İsrail Otoritedir Diyenlere Cevaplar

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
İHH'nın yardım gemisinin engellenmesi ve İsrail tarafından yapılan katliam sonrası ortalık durulduktan sonra farklı görüşler belirmeye başlandı. Götürülen yardımın insani yardım olmayıp islami yardım olduğu, hükümetin niye bu konvoya izin verdiği ve otoriteye yani İsrail egemenliğine niye boyun eğilmediğine dair sorular sorulmaya başlandı. Yine İsrail'e yönelik Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde gösterilen sert tepkinin fazla ileri boyuta gitmemesi gerektiği bazı çevrelerde dillendirilmeye başlandı..

Bu arada İsrail katliamlarına devam etti. En son Gazze açıklarında dalış yapan 4 balıkçıyı acımasızca öldürdü. Bu olay da son derece önemlidir.Zira giden 4 can dır ve sergilenen büyük bir keyfiliktir. Zaten bu olay sonrası gösterilen büyük tepkinin Filistin tarafında oluşturabileceği farklı bir duygu da dünya tarafından uzun yıllardır kanıksanılmalarının getirebileceği hüzündür. Zira Filistinliler her gün öldürülüyor ve kimsenin umurunda olmuyor . Vak’ayı adiyeden kabul ediliyor. Zaten gemi olayının büyük infialinden sonra Filistinlilerin “Biz yaşanılan bu gemi olayının benzerini her gün yaşıyoruz” diyerek biraz da sitem yolu beyanları gözlerden kaçmamalıdır.

Gazze’de ne olmuştu ve yıllardır bu abluka niye var? Öncelikle şunu bilmek lazımki ortada açık bir şekilde demokrasiye saygısızlık vardır. Seçimleri kazanan HAMAS hükümetini boğmak için İsrail'in yaptığına patron devletler göz yummakta ve medyanın da olayı gündemleştirmemesi ile sessiz bir vahşet her gün Gazze'de işlenmektedir. Bu zorbalığa müslüman olmasanız da kayıtsız kalmamanız insan olmanızın doğal sonucudur. İsrail güya abluka ile hükümeti çaresizleştirecek ve hizmet alamayan halk HAMAS’tan vazgeçecek. Bu ahlaksız bir istektir. Bunu engellemek için de dünyanın 32 ülkesinden insan hakları aktivistlerinin Gazze'ye koşturması son derece doğaldır. Gazze'ye girmesi demiyorum zira Gazze'ye giremiyorlar ancak koşturabiliyorlar. Hükümetin İHH gemisini niye durdurmadığına ilişkin bir soru da anlamsızdır. Zira STK'lar devlet ve hükümetlerden bağımsız oluşumlardır. STK'ları şuna buna yakın diye bölebilirsiniz ancak bir dernek veya vakıfa sivil toplum kuruluşu demenin zorunlu sonucu olarak onun politikalarının devlet veya hükümetten bağımsız olduğunu bilmeniz gerekir.

Ayrı bir eleştiri ise yardımın insani değil islami olduğu yönündedir. Yardıma soğuk bakarak farklı mağduriyet noktalarına, farklı haksızlıklara niye aynı duyarlılığın gösterilmediği ileri sürülerek yardımı mahkum etme girişimleri mevcuttur. Farklı mağduriyet bölgelerine yeterli ilginin gösterilmemesi bu yardımında yapılmaması gerektiğini göstermez. Gazze'de sadece işsizlik, sefalet değil zorbalıkla bir ülkenin diz çöktürme girişimi mevcuttur. Bir soykırım girişimi mevcuttur. Amerika'nın işine geldiği zaman bazı şeyleri nasıl görmediğini bazı şeyleri de nasıl abarttığını iyi biliyoruz. İHH ve diğer ülkelerden gelen yardım gönüllüleri vicdan sahibi kişi ve kuruluşlardır.Yaptıkları fedakarlığı boşa çıkarmak, küçümsemek ve hatta zararlı olduğunu ima etmek için böyle yandan cevap yollarına, imalara başvurmak son derece nahoştur. Haklar birbirinden bağımsız olarak ele alınır. Birine dikkat etmemeniz diğerine de dikkat etmemeniz gerektiğini çıkarmaz.Zaten hakların verilmesini istemeyenler bu tarz itirazlara her zaman başvururlar.Bu bizim de pratikte çok yaşadığımız bir zemin kaydırmaca taktiğidir.Örneğin başörtüsü yasağına karşı çıktığınızda başka bir haksızlığa niye karşı çıkmadığınız ve dolayısıyla başörtüsü yasağını da gündemleştirmemeniz gerektiği söylenmiştir.Başka bir haksızlığı görüp görmeme ayrı bir meseledir ve hakikaten de çifte standartsız bir insan hakları mücadelesi yapılması gerektiği apaçık ortadadır. Ancak bu kimsenin görmek istemediği bir haksızlığa karşı çıkmamanız gerektiğini göstermez.

Haksızlığa karşı çıkarken otoriteye karşı çıkılmaması gerektiği yönündeki beyan ise üzerinde etraflıca durmayı gerektirir. Zira haksızlığa karşı çıkmak demek otoriteyi eleştirmek demektir, otoriteye itaatsizlik demektir. Otoriteye karşı çıkılabilir fakat şekli tartışılabilir. Sivil itaatsizlik mi pasif direniş mi vb konular üzerinde farklı fikirler olabilir ve bu da son derece doğaldır. Yalnız otoriteye itaat ifadesi ile ne kastedildiği ayrıntılı anlatılmadan gündeme getirilirse buna itirazımız olur. Zira zorbalar her zaman haksız uygulamalarına, zalim otoriter güçlerine sorgulanmadan boyun eğilmesi gerektiğini söylemiştir. Konu ile ilgili bir hatıramı anlatmadan geçemeyeceğim. Kocaeli'de uzun yıllardır başörtüsü konusunda eylemler yapmışızdır. Bu eylemlerde dünya’da ve Türkiye'deki başörtüsü dışındaki farklı birçok haksızlığı da gündeme getirmişizdir. Bu gösterilerin yıldönümlerinde İzmit’te büyük yürüyüşler yaptığımız herkesin malumudur. Bir yürüyüşümüz öncesi Emniyet müdürlüğü tarafından önemli bürokratik zorluklar ile karşılaşmıştık. 2911 sayılı yasa çerçevesinde istenmemesi gereken yasadışı istemlerle karşılaşmıştık. Yürüyüşü engellemek için dönemin Emniyet müdürü Hüseyin Namal üstün bir performans sergilemişti. Biz ise yürüyüş alanına kadın çocuk ve orta yaşlı erkeklerin çoğunlukta olduğu bir sivil ve barışçı topluluk halinde gelmiş idik. Yürüyüşü yaptırmayacağını ve geçit vermeyeceğini beyan eden dönemin Emniyet müdürü şahsıma" sen kim oluyorsun da devlete kafa tutuyorsun" diyordu biz de ona “biz hakkımızı arıyoruz ve barışçı bir eylem yapacağız bunu yasadışı bir otoriterlikle engelleyemezsiniz” diyorduk. Sonunda güvenlik güçlerine müdahale etmeden yürüdük ancak biber gazları ve joplar ile engellendik. Ardından haksızlığa karşı bu büyük direnişi ve ısrarı gören otorite sahibi müdür yürüyüşe izin vermek zorunda kaldı. Biz orada hiçbir emniyet mensubuna zarar vermedik onlar topluluğa zarar verdi ve fakat sonunda sivil direniş kazandı. Yasayı kafasına göre yorumlamaya çalışan otoritenin haksızlığını herkes gördü.

İHH gemisi ile ilgili böyle itirazlar yapılabilir ve tartışılabilir belki. İHH gemisi kendilerinden sonra Gazze'ye ulaşma denemesi yapan Rachel Corrie isimli irlanda bandıralı insani yardım gemisi gibi meşru müdafaa göstermeden teslim olmayı tercih edebilirlerdi. Bu ayrı bir konudur. Meşru müdafaa göstermek veya göstermemek farklı seçeneklerdir. Ancak haksız otoriteye boyun eğmemek ve hakkı talep etmek ancak ve ancak onurlu insanların işidir. Bir şekilde zorba otoriteye karşı çıkmalısınız. Bunun barışçı yollarla olması tercih edilenidir. Otorite “keyfim böyle istedi, uyacaksınız” der ve uyarsanız hata etmiş olursunuz. Haksız otoriteye boyun eğme zamanla kişinin şahsiyetini za'fa uğratır ve karakterini bozar. Geçici bir dünya hayatında geriye bırakacağınız erdemli işler sizden kalan ve sizinle gidenlerdir. İsrail özür dilemeyeceğini söylemiştir. Diplomatik ilişkilerin kesilmesi savaş ilanı demek değildir ve şu anda artık bu denli sert demeçlerden sonra yapılması gereken devlet tavrı bu olmalıdır.

ww.omerfarukgergerlioglu.blogcu.com
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Gülen Söyleşisini Destekleyen Çıkmadı Demek Yanılan Gülendir.


Fethullah Gülen’in dünkü talihsiz açıklamaları hakkında basının tavrını dünden bu yana merak ediyordum. Bunun tevil edilecek bir tarafı yoktu çünkü! Öfke dolu olmak için ise çok sebep vardı.

Fethullah Gülen grubundan insanların yorumlarını okudum. Herkes ne diyeceğini şaşırmış halde. İtiraz edenler yahut soru soranlardan bazılarının mail gruplarından atıldığını biliyorum söyleşinin yalanlanmasını bekleyenlerin sayısı çok. "Senelerce izi kalacak bir açıklama" yorumunu yapan insanlar var. Bir de inanılmaz tevil yeteneğini konuşturan tipler de var. Basına gelirsek; Tüm gazetelere ulaşamadım. Ulaştığım kadarına baktım: Ahmet Hakan kısa bir derleme yapmış konu ile ilgili..

Nazlı Ilıcak vurucu bir soru soruyor: "Otorite zulmediyorsa gene itaat mi icap ediyor?" diyor haklı olarak..

Ali Karahasanoğlu'nun yazısı da etkileyici. Doğan grubu ise tek kelime ile bayram yapmış. Aykırı çıkışlar da yok değil hani. Cengiz Çandar yetmişli ve seksenli yıllardaki halini anımsatan bir yazı yazmış.

Kimleri sevindirdi, kimleri üzdü.. Kalpler kırıldı.. Bir rüya da geçmiş yıllarda olduğu gibi böylece BİTTİ.

Kürşat Bumin İHH ile Nasıl Tanıştı?

Dünkü yorumlardan sonra bugünkü gazetelerde çıkan yorumlardan bazıları şöyle: Kürşat Bumin İHH ile Tanışmam başlıklı yazısında klasik hümanist duruşundan kaynaklı çapaklı yorumları olsa da genel olarak şöyle diyor yazısının sonunda: "İHH Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'ın Gazze'ye yardım götürürken dini aidiyetin akıllarına gelmediğini belirttiği -o onlarca kez alıntılanan- güzel sözleri gibi gemiye çıkan İsrail askerlerinin elinden aldıkları silahları nasıl hiç düşünmeden denize attıklarına ilişkin açıklamaları da yıllardır dünyanın dört ucuna insani yardım ulaştırmaya çalışan bu "insani yardım militanı"nın duruşu hakkında yeterli bilgiyi veriyor sanırım. Dolayısıyla Yıldırım ve onun başında bulunduğu vakfı bizde bazı yorumcuların, Avrupa'da ise Bernard Henri-Levy gibi "eski filozoflar"ın yaptığı gibi Hamas'ın (ya da daha geniş daireye geçerek Müslüman Kardeşler'in) bir kolu olarak takdim etmeye çalışmak haddinden fazla önyargılı ve dolayısıyla tarafgir bir tutumdur. Tamam, İHH'nın üslup açısından (Zaman'dan Kerim Balcı'nın sözleriyle) bazı zamanlar "cidal ve itidal arasında yer yer gidip geldiği" izlenimi verebilir. Bu çerçevede kimi İHH gönüllülerinin hayattayken cephelerde nasıl savaştıklarından, nasıl birer mücahit olduklarından söz edilmesi de sorgulanabilir. Hatta, Bülent Yıldırım'ın Türkiye'ye ayak basar basmaz ettiği şu sözler son derece münasebetsiz de bulunabilir: "İlk şehit düşenler Güneydoğulu vatandaşlar oldu. Kürt kardeşlerim koşa koşa şehitliğe yürüdü. Bütün dünya da görecek Kürtler İslam'ın dışında mı? Selahattin Eyyübi'nin torunları mı?"(!)

Ancak İHH benim gözümde, içinde bu ve benzer eleştiriye açık yönleri barındırsa da, her şeyden önce –din-dil farkı tanımadan- çoğunluğu çocuk on binlerce Afrikalının katarakt ameliyatını yaparak onları ışığa kavuşturan bir kuruluştur. Bülent Yıldırım, bu alanda 2012 yılının sonu için hedeflenen sayının 100 bini bulacağını söylüyordu.

Ve biliyor musunuz ki, İHH'ya yapacağınız 100 liralık (sadece yüz lira) bir bağış, çoğunluğu çocuk bu on binlerce insandan birisini ışığa kavuşturuyor...

Ben tamı tamına üç yıl önce İHH'nın başlatıp yürüttüğü bu müthiş kampanyadan haberdar olduğumda, "Ben 'sivil toplum'un İHH gibi olanını severim" demiştim.

Bugün bazı sorular benim de aklımı kurcalasa da, görmeyen gözleri ışığa kavuşturan bu vakıf için yine üç yıl önceki gibi düşünüyorum. Bu kanaatimi koruduğum için mahçup olmam inşallah...."

'alıntı'
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Hep Biz mi İzin Almalıyız Hocam?

Ali Karahasanoğlu ile yazısının girişinde Fethullah Gülen'in yaklaşımını eleştiriyor devamında ise ironik biçimde otoriteden izin almanın nerelere varabileceğini gösteriyordu: "

İHH, Gazze'ye insanî yardım götürürken, mutlaka izin almalıydı, İsrail'den..

Doğru söylüyorsunuz; hocam!

Eğer izin vermezse, götürülmemeliydi o yardımlar.. Çünkü bu takdirde yapılmayan yardımın sorumluluğu İsrail'indi, değil mi hocam?!..

Sizin; 1970'li yıllarda Üsküdar'daki bir camide, İslâm tarihindeki "fedakârlığın zirve noktası" olayı anlatışınızı, hiç unutamıyorum..

Savaş sırasında yaralanmış, son nefeslerini vermek üzere olan üç sahabe, kendilerine uzatılan suyu içmeyip, "su... su..." diye inleyen diğer sahabeye, o suyun götürülmesini istediği anı anlatıyordunuz..

İslâm'ın en temel kavramlarından birisinin özünü zihinlere perçinleyen o tarihi olayı siz anlatırken, tüm cami ağlıyordu..

Siz de kürsüde ağlıyordunuz, hocam...

Şimdi ise, sadece biz ağlıyoruz.. Sizin (yanlış aktarıldığını umduğumuz) sözlerinizi; okurken hocam.."

Otorite Zulmediyorsa!

Nazlı Ilıcak ise "Gülen'in Yorumu" başlıklı yazısında oldukça önemli bir noktaya temas ediyor ve şunları ifade ediyordu: "Fethullah Gülen, İHH'nin davranışını "fayda getirmeyecek şekilde otoriteye başkaldırmak" diye nitelendiriyor. Bu tespite mukabil, şöyle bir soru sormak isterim: "Otorite zulmediyorsa gene itaat mi icap ediyor?"

Zalime itaatin, ne insani, ne İslâmi bir karşılığı olduğunu sanmıyorum. Ayrıca, Gazze gönüllüleri, çok önemli bir başarı elde ettiler: İsrail'in ablukasını yeniden dünya gündemine taşıdılar. Onurları zedelenerek, yokluk içinde yaşamak zorunda bırakılan Filistinlilere, onları düşünen, onlarla birlikte üzülen insanların var olduğunu hatırlattılar. Burada bir fayda yok mu?

Gülen, niçin böyle bir eleştiri yapma lüzumunu hissetti bilemiyoruz. Türkiye'de olsaydı, belki halkın hissiyatını görür, onları rencide edebilecek bu gibi sözlerden imtina ederdi."

Obama'nın Dili Gülen'in Dili

Mehmet Altan ise Konya'dan Pensilvanya'ya başlıklı yazısında görece nesnel bir dil üzerinden konuşsa da Recep Tayyip Erdoğan'ın dili ile Fethullah Gülen'in dilini kıyaslayarak geleceğe dair bir öngörüde bulunuyor: "İsrail vahşetine...

İçeriden bakış ile dışarıdan bakış arasında "farklılık" artıyor...

Başbakan'ın söylemi keskinliğini koruyor...

Öfkesi de ivmesini artırıyor...

Buna karşın, olaya dışarıdan bakışta "soğukkanlı bir mesafe" göze çarpıyor...

***

Yakın siyasal geleceğimizi İsrail'in barbarlığına bu "içeriden" bakış ile "dışarıdan" bakış arasındaki fark belirler ise şaşmam...

Sürece tavizsiz...

Atılan adımların tümünü Hamas üzerinden sahiplenerek bakmak var...

Yardımı yapamadan, Gazze'ye ulaşamadan, dokuz insanımızın öldürülmesine yol açan serüven olarak eleştirisel bakmak var...

Bu ikisi arasındaki farktan söz ediyorum...

Bu açıdan dün Konya - Pensilvanya...

Ve Ankara ile Washington hattında önemli bir gündü..."
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Ahlaki Olarak Sağlam Bir Yerde Durmak

Cengiz Çandar Referans'ta yayımlanan yazısında yaşan hukuk ihlali ve işlenen cinayetten hareketle açık biçimde hem İHH'yı suçlayanları eleştiriyor hem de olayı bütün olarak görüp şu açıklamayı yapıyor. Kekeme olmayan bu dil oldukça hakkaniyetli: "Kestirmeden söyleyelim:

1. İsrail devletinin askerleri 'uluslararası sular'da Gazze'ye 'insani yardım malzemesi' götüren bir konvoya saldırmışlardır.

2. İsrail askerleri bu saldırılarıyla 'silahsız' dokuz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını öldürmüşlerdir.

Birincisinin 'uluslararası hukuk'a girebilecek, sığabilecek hiçbir yanı yoktur.

İkincisi ise düpedüz 'cinayet'tir.

Bu iki tartışma götürmeyen 'gerçek'ten hareketle:

1. İsrail devletini temsil eden İsrail hükümeti hesap vermek zorundadır.

2. Bu 'cinayet'in sorumlularının cezalandırılması gerekmektedir.

Bu çıplak, çırılçıplak gerçeklerden hareket etmeyen, yola çıkmayan hiç kimse; adı ister İsrail saldırısının 'meşru olduğunu' söyleyen ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, ister Fethullah Gülen olsun, ister Türkiye'deki iktidar mücadelesine taraf olan ve iktidarın ayağı sürçsün diye pusuya yatmış siyasi aktörler ve isterse gözleri Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla kararmış, körleşmiş ve zıpırlıkta sınır tanımayan Türkiye'nin bazı köşe yazarları olsun, ne hukukî, ne siyasi ve ne de ahlâki olarak sağlam bir yerde duramazlar." Burada şunu da anımsatalım Said Nursi Onaltıncı Mektub'un Zeyli'nde şöyle diyor: "Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dava etmek ve onlara müracaat etmek; bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir." Dolayısıyla her türlü haksızlığı uygulayan, BM kararlarını takmayan, ahlaki hiçbir değeri olmayan bu insan bozmalarından hak dilenmek, mutabakat aramak son derece anlamsız gelmekte. Ancak medeni insanlara karşı hukuki yollar aranır..

"Aşırı İslamcılığın En Etkin Muhalifi"

Mehmed Ali Birand ise Milli Görüş-Fethullah Gülen çekişmesinden hareketle Gülen'in yaptığı açıklamaları çok anlamlı bulduğunu ifade ederek onun farklılığını durduğu yerden şöyle anlamlandırmakta: "Fethullah Gülen hareketi ile Milli Görüş hareketi arasındaki yaklaşım farkı, hiç beklenmedik şekilde ortaya döküldü. Milli Görüşçüler çok memnunlar. Konuştuklarım "Fena bir gol attık" diyorlar. Golü de Gülencilerin kalesine attıklarını söylüyorlar. Baktım da, gerçekten Gülen ekibi rahatsız.

Tam Türkçe Olimpiyatları gibi dev bir organizasyonun ortasındayken ortaya çıkan Mavi Marmara gemisi, tüm gösterilerin ikinci plana düşmesine neden oldu. Onca çaba, boşa gitmedi ancak gereken medya ilgisini toplayamadı. Gülen cemaati Milli Görüşçülerin bu kampanyalarını da oldukça net şekilde eleştiriyor. Hele Fethullah Gülen'in, Amerikan Wall Street Journal'daki söyleşisi, bunun en tipik örneği. Gülen ekibi, Milli Görüşçüleri kaba ve İslam'ı kullanarak, sırf kendi propagandalarını yapmak için abartılı bir gösteri peşinde koşmakla suçluyorlar. "Biz de Gazze'ye, hem de yıllardır muazzam yardım yolluyoruz. Amacımız Gazzelilere insani yardım yapmak olduğu için, BM aracılığı ile ve normal yollardan götürüyoruz" diyen, Gülen'e yakın bir isim, Milli Görüş'ü Türkiye'nin başına dert açmakla suçluyordu.

Gülen'in söyleşisi de hemen hemen aynı çizgide. Doğrusu ben şaşırdım. Toplumda öylesine bir duygu kabarması var ki, bu ortamda Gülen'den böyle bir eleştirinin gelmesi, çok anlamlı. Gülen, kendini son derece farklı bir yere koyuyor ve aşırı İslamcılığın en etkili muhalifi olacakmış gibi bir izlenim veriyor. Çok dikkatle dinlenmesi ve bazı dersler alınması gereken uyarılarla dolu bir söyleşi..."
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Otorite Ve Max Weber İtikadı

Taha Akyol ise muhafazakar liberal teologluğunun burada da işlemesinden oldukça memnuniyet duyduğunu açıkça ifade ederek Max Weber üzerinden bayram ediyor:

Olayın başından itibaren Zaman gazetesinin yayınları da farklı oldu. Mesela dün Zaman'ın manşeti "Uluslararası soruşturmaya ilk delil Adli Tıp'tan"dı. Halbuki öbür gazeteler şehitliği, şehitlerin cenaze törenini, İsrail'in katliamını, 'gazâ'yı manşet yapmışlardı.

Basit bir taktik farkı değil...

Bu fark "otorite" ve "itaatsizlik" kavramlarında somutlaşıyor. Gülen "otoriteyi hiçe sayma"yı doğru bulmuyor, itaatsizlik eylemleri yerine "diplomatik yollar"ı tavsiye ediyor...

İHH çizgisinde ise "sivil itaatsizlik" kavramı ve "aktivist" tipi öne çıkıyor.

İslami kesimdeki değişimi ve çeşitlenmeyi görmek önemlidir: Türkiye'de toplumsal modernleşmenin yani şehirleşme ve dışa açılmanın toplumda yarattığı çeşitlenme, çoğulculuk ve sivilleşme İslami kesimde de yaşanıyor...

Düşünce ve davranış farklılaşmaları İslami kesimde de ortaya çıkıyor.

Seyyid Kutup'ların, Mevdudi'lerin "devlet" ve "şeriat düzeni" odaklı İslam anlayışı yerine demokrasi vurgusunu ve sivil toplum davranışlarını ön plana çıkaran anlayışlar gelişiyor...

Kim bilir, Max Weber yaşasaydı "ben dememiş miydim?" diye yorumlardı belki de.

Gülen'in "otorite" duyarlığı geleneğe ve evrensel anlamdaki muhafazakârlığa, mesela Edmond Burke'ün anlayışına daha uygundur. Davranış modeli olarak "diplomatik yollar"ı tercih etmesi de ister istemez yine gelenekteki "suhulet, istimalet, hilm" gibi kavramları çağrıştırıyor.

İHH'nın davranışları ise mesela Green Pease'e benziyor; "sivil itaatsizlik" kavramı ve "aktivist" tipi öne çıkıyor. Bosna ve Çeçenistan konusunda da aynı "aktivist" yardım eylemlerinde bulunmuşlardı.

Dikkat çeken başka bir yön, her ikisinin de dışa açık olması, başka dinlerden, hatta ateist insanlarla belirli konularda beraber olabilmeleridir."

Ertuğrul Özkök ise açıklamalara benim gibi hiç şaşırmamış.Yalnız olmadığıma sevinemedim doğrusu. Şöyle diyor yazının girişinde Özkök:

"DÜN sabah saatlerinde bir dostum aradı.

Fethullah Gülen'in Wall Street Journal'deki sözlerine çok şaşırmış görünüyordu.

"Ben hiç şaşırmadım" dedim.

Evet, şaşırmadım, tanıdığım Fethullah Gülen bu insandır.

Ne Türkiye içinde, ne Türkiye dışında din eksenli maraza çıkarılmasından hoşlanmaz.

Tam aksine, din eksenli gerginliklerde hep yatıştırıcı bir rol oynamıştır.

Yıllar önce Çevik Bir'e telefonda bunları anlatmaya çalışmıştım." Devamında ise İslamcı hassasiyet ile dindar yahut sağcı hassasiyetin altını çiziyor.

Bu yazılar dışında Eyüp Can'ın yazısında Gülen'in konuştuğu Amerika'nın en etkili sağcı gazetesinin Wall Street Journal olduğunu öğreniyoruz. Devamında ise yine Gülen'in hikmetinden sula edilemez karizmasının vurgulanışına şahit oluyoruz.

İlk Söyleşinin Açık Ettikleri

Mehmet Y Yılmaz İsrail yandaşı olarak nitelendirilmiş olmanın da acısıyla kaleme almış yazısını ve Gülen söyleşisi ile ilgili önemli tespitlerde bulunmuş Yumuşak güç olarak İsrail'e önemli bir alan açan söyleşi aynı zamanda Gülen'in ABD'de bir gazeteye verdiği ilk söyleşi olma özelliğini taşımakta:

"Dün The Wall Street Journal'da Fethullah Gülen ile yapılan bir söyleşi yayımlandı. Bu, Gülen'in ABD medyasına verdiği ilk söyleşi. Şöyle diyor Fethullah Gülen: "İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır!"

Gülen, kendisine yakın olanlara da böyle bir yardım işini örgütlemeden önce "İsrail'den izin alın" dediğini de söylüyor.

Fethullah Gülen'e katılmıyorum. Bu otoriteye başkaldırıdır evet, ama zaten amaç da Gazze'deki insanlara o kötü şartlarda yaşamayı dikte eden otoriteyi teşhir etmekti.

Ama şu ortaya çıkıyor: Bu işin böyle gerçekleştirilmesinde yanlışlıklar olduğunu söyleyen bir tek bizler değiliz. Fethullah Gülen de mi "İsrail yanlısı"?

WSJ'nin haberinde dikkatimi çeken bir şey daha oldu.

Gülen, kendisini Pensilvanya'da ziyaret etmek isteyenlerden öncelikle bulundukları bölgedeki kongre üyelerinin seçim kampanyalarına bağış yapmalarını istiyormuş! Yerel politikacıları desteklemenin İslami bir gelenekten kaynaklandığını söylüyormuş.

İşte bunu gerçekten ilginç buldum. Acaba Gülen'in yıllardır ABD'de rahatça hareket edebiliyor olmasının nedeni de bu bağışlar mı?"

Anlaşılan Fethullah Gülen'in açıklamaları daha çok yazı yazılmasına sebep olacak. Ama üç aşağı beş yukarı bu açıklamalar yukarıdaki yazıların anlam çerçevesinde olacak..

Asım Öz/Haksöz Haber
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Fetullah Gülen' in Gazze yardım gemilerini suçlayan ifadelerine karşılık olarak Mesaj Haber olarak İmamı Alinin Şu sözünü Buradan F.Gülene İletiyoruz; "HAKSIZLIĞA KARŞI SUSANLAR DİLSİZ ŞEYTANLARDIRLAR."

Fethullah Gülen’in her sözü olay oluyor. Maşallah Pensilvanya’dan Türkiye’nin altını üstüne getirecek açıklamalar yapabiliyor. Türk yardım gemisine yapılan İsrail saldırısı sonrası yaptığı açıklamada yardım gemisindeki Türkleri “otoriteye başkaldırmamaları” konusunda uyarması dikkat çekiciydi.

Oysa İsrail saldırısı uluslararası sularda gerçekleşmişti. Yani İsrail kendisi ile yani egemenlik alanı ile hiç ilgili olmayan bir bölgede saldırmıştı. Hocaefendi böyle bile olsa, yerin hiç de önemi yok anlamında “otoriteye başkaldırmayın” diyordu. Yardımın gittiği yer de Gazze. Orası da İsrail toprağı değil. İşgalci Yahudilerin kontrol altında tuttukları bir işgal alanı.

Fethullah Gülen bir terör devletinin otoritesine baş kaldırılmasından rahatsız olduğunu dünyaya ilan ediyor.

Baş kaldırılan otorite İsrail otoritesi olunca tartışma daha da girift bir hal alıyor. Yani Fethullah Hocaya mı kalmış İsrail otoritesinin avukatlığını yapmak diye düşünmeden edemiyor insan.

İsrail bir askeri devlet statüsündedir. Devletin, siyasetin, bakanlıkların kilit isimleri asker kökenlidir. İsrail kimliği, ordu ile belirlenmiştir. Din ile bütünleşen ordu, İsrail vatandaşlarının milli bilinçlerinin oluşmasında ve dini hedeflerinin gerçekleşmesinde en önemli unsurdur.
İsrailli gazeteci Uri Avnery, İsrail’i şöyle tanımlar: “İsrail, devleti olan ordu!”

Türk gemisine saldırıp 9 Türk’ü öldüren işte bu “devleti olan ordudur!”

Fethullah Gülen bu “askerî devletin otoritesine karşı çıkılmamasını, baş kaldırılmamasını”
istiyor.

İsrail devletinin otoritesini savunma noktasında Pensilvanya’dan beyanat buyuran Hocaefendi’nin Türkiye devletinin otoritesini tanıma ve savunma noktasında bazı problemleri olduğu biliniyor. Gülen, Türkiye yaptığı bir konuşmasında kendi cemaatine “Anayasal kurumlardaki güç ve kuvveti cephenize çekinceye kadar her adım erkendir” diyordu.

İsrail için “devletin otoritesine bağlı olmak gerektiğini” söyleyen hocaefendi, kendi devleti olan Türkiye söz konusu olunca “devletin otoritesi olan temel kurumların” ele geçirilmesi gerektiğini emrediyor.

Yani söylemler otoritenin kimliğine göre değişiyor.

Fethullah Gülen’in ABD otoritesi konusundaki görüşleri de pek gizli değil. Bakın bu sütunda daha önce neler yazmışız:

“Tahkikat nedeniyle biri FBI’dan, diğeri Dışişleri Bakanlığı’ndan iki genç insan geldi. Geldiklerinde ‘fikirlerinden de istifade edelim’ diye bir kaç soru sordular. Bana samimi olarak şunu sordular: ‘Siz Irak’ta Amerikalıların nasıl tasarrufta bulunmasını istersiniz? İşgalden sonra Irak’ta nasıl bir irade makul olur?’ Dedim ki: ‘İşgal olmuş, siz ne derseniz deyin, halk bu meseleye işgal diyor. Benim fikrimi soruyorsanız Irak’ta öyle bir demokrasi kurun ki, Türkiye’den ileri olsun. Türkiye’ye imrenmesinler, Müslümanlara öyle müsamahalı davranın ki İran’a imrenmesinler” (25.05.2005, Yeni Mesaj)

Fethullah Hoca Pensilvanya’dan Iraklılara ABD otoritesine nasıl tabi olunacağını, Türklere İsrail otoritesine başkaldırmamalarını” öğütlüyor.

Peki Türkiye olunca neler söylüyor.
Onu da yukarıda yazdık işte!

Muharrem Bayraktar
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Av. Cavit Torun

cavittorun.jpg

İSRAİLİN BARBARLIĞA VARAN GÜCÜNÜN ADI OTORİTEMİ?
08-06-2010

İsrail,doğu dünyasında tam anlamı ile batıyı, onun felsefi inanç ve dünyaya bakışını temsil ediyor.
Batı dünyasının emperyal ayağının bir numaralı temsilcisi durumunda.


1947 yılından beri süerkli biçimde Filistin topraklarını işgal ediyor. Genişlemek için elinden geleni yapıyor.

1948 savaşından sonra, NEREDE İSE TAMAMI YEŞİL TARALI ALAN HALİNDE FİLİSTİN TOPRAĞI, BİRDEN SARIYA DÖNDÜ VE BATI ŞERİA İLE GAZZE ŞERİDİ DIŞINDAKİ TÜM ALANLAR İSRAİLİN ELİNE GEÇTİ.

İsrail şu anda sadece Filistinlilerin topraklarını değil, aynı zamanda Suriye’nin topraklarını da işgali altında tutuyor. Golan tepeleri.
Ürdün toprakları olarak bilinen Batı Şeria(Kudüs Dahil) İsrail tarafından işgal edilmiş bulunuyor.

İsrail ile Ürdün Haşimi Krallığı arasında 1994 yılında bir barış anlaşması imzalandı. İsrail bu anlaşma ile sadece 300 kilometre karelik çöl halindeki bir alanı Ürdüne geri verdi. Ama 3 bin dönümlük en kaliteli ürünlerin yetiştiği sulu alan,Ürdün tarafından güya İsrail’e 25 yıllığına güya kiraladı. Taraflar sözleşmenin uzatılabileceğini de kararlaştırmış durumdalar.

Ürdün Nehrininin batı tarafını oluşturan ve Ürdün ülkesinin en zengin, tarıma elverişli toprakları İsrail’in eline geçmiş bulunuyor.
Batı Şeria bölgesinin bir kısmı Filistinli/Ürdünlü Müslümanların elinde. El Fetih burada icrai faaliyet ediyor. Ve El Fetih’in yönetiminin başında bulunan Mahmud Abbas Batı Şeria da yaşıyor.

Ürdün Nehrinin doğu kanadı boyunca Nezzel, El Hüseyin, Nasr, Beka,Gazze,Hıns, Vahdet, Talibiyye,Madebe, Hıttın, Rusayfa,Sabra, Şatilla kamplarında yüzbinlerce Filistinli Müslüman derme çatma baraka yapılarda yaşıyorlar.

Burada yaşayanların işi yok, aşı yok. Yaşadıkları evlerin suyu yok, sağlık tesisleri yok, elektriği çok sınırlı.

Bu yaşananlar kafi değilmiş gibi sürekli biçimde İsrail uçaklarının saldırısına maruz kalıyorlar.

Sabra ve Şatilla Kamplarında yaşananları lütfen hatırlayın. Bütün yapılar yerle bir edilmiş, çevre depremden beter hale gelmişti. Ortalığa saçılan çocuk bebeklerinin hüzünlü hali ta derinlerden içimizin burkulmasına sebep olmuştu.

Yabancı basın mensupları saldırı sonrası buraları ziyaret ederek görüntüleri geçtiğinde hiç kimse bu yapılanlara inanamamıştı. Bunları insanlar yapamazdı. Hele kendileri soykırım yaşamış olan insanların bunu yapması akıllara ziyandı. Ama olmuştu işte.
İsrail Filistinlileri yok ederek kendi insanına refah ve konfor sunuyor.

Yanıbaşlarındaki İsrail halkı bütün dünya nimetlerinden sınırsız istifade etme imkanına sahip bir hayat sürerken, Milyonlarca Filistinli Müslüman 60 seneden beri sürgün yaşıyor. Nerede ise üç neslin yaşama adına bildikleri tek şey İsrail zülmu,bomba, yıkım, tanklar, fosfor bombaları, ölüm.

İşte bunun adı Otorite.

Bu otoritenin daha ne kadar süreceğini kimse bilmiyor.

32 ülkeden insanlar çocuklarının boğazından keserek Gazze Şeridinde yaşayan insanlara gönderdiği yardım malzemesine İsrail Uluslar arası sularda el koydu.

Onlarca yardım gönüllüsü öldürüldü. Onlarcasını hunharca yaralandı.

19 yaşındaki Lise Öğrencisinin başına 5 kurşun sıktılar. Hemde yakın atışla. Bu(Yakın Atış) 40 cm mesafeden daha kısa bir atışı ifade ediyor. Demek ki, yavrumuzun eli kolu bağlı olduğu halde doğrudan başına dört kurşun sıkmışlar.

Bunun adı otorite.

Otorite,Uluslar arası sularda seyreden yardım gemilerinin biraz sonra kendi karasularına gireceğini, buna engel olmaya hakları bulunduğu yalanı ile tüm İNSANLIĞI KANDIRIYOR.

Bas bas bağırıyorum. Kimse sesimi duymuyor. Deniz hukukundan kimse anlamıyor.

Bir gemi Uluslar arası sulardan çıktıktan sonra GAZZEYE YÖNELMİŞ ise, burada İsrail’in Karasuları söz konusu değildir.

Gazze İsrail toprağı değil.

Bir buçuk Milyon Müslümanın yaşadığı topraklarda seçim yapılmış İsmail Haniye Başbakanlığa getirilmiştir.

Filistin DEVLETİ kurulmamış ve Uluslar arası hukuka göre tanıma işlemi gerçekleştirilmemiş olsa bile, burada yaşayan İnsanların Uluslar arası hukuktan yararlanmasına engel bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki, tüm dünya ulusları yasal platformlarda Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan insanların Uluslar arası hukuktan yararlanmaya hakları olduğunu kabul etmişlerdir.

MAHMUD ABBAS BAŞTA ABD OLMAK ÜZERE DÜNYA DEVLETLERİNE RESMİ GEZİLER YAPMIYOR MU? ORALARDA DEVLET BAŞKANI, BAŞBAKANLAR, DIŞİŞLERİ BAKANLARI TARAFINDAN RESMİ TÖRENLERLE KARŞILANMIYOR MU?
BU KARŞILAMALAR HANGİ ULUS ADINA YAPILIYOR?

İSRAİL DEVLETİ ADINA MI,YOKSA FİLİSTİN HALKININ TEMSİLCİSİ OLMALARI SEBEBİYLE Mİ GERÇEKLEŞİYOR?

Yaser Arafat o meşhur Gerilla Kıyafeti ile kaç kez Beyaz Saray’da Bill Clinton VE Bush tarafından ağırlandı?

Aaah aahh, gören göz lazım,çalışan kafa, hatırlayan gönül/kalp/lazım insanlara ve tabiiki bize.

Basiretinizi açın ve tüm avazınız çıktığı kadar bağırın,

Denize sınırı olan her ülke gibi Filistin’in/Gazze’nin/ Ak Denizde uzantısı olan alanda, en az 6 mil, en fazla 12 Mil uzunluğunda Karasularından yararlanmaya hakkı vardır.

İsrail’in bu alana yaptığı tüm tecavüzler Uluslar arası Deniz Hukuk Sözleşmelelerine aykıdırır.
Bu alanlarda ki korsanlığın otorite ile bir ilgisi yoktur.

Bu bir otorite değil, doğrudan doğruya "dünya uluslarının bağlı bulunduğu uluslar arası hukuktan kaynaklanan otoriteye" baş kaldırmadır.

Haydutluktur.

Dünya üzerinde örneği bulunmayan bir Devlet terörüdür.

Bu terör devleti ABD nin maddi ve manevi desteği ile elde etmiş olduğu silah gücünden ötürü tüm ulusları kendisine kul köl yapmak istemektedir.

30.Ocak.2009 tarihinde Davos’ta İsrail Başbakanı Şimon Perez’in Sayın Başbakana hitap ederken ki hareketlerini lütfen hatırlayınız. Efendi sanki kölesini azarlar tavırlar içerisinde idi.

Ama Sayın Başbakan o meşhur çıkışı ile "sizler adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz, plajlarda ailesi ile piknik yapan çocuklara ne için saldırdınız ve onları hangi gerekçe ile öldürdüğünüzü bir düşünün. Sizin İki Başbakanınız /ben tanklar üzerinde Filistin topraklarına girdiğimde, bir başka havaya bürünüyor,kendimi bir başka mutlu hissediyorum/demişti. Ben bu kişilerin isimlerini de verebilirim. Şimdi aynı tavrı siz sergiliyorsunuz.Zülme alkış tutmayın. Buradan o alkışı tutanları da kınıyorum. İsrail’li yazar Girad Adramoni, İsrail Barbarlığı Zulümlerin de ötesinde bir noktaya gelmiş bulunuyor" demişti.

Adamlar yemediler, içmediler, bu sözleri not ettiler ve fırsatını buldukları ilk anda onlarca vatandaşımızı öldürdüler, onlarcasını yaraladılar.

Ben kimi insanlarımızın İsrail’in gelmiş olduğu silah gücüne bakarak, onunla savaşmanın akıl karı olmadığı yolundaki düşüncelerini anlamaya çalışıyorum. Ama bunun İsrail’in her türlü eyleminin doğru olduğu anlamına gelecek yorumlara sebebiyet vermemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kimse İsrail’e savaş ilan etmiş değil, herkes onun şerrinden korunmak için binbir türlü gayret gösteriyor. Daha bir sene önce Gazze’ye yapılan saldrırının gerekçesi ne idi. 1500 insan hangi suçları sebebiyle fosfor bombaları ile katledildi, 4500 insan hangi sebepten yaralandı?

Otoritenin geldiği noktaya birazda bu açıdan bakmak gerekiyor.

İsrail’in "otoritesinin/gücünün" büyüklüğü,İsrail’li yazar Girard Adromoni’nin dediği gibi İsrail Barbarlığının ve zulmünün üzerinde bir masumiyet şalı gibi anlaşılmaya müsait yorumlara izin vermemeli.

Kendimizi çok iyi anladık ta, geriye İsrail’i anlamak mı kaldı?

İşimiz bu mu?
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Fethullah Gülen ve İsrail’in Otoritesi
İshak Koçer tarafından yazıldı


Günlerdir Türkiye ve dünya gündemini İsrail'in Gazze'ye insani yardım götürmek isteyen çeşitli ülkelerden barış aktivistlerine uluslararası sularda yapmış olduğu müdahale ve bu müdahale sonucu sebep olduğu ölümler oluşturuyor. İHH önderliğinde Mavi Marmara adlı gemiyle yola çıkan barış aktivistlerinin tek suçu, Ortadoğu'da Yahudiler dışında kimseye yaşam hakkı tanımayan, kurulduğu günden bu yana terörist bir mantıkla yönetilen İsrail'in ablukası altında yaşam mücadelesi veren Gazze halkına insani yardım götürmek istemeleriydi.Mavi Marmara adlı gemi insanlık adına çıktığı bu yolculukta vicdan, merhamet ve insanlık adına hiçbir değerden nasiplenememiş İsrail devletinin askerlerinin müdahalesine uğradı ve dünya barış ve insanlık adına yola çıkanların yok edildiğine şahit oldu.

Böylesi bir vahşilik sonrasında Nikaragua İsrail ile tüm diplomatik ilişkilerine son verdi, Türkiye, Brezilya, Mısır, Yunanistan ve İsveç büyükelçilerini geri çekti. Birçok ülkede meydanlar İsrail'e duyulan öfkeyle doldu.

İsrail dünyayı bu derece öfkelendirmişken, dünyanın her yerinden tepkiler gelirken, Deniz Baykal'ın samimiyetinden şüphe etmediği Fethullah Gülen, inzivaya çekildiği ABD'de Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda, yardım gemisine öncülük eden İHH'yı "İsrail'le anlaşmamaları otoriteye başkaldırmaktır" diyerek eleştiriyor, İsrail ile anlaşmadan böyle bir organizasyonu yapmayı yanlış bulduğunu söylüyordu.

Wall Street Journal'a verdiği röportajda İHH ismini ilk defa duyduğunu söyleyen ve İHH'yı İsrail'le anlaşmadan giriştiği faaliyetden dolayı "otoriteye başkaldırmak" diyerek eleştiren Fethullah Gülen yaptığı açıklamalarla kendisine gönül vermiş birçok insanı şaşırtmış durumda.

Gülen'in açıklamaları sonrasında İHH başkanı Bülent Yıldırım "Doğrusu üzüldüm, inşallah bu haber yanlıştır, ben başsağlığında bulunmasını bekliyordum" diyerek üzüntüsünü belirtiyordu.

Açıkcası ben Fethullah Gülen'in "otorite" konusundaki sözlerine şaşırmıyorum. Aksine Fethullah Gülen'in açıklamalarına şaşırıp üzülenleri gördükçe şaşırıyorum.

Daha önce bu sitede Ahmet İhsan, Fethullah Gülen ve cemaatiyle ilgili kaleme aldığı yazısında Gülen'in ve cemaatinin birçok meselede nasıl devletçi bir tutum aldığını işlemiş ve hislerime tercüman olmuştu.

Bugün yine otoriteyle anlaşmaktan bahseden Fethullah Gülen bana göre kendisinden bekleneni yapmıştır.

Fethullah Gülen'in otoriteye başkaldıran bir eylemi ne zaman oldu ki bugün olsun?

12 Eylül darbesinin mimarı olan Kenan Evren'e methiyeler düzen Fethullah Gülen değil miydi? Koskoca bir ülkeyi hapishaneye çeviren, binlerce insanın hayatında derin yaralar açan, hazırlattığı anayasa ile otuz yıldır darbe anayasasıyla yönetilmemize sebep olan darbeci bir generale methiyeler düzen birisi elbette "otoriteye başkaldırmayın" diyecektir.

28 Şubat'ta postmodern darbe yapan askerlere ses çıkarmayıp sivil hükümeti eleştiren, başörtüsü eylemlerinin en yoğun olduğu dönemlerde söyledikleriyle ciddi bir kırılmaya sebep olan da Fethullah Gülen'di.

Fethullah Gülen bugün tek amacı yaşam mücadelesi veren Gazze halkına yardım götürmek isteyen aktivistlere kendisinden beklenildiği gibi "İsrail'le anlaşılmalıydı" diyor.

Fethullah Gülen bilmelidir ki, İsrail'le anlaşmaya çalışmak ve İsrail'in Gazze'deki otoritesini kabul etmek, İsrail'in yasadışı ablukasını kabul etmek demektir. En önemlisi de Gazze'deki mazlum insanların İsrail'le anlaşılmasını bekleyecek lüksleri yoktur, çünkü Gazze'de insanlar tam anlamıyla bir yaşam mücadelesi vermektedir. Böyle bir durumda Gazze'ye yardım götürmek isteyen insanları katleden İsrail'le anlaşmak nasıl mümkün olacak merak ediyorum.

"Rotamız Filistin, yükümüz insani yardım" diyenler Gazze'ye ulaşamadılar ama Hz. İbrahim'in yandığı ateşi söndürmek için ağzında su taşıyan karınca misali saflarını seçtiler. Bir köşede inzivaya çekilmek yerine "zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır" diyen bir peygambere daha layık bir duruş sergilediler.

Her ne kadar Fethullah Gülen "İsrail'le anlaşılmalıydı" dese de Mavi Marmara ile yola çıkan aktivistler İsrail'in zorbalığını tüm dünyanın gündemine soktular. Sırf bu bile bir köşede elini taşın altına sokmadan yaşamaktan çok daha değerli, çok daha anlamlıdır
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Zalim Bir Otoriteye Baş Kaldırmak



59242.jpg
Siyonist zalim israil devletinin Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırıdan sonra, bütün dünyada israil devletine karşı nefretin ve tepkinin had safhaya çıktığı bir dönem içerisindeyiz. Bu dönem içerisinde siyonist devletin işlediği insanlık suçunu meşru göstermeye çalışan kurum, kuruluş ve kişilerin olduğunu da görmekteyiz.

İsrail devleti kurulduğu günden beri, düşmanlarının yanında dostları ve yandaşlarının olduğunu ve israilin işlediği her cürümden sonra, israilin yanında olduklarını ve onların düşmanı olmadıklarını -bütün tepkilere rağmen- açıklamaktan, yazmaktan geri durmayan kişilerin kimler olduğunu bu son olayla birlikte birkez daha gördük.

Her fırsatta islam düşmanlığı yapan insanların, israile sempati duymalarını hatta israilin müslümanları katlettiğinde bile israili desteklediklerini normal karşılayabiliriz. Bu tür insanların ne oldukları bellidir zaten... Ve bu tür insanların daha önce "ruhum yahudidir" gibi açıklamalarının olduğu da bütün ülke tarafından biliniyor.

Ama son 4-5 gündür bakıyoruz ki, terörist devlet israilin gayri meşru saldırısını, meşru göstermeye çalışan insanların çoğaldığını görüyoruz. Saldırıdan sonra seslerini çıkartmayanların bu aralar seslerini yükseltiklerine şahit oluyoruz. Belli ki bir yerlerden veya birilerinden güç ve destek alıyorlar.

İHH nin yaptığı açıklamaya göre, uzun bir süredir Gazzeye insani yardım ulaştırmak için israilli yetkililere ulaşılmaya çalışılmış. İnsani yardımları diplomatik yollarla götürmek istediklerini yetkili mercilere defalarca bildirmelerine rağmen bir cevap alınamamış.

İnsani yardım götürmeyi üzerlerine borç bilen bu mütedeyyin insanlar, sivil kişilerin de desteklerini alarak yardımları deniz yolu ile ulaştırmaya çalıştılar. Ama terör devleti israil insani yardıma bile tahammül edemeyerek, bu savunmasız insanlara karşı özel yetiştirilmiş komandolar ile saldırdı.

Dokuz tane vatandaşımızı şehid edip, elliye yakın insanın da yaralanmasına sebep oldu. Bu durumda acımız varken, acımız büyük iken, başsağlığı beklerken, "otoriteye baş kaldırılmamalıydı" gibi sözlerle eleştirilmek hiçte hoş bir durum olmasa gerek...

Otorite meselesine gelirsek... Otoriteye başkaldırılmamalıydı, gibi acizane sözlerle insanların siyonist devlete karşı bakış açısını değiştirmeye çalışanları hiç hoş karşılamıyoruz. Tarihimize baktığımız zaman haksızlık, zulüm ve zorbalık yapan ülke, devlet ve şahıslara karşı, yani otoritelerine karşı mazlum ve mustazafların baş kaldırdığını görüyoruz.

Otoriteye baş kaldırmayıp, otoritenin istediği şekilde hareket etmektense kahramanca mücadele edip can vermek daha evladır kanaatimce... "Zillet altında yaşamaktansa, izzetli bir şekilde ölmeyi tercih ederim" diyen Efendimizin torunu Hz.Hüseyin gibi...

Allah ın emirlerinin yerine getirilmesine izin vermeyen ve müslümanlara düşman olan bir otoriteye baş kaldırmak, her bilinçli müslümanın yerine getirmesi gereken bir vazife olmalıdır. Bu illa ki, savaş meydanlarında mücadele etmek ile olmaz. Zalim bir otoriteye başkaldırmanın daha başka yolları da olmalıdır.

Bir haksızlığı, bir yanlışı, bir zulmü gördüğümüzde onu "elinizle, dilinizle yada kalbiniz ile buğz edin" diyen Peygamberimizin sünnetini yerine getirmek için en azından bu üç aşamadan birini yerine getirmemiz gerekir. Tabi önceliğimiz ilk iki aşama olmalıdır.

Biz müslümanlar olarak, dünyanın neresinde olursa olsun haksızlığa ve zulme uğrayan insanların yanında olmalıyız. Maddi çıkar ve menfaatimiz için; güçlünün, elinde imkan olanların yanında olacağımıza bedel ödemeyi göze almalıyız. Zulmedenin zulmünü yüzlerine haykırmalıyız, tıpkı ecdadlarımızın haykırdığı gibi...

İşte bu durumda; diplomasi ve insanlıktan anlamayan siyonistlerin otoritesine başkaldırmanın neresi yanlış Allah aşkına... İsrail devleti seni tanımayacak, bir çakı bile olmayan gemilerde silah vardı diyecek, seni terörist ilan edecek, izin almak için görüşmelerine hiçbir cevap vermeyecek, uluslararası sularda sana bomba ve mermiler ile saldıracak ve dokuz insanımızı şehid edecek...

Bunları yaparkende kendini devamlı haklı görecek, insanlık adına özür dilemeyecek, Birleşmiş Milletlerin kınamasını takmayacak ve tüm dünyaya meydan okurcasına küstahça açıklamalar yapacak...

Ey vicdan sahibi insanlar! Silahsız ve sadece insani yardım götürme amacında olan insanların yaptıkları bir başkaldırımıdır veya bir isyan mıdır? Varsayalım israil itaat edilmesi gereken bir otoritedir. Sizce; insanlıktan ve diplomasiden anlamayan, öldürmekten ve zulmetmekten büyüz zevk alan bir otoriteye itaat edilir mi?

Selam ve dua ile...

MUHAMMET ŞERİF
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
OTORİTEYE BAŞKALDIRI, İSRAİL’İN KABUSU

Son günlerde Tunus ve Mısır’da yaşananları takip ediyorsanız, halkı Müslüman ülkeler de dikta rejimlere,zalim yöneticilere karşı bir hareketlenme,başkaldırı olduğunu göreceksiniz.Aniden başlayan bu isyan,Tunus halkının özgürlük arayışı ve kendi kendilerini yönetme iradesinden başka bir şey değildir.Mısır’daki ayaklanma ise;Arap Aleminin lideri sayılan bir ülkede, yaklaşık 30 yıldır yönetimi elinde bulunduran, işbirlikçi diktatör HÜSNÜ MÜBAREK’in devrilmesi hadisesiyle sonuçlanacak gibi gözükmektedir..İnsanlar artık özgürlük ,bağımsızlık ,ekonomik kalkınma,refahtan pay alma,şeffaf yönetim,demokrasi istiyor .

Beri taraftan bu ayaklanmaların Sudan’a,Yemen’e,Cezayir’e, diktatörlük veya krallıkla yönetilen başka ülkelere sıçrama ihtimali var.Bu arada,Lübnan’da yeni hükümet,siyasi parti haline dönüşen ve Lübnan’ın bağımsızlığını savunan Hizbullah’ın desteğini alan bir başbakanla kuruluyor.Hakeza,Filistin’de Mahmut Abbas ve avanesinin foyası ortaya çıktı.Hamas’ı yok etmek için İsrail’le nasıl bir işbirliği içerisine girdiği,Yaser Arafat’ın belki de öldürülmesiyle sonuçlanan bir süreçten sonra Batı,ABD ve İsrail’in desteğiyle yönetime geldiği ve Kudüs’ü adeta Yahudilere peşkeş çektiği ortaya çıktı.

El Cezire Televizyonunda Filistin,İsrail ve MAHMUT ABBAS’la alakalı belgelerin yayımlanması, Ortadoğu coğrafyasını sarstı.Arap yöneticilerinin çoğunun, bağımsızlık isteyen Hamas’a karşı İSRAİL’le işbirliği içerisinde olduğu görüldü.Şu sıralar Suriye yönetimi yani BEŞŞAR ESAD’da akıllı davranarak reformlara başlayacağını söylüyor. Suriye de baskı altında bir İslami muhalefet(Müslüman Kardeşler vs.) var . Tunus’ta RAŞİT EL GANNUŞİ’nin ENNAHDA Hareketi,MISIR,SUDAN ve çevre ülkelerdeki Müslüman Kardeşler Teşkilatları gibi.Suudi Arabistan,Kuveyt,Bahreyn,Katar vbz ülkelerdeki baskı rejimleri de korkuyu enselerinde hissetmeye başlamışlardır eminim.Irak’taki durum malumunuz.ABD oraya demokrasi ve özgürlük getirecekti güya.

Şu sıralar en çok korku yaşayan ülke İSRAİL’dir. Bu ülkelerde özellikle MISIR’da iktidara yanlışlıkla İsrail aleyhtarı bir yönetim geçmesin diye ABD ve İsrail, hatta onların destekçisi Batılı Devletler çalışmalara çoktan başlamıştır..İnşallah korktukları başlarına gelir.İran’da nasıl ters köşeye yattılarsa oralarda da yatarlar.Böyle bir durumda, O bölgede, İsrail’in varlığı bile tartışılır.Batılı Devletler ve ABD,demokrasi deyip dururlar ama geçmişte kendi sömürgeleri olan devletlere asla demokrasi gelmesini istemezler.Batının ve ABD’nin hatta İsrail’in çıkarları, Siyonist dünya sisteminin devamı için bu ülkelerde işbirlikçi diktatör ve krallar iktidarda kalmalıdır.Değişirse bile kendi istediklerini yapan,çıkarlarına hizmet eden başka kukla yöneticiler gelsin isterler.

Kukla olsunda ha AHMET ha MEHMET fark etmez onlar için.Dünya sistemine başkaldırmasın,Yahudi(Siyonist) egemenliğine ses çıkarmasın yeter.Dünya sisteminin hakimleri, spontane gelişen bu halk ayaklanmalarını kendi lehlerine çevirmek,intifadaları,devrimleri, çalmak için var güçleriyle uğraşırlar..Yeni gelecek kişilerin de kendi adamları olmasını isterler.Buna rağmen,İsrail, kabus görüyordur bu aralar.Ya İsrail’in hesapları tutmazsa.Eyvah ki eyvah…

İslam dünyasında İslamcıların demokratik yollarla iktidara gelme denemelerinden ilki , 1990’ların başlarında Cezayir’de İSLAMİ SELAMET CEPHESİ’nin seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanmasına rağmen iktidarın kendilerine verilmemesiyle sonuçlanmış ve 1996 da Türkiye’de REFAHPARTİSİ denemesiyle ERBAKAN, siyaset yoluyla iktidara gelmesine rağmen 28 Şubat postmodern darbesi sonrasında iktidardan zorla uzaklaştırılmış, partisi kapatılmış,kendisine siyaset yasağı getirilmiştir.Aradan geçen 5-6 yıl sonrasında ise, bu sefer, daha ılımlı ve muhafazakar bir parti olan AKPARTİ, Türkiye’de iktidarı devralmıştır. Bahsettiğim süreçte,Filistin’de HAMAS, demokratik yolları tercih etti partileşti ,seçime girdi,kazandı ama iktidarını engellediler.Yine Lübnan’da Hizbullah, halen seçimlere katılmakta olup, onlarda BATI,ABD ve İSRAİL tarafından istenmemektedir.Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmaları sadece İslamcıların intifadası değildir.İslamcılar dahil, bütün halk kesimlerini kapsamaktadır.Bu yönüyle diğerlerinden farklı bir özellik göstermektedir

Dünya sisteminde Türkiye’nin yeni misyonu,sesini yükseltmesi,haksızlıklara başkaldırışı,duruşu,kendini değiştirmeye çalışması,demokrasi mücadelesi, yıllardır sömürülen ve zalim diktatörler eliyle idare edilen bu ülke halklarını etkilemektedir .Şimdilik, sessizce olanları izleyen Türkiye, yakında, gelişen olaylara müdahil olmaya başlayacaktır.Çünkü, artık Türkiye gerçeği inkar edilemez.Bekleyip görmek ve buna göre tavır takınmak daha doğrudur.Zamanlama yani.Bence daha vakit var.Davutoğlu ve Hükümet, eminim bunları bizden daha iyi görüyordur.
Bu gelişmelerden yola çıkarak Türkiye’de bazı aklı evvel Ergenekoncu,Ulusalcı,Beyaz Türk kalıntısı, sesleri çok çıkan parti, örgüt ve kişiler ,yandaş meydanında yardımıyla, özgürleşme mücadelesi veren, tabularını yıkmaya çalışan bir Türkiye’de de benzer ayaklanmalar beklemekte, oralarla burayı aynı zannetmekte,halkı isyana teşvik etmektedir.

İktidarları ellerinden giden belli kesimler,halkın egemenliğini istemeyen Baas kafalı,derin devlet uzantılı medya,yargı ve partiler,Beyaz Türk ve besleme sermaye çevreleri bu ayaklanmalardan kendilerince yağ çıkartmak istemekte,Türkiye’nin de diktatörlüğe gittiğini söylemektedirler.Pislikleri,işbirlikçilikleri,halk düşmanlıkları ortaya çıktıkça habire bağırmaktadırlar.Ama nafile.Her şey aslına uygun hale gelecek,nehir yatağını bulacak, egemenlik millete geçecekti.

Ülkemizde, özellikle bu iktidar döneminde, statükocular eliyle çıkarılan gürültünün nedeni bellidir.Yargıtay,Danıştay gibi yargı organlarının bağırıp çağırmalarının sebebi de bellidir. Birilerinin kaleleri,arka bahçeleri ellerinden gitmektedir . Örneğin,Cumhurbaşkanlığı ellerinden gitmiştir.AHMET NECDET SEZER , DEMİREL gibileri artık yok.Askeri kışla gibiydi üniversiteler. Özgürlüklere karşı çıkan,bilim yerine insanların kafalarının dışıyla, giyim kuşamıyla uğraşan bir YÖK vardı önceden.YÖK’üde kaybettiler.Nereden nereye geldik…
Anayasa Mahkemesi,Yargıtay ve Danıştay’da gidiyor seçkinci elitlerin elinden.Kimin eline geçiyor?Tabiiki halkın..Yıllardır buralarda Ergenekoncular,CHP’liler ve kafatasçı faşistler at koşturmuş,darbelere şakşakçılık yaparak, statükocu bir Yüksek Yargı sistemi oluşturmuşlardı.Yargının içinde halen kast sistemi vardır.Yüksek Yargı dediğimiz Yargıtay ve Danıştay üyeleri, sanki diğer alt derece mahkemelerinin hiyerarşik üstüymüş gibi davranarak, yıllardır alt derece hakimlerini baskı altında tutmuşlar sicil amiri gibi davranmışlardır.Buralarda belli ve malum görüşlerin haricinde başka görüşteki hakim ve savcıların bulunması engellenmiştir.Bu Yüksek Yargı sistemi kesinlikle değişmelidir ve değişecektir İnşallah.

Aslında Türkiye’de yaşananlarda, Arap İslam aleminde yaşananlardan ayrı değerlendirilemez.Lakin Türkiye’de değişim süreci daha farklı ve kendine özgü bir şekilde tezahür etmektedir. Türkiye’deki mevcut hükümeti,TAYYİP ERDOĞAN’ı sevmeyen,istemeyen,İslam alemindeki bu ayaklanmalardan korkan, İsrail ve yandaşları bundan sonra daha çok korksun.Otori iteye başkaldırı başladı. Türkiye ve Dünya değişecek..Çünkü değişim kaçınılmazdır. (www.cihatbaserli.av.tr)
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Meşru otoriteye itaat ve Bediüzzaman\'ın Gülen\'e cevabı

2010-06-28 12:19:36
Gecikmiş bir yazı olduğu için peşinen özür diliyorum.

Yazının konusuÜ tarihe not düşülen bir açıklamayla ilgili.

Fetullah Gülen’inÜ daha çok tartışmaya konu olacak ve İsrail’i işaret eden “Meşru otoriteye müracaat” la ilgili sözleri…

Açıklama müslümanlar açısından iç kanatıcı, iç karartıcı ve maalesef çokca ayrıştırıcı olmuştur.
Bu sözler her konuşmasında islamın birlik ve beraberlikten dem vuran bir cemaat liderine yakışmamıştır.

Tamamen insani amaçlarla yola çıkan, zulüm altında inleyen insanlara yönelik ablukayı kırmak, onlara bir nebze de olsa hayat öpücüğü vermek için yola çıkan yardımseverleri bir kalemde öteleyen bu sözler bir yerlere siyasi mesaj vermenin ötesinde bir anlam taşıyor bence.

Size biraz iddialı gelecek, ancak bu sözlerle saflar biraz daha belirginleşmiştir.

Renkler belli olmuş, tamamen safiyane duygularla hizmete koşanların kimin liderliğinde hangi değirmene su taşıdıkları ayan beyan ortaya konmuştur.

Hiç kimse kendisini kandırmasın.

Hıristiyanlara öteki dinin mensuplarınaÜhatta ateistlere gösterilen saygı ve hoşgörüyü kendisi gibi düşünmeyen müslümanlara göstermeyen, kendisinden olmayanı saymayan, kendisi dışında bir fikriyatı yok farzeden zihniyetin birlik beraberlik sözleri çokta inandırıcı değildir.

Gülen’in bu açıklamalarını yok sayıp, bağırlara taş basıp yola devam etmek mümkün müdür?

Hizmete koşanlar daha ne kadar kayıtsız şartsız itaat mantığıyla hareket edeceklerdir.

Kimse ismet yani günahsız değildir.

Hiç kimse yanılmaz değildir.

Tarihte örnekleri ile doludur ki; bazen liderlerin sözleri ile yaptıkları birbirine tamamen zıttır.

Yani size gösterdikleri hedefle izledikleri yolla, sonunda varılan hedef birbirini tutmamaktadır.

Bediüzzaman Saidi Nursi’nin bir sözü var ki Gülen’in “Meşru otoriteye itaat” çıkışına bakın nasıl yaklaşıyor.

Cennet mekan Nursi diyor ki “Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dava etmek ve onlara müracaat etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir”

Neymiş “Haksızlara müracaat etmek hakka karşı hürmetsizlik”

Nursi’ye göre Filistin’de işgalci olan İsrail’e yani bazılarına göre meşru otoriteye müracaat inandığın en büyük değere hürmetsizlik.

Daha açmaya gerek var mı bu sözü.

Kim diyor bunu Fetullah Gülen’in de dahil olduğu şimdilerde 8-10 parçaya bölünmüş nur hareketenin lideri…

Büyüklerimiz daha iyi bilir, bizim kıt aklımız onların sözlerini anlamaz , ariflerin, velilerinÜ sözlerinde vardır bir keramet sözleriyle açık açık görüneni nereye kadar tevil edebilir insan.

Bu arada İsrail’i meşru otorite olarak görmek, oradaki işgali de bir anlamda meşrulaştırmak olmuyor mu sizce de ?


Ahmet GEMİCİÜ/ Haber7
Ü[email protected]
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
bitti mi:)

gülen i karalamak istersen sana birkaç link vereyim
bu işin uzmanlarından ders alman lazım
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
bitti mi:)

gülen i karalamak istersen sana birkaç link vereyim
bu işin uzmanlarından ders alman lazım

Amaç F. Gülen Hocaefendi'yi karalamak değil, o sözünün yanlış olduğunu kendi cemmatinin önde gelenleri bile kabul edip hayretler içinde kalırken, nedense avam tabakası hocalarına laf konduramıyorlar.

Her zaman derim müslüman uyanık olmalı. Allahu Teala istedikten sonra insanı Hcasıyla/Mürşidiyle de imtihan eder.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
bu forumda iki gülenist var
onlar görürse cevap verirler

ama konu marmara gemisi olursa söylecek çok şeyim var
buyur

not: senin gibi uyanık olacağıma kabus görmeyi tercih ederim
 

cartman

Üye
Katılım
30 May 2011
Mesajlar
23
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Amaç F. Gülen Hocaefendi'yi karalamak değil, o sözünün yanlış olduğunu kendi cemmatinin önde gelenleri bile kabul edip hayretler içinde kalırken, nedense avam tabakası hocalarına laf konduramıyorlar.

Her zaman derim müslüman uyanık olmalı. Allahu Teala istedikten sonra insanı Hcasıyla/Mürşidiyle de imtihan eder.
samanyolu haber sitesi o zamanlar yorum bile yaptırtmıyordu haberin altına :)
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
üye olmanı tavsiye ederim.
gülen i ne kadar sevdiklerini yakında hisset:)[/B][/SIZE][/COLOR][/FONT]
 
Üst