Çakal aldı sözü:
— Eğer zât-ı âlileri bana hakîkaten iyilik yapmak istiyorsa halk arasında huzurlu, gayet sakin, kederden uzak hayâtımı yaşayayım diye serbest bıraksın beni; su ve ottan müteşekkil gıdama razı olurum! Zîrâ iyi bilirim ki sıradan birinin ömrü boyunca göremeyeceği eza ve endişe sultanın civarında görev alan adama bir anda gelir! Huzur dolu az rızık, kısa hayat elbet daha iyidir korku ve ıstırapla dolu bol rızık, uzun hayattan!
Hükümdar arslan:
— Tamam, ne demek istediğini anladım! Ama senin suratında ve kelimelerinde gördüğüm kuşku ve korkuya son ver! Bu siyâset işimde mutlaka senden faydalanmalıyım, başka yolu yok bunun!
Çakal cevap verdi:
— Eğer hükümdar hazretleri ille de beni yanına almak istiyorsa şu konuda kesin söz istiyorum: benim üstümde görev yapan biri, mevkiinin gitmesinden endişe ederek hükümdarı bana kışkırtsa yahut benden aşağıda olan biri makamımı elimden almak için iftiralar atarsa hükümdarım asla acele etmemeli, kendisine arzolunan iddiaları araştırmalıdır. İşte zât-ı âlîlerinden taleb ettiğim ahit budur, sonra dilediğini yapsın... Eğer ona kalbim mutmain olarak îtimâd edersem, paçaları sıvar tüm gücümle ona yardım ederim; bana verdiği görevi samimiyet ve gayretim sayesinde en güzel şekilde deruhde ederim. O benim aleyhimde bir intiba edinmesin diye kılı kırk yarar, çok çalışırım!
Hükümdar sözün burasında hemen atıldı:
— Tamamdır! Senin için bu buyruğum ahittir! Daha da ilerisi var...
Böylece hükümdar, çakalı hazînelerin baş görevlisi yaptı. Diğer dost ve yakınlarından çok ona ilgi gösterdi, onun maaşını artırdı. Lâkin arslanın çevresindekiler çakalın yükselişini hazmedemediler; bu işe canları sıkıldı, sinirli sinirli konuştular onun hakkında. Nihayet birleştiler tuzak kurmak için, arslanı çakala karşı kışkırtmak hususunda anlaştılar....
Bir gün arslan çakala beğendiği cinsten et vermiş: o parçayı mutlaka muhafaza etmesini, sonradan huzuruna çıkarılmak üzere ambarın en mutena ve korunaklı kısmına kaldırılmasını emretmişti...
Bu haberi alan komplocular derhal harekete geçtiler, eti oradan aldılar, çakalın odasına taşıyıp bir kenara sakladılar. Anlaşmalarına göre huzurda et mevzu edilirse çakalı yalanlayacaklardı! Ertesi gün arslan eti isteyince çakal ambara indi ve eti yerinde bulamayınca epey aradı. Çakal, kendisine komplo hazırlayanlardan habersizdi. Ötekiler geldiler, huzurda yerlerini aldılar. Hükümdar eti sordu çakala ve sesini yükselterek baskı yaptı. Divandakiler bakıştılar, içlerinden biri gayet efendi ve samîmi bir hizmetkâr edasıyla söze girdi:
— Biliyoruz, bazdan zarar görse de biz hükümdarımıza faydalı ve zararlı şeyleri bildirmek zorundayız... Bize ulaşan istihbarata göre et, çakalın evindeymiş!
Bir diğeri şöyle dedi:
— Vallahi kişinin kalbini bilmek imkansızdır! Ancak siz bunu araştırırsanız sonuca ulaşır, çakalın evinde bulursunuz! Onun beceriksizliği ve hıyaneti ile ilgili hususları biz herkesten evvel doğrulamak durumundayız!
Başka biri aldı sözü:
— Eğer bu iddia doğru ise yalnız hıyanetle karşı karşıya değiliz demektir, ortada nankörlük ve hükümdara karşı apaçık cüret var!
Bir diğeri:
— Bakınız iddia sahiplerine diyorum: siz âdil ve fazilet sahibi memurlarsınız. Sizleri yalanlayacak değilim. Lâkin durumun açıklık kazanması, hükümdarımızın derhal bir tahkikat komisyonu kurması ve çakalın evine göndermesiyle mümkündür.
Başka biri ekledi:
— Hükümdarımız onun evini aratacaksa acele etmelidir. Zîrâ onun özel adanılan ve câsusları dört dönüyor sarayda ve sokaklarda! Divanda bu tür konuşmalar olmuş; nihayet arslan, tesiri altına girmiş bu iddiaların... Çakalın getirilmesini emretmiş ve çakal huzura çıktıkta derhal sorguya çekmiş onu:
— Korumanı emrettiğim et nerede?
— Efendimiz, inanın o eti size hazırlasın diye aşçıbaşına verdim!
Hükümdar aşçıbaşım çağırıp sormuş eti... Ama bu herif de çakala komplo hazırlayanlardanmış, arslana demiş ki:
— Bu adam bana bir şey vermedi!
Hükümdar güvenilir bir adam göndermiş çakalın evine. Adam evde bulduğu eti arslana getirmiş. Bu komplonun son kısmında kurt söz almış; gerçek kesin olarak belirinceye dek konuşmayan vakur, ağır başlı biri gibi göstermiş kendim ve demiş ki:
— Hükümdarımız! Sizin nezdinizde de çakalın hâin olduğu gün gibi açık oldu herhalde! Onu affetmeyiniz! Zât-ı âlîleri onu affederlerse hiç bir hâinin hıyanetini, hiçbir suçlunun suçunu öğrenemeyecektir bir daha!
Böylece hükümdar emretti, çakal huzurdan çıkarılsın ve gözlem altına alınsın diye. Daha sonra mecliste bulunanlardan biri dedi ki:
— Hükümdarımız aslında basiretli ve işbilir bir pâdişâhtır. Nasıl oldu da yanıbaşında görev yapan çakalın yalanı ve hıyanetini bu kadar zaman anlayamadı? Ben bu hâinin kesin kanıtlardan sonra dahi hükümdarımız tarafında affedilmesine şaşarım doğrusu!
Bunca yönlendirme ve karalama kampanyasına rağmen arslan çakala elçi gönderdi, özür diliyordu ondan... Lâkin elçi kendi yazdığı düzmece bir mektupla geri döndü; "bu, çakalın cevabı!" diyerek. Mektupta yazılanlar arslanı yine kızdırdı ve çakalın öldürülmesini istedi arslan... Bu arada hâdiseleri başından beri takibeden anne arslan, oğlunun acele ettiğini düşünerek derhal adam soktu araya; infaz memurları îdâmı geciktirdiler!
Anne arslan oğluna dedi ki:
— Yavrum! Çakalı neye dayanarak öldürüyorsun? Arslan bildik hikâyeyi anlatınca annesi cevap verdi:
— Yavrum! Acele ettin... Akıllı ve basiretli kişi kendini acelenin yularına teslim etmeyip tedbirli davranarak pişmanlıktan kurtulur. Aceleci adam, dirayetsizliğinden ötürü dâima pişmanlık meyveleri devşirir. Hele hele hükümdarlar tedbir ve teenni mevzuunda herkesten daha hassas olmalı dırlar, en çok onlara lâzım tedbir ve teenni ile hareket etmek!
Kadın kocasıyla, çocuk ebeveyni ile, öğrenci kocasıyla, asker kumandanıyla, âbid diniyle, halk hükümdarıyla, hükümdar Allah korkusuyla, takva akılla, akıl tedbirle kıvamını bulur; bir bütün oluşturur. Bu saydığımız şeylerin başında basiret vardır. Hükümdarın basiretli olması, hizmetine aldığı adamları iyi tanıyarak herbirine hak ettiği mevkîyi vermesi ve bunların birbirleri hakkındaki ithamlarını dikkatli tâkibetmesi demektir. Zira vüzerâ ve müsteşar tayfası birbirlerini yemek isteyenlerle doludur!
Sen evvelce çakalı gördün, denedin: onun akıllı güvenilir ve şahsiyet sahibini olduğunu anladın. Onu övüyordun dâima, ondan razıydın. Bir hükümdar, görevlendirdiği memuru bu kadar övdükten ve iyi tanıdıktan sonra asla hâin gibi görmemeli onu! Böyle davranmak hükümdara yakışmaz. Kaldı ki şu saraya geldiği günden beri çakalın hıyanetine değil namus ve samimiyetine tanık oldun! Bir tabak et için böyle değerli bir memuru helak etmek, hükümdar kısmının yapacağı işlerden değildir. Şimdi çakalın durumunu yeniden araştırmalısın! Hiçbir zaman et yememiş zâhid bir çakal, nasıl oluyor da senin emânetini yiyor? Bunları iyi düşün, belki çakalın hasımları çevirdi bu entrikayı: eti onlar götürüp sakladı çakalın evine! Kuşku yok, çaylağın pençesinde bir tutam et olsa diğer kuşlar onun başına üşüşür; bir köpekte kemik varsa diğer köpekler onun başına toplanırlar...