmayanlarda var elbet. Hemfikir olmayanlarsa ‘İnsanlar tıpkı tarağın dişleri gibi eşittir’ ya da ‘Müslümanlar kardeştir, üstünlük takvadadır’ hadis-i şerifini delil olarak gösterirler. Yetmedi buna ilaveten köle Hz. Bilal-i Habeş’inin evliliğini örnek delil olarak gösterirler. Ancak Hanefi uleması örnek delil olarak sunulan böylesi bir evliliğin bizatihi Peygamberimiz (s.a.v)’in talimatları doğrultusunda gerçekleşen Bilal-i Habeşi’ye has bir durum olduğunu, bu nedenle böylesi bir evliliğin genele şamil bir delil örnek olarak gösterilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Zaten Hanefi fıkhında köle ve cariyenin nikâhı efendisinin iznine tabii olarak kıyılır ilkesi esas alınır. Keza Hanefilerin ‘İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir’ hadis-i şerifte geçen ifadeden maksadında mahşer günü huzurda kişinin dünyevi mevkisine, makamına, kalıbına, cüssesine bakılmaksızın huzurda hesaba çekilmek yönünden eşit muameleye tabii tutulacağı bir ifade olarak anlamlandırılır, asla bu ifadeden dünyevi anlamda bir eşitlik hükmü çıkartmazlar. Buradaki hüküm Allah indinde muteber olan dini vecibelerin yerine getirilmesi esastır. Madem mensubu bulunduğumuz Hanefi mezhebi âlimlerimiz bu doğrultuda hüküm vermişler o vakit bize amel-i salih amelle huzura çıkma doğrultusunda gayret etmek düşer.
Şu bir gerçek; Rabbü’l-Âlemin biz daha dünyaya konuk olmadan yaratılış mayamızı kimimizi kimimize göre farklı meşrebi ve mesleki kabiliyet donanımlarda yaratmıştır. Ki; bu tür farklılıklar olmasaydı sosyal hayat çekilmez bir hal alırdı. Belki erkekler konum bakımdan düşük bir kadınla evlenmekten imtina etmeyebilir, ama söz konusu kadın olunca iş değişir, yani kadın için durum çok daha farklı boyut kazanabiliyor. Kadınlar genel itibariyle kendilerinden düşük seviyelerde birileriyle evlenmekten pek haz etmeyebiliyorlar. Hatta denk olmayan erkeklerle izdivaca girmekten tiksinti duydukları artık bir sır değil de. İşte İmam-ı Azam bu ve buna benzer insanın fıtratıyla alakalı gerçeklerden hareketle denklik araştırmanın gerekliliğini işaret buyurmuşlardır.
Nikâhta Keramet Vardır
Madem denklik bu denli önemli bir kaide, o halde denklik araştırması yapıldıktan sonra nişanlılık işlemlerine geçmek gerekir. Malum bu işlemler ilk evvela ailelerin ön görüşmeleriyle olabileceği gibi vekil tayin etmekle de olur. Nikâh içinde keza öyledir. Nişanlayanın nitekim nişanlanma hususunda vekil tayin ettiği bir kişi “müvekkilim adına seni eş yaptım” dese nikâh geçerlidir. Ancak bu noktada vekilin akıl baliğ ve mümeyyiz olması şartı aranır. Zaten İslam’da pek çok hükmün bağlayıcılığı hür ve akıl melekesi yerinde olmak şartıyla geçerlilik kazanır. Nasıl ki akıl baliğ ve hür yetişkin bir kız kendi malından harcama yetkisine sahipse, aynen öyle de velinin iznini olmaksızın kendi kararıyla kıydığı nikâhta sahihtir. Şafiiler ise bu hususta farklı ictihatta bulunup izin alması gerektiğini vurgulamışlardır.
Malumunuz müvekkil kendisini vekil aracılığıyla temsil ettiren kişi demektir. Vekil ise müvekkilin yerine vekâlet eden kişi demektir. İşte bu nedenledir ki vekil müvekkilin evlilik hususundaki talimatına aykırı yönde hareket edemez, aksi halde nikâh geçersizlik kazanır. Şayet vekil kendisine verilen talimatın dışında, yani kendisine söylenen mihrden düşük bir mihrle evlendirirse müvekkil tercih hakkı kullanır: dilerse emsal mihr talep eder, dilerse de nikâhı reddeder. Mesela bir kadın vekiline; “Beni birine nikâhla” diyerekten yetkilendirmiş olsa da bu demek değildir ki o vekil bu yetkiye dayanarak söz konusu kadını kendisine, babasına veya oğluna da nikâhlayabilir, böyle bir nikâh vuku bulsa da asla bu hoş karşılanmaz. Hatta bu hususta elçi de vekil gibidir. Hani atalarımız “Elçiye zeval olmaz” demişler ya, aynen bu söz nikâh işlemi için de geçerlilik kazanıp, böylece bir elçi kendisine söylenen sözleri şahitler huzurunda aktarmakla nikâh akdedilmiş olur. Öyle ki bu meşhur atasözümüz nikâhta elçi tayin edilmesinin caizliğini pekiştiren bir veciz söz olarak da karşılık bulur.
Nikâh’ın şer’i hükmü şahısların konumuna göre değişebiliyor. Erkeğin kadınlara karşı aşırı zaafı varsa o şahıs için nikâh kaçınılmaz şart derecesinde bir hüküm olur artık, zaten bu tip erkeğin nikâhtan kaçınmasına göz yummak göz göre göre zina fiilinin kucağına atmak olacaktır. Madem öyle, 'Nikâhta keramet var' sözünü yabana atmamak gerekir. Hiç kuşku yoktur ki, bu amaç doğrultusunda böylesi kutsi vecibeyi yerine getirmekle nice bilmediğimiz hikmetler ışığında bizim hayatımıza çok büyük faydalar katacaktır. Yeter ki niyet hayır olsun, akıbet hayır olur elbet. Unutmayalım ki, nikâhtan ne murad ediliyorsa, o murad doğrultusunda hayat şekillenip o istikamette seyretmekte. Şöyle ki, şahitler huzurunda kıyılan nikâhı hem Peygamber kavlince sünneti ihya etmek hem tatbik etmek amaçlı olunca hiç kuşkusuz bu nikâh ‘sünnet-i müekkede’ nikâh olarak anlam kazanacaktır, yok eğer şehvet duygularını bastırmak amaçlı olunca da bu nikâh ‘mubah nikâh’ niteliğinde başka bir anlam ifade etmeyecektir. Hele halis niyetin dışında toplum içerisinde öyleleri de vardır ki, bunlar malum evlendiğinde kadına eza ve cefa vereceği besbelli tiplerdir. İşte önceden ne yapacağı tahmin edilen bu tip maraz tiplerin nikâhı her an harama yakın mekruh türden bir nikâh olarak da karşımıza çıkabiliyor.
Peki, nikâhsız flört tarzı ilişkilere ne demeli? Malumunuz İslam’da nikâh harici birliktelikler gayri meşru ilişkiler olarak nitelenir. Zira böylesi nahoş durumlar nesebin karışması gibi birçok olumsuzluklara kapı aralayacağından hem kadın açısından, hem erkek açısından, hem de toplum açısından felaket bir durum oluşturacağı kaçınılmazdır. Bikere nikâhın toplum hayatının huzur bulmasında önemi o kadar net ortada ki; bizatihi Peygamberimiz (s.a.v)’in büyük bir titizlikle hayatında uyguladığı bir sünnet olduğunu net bir şekilde müşahede edebiliyoruz pekâlâ. Nitekim Resulullah (s.a.v) çok sevdiği ümmetine şöyle çağrıda bulunmayı ihmal etmez de: “Ey Ümmetim evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar ederim.”