Kalbİ o’na baĞlamanin yolu

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
KALBİ O’NA BAĞLAMANIN YOLU


Özellikle gizli zikir yolunu tercih eden arifler, bu prensip üzerinde çok durmuşlardır. Ariflere göre halkın içinde Hak ile olmak iki şekilde gerçekleşir. Birincisi kalp ile, ikincisi kalıp iledir. Kalp zikirle, kalıp edeple süslenmeden bu mana anlaşılamaz.

Kalbin devamlı Yüce Allah’ı zikretmesi için gafletten uyandırılması ve zikre alıştırılması gerekir. Bunun için güzel bir tevbe ettikten sonra usulünce zikre devam edilmelidir. Zikre devam ede ede kalp zikre alışır. Zikir kalpte yerleşir. Sonra bütün bedene yayılır. Zikir kelimelerini kullanmadan da kalp Yüce Allah’ı zikretmeye başlar. Zikrin nuru kalbi sarar. Böylece kul bütün varlığı ile Yüce Allah’ın azametini hisseder; kudret, tecelli ve rahmetini seyreder. Arifler bu zikre “zatî zikir” veya “zikr-i sultanî” derler. Kalp bu hale ulaşmadan manevi ilimleri elde edemez. (Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf)

Zikirle kalbin içindeki boş düşünceler, şüphe ve vesveseler silinir gider.
Zikrin nuruyla kalbin içi aydınlanır. Kalp zikrin feyzi ile feyizlenir, tadı ile tatlanır.
Artık her şey Yüce Allah’ı hatırlatan bir çeşit zikir sebebi olur.
Varlıklar kalbe perde olmaz. Kalp Yüce Rabbini tanıdıktan ve O’nun tecellilerini müşahede ettikten sonra başka hiçbir varlık ile perdelenmez.
Bu kalp sahibi nereye baksa, kiminle karşılaşsa, ne yapsa Yüce Allah’ı zikreder.
Yerken içerken, konuşurken, yatarken kalbi ile Allah’ı zikreder.
Artık istese de Yüce Allah’ı unutamaz. Bu hal mümkündür, fakat kolay değildir.
Bunu elde etmek için Yüce Allah’ın özel yardımı yanında kulun dikkat edeceği bazı edepler vardır. İmam Rabbanî k.s., bu edeplerin en önemlilerini şöyle hatırlatır:

“Kalbin Allah’tan gayri her şeyi unutacak derecede zikir içinde kaybolması ancak, Ehl-i Sünnet akidesi üzere hak mezheplerin hükümleriyle amel etmek suretiyle elde edilir. Bu, peşine düşülecek en büyük hedeftir. Cenab-ı Hak ile huzur bulup selim hale gelen kalp sahipleri, herhangi bir varlığa nazar ettiklerinde, ilk olarak onları yaratanı hatırlarlar ve eşya ile perdelenmezler. Ne kadar düşünseler, bizzat eşyaya ait bir vücut ve sıfat akıllarına getiremezler. Her şeyde ilâhi tecellileri müşahede ederler. Buna ‘fenâ-i kalbî’ denir. Tasavvufta ilk basamak budur ve diğer velayet makamları bu halin üzerine gelişir.” (Mektubat)
 
Üst