"Ailede babanın çocuklarına olan sevgisi onlara gösterdiği özeni karşılar; devletteyse, devlet başkanının kendi halkına beslemediği bu sevginin yerini hükmetmek zevki alır."
Toplum Sözleşmesi, Jean-Jacques Rousseau
Batılıların devlet anlayışında “baba” keyfiyyeti vardır. Buna karşın İslâm medeniyetinde ilginç bir nitelik var! Hulefa-i Raşidin döneminde baba ve anne keyfiyyeti tek bünyede toplanmış. Sonra bu iki keyfiyyet “saray” ve “tekke” olarak birbirinden ayrılmış. Saray daha çok babayı, tekke ise anneyi temsil etmiş.
Mesela dört halifenin dördü de halkın ekonomik durumu neyse o seviyede yaşamışlar. Hz. Ömer'in “bu bal şerbeti bütün Müslümanların sofrasında olmadan bana bunu içmek haramdır” demesi buna işaret. Anne gibi, çocukları aç iken kendi kursağından geçmiyor. Başka bir örnek Hz. Ali'nin komutan olarak bir seferde hasta haliyle sahabeye hamur yuğurarak ekmek yapmasıdır. Buna benzer çok örnekler var... Lakin Hz. Muaviye'den sonra bir şey değişiyor. İmam kelimesi malum “üm” kökünden türetilmiş bir kelime, “üm” Arapça'da “anne” demek...
Bu değişimin, bu ayrışmanın olması gerektiğine inanıyorum. Kader perspektifinde tahakkuk eden bu gibi hadiseleri fitne oluşturmak yerine hikmetini anlamaya çalışmak lazım. Zira bir erkek birden fazla kadınla nikahlanabilir. Eğer bir devlette halkın nüfusu artmışsa, farklı toplumsal sınıflar oluşmuşsa, ve birden fazla uygarlıkların üzerine oturmuşsanız artık tek anneyle olmaz bu iş. Baba tek olacak, anneler ise her katmana ve coğrafyaya serpiştirilmiş olacak. Bu iki keyfiyyetin tek bünyede olmayıp ayrışmasının hikmetini fakir buna bağlıyor. Allah her şeyin doğrusunu bilendir.