Edit: Uzun bir yazı oldu ama okumanızı tavsiye ederim. Sonunda eğitim sistemine değiniyorum.
...
Almanya'da ki sosyal yardım sistemini anlatayım:
Devletin her yıl belirlediği bir yoksulluk sınırı var. Bu sınırın altında olanların yardım almaya hakkı var. Lakin bu sınır şöyle tespit ediliyor:
(verilen sayılar örnek niteliğindedir)
Yetişkin kafa başına 400 euro
Çocuk başına 300 euro
1 kişinin kira hakkı 450 euro
2 kişinin kira hakkı 600 euro
3 kişinin kira hakkı 700 euro
4 kişinin kira hakkı 850 euro
5 kişinin kira hakkı 1100 euro
6 kişinin kira hakkı 1300 euro
Bir de, ev birliği ile kazan birliğini birbirinden farklı değerlendiriyor. Aynı evde kalan farklı hayat tarzı yaşayan kişiler misiniz yoksa aynı kazanda yemeği pişen bir birliktelik midir? Bu önemli bir detay.
Böyle bir liste var. Bu liste her yıl tazelenir.
Şimdi diyelim ki 5 kişilik bir ailesiniz. 2 yetişkin, 3 çocuk var. Bu listeye göre yoksulluk sınırı: 400+400+300+300+300+1100= 2800 euro, olarak tespit ediliyor.
Yalnız kira konusu şöyle: Eğer oturduğunuz evin kirası, kira sınırının altında ise kira kontratındaki bedel neyse onu ödüyor, fazlası size kalmıyor yani. Diyelim ki 5 kişisiniz, listeye göre 1100 euro kira sınırı, ama sizin kira kontratındaki kiranız 900 euro. Bu durumda 900 euroyu ödüyor. Kafa başı alınan yardımları bu durum etkilemiyor. Şayet oturduğunuz evin kirası, listedeki sınırın üstündeyse, mesela 1100 euro, ama kontrattaki kira bedeli 1200 euro diyelim, bu durumda kirayı 100 euro farkla birlikte 2 yıl boyunca ödüyor, ve listeye uygun ev bulmanızı şart koşuyor. Eğer bulamadıysan o 100 euro farkı kesiyor, liste fiyatı üzerinden ödemeye devam ediyor. O farkı artık bir şekilde kendi kesenden ödeyeceksin.
Şu da var: Bu kurum, kira bedelini direk ev sahibinin hesabına havale ediyor. Elinize vermiyor. Çünkü kirayı yatırmazsanız evden atılır sokakta kalırsınız. Bu böyle olduğu için ilginç bir biçimde ev sahipleri sosyal yardım alanları tercih ediyor, çünkü kiranın her ay yatacağından emin oluyor.
Diyelim ki çalışıyorsunuz ve net geliriniz 2750 euro. Bu kuruma müracat edip 50 euro almaya hakkınız var, çünkü geliriniz sınırın altında. Bu kurum tamamen fakir, tamamen işsiz, ve tamamen sokakta kalmış diye ayırd etmiyor. Devletin tespit ettiği yoksulluk sınırını baz alıyor.
Sosyal yardım kuruluşunun temel ilkesi: “her insanın, insanlık erdemine uygun bir hayat standartında yaşamaya hakkı vardır”.
İstisnai durumlar da var. Mesela şeker hastasısınız, laktoza karşı alerjiniz var, herhangi bir rahatsızlıktan dolayı özel gıdalara veya malzemelere ihtiyacınız var diyelim. Bunu doktor raporu ve faturalarla delillendirirseniz kafa başı gider fiyatınız yükseltiliyor. Çok istisnalar var. Eşinizden ayrı yaşıyorsanız, çocuklar ara sıra size geliyorsa falan bunların hepisi özel yük olduğu için ek yardımlar alabiliyorsunuz. Hatta çocukların arasıra size gelmesi ve kalmasından ötürü evinizin kira seviyesi dahi o oranda yükseltiliyor. Mesela 3 çocuğunu var, arasıra sizde kalıyorlar, bu durumda tek başınıza dahi olsanız sizin durumunuz 4 kişilik bir evin kira sınırı kapsamında değerlendiriliyor.
Velhasılı Almanlar bu işin tekniğini geliştirmişler, her şehir ve kasabada bu kurumları örgütlemişler. O derece örgütlemişler ki, bu kurumun herhangi bir memuru size haksızlık yaptığında gene aynı devletin parasını ödediği bir avukat tutup bu kuruma dava açarak hakkınızı arayabiliyorsunuz.
Şimdi bu hakları okuyunca insan seviniyor değil mi, oh ne güzel, yan gel yat aşağı, nasıl olsa rızkımı garanti altına almış devlet, ben bu gelirle de yaşarım! Tam öyle değil işte. Meselenin püf noktası bu!
Gelelim şimdi madalyonun öbür yüzüne. Bu kurum sizden her ay iş aradığınıza dair belge istiyor. Her ay en az 15 yere iş için müracat etmeniz lazım. Bu müracatınızı imzalı ve mühürlü delillendirmeniz lazım. Elinize bir liste veriyor, bu listeyi iş verenin imzalaması lazım. İş yok, imza-mühür... Bu listeyi postayla yardım kurumunda sizinle ilgilenen memura postalıyorsunuz.
Bununla birlikte, eğer Almancanız zayıfsa dil kursunu mecbur koşuyor. Diyelim ki vasıfsız elemansınız, sizi meslek okuluna gönderip istediğiniz mesleği yaptırıyor. Bu okullar ayrı değil, herkesin gittiği meslek okulları. Yani alacağınız diploma her yerde geçerli... Eğer kendi mesleğinizle iş bulamıyorsanız 10 yılda bir devlet üzerinden meslek yapma hakknız var. Lakin 2 yıl kendi mesleğinizle iş bulamıyorsanız bu hakka sahip oluyorsunuz.
Bu mes'uliyeti bu kurum size yüklüyor.
Diyelim ki, tanıdığınız bir doktora gidip hastalandığınıza dair sahte rapor aldınız, Çalışamıyor, iş arayamıyorsunuz. Bir olur iki olur.. Dikkat çekici halde iş aramaktan kaytaranlara ne mi yapıyorlar? Bu kurum 2 memurunu görevlendirip habersizce kapınıza dayanıyor. Halinizden vaktinizden zaten ne mal olduğunuz belli olur. Buna “şüphe çekici durum” diyorlar. Bu durumda sizi, kendi kurumun yetkili doktorlarının muayene etmesini şart koşabilirler. Normalde bir devlet, diploma verdiği bütün doktorların raporlarına güvenmesi lazım. Lakin çok istismar edildiği için mahkeme kararıyla bu şüphe çekici durumu özel olarak ele alıp bir komisyonun incelemesine sunabiliyorlar. Bu durumda rapor veren doktorun dosyaları dahi inceleniyor. Eğer doktorda da herkese bol keseden rapor verme gibi bir şüphe çekici durum varsa o doktor ihtar yiyor. Bunu çoğu doktor bildiği için sahte raporları vermek, af edersiniz ama döt ister!
Diyelim ki, hem bu kurumdan yardım alıyor, hem de kaçak çalışıyorsunuz. Şikayet olursa gene evinize memur geliyor. Evde yoksanız gene geliyor, gene mi yoksunuz, bu durumda sizden şüphelenip peşinize dedektif salıyorlar. Herhangi bir iş yerinde kaçak çalıştığınızı tespit ederlerse kara listeye alınıyorsunuz. Öyle hapis cezası falan değil. Önce bi kaçak çalışmaya başladığın günden itibaren aldığın bütün yardımları devlete borçlanıyorsun, akabinde aktüel olarak aldığınız aylık yardımı 3 ay boyunca %30 oranında kısıyorlar. Her şeye rağmen insan olduğunuz için %100 kısmıyorlar...
Gelişmiş ülkeler bu işi sıkı takip ediyorlar. Saldım çayıra mevlam kayıra şeklinde bir yaklaşım yok. Herşeyden önce bir şeyin amacına hizmet etmesine çok dikkat ediyorlar. Zaten devlet budur. Herhangi bir kurum amacına hizmet etmiyorsa niye var ki?
Gelişmiş ülkelerde dikkatimi çeken nokta şu oldu: Devlet olarak insan merkezli sosyal sistem var, ama insan olana! Eğer vatandaş olarak bu sistemi istismar ederseniz burnunuzdan getirirler. Öyle hapis cezası falan değil. Eğer hapis cezası verirlerse bu faşizme girir, zira netice olarak insan canına kastetme, tecavüz, hırsızlık gibi bir suç değil bu. Peki, bu sistemi istismar edenlere ne yapıyorlar? Bürokrsinin çarkları arasında size cinnet geçireceğiniz çapta sıkıntı çektiriyorlar. Bu işin felsefesi bu zaten! Bizim ahmak bürokrasimizde olmayan felsefe bu zaten. İnsana ızdırap çektiriyor, arkası güçlü olana kolaylık sağlıyor. Sıkıntı burda! Yahu borcunu ödeyemediği için bizde içeri tıkılanlar var, bu nasıl bir şey! Adamın imkânı yoksa ve bu açık seçik ortadaysa borçtan dolayı bir insanı nasıl hapse atarsın, nesin sen? Zaten böyle rezil işlerimiz olduğu için dışarıya karşı çirkin bir görüntü veriyoruz. Sonra da diyoruz ki, herkes bize düşman. Yok arkadaş, biz kendi kendimize yapıyoruz.
...
Bizde tıkır tıkır işleyen tek kurum Türk Ordusu, gerisi boş! Türkiye'de sivil bürokrasi hiçbir işi rayında yürütemiyo. Nedense sivil eğitim sistemi insan yetiştiremiyor. Ne yetiştiryor? Egoist, menfaatperest, şöhretperest, kısadan köşeyi dönmeye odaklanmış, ufku dar, çapsız, hırsızlık yapmaya müsait, empatisi sıfır, karaktersiz, melek yüzlü şeytanlar yetiştiriyoruz.. Benim merak ettiğim konu, askeri okuldan mezun olan neden böyle olmuyor da sivil okulların mezunları ekseriyetle karaktersiz oluyor? Aynı gıda, aynı hava, aynı su, aynı toprak.. Neden?
Disiplin!
Geçen bir video izledim. Lisede ders esnasında öğrenciler bira içiyor, hoca ders anlatırken ŞEREFE diye bağırıyorlar falan. Öğretmen hiçbir şey yapamıyor. Askeri okulda böyle bir şey yapacaksın hee, direk atılırsın! Neymiş efendim insan hakları varmış, öğretmen öğrenciye bir şey yapamazmış! Hay ben sizin o çarpık insan hakları anlayışınıza emi.. Avrupa'da böyle diyorlar, bilseler bari, bilmiyorlar.. Gelişmiş ülkelerde böyle bir disiplinsizlik yok arkadaşlar.. Bizim politikacılarmız (kanun koyucularımız) sığ bir dünyada yaşıyorlar. Dünyayı bilmiyorlar... Gelişmiş ülkelerde adı konulmuş 3 farklı lise kategorisi vardır. Eğer disiplinsiz, bozuk karakterli bir öğrenciyseniz en niteliksiz liselere gönderilirsiniz. Kesinlikle sizi nitelikli öğrencilerin gittiği liselere bulaştırmazlar. E haliyle, niteliksiz liseden alacağınız diplomayla toplumsal katmanlardaki yeriniz bellidir artık. Belli meslekleri yapamazsınız, sınırlısınızdır. Ha, şu var, sonradan akıllanabilirsiniz. Bu durumda aklınızı başınıza aldığınızı ıspatlamanız istenir. Nasıl mı? Mezuniyet sonrası ek olarak 2 yıl okula devam edersiniz, iyi notlar alarak üst lise kategorisine ait diplomayı alırsınız. Bu böyledir. Şunu da ekleyim: Okulda bira içmek, alkol içmek! Bu, gelişmiş ülke standartlarında dahi asla kabul edilemez. Ne mi yaparlar? Eğer zaten en niteliksiz lisedeyseniz sizi direk psikoloğa havale ederler. Psikolog size, normal olmadığınızı rapor eder. Bu raporla gideceğiniz tek bir okul türü vardır. Özürlülerin, şaka demiyorum, beyinden özürlü olanların giittiği okul.. Bildiğin açık hava tımarhanesi. Orada istediğini yap. Delidir, ne yaparsa yeridir bâbından sizin hiççbir şeyinize karışmazlar.