Kaptan
Mecra Yazarı
Evet uzun ama önemli bir konu. Hadis konusunu doğru anlamak isteyen kardeşlerin mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Bana güvenmeyin, yazının sahibine de güvenmeyin ve iddiaları lütfen kendiniz araştırın. Madem mesele inanç konusudur o halde bu kadar çabayı çok görmeyelim.
Hadislerin itikadi konularda neden delil olamayacağını hadis dalındaki araştırmaların sonuçlarından yola çıkarak ortayan koyan bir derleme.
1. Hadis nedir:
Hadis peygamberimizin söylediği söylenen sözleridir. Ona aitliği konusunda kesinlik yoktur, yani zannidir. İçinde peygamberin sözünün bulunma ihtimali vardır. Hadislere ‘içinde Peygambere (a.s.) ait sözlerin bulunması ihtimali olan metinler.’ gözü ile bakılmalıdır.
2. Hadisler Zannidir:
Sebepleri:
1. Hadisler Kur’an gibi Allah’ın koruması altında değildirler. Bu da hadisleri, şeytanın, nefsin, İslam düşmanlarının, dikkatsizliklerin, yanılmaların, iyi niyetli uydurmaların ve benzeri şeylerin etkisine açık bırakıyor.
2. Hadisleri ve onları rivayet eden kişileri değerlendiren hadis alimleri masum değildirler, hatadan uzak değildirler. Bu alimlerin hiçbirine vahiy gelmiyor, yaptıkları yanlışlar vahiyle düzeltilmiyordu. Dolayısıyla gösterdikleri çabalardan tam inanç elde edilemez. İnsanlar, daha Peygamber hayattayken, onun bir sözü söyleyip söylemediği, söylemişse şöylece bir anlama gelip gelmediği hususunda ihtilafa düşmüşlerdir.
Alimlerin yanılgılarının değişik şekilleri olabilir: örn.: hadisleri nakleden ravileri yanlış değerlendirmiş olabilirler. Güvenilir olmayan kişiler, -kusurları bilinmediğinden, tesbit edilemediğinden, saklı kaldığından- güvenilir kabul edilmiş olabilir, alimler ravilere aldanmış olabilirler. (Peygamberimiz de ‘siz beni aldatabilirsiniz’ diyordu), çünkü insanların iç hallerini bilmek çok zor, ravi münafık olabilir (her şeyi bilen Allah’tır, peygamberimiz de kendi çevresindeki münafıkları bilmiyordu)
Bir hadis aliminin zayıf saymadığı bir raviyi veya hadisi, diğer bir hadis aliminin zayıf sayması daima ihtimal dahilindedir. Muhaddisler Buharinin 80 ravisini zayıf görmüşlerdir. Gerçekte bu sorun çok çetin bir sorundur. İnsanların iç hallerini bilmek mümkün değildir. Açık hatalar görülür ama gizlide yapılanlar bilinmez.
Cerh ve tadil alimlerinin önde gelenlerinden olan Abdurrahman ibn Mehdiye göre güvenilir olan nice raviler vardır ki, Yahya b. Said el Kattan’a göre güvenilir değildirler. Oysa ravi tenkidinin temel danışma odakları bu iki şahıstır.
Örnek: Hakkında çelişkili hüküm verilenlerin en bariz örneklerinden biri de İkrimedir. Sahabe İbn Abbas’ın kölesi olan İkrime bazı hadis alimleri tarafından yalancılık ve Harici görüşler benimsemekle, yöneticilerin ödüllerini kabul etmekle suçlanmış ve yalanından bir çok örnek anlatılmıştır.
Mesela Tabiinden(sahabe sonrası nesil) Said b. Müseyyeb kölesi Bürde: ‘İkrime’nin İbn Abbas’ın üstüne yalan atması gibi sen de benim üstüme yalanlar atma’ dediği anlatılır. Bu zat İkrime’nin birçok hadisini yalanlamıştır.
Kasım da:’İkrime yalancıdır. Sabahleyin bir hadis söyler, akşamleyin onun tersini söyler.’ demiştir.
Bunların yanında İkrime’yi güvenilir, sağlam görenler de vardır. Taberi ona tam güvenmiş, tefsirini ve tarih kitabını onun aktardığı hadislerle doldurmuştur. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main gibi hadisçiler de İkrime’yi sağlam görmüşlerdir.
Bundan dolayı Buhari onun sağlamlık tarafını yeğliyerek ondan bir çok hadis rivayet etmiştir. Müslim ise onun yalancılık tarafını daha kuvvetli bulmuş ve bir tek hadis dışında ondan hadis almamıştır. Hac konusunda ondan aldığı hadisi de Said b. Cübeyr’den yaptığı rivayetle desteklemiştir.
Bu örneklerden olayın sübjektifliği, zanniliği ortaya çıkıyor.
3. Hadisleri rivayet eden kişiler(raviler) güvenilir de olsalar masum değildirler ve dolayısıyla yanılabilirler, hata yapabilirler, hadisi yanlış anlayabilirler, maksadının dışında anlayabilirler, unutabilirler, eksik, yanlış veya fazlalıkla rivayet edebilirler.
4. Raviler iyi niyetle hadis uydurmuş olabilirler, ki tarihte böyle hadislerin de uydurulduğu tesbit edilmiştir. İmam Müslim Cerh alimi Yahya b. Said el Kattan’ın şu ifadesini rivayet eder:’Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik.’(Müslim, Sahih, (Mukaddime), C. I, S. 13) Bu noktadan bakıldığında da hadisin gerçekten iyi niyetle uydurulmadığının garantisinin verilemeyeceği ortaya çıkıyor, velev ki ravi bunu itiraf etsin.
5. Hadislerin söylendiği ortam, zaman ve zemin, muhatabın kimliği gibi şartlar da (sebebi vürud) önemlidir. Hadis kaynaklarında genelde bu bilgiler bulunmuyor. Halbuki bağlamından(Zusammenhang) kopartılan hiçbir söz yanlış anlaşılma riskinden muaf değildir. Resul ‘karnınıza taş bağlayın’ demiştir. İçinde bulunduğu şartları düşünmeden bunu yaparsanız anlamsız bir hareket olur.
6. Hadisler Peygamberimizin vefatından çok sonraları yazıya geçirilmiştir. Bu zaman zarfında (150-200 sene boyunca) kulaktan kulağa ağızdan ağıza dolaşmışlardır. Bu kadar süre geçince bir sözü tam eksiksiz nakletmek , değişikliğe uğramadan nakletmek her zaman mümkün olmayabilir.
7. Yine hadis alimlerinin ittifakla bildirdiklerine göre, hadislerin kelimeleri /lafızları Peygambere ait olmayıp, sadece Peygambere ait manaları hadis ravileri tarafından lafızlandırılmış şeklidir, yani kendi kelimeleriyle,ifadeleriyle aktarmışlar. Raviler o sözü, kendi anladıkları biçimde ve kendi sözleriyle anlatmışlardır. İkinci duyan da aynı ölçü ile hareket ederse, Peygamberin sözünün 200 yıl sonrasına kadar ne derece tam onun söylediği biçimde gitmiş olur? Bundan dolayı peygamberden nakledilen sözler arasına bilerek veya bilmeyerek pek çok başka sözler ve düşünceler karışmış olabilir. Bu hiç bir hadisin tam olarak ve aslına uygun olarak gelmediği anlamına gelmez. Söylenmek istenen nesilden nesile yapılan manaca sözlü aktarımlar hadislerin anlamlarını değişşik şekillere dönüştürebiliyor. Bu da hadislerin zanni oluşuna delalet ediyor.
Onun için Süfyan Sevri: ‘ Eğer size anlattıklarımı kalıb olarak anlatsam, bir tek hadis bile anlatamam’ demiştir.
Kendi naklettiği hadislerin Mervan’ın emri ile yazıya aktarıldığını duyan sahabeden Zeyd b. Sabit: ‘Ne biliyorsunuz, belki size söylediğim şey, benim anlattığım gibi değildir.’ der ve kızar.
3. Yapılan hadis tanımının doğru olduğunu gösteren sahabeye kadar dayandırılan örnekler vardır:
Ebu Amr eş Şeybani anlatıyor:’ İbn. Mesud’un yanında bir yıl kaldım. Hadis rivayet ederken ‘Peygamber buyurdu’ demezdi. Eğer bu ifadeyi kullanırsa O’nu bir titreme alırdı ve ‘Peygamber böyle veya bu mealde buyurdu’ derdi.
Bu rivayetten İ. Mesudun hadis rivayeti konusunda ne kadar titiz ve dikkatli olduğu ortaya çıkıyor. İ. Mesud’un sahabe yani peygamberin sözlerini bizzat dinlediği unutulmamalı. O bile ‘peygamber sözü’ demiyorsa ondan sonra gelenler acaba nasıl bir titizlik göstermeleri gerekir. (Tevhid ve Değişim, C. Vatandaş, S. 86)
İbn Ebi Leyla’nın ‘Zeyd b. Erkam’ın yanına gidip de bize hadis rivayet etmesini istediğimizde ‘Artık biz yaşlandık ve unuttuk. Resulden hadis rivayet etmek çok güç bir iştir.’ cevabını alırdık’ sözleri de bu anlatılan sahabenin de konuyla ilgili tavrını gösteriyor. (a.g.e., s. 87)
Hadis yazmayı hoş karşılamayan İ. Abbas’ın sadece 20 civarında hadis rivayet etmesine karşılık, fetvalarının ciltlerce kitap doldurması ve bu nedenle miras olarak bir hayvan yükü kitap bırakmış olması da anlamlıdır.
Tabiinin büyüklerinden olan İbrahim en Nehai (Ebu Hanifenin hocasıdır) sadece bir hadis rivayet eder ve bunun üzerine ‘Hz. Peygamberden bundan başka hadis ezberlemedin mi?’ diyenlere, ‘Evet ezberledim. Ama ‘Abdullah şöyle dedi’ ‘Alkame böyle dedi’ demek bana daha sevimli geliyor’ cevabını verir.
Başka bir tabiin büyüğü olan Şabi: ‘Hadisi Hz. Peygamberden başkasına nisbet, bana daha sevimlidir. Eğer hadiste noksanlık veya fazlalık olursa Hz. Peygamber’den başkasına ait olmuş olacaktır’ diyerek, konunun esasını açıklar.
4. Hadisler Toptan Reddedilemez:
Resulullahın, Allah’ın ortağı olmadığına inanarak, akıllıca davranıp hadisleri ne toptan reddetmek, ne de toptan doğru kabul etmeliyiz. Zaten bu işle ilgilenen imamlar da böyle yapmışlardır. Biz kolaycılığa kaçmamalıyız. Toptan kabul de toptan reddedicilik de kolaycılıktır. Bunun için bize intikal eden rivayetleri çok iyi bir süzgeçden geçirmemiz gerekir. Kur’an ışığında ne denli sağlam olduğuna bakmalıyız. Bu işte yanılabiliriz de. Bizden öncekiler de yanılmışlardır. Yanılmayan yalnız ALLAH’tır.
Bir çuvalda çürük bir patates var diye bütün çuval atılmaz, ayıklanır. Aynısını biz de yapmak zorundayız, çünkü aklen de bütün hadislerin uydurma olması mümkün değil.
Güvenilir de olsa, hiç bir ravinin hataya düşmekten korunmuş (masum) olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Kişi rivayeti olan sözler inanç temeli yapılamaz. Çünkü kişinin iç dünyasını bilmek çok zor.
5. Mütevatir hadislerin itikadda durumu:
Mütevatirin tanımı; yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan bir cemaatin yine yalan söylemeleri mümkün olmayan bir cemaate rivayet etmeleriyle bize kadar ulaşan haber, şeklinde yapılmıştır.Ve ardından böyle bir haberin yakîn ifade edeceği, dolayısıyla akideye taalluk eden meselelere mesned olabileceği savunulmuştur.
Fakat burada karşımıza iki zorluk çıkmaktadır:
a) Mütevatir haberlerin azlığı ve buna rağmen yine de Kur'an gibi tevatür derecesine ulaşamaması. Mütevatir hadislerin sayısı hakikaten çok azdır. İbn Salah mütevatire misal olarak yalnızca 1 hadis gösterebileceğini, onun da "men kezebe aleyye..." hadisi olduğunu söylemişti.(1)
Gerçi mütevatir hadislerin çokluğu da savunulagelmiştir. Denilmiştir ki; işte dünyanın doğusunda ve batısında elden ele dolaşan bu hadis kitaplarındaki hadisler mütevatirdir, kimse onların hakikatini inkar edemez...
Bizi burada ilgilendiren böylesi bir meşruiyet aramaktan ziyade, bu hadislerin itikada temel teşkil edip edemeyecekleridir. Kur'an Rasulullahtan bu yana hiç bir grup, fırka ve mezhebin üzerine ihtilaf etmediği ve hatta ittifak ettikleri tek kaynak olmuştur. Ne bir ayet az, ne de bir ayet fazla. Birbirlerini tekfir eden, meydanlarda birbirlerine kılıç çeken insanlar, sadece "kitap" üzerinde müttefik olmuşlardır. İşte tevatür budur.
Halbuki hadis için aynı şey sözkonusu değildir. İbn Salah'ın mütevatir olarak gösterdiği "men kezebe aley-ye..." hadisinin bile bir çok varyantı mevcut olup lafzen mütevatirliği tartışılmaktadır. Bazılarında "müteammiden" kelimesi eklenmişken, diğer bazıları yalın halde rivayet etmişlerdir. Bir de bu hadis tartışmasının sadece Ehl-i Hadis ekolü arasında yapıldığını gözetmemiz gerekir. Halbuki öte yandan Ehl-i Sünnet, Şia, İbadi, Zeydi, Mutezili denen büyük bir kitle mevcut. Ve bunlardan, bir hadis konusunda birinin kabul edip deliller ileri sürdükleri hususlara diğeri aynı şekilde deliller getirerek karşı çıkmaktadır, işte bu nokta çok önemlidir. Zira bu dinin akidesi böyle tartışmalara taraf olarak değil, bizatihi tüm tarafların ittifak ettiği her yönüyle muhkem (korunmuş) bir kaynakla oluşturulabilir.
b) İkinci zorluk da akideyi oluşturan esasların gaybi oluşu ve gaybın da an*cak Allah'ın bilgisi dahilinde oluşudur. Rasulullah (s) da ancak Kur'an'da bildirildiği kadarıyla gaybe muttalidir ve bu bilgileri tüm insanlığa tebliğ etmiştir. O kendisine vahyedilen herhangi bir vahyi yanında tutmaya, bilgisini kendisine saklamaya muktedir değildir. (2)
“Mütevatir olan hadislerde Kur"an dışı bir gaybi ihbar” bulunması düşünülemez. Böyle bir şey teorik olarak tamamen imkansızdır, hatta muhaldir. Eğer, mütevatir olduğu söylenen bir hadisde böyle bir gaybi ihbar varsa, o ne hadistir, ne de mütevatirdir. Daha doğrusu, bilhassa mütevatir olmadığının açık delilidir. Çünkü Allah Kitabı’nda, Rasulü’nün gaybı bilmediğini, onun da risaletin dışında normal bir beşer olduğunu açık açık bildirmektedir. Bu konuda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir hadiste gaybi ihbar bulunamaz. Bu alanda kur’an’dan başka ne mütevatir mevcuttur, ne de gaybi ihbarın kur’an’dan başka kaynağı olabilir diye inanmazı zaruridir. Allah kendi bilgisine hiç kimseyi ortak kılmamıştır.
6. Hadislerin Zanniliği ile ilgili Alimlerin Sözleri:
‘İlim ehli ve dört mezhep imamı bu görüştedirler: Malik, Ebu Hanife, Şafii ve bir rivayete göre İbn Hanbel. Başka bir rivayette ise İbn Hanbel’in farklı düşündüğü zikredilmiştir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 71)
‘Ahad hadislerin akideye delil olmadığı hükmü başta İmam Azam Ebu Hanife, Ebu Zusuf, Muhammed, Gazali, Razi ve ünlü kelamcı Taftazani olmak üzere birçok alimin üzerinde ittifak ettiği bir görüştür.’ (İman Risalesi, Mustafa İslamoğlu, s. 94)
İmam Şafii: ‘Haberi ahad olan ve üzerinde icma edilmeyen sünnetle de hüküm verilir. Bu durumda da zahirde hak ile hükmettik deriz. Çünkü böyle bir hadisi rivayet eden yanılmış olabilir.’(er-Risale, s. 599)(Fıkıh Usulü, Ebu Zehra, s. 173)
İmam Şatibi: Ahad haberlerde hata ve unutma ihtimali vardır. Ancak galip olan doğruluktur.’ Başka bir yerde şöyle diyor: ‘Eğer deliller ahad haber türünden iseler, bunların katilik ifade etmedikleri açıktır.’(Şatibi, el-Muvafakat, S. 29)
İmam Gazali el-Mustasfa isimli eserinde:‘Haberi-ahad bilgi ifade eder mi?’ sorusunu şöyle cevaplandırıyor: ‘Haberi-i ahad bilgi ifade etmez. Bu husus zorunlu olarak bilinmektedir. Nitekim biz her duyduğumuz şeyi tasdik etmeyiz. Yine şayet haberi ahadı tasdik edecek isek, iki haber arasında bir çelişki takdir ettiğimizde iki zıt şeyi nasıl tasdik edebiliriz.’(Mustasfa I, s. 219) Yine Gazali hadis kelimesini de içine alan haber kavramını şöyle tarif ediyor: ‘Doğru ve yalan olması ihtimal dahilinde olan sözdür.’ (Tevhid ve Değişim, C. Vatandaş, S, 199)
Taftazani: Şerhul Akaid isimli eserinde ahad hadislerin zann ifade ettiklerini ve itikadda ölçü ve delil olmadığını ifade etmiştir: ‘Haberi ahad ilim ifade etmez. Zira bu çeşit haber ve hadislerin peygambere aidiyeti hususunda birtakım şüphe ve tereddütler ortaya çıkmıştır.’ S. 301’de daha açık bir şekilde: ‘Haberi ahad fıkıh usulünde anlatılan şartların hepsini üzerinde toplaması halinde bile, sadece zann ifade eder. İtikadi konularda ise zanna itibar edilmez. Özellikle ahad bir haberde rivayet ihtilafı olabilir ve o haberi kabul etmek, Kur’an’ın zahirine muhalefet edilmesi neticesine ulaşmayı gerektirirse ona hiç itibar edilmez.’
Esnevi:‘Sünnet gelince, onun ahadı zanndan başka bir şey ifade etmez.’ ‘Ahad rivayet, etse etse zann ifade eder. Allah, furuu teşkil eden ameli meselelerde zannı caiz görürken, Usulid Dini (İnancı) oluşturan ilmi meselelerde caiz görmemiştir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 72)
İmam Pezdevi:‘Ahad hadislerle ilgili – yakini ilim iddiasına gelince bu- hiç kuşkusuz batıl bir iddiadır. Çünkü haberi ahadın ihtimalli olması kaçınılmazdır.’‘Haberi vahid ilim ifade etmediği için itikada raci hususlarda hüccet olamaz. Zira itikadi hususlar, yakine/kesinliğe mebnidir/dayanır. Ancak amel kasdolunduğunda hüccet olabilir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 72)
Abdulaziz el-Buhari:‘Bu hadislerin Peygambere ittisalinde şekil ve mana yönünden şüphe vardır. Şekil bakımından şüphe, Peygambere ittisalinin kesin olarak sabit olmamasındandır...’(Keşfu’l Esrar, 3/990; Ebu Zahra, Fıkıh Usulü, s.109)
Meşhur hadis alimi İbnu Salah:‘ ‘Bu hadis sahihtir’ dediklerinde bunun anlamı; o hadisin diğer sıfatları da haiz olup, senedinin muttasıl(kopuksuz) olduğudur. Söylendiği hususta sıhhatinin kati oluşu sahih hadisin şartlarından değildir.’
Hadisçi el-İraki:‘Hadis ehli bir hadis için ‘Bu hadis sahihtir.’ dediğinde bize göre onların muradı; güvenilir ravi için de unutma ve hata sözkonusu olduğu için bu hadisin, söylendiği husustaki sıhhatinin kesin oluşu değil isnadının zahirinin sahih oluşudur.’
El-Hakim:‘İsnadında son derece güvenilir(sika, zapt) raviler bulunan nice hadisler vardır ki illetli/hastalıklı ve boştur.’ (Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, S. 311)
Prof. Dr. Fahrettin Attar:‘Ahad hadis, zanni bilgi ifade eder, yani kesin bilgi ifade etmez. Çünkü bunların, Hz. Peygambere ittisalinde(dayandırılmasında) şüphe vardır.’(Fıkıh Usulü, S.42)
Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra:‘Haberi ahad sened bakımından zannidir.’ (Fıkıh Usulü, S. 142)
Geçen asrın Türkiyeli hadis alimlerinden Ahmed Naim Bey:‘Her hadisi tenkidden salim hiçbir kitap yoktur.’(s. 254, Cilt 1) ‘Vakıa Buhari’de de senedinde kopukluk bulunan epeyce hadisler vardır.’ (S. 217)
Hadisler konusunda alimlerin çoğunluğunun görüşü bunların zanni olduğudur. İbn Hazm, İbn Teymiyye ve bazı bilginler ahad hadislerin kesin ilim ifade ettiğini söylerler. Ancak güvenilir de olsa, hiç bir ravinin hataya düşmekten korunmuş olmadığı yani masum olmadığı hatırdan çıkarılmamalı.
Ömer Karaaslan
Hadislerin itikadi konularda neden delil olamayacağını hadis dalındaki araştırmaların sonuçlarından yola çıkarak ortayan koyan bir derleme.
1. Hadis nedir:
Hadis peygamberimizin söylediği söylenen sözleridir. Ona aitliği konusunda kesinlik yoktur, yani zannidir. İçinde peygamberin sözünün bulunma ihtimali vardır. Hadislere ‘içinde Peygambere (a.s.) ait sözlerin bulunması ihtimali olan metinler.’ gözü ile bakılmalıdır.
2. Hadisler Zannidir:
Sebepleri:
1. Hadisler Kur’an gibi Allah’ın koruması altında değildirler. Bu da hadisleri, şeytanın, nefsin, İslam düşmanlarının, dikkatsizliklerin, yanılmaların, iyi niyetli uydurmaların ve benzeri şeylerin etkisine açık bırakıyor.
2. Hadisleri ve onları rivayet eden kişileri değerlendiren hadis alimleri masum değildirler, hatadan uzak değildirler. Bu alimlerin hiçbirine vahiy gelmiyor, yaptıkları yanlışlar vahiyle düzeltilmiyordu. Dolayısıyla gösterdikleri çabalardan tam inanç elde edilemez. İnsanlar, daha Peygamber hayattayken, onun bir sözü söyleyip söylemediği, söylemişse şöylece bir anlama gelip gelmediği hususunda ihtilafa düşmüşlerdir.
Alimlerin yanılgılarının değişik şekilleri olabilir: örn.: hadisleri nakleden ravileri yanlış değerlendirmiş olabilirler. Güvenilir olmayan kişiler, -kusurları bilinmediğinden, tesbit edilemediğinden, saklı kaldığından- güvenilir kabul edilmiş olabilir, alimler ravilere aldanmış olabilirler. (Peygamberimiz de ‘siz beni aldatabilirsiniz’ diyordu), çünkü insanların iç hallerini bilmek çok zor, ravi münafık olabilir (her şeyi bilen Allah’tır, peygamberimiz de kendi çevresindeki münafıkları bilmiyordu)
Bir hadis aliminin zayıf saymadığı bir raviyi veya hadisi, diğer bir hadis aliminin zayıf sayması daima ihtimal dahilindedir. Muhaddisler Buharinin 80 ravisini zayıf görmüşlerdir. Gerçekte bu sorun çok çetin bir sorundur. İnsanların iç hallerini bilmek mümkün değildir. Açık hatalar görülür ama gizlide yapılanlar bilinmez.
Cerh ve tadil alimlerinin önde gelenlerinden olan Abdurrahman ibn Mehdiye göre güvenilir olan nice raviler vardır ki, Yahya b. Said el Kattan’a göre güvenilir değildirler. Oysa ravi tenkidinin temel danışma odakları bu iki şahıstır.
Örnek: Hakkında çelişkili hüküm verilenlerin en bariz örneklerinden biri de İkrimedir. Sahabe İbn Abbas’ın kölesi olan İkrime bazı hadis alimleri tarafından yalancılık ve Harici görüşler benimsemekle, yöneticilerin ödüllerini kabul etmekle suçlanmış ve yalanından bir çok örnek anlatılmıştır.
Mesela Tabiinden(sahabe sonrası nesil) Said b. Müseyyeb kölesi Bürde: ‘İkrime’nin İbn Abbas’ın üstüne yalan atması gibi sen de benim üstüme yalanlar atma’ dediği anlatılır. Bu zat İkrime’nin birçok hadisini yalanlamıştır.
Kasım da:’İkrime yalancıdır. Sabahleyin bir hadis söyler, akşamleyin onun tersini söyler.’ demiştir.
Bunların yanında İkrime’yi güvenilir, sağlam görenler de vardır. Taberi ona tam güvenmiş, tefsirini ve tarih kitabını onun aktardığı hadislerle doldurmuştur. Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main gibi hadisçiler de İkrime’yi sağlam görmüşlerdir.
Bundan dolayı Buhari onun sağlamlık tarafını yeğliyerek ondan bir çok hadis rivayet etmiştir. Müslim ise onun yalancılık tarafını daha kuvvetli bulmuş ve bir tek hadis dışında ondan hadis almamıştır. Hac konusunda ondan aldığı hadisi de Said b. Cübeyr’den yaptığı rivayetle desteklemiştir.
Bu örneklerden olayın sübjektifliği, zanniliği ortaya çıkıyor.
3. Hadisleri rivayet eden kişiler(raviler) güvenilir de olsalar masum değildirler ve dolayısıyla yanılabilirler, hata yapabilirler, hadisi yanlış anlayabilirler, maksadının dışında anlayabilirler, unutabilirler, eksik, yanlış veya fazlalıkla rivayet edebilirler.
4. Raviler iyi niyetle hadis uydurmuş olabilirler, ki tarihte böyle hadislerin de uydurulduğu tesbit edilmiştir. İmam Müslim Cerh alimi Yahya b. Said el Kattan’ın şu ifadesini rivayet eder:’Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik.’(Müslim, Sahih, (Mukaddime), C. I, S. 13) Bu noktadan bakıldığında da hadisin gerçekten iyi niyetle uydurulmadığının garantisinin verilemeyeceği ortaya çıkıyor, velev ki ravi bunu itiraf etsin.
5. Hadislerin söylendiği ortam, zaman ve zemin, muhatabın kimliği gibi şartlar da (sebebi vürud) önemlidir. Hadis kaynaklarında genelde bu bilgiler bulunmuyor. Halbuki bağlamından(Zusammenhang) kopartılan hiçbir söz yanlış anlaşılma riskinden muaf değildir. Resul ‘karnınıza taş bağlayın’ demiştir. İçinde bulunduğu şartları düşünmeden bunu yaparsanız anlamsız bir hareket olur.
6. Hadisler Peygamberimizin vefatından çok sonraları yazıya geçirilmiştir. Bu zaman zarfında (150-200 sene boyunca) kulaktan kulağa ağızdan ağıza dolaşmışlardır. Bu kadar süre geçince bir sözü tam eksiksiz nakletmek , değişikliğe uğramadan nakletmek her zaman mümkün olmayabilir.
7. Yine hadis alimlerinin ittifakla bildirdiklerine göre, hadislerin kelimeleri /lafızları Peygambere ait olmayıp, sadece Peygambere ait manaları hadis ravileri tarafından lafızlandırılmış şeklidir, yani kendi kelimeleriyle,ifadeleriyle aktarmışlar. Raviler o sözü, kendi anladıkları biçimde ve kendi sözleriyle anlatmışlardır. İkinci duyan da aynı ölçü ile hareket ederse, Peygamberin sözünün 200 yıl sonrasına kadar ne derece tam onun söylediği biçimde gitmiş olur? Bundan dolayı peygamberden nakledilen sözler arasına bilerek veya bilmeyerek pek çok başka sözler ve düşünceler karışmış olabilir. Bu hiç bir hadisin tam olarak ve aslına uygun olarak gelmediği anlamına gelmez. Söylenmek istenen nesilden nesile yapılan manaca sözlü aktarımlar hadislerin anlamlarını değişşik şekillere dönüştürebiliyor. Bu da hadislerin zanni oluşuna delalet ediyor.
Onun için Süfyan Sevri: ‘ Eğer size anlattıklarımı kalıb olarak anlatsam, bir tek hadis bile anlatamam’ demiştir.
Kendi naklettiği hadislerin Mervan’ın emri ile yazıya aktarıldığını duyan sahabeden Zeyd b. Sabit: ‘Ne biliyorsunuz, belki size söylediğim şey, benim anlattığım gibi değildir.’ der ve kızar.
3. Yapılan hadis tanımının doğru olduğunu gösteren sahabeye kadar dayandırılan örnekler vardır:
Ebu Amr eş Şeybani anlatıyor:’ İbn. Mesud’un yanında bir yıl kaldım. Hadis rivayet ederken ‘Peygamber buyurdu’ demezdi. Eğer bu ifadeyi kullanırsa O’nu bir titreme alırdı ve ‘Peygamber böyle veya bu mealde buyurdu’ derdi.
Bu rivayetten İ. Mesudun hadis rivayeti konusunda ne kadar titiz ve dikkatli olduğu ortaya çıkıyor. İ. Mesud’un sahabe yani peygamberin sözlerini bizzat dinlediği unutulmamalı. O bile ‘peygamber sözü’ demiyorsa ondan sonra gelenler acaba nasıl bir titizlik göstermeleri gerekir. (Tevhid ve Değişim, C. Vatandaş, S. 86)
İbn Ebi Leyla’nın ‘Zeyd b. Erkam’ın yanına gidip de bize hadis rivayet etmesini istediğimizde ‘Artık biz yaşlandık ve unuttuk. Resulden hadis rivayet etmek çok güç bir iştir.’ cevabını alırdık’ sözleri de bu anlatılan sahabenin de konuyla ilgili tavrını gösteriyor. (a.g.e., s. 87)
Hadis yazmayı hoş karşılamayan İ. Abbas’ın sadece 20 civarında hadis rivayet etmesine karşılık, fetvalarının ciltlerce kitap doldurması ve bu nedenle miras olarak bir hayvan yükü kitap bırakmış olması da anlamlıdır.
Tabiinin büyüklerinden olan İbrahim en Nehai (Ebu Hanifenin hocasıdır) sadece bir hadis rivayet eder ve bunun üzerine ‘Hz. Peygamberden bundan başka hadis ezberlemedin mi?’ diyenlere, ‘Evet ezberledim. Ama ‘Abdullah şöyle dedi’ ‘Alkame böyle dedi’ demek bana daha sevimli geliyor’ cevabını verir.
Başka bir tabiin büyüğü olan Şabi: ‘Hadisi Hz. Peygamberden başkasına nisbet, bana daha sevimlidir. Eğer hadiste noksanlık veya fazlalık olursa Hz. Peygamber’den başkasına ait olmuş olacaktır’ diyerek, konunun esasını açıklar.
4. Hadisler Toptan Reddedilemez:
Resulullahın, Allah’ın ortağı olmadığına inanarak, akıllıca davranıp hadisleri ne toptan reddetmek, ne de toptan doğru kabul etmeliyiz. Zaten bu işle ilgilenen imamlar da böyle yapmışlardır. Biz kolaycılığa kaçmamalıyız. Toptan kabul de toptan reddedicilik de kolaycılıktır. Bunun için bize intikal eden rivayetleri çok iyi bir süzgeçden geçirmemiz gerekir. Kur’an ışığında ne denli sağlam olduğuna bakmalıyız. Bu işte yanılabiliriz de. Bizden öncekiler de yanılmışlardır. Yanılmayan yalnız ALLAH’tır.
Bir çuvalda çürük bir patates var diye bütün çuval atılmaz, ayıklanır. Aynısını biz de yapmak zorundayız, çünkü aklen de bütün hadislerin uydurma olması mümkün değil.
Güvenilir de olsa, hiç bir ravinin hataya düşmekten korunmuş (masum) olmadığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Kişi rivayeti olan sözler inanç temeli yapılamaz. Çünkü kişinin iç dünyasını bilmek çok zor.
5. Mütevatir hadislerin itikadda durumu:
Mütevatirin tanımı; yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan bir cemaatin yine yalan söylemeleri mümkün olmayan bir cemaate rivayet etmeleriyle bize kadar ulaşan haber, şeklinde yapılmıştır.Ve ardından böyle bir haberin yakîn ifade edeceği, dolayısıyla akideye taalluk eden meselelere mesned olabileceği savunulmuştur.
Fakat burada karşımıza iki zorluk çıkmaktadır:
a) Mütevatir haberlerin azlığı ve buna rağmen yine de Kur'an gibi tevatür derecesine ulaşamaması. Mütevatir hadislerin sayısı hakikaten çok azdır. İbn Salah mütevatire misal olarak yalnızca 1 hadis gösterebileceğini, onun da "men kezebe aleyye..." hadisi olduğunu söylemişti.(1)
Gerçi mütevatir hadislerin çokluğu da savunulagelmiştir. Denilmiştir ki; işte dünyanın doğusunda ve batısında elden ele dolaşan bu hadis kitaplarındaki hadisler mütevatirdir, kimse onların hakikatini inkar edemez...
Bizi burada ilgilendiren böylesi bir meşruiyet aramaktan ziyade, bu hadislerin itikada temel teşkil edip edemeyecekleridir. Kur'an Rasulullahtan bu yana hiç bir grup, fırka ve mezhebin üzerine ihtilaf etmediği ve hatta ittifak ettikleri tek kaynak olmuştur. Ne bir ayet az, ne de bir ayet fazla. Birbirlerini tekfir eden, meydanlarda birbirlerine kılıç çeken insanlar, sadece "kitap" üzerinde müttefik olmuşlardır. İşte tevatür budur.
Halbuki hadis için aynı şey sözkonusu değildir. İbn Salah'ın mütevatir olarak gösterdiği "men kezebe aley-ye..." hadisinin bile bir çok varyantı mevcut olup lafzen mütevatirliği tartışılmaktadır. Bazılarında "müteammiden" kelimesi eklenmişken, diğer bazıları yalın halde rivayet etmişlerdir. Bir de bu hadis tartışmasının sadece Ehl-i Hadis ekolü arasında yapıldığını gözetmemiz gerekir. Halbuki öte yandan Ehl-i Sünnet, Şia, İbadi, Zeydi, Mutezili denen büyük bir kitle mevcut. Ve bunlardan, bir hadis konusunda birinin kabul edip deliller ileri sürdükleri hususlara diğeri aynı şekilde deliller getirerek karşı çıkmaktadır, işte bu nokta çok önemlidir. Zira bu dinin akidesi böyle tartışmalara taraf olarak değil, bizatihi tüm tarafların ittifak ettiği her yönüyle muhkem (korunmuş) bir kaynakla oluşturulabilir.
b) İkinci zorluk da akideyi oluşturan esasların gaybi oluşu ve gaybın da an*cak Allah'ın bilgisi dahilinde oluşudur. Rasulullah (s) da ancak Kur'an'da bildirildiği kadarıyla gaybe muttalidir ve bu bilgileri tüm insanlığa tebliğ etmiştir. O kendisine vahyedilen herhangi bir vahyi yanında tutmaya, bilgisini kendisine saklamaya muktedir değildir. (2)
“Mütevatir olan hadislerde Kur"an dışı bir gaybi ihbar” bulunması düşünülemez. Böyle bir şey teorik olarak tamamen imkansızdır, hatta muhaldir. Eğer, mütevatir olduğu söylenen bir hadisde böyle bir gaybi ihbar varsa, o ne hadistir, ne de mütevatirdir. Daha doğrusu, bilhassa mütevatir olmadığının açık delilidir. Çünkü Allah Kitabı’nda, Rasulü’nün gaybı bilmediğini, onun da risaletin dışında normal bir beşer olduğunu açık açık bildirmektedir. Bu konuda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir hadiste gaybi ihbar bulunamaz. Bu alanda kur’an’dan başka ne mütevatir mevcuttur, ne de gaybi ihbarın kur’an’dan başka kaynağı olabilir diye inanmazı zaruridir. Allah kendi bilgisine hiç kimseyi ortak kılmamıştır.
6. Hadislerin Zanniliği ile ilgili Alimlerin Sözleri:
‘İlim ehli ve dört mezhep imamı bu görüştedirler: Malik, Ebu Hanife, Şafii ve bir rivayete göre İbn Hanbel. Başka bir rivayette ise İbn Hanbel’in farklı düşündüğü zikredilmiştir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 71)
‘Ahad hadislerin akideye delil olmadığı hükmü başta İmam Azam Ebu Hanife, Ebu Zusuf, Muhammed, Gazali, Razi ve ünlü kelamcı Taftazani olmak üzere birçok alimin üzerinde ittifak ettiği bir görüştür.’ (İman Risalesi, Mustafa İslamoğlu, s. 94)
İmam Şafii: ‘Haberi ahad olan ve üzerinde icma edilmeyen sünnetle de hüküm verilir. Bu durumda da zahirde hak ile hükmettik deriz. Çünkü böyle bir hadisi rivayet eden yanılmış olabilir.’(er-Risale, s. 599)(Fıkıh Usulü, Ebu Zehra, s. 173)
İmam Şatibi: Ahad haberlerde hata ve unutma ihtimali vardır. Ancak galip olan doğruluktur.’ Başka bir yerde şöyle diyor: ‘Eğer deliller ahad haber türünden iseler, bunların katilik ifade etmedikleri açıktır.’(Şatibi, el-Muvafakat, S. 29)
İmam Gazali el-Mustasfa isimli eserinde:‘Haberi-ahad bilgi ifade eder mi?’ sorusunu şöyle cevaplandırıyor: ‘Haberi-i ahad bilgi ifade etmez. Bu husus zorunlu olarak bilinmektedir. Nitekim biz her duyduğumuz şeyi tasdik etmeyiz. Yine şayet haberi ahadı tasdik edecek isek, iki haber arasında bir çelişki takdir ettiğimizde iki zıt şeyi nasıl tasdik edebiliriz.’(Mustasfa I, s. 219) Yine Gazali hadis kelimesini de içine alan haber kavramını şöyle tarif ediyor: ‘Doğru ve yalan olması ihtimal dahilinde olan sözdür.’ (Tevhid ve Değişim, C. Vatandaş, S, 199)
Taftazani: Şerhul Akaid isimli eserinde ahad hadislerin zann ifade ettiklerini ve itikadda ölçü ve delil olmadığını ifade etmiştir: ‘Haberi ahad ilim ifade etmez. Zira bu çeşit haber ve hadislerin peygambere aidiyeti hususunda birtakım şüphe ve tereddütler ortaya çıkmıştır.’ S. 301’de daha açık bir şekilde: ‘Haberi ahad fıkıh usulünde anlatılan şartların hepsini üzerinde toplaması halinde bile, sadece zann ifade eder. İtikadi konularda ise zanna itibar edilmez. Özellikle ahad bir haberde rivayet ihtilafı olabilir ve o haberi kabul etmek, Kur’an’ın zahirine muhalefet edilmesi neticesine ulaşmayı gerektirirse ona hiç itibar edilmez.’
Esnevi:‘Sünnet gelince, onun ahadı zanndan başka bir şey ifade etmez.’ ‘Ahad rivayet, etse etse zann ifade eder. Allah, furuu teşkil eden ameli meselelerde zannı caiz görürken, Usulid Dini (İnancı) oluşturan ilmi meselelerde caiz görmemiştir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 72)
İmam Pezdevi:‘Ahad hadislerle ilgili – yakini ilim iddiasına gelince bu- hiç kuşkusuz batıl bir iddiadır. Çünkü haberi ahadın ihtimalli olması kaçınılmazdır.’‘Haberi vahid ilim ifade etmediği için itikada raci hususlarda hüccet olamaz. Zira itikadi hususlar, yakine/kesinliğe mebnidir/dayanır. Ancak amel kasdolunduğunda hüccet olabilir.’ (Akaid ve Şeriat I, Mahmut Şeltut, S. 72)
Abdulaziz el-Buhari:‘Bu hadislerin Peygambere ittisalinde şekil ve mana yönünden şüphe vardır. Şekil bakımından şüphe, Peygambere ittisalinin kesin olarak sabit olmamasındandır...’(Keşfu’l Esrar, 3/990; Ebu Zahra, Fıkıh Usulü, s.109)
Meşhur hadis alimi İbnu Salah:‘ ‘Bu hadis sahihtir’ dediklerinde bunun anlamı; o hadisin diğer sıfatları da haiz olup, senedinin muttasıl(kopuksuz) olduğudur. Söylendiği hususta sıhhatinin kati oluşu sahih hadisin şartlarından değildir.’
Hadisçi el-İraki:‘Hadis ehli bir hadis için ‘Bu hadis sahihtir.’ dediğinde bize göre onların muradı; güvenilir ravi için de unutma ve hata sözkonusu olduğu için bu hadisin, söylendiği husustaki sıhhatinin kesin oluşu değil isnadının zahirinin sahih oluşudur.’
El-Hakim:‘İsnadında son derece güvenilir(sika, zapt) raviler bulunan nice hadisler vardır ki illetli/hastalıklı ve boştur.’ (Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, S. 311)
Prof. Dr. Fahrettin Attar:‘Ahad hadis, zanni bilgi ifade eder, yani kesin bilgi ifade etmez. Çünkü bunların, Hz. Peygambere ittisalinde(dayandırılmasında) şüphe vardır.’(Fıkıh Usulü, S.42)
Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra:‘Haberi ahad sened bakımından zannidir.’ (Fıkıh Usulü, S. 142)
Geçen asrın Türkiyeli hadis alimlerinden Ahmed Naim Bey:‘Her hadisi tenkidden salim hiçbir kitap yoktur.’(s. 254, Cilt 1) ‘Vakıa Buhari’de de senedinde kopukluk bulunan epeyce hadisler vardır.’ (S. 217)
Hadisler konusunda alimlerin çoğunluğunun görüşü bunların zanni olduğudur. İbn Hazm, İbn Teymiyye ve bazı bilginler ahad hadislerin kesin ilim ifade ettiğini söylerler. Ancak güvenilir de olsa, hiç bir ravinin hataya düşmekten korunmuş olmadığı yani masum olmadığı hatırdan çıkarılmamalı.
Ömer Karaaslan