Kurban olmak! (yzn büşra betül)

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul


“Anam babam sana kurban olsun Ey Allah’ın resülü” kelamlarıyla yüreklerimizin en temiz sayfaların da tanıdık peygamberin güllerini,güzide dostlarını, ashabını..


Hayatın her safhasında değişik rollerin paylaşıldığı en bulunmaz refakatçılardır ,anne babalar.

Her olgunun yapaylaştığı bu demlerde belki de ayakta durabilen tek barınaktı anne baba!
Günümüz de “doğuran mı,bakan mı anadır?’a” dönüşen bir kurgu belki de.
Her belleğin yaşadığı, hissettiği,görmek istediği şekliyle tanımladığı tarifti anne-baba…


Günümüz de huzur evlerine terk edilmişken Resulün kendisine biatle sözleştiği dostları için imanlarına karşılık açlıkla kendisini tehdit edenin oyununa gelmeyerek ve onu incitmeyerek Habibe taşıdığı niyazdı anne!!

Gözünün önünde ilk şehid olmanın hazzı, engel olamayışın verdiği ızdırabıyla, yüreğin en derin çığlığıydı anne!!

Kazılan ölüm çukurlarına itilirken, bedenin acıyı hissettiği anda bir anlık tereddütü yaşarken imanı kaybetme adına,yavrusunun ikazıyla yeniden dirilen, sonsuza yükselen ateşti anne!!

Şimdiler de bir çocuk sesine, bakımına tahammül edemeyen insanlığın aksine, kırkından sonra aynı insanlığa örnek olan karakterli, İslam’ın seçkinlerini doğurandı anne!!!

Ve…

Cahili dönemin sarhoşluğun da oyun oynayarak gömdüğü kızını İslam ile şereflendiğin de hiç aklından çıkarmayarak her telaffuz edişinde tevbeyi yaşatan göz yaşıydı baba!

Putları kırarken iman baltasıyla, kırılan parçaları birleştiren, iman-i çağrıya kulak vermeyen, sonunun dipsiz çukur olduğu görünmesine rağmen yavrusunun duasın da yaratanından merhametini isterken uyarıldığı,affı yaşattığı feryattı baba!!

Kıskançlık güdüsüyle kendisine zarar vermelerinden korktuğu,sevgisini göz yaşlarıyla yoğurduğu, yokluğunu buram buram koklayan,acısını yüzünü ekşitmeden yudumlayan sabrın adıydı baba!!

Kendilerine yalnızca Rabb’e ortak koşmalarını istediklerinde itaat edilmeyen,zalim de olsa hakkı ödenemeyendi anne-baba!!

Rahman’ın “yanınızda ihtiyarlık onlara vaki olduğunda ‘öf’ bile demeyin” vahyiydi anne-baba…

İnsanlığın kurtuluşu için vahyini taşıttığı son nebinin öncülüğünü sürdürmeye namzet dostları,imanı en dorukta yaşama pahasına verebilecek İsmaillerini sunuyorlardı her defasında.”Anam babam sana kurban olsun ya Resullallah” diyorlardı İbrahimce..


İbrahim misali Rahman ile imzaladıkları kulluk sözleşmesinin bir maddesiydi bu feda ediş.Sunulabilecek en kıymetli hazine..

Her adımımızla sınandığımız bu hayat yolculuğun da ne için yaşadığımızı unutmuşken bize hatırlatılan bir amel kim bilir…Yarışlardan vaz geçemezken dünya adına aynı duygularla terki diyarın denenmesi belki de…
Öyle ya hayat namına her hazzı yaşamak isterken ebedi hayatı unutuveriyoruz.Biz unutuyoruz ,O hatırlatıyor, O mühlet veriyor,O güveniyor.Bize , unutulmuşların mekanın da yer vermeyen Rabbe hamdolsun.Dilerim ki yeryüzünü okuyabilen her anın kıymetini bilen, her daim O’na yönelen insanlığın içinde varlığımızı sürdürsün.


Evet ,dilerim Allah için yatırılan kurbanlar,iman edenlerin kulluk sözleşmelerini yeniden gözden geçirip hayatlarında vahye dönük adımlar olsun.Rabbim bizlere, kendisine tüm benliğimizle feda edeceğimiz kurbanlar oluştursun.(amin)

Büşra Betül
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Hâcer-i Duruş!
Teslimiyet;Tek başına ümmet olan bir peygamberin zevcesi olmak ta gizliydi.
Issız bir çöl ortasında yavrusu için koşuştururken zemzeme nail olabilmekti!
Teslimiyet;Cariye iken peygambere bizzat peygamberin hatunu tarafından verilen yâr olmak,hediye sunulmaktı.
Çağın putlarını iman baltasıyla kıran peygambere, berdeli koç olacak bir ismail doğurmaktı.
Nice İsmailleri yaşatabilmek adına Hacer olmaktı teslimiyet!
Şimdi ,bıçağın ucunda, terk edilen Kurbanlığımız!

Kurbanın aklımıza getirdiği, geçmiş senelerden bu güne İsmail (a.s )ve vahy-i hediyesi koç olmuştur.İbrahim peygamberin hayatını , akıllarda kazınmış çarpıcı iki cümle ile tanımlayacak olursak ,birincisi mücadelesinde yalnızlığına rağmen teslim olmasından ötürü Rabbin onu ‘ümmet’ vasfıyla büyük bir çoğunluğa bedel kılışı,ikincisi ise babası esasen ‘ put yapıcı’ olmasına rağmen kendisinin ‘put kırıcı’ olmasıdır.
Rahmanın teslimiyet övgüsüne mazhar olan bu peygamberin Hacer-i olmak nasıl bir şeydi?
Kucağında bebeğiyle, sahipsiz bırakılmak,rüzgar dışında varlığının hissedilmediği bir ortamda öylece kalakalmak,kadın olarak yapayalnız bırakılmakla yüzleştiğinde tereddütsüz iman etme gücü nasıl elde edilirdi?
Nasıl Hacer olurdu kadınlarımız,nasıl İsmailler verebilirlerdi hayata?
İsmail teslimiyet peygamberinin en sevdiği ile imtihanıydı.Kişi er yada geç hayatta en sevdiği ile imtihan olunuyordu.Bu imtihanı başarıyla geçenler zümresindeydi İbrahim ve zevcesi.Gerçek hayatta sevdiğini feda edebilen müminler ,emsal edilirdi bu minvalde.
Teslimiyet namzetli babanın aynı taati taşıyan oğlu ve o çocuğun teslime annesi idi Hacer.Rab İbrahim (a.s) ‘a ‘Alemlerin Rabbı’na teslim ol’ dediği an teslim olmuş,Hacer ‘Ey İbrahim bizi bu ıssızlıkta bırakmanı Rabbin mi istedi?’ sorusuna ‘evet’ cevabı aldığında ‘O bizi sahipsiz bırakmaz’ diyerek teslim olmuş,İsmail babasının gördüğü rüyayı kendisiyle paylaşması akabinde ‘babacığım mahzun olma,rüyanı gerçekleştir’ kelamlarıyla vahye teslim olmuştu.
Teslim olmak sonunu insan tahayyülünün kavrayamadığı,nihayetini göremediği anları kurtuluşa çeviren bir olgu idi bu risalet ikliminde.Hacer çocuğu için zemzeme kavuşacağını bilmeden teslim olmuştu.
Hacer Sare hatunun kıskançlıktan ötürü vahy-i vahaya terk edileceğini bilemeden teslim olmuştu.
İsmail bıçağa,bıçak koça teslim olmuştu.
Teslimiyetin ucunda mutlak kudretin sahibi var ise boyun eğenler hiçbir zaman mahzun olmamışlardı.
Bizler gibi etten kemikten var edilen Hacer’i bu denli güçlü kılan sadece teslim olmasıydı.Gelişen dünya şartlarıyla elinde bir çok kolaylığın mevcudiyetini barındıran insanoğlu tatmin edilemez bir ruh dünyasının sahibi oldu.Geçmişin de elde edemediği mal varlığı geleceğe hırs olarak sirayet etmiş durumda.Yokluk görmüş insanlar varlığa kavuştuklarında şükürden önce ihtiras duygularını heybelerine doldurmuşlar.
Ensar ve muhacir olmak şöyle dursun öz kardeşler ortaklaşa kurban bile kesemez haldeler şimdilerde.Kurban İsmailce kesilmiyor artık zenginliğin bir simgesi haline gelmiş.İnsanlar buzdolaplarını doldurabilmek,komşularına tabiri caizse hava atabilmek için hayvanları kıbleye doğru yatırıyorlar.İsmaili hatırlatan an boğazlarının dayandığı bıçağa teşrik tekbirlerinin katılması anı oluyor.
Bizler öz kardeşlerimizle ensar -muhacir ruhunu yakalayamadığımız için imtihanlarımızda çok başarılı olamıyoruz.Onlar ki yalnızca din kardeşi oldukları dostlarına sahibi oldukları her şeyi paylaşacak kadar teslim olmuşlardı vahye.
Ne olursa olsun hatayı ilk önce kendi nefislerimiz de arıyoruz,sanık koltuğuna ilk biz oturuyoruz incitmemek adına.Nebinin bize ulaşan metodu ışığında sağlamca yaşayabilmek,Rabbin emirlerini yerine getirebilmek için en sevdiğimizi ibrahimce verebilmek için,ismaillere ve hacerlere sahip olabilmek için nefsimizin bizlerde gizlice putlaştırdığı her şeyi iman baltasıyla kırmalıyız ki ismaillerimizi görebilelim.
Bir anne evinin işleriyle uğraşırken olsun,çocuğunu yetiştirme çabasında ki mücadelesinde olsun gönül dünyasında zevk duymuyorsa Hâcer –i şuurunu barındırmıyor demektir.
Bir baba ailesiyle hem hal olacağı zaman dilimlerinde bulunmuyor,ailesine namazı emredemiyor,ikamet ettiremiyorsa , zikir meclislerinde-ki en büyük zikir Kur’andır- bulunmuyorsa ibrahimi teslim olamamış demektir.
Ve bir çocuk büyüklerine saygı duymuyor,bakıma muhtaç hallerinde ‘öff’ vahyini ifa etmiyor,bilerek Rabbin buyruklarını yerine getirmede gevşeklik gösteriyorsa ismailce duruşa varamamış demektir.
Bu duruma gark olmuş insanlar dolayısıyla Rabbin ‘onlar mahzun olmayacaklardır’ ayetinin muhatabı olamıyor hayatlarında ki hüznün kaynağını sormakla ömür tüketiyorlar.Başımıza gelenlere üzülmek yersiz olduğu gibi dünya sahnesin de teslimiyet rolünü oynayamayan her ahiret yolcusu ömrün her deminde hüzünle yüzleşecektir.Velev ki imtihan şuurunu da yakalayamamışsa buhranların,cinnetlerin,depresyonların an be an vuku bulabildiği bir hüviyete bile bürünebilecektir maazallah.
Tevbe ırmağının unutulduğu, insanların seküler hayata farkında olmadan gömülüverdiği şu asırda gelin kendimize güzide ismailler oluşturalım.Hiç vakit kaybetmeden o ırmakta yıkanalım,yüreğimizin teslimiyetini secdelerimize yansıtma ahdini verirken gözyaşlarımızı şahid kılalım.Her birimiz modelliğini tanıtabileceğimiz teslim örnekleri temsil edebilme adına var gücümüzle çalışalım.Gelin ibrahimler,ismailler,hacerler olalım.
Gelin babalarımızı bir İbrahim,annelerimizi Hacer,çocuklarımızı İsmail olarak betimleyebilelim.
Gelin hayata Hacer-i Duruşlarımızla mukabele edelim.
Gelin bu kurban bıçağın ucuna ‘Rabbim yalnızca senin için yapılmasını istemediğin şu ameli,rızânı umut ederek kestiğim bu İsmail-i eylemle, bir daha yapmama adına ahd ediyorum’ diyerek gönülden terk edelim.Nefsin en sevdiği kerih amelleri Allah için kurban edelim!
Betül Güler Bulut


Not : Derginin kasım sayısına gönderdiğim yazı,Kurbanla alakalı olduğu için şimdiden buraya atıyorum, ulaşma sorunu yaşamadıysa kasım sayısında çıkacaktır biiznillah...Hürmetler...:gul
 
Üst