Medine’ye Gitmek Aşkın İçinde Erimek

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Öğlen namazını Kâbe’de kıldık. Hızlıca Kâbe’ye veda edip, otele dönüyoruz. Medine’ye gitme vakti geldi. Mekke’de her an ibadet ve her an hareket var. Gecenin gündüze karıştığı an zincirini kovalarken, 6 gün bir anda geçiverdi. Hüzünlüydüm. Ama Peygamber efendimize gitmenin getirdiği başka bir heyecanda vardı kalbimizde.

Rehberin dediğine göre otobüs kaza yapınca ikinci otobüs bulunmuş. Otelde biraz ister istemez beklemek zorunda kaldık. Eşyaları otobüse yerleştirdik ve daha ucuz bir otelde kalan diğer grubu almak için hareket ettik. Herkes bindikten sonra rehber bize veda etti. Otobüsümüzde rehber yoktu. Şoför talimatı gereği bizi kalacağımız otele götürecek ve orada bizi başka bir rehber karşılayacaktı. Çok kez geldiğimiz için bu durum bizi rahatsız etmedi. Gideceğimiz yol, Peygamber efendimizin(sav) hicret ettiği güzergâh ve uzun yoldu. Bizde sanki hicret ediyormuşçasına keyifliydik. İlahiler salâvatlar Kur’anı kerimler okunuyor, kimse uyuyamıyordu. Yollarda sadece vakit namazlarını kılmak için duruyorduk. Camiler çok berbattı, özellikle tuvaletler! Son girdiğim tuvalette kocaman bir hamam böceği vardı. Ama mecburen kullanmalıydım işte…

Yatsı namazına yakın Haram bölgesine girdik. Haramın o büyüleyici görüntüsü geride bıraktığımız tüm olumsuzlukları unutturuverdi. Otelimiz bu sefer müşterekti. Rehber hemen karşıladı ve odalarımızı ailelere göre hemencecik verdi. Hızlı bir şekilde odaya yerleştik denilebilir. Abdest aldıktan sonra hızlıca harama gittik. Yatsıyı kıldık ve selamlama için 1 no.lu kapıya geldik. Rawza’da- cennetten bir köşe olarak adlandırılan, yeşil renkli halıları ile ayrılan, diğerleri kırmızı ve sahabenin peygamber efendimizin(sav) imamlığı eşliğinde namaz kıldığı mescit- namaz kılmak için herkes heyecan içinde dağıldı. Elimdeki çantada bir arkadaşında ayakkabısı vardı. Alamam diyemedim. Rawza’da şansımız yaver gitmiş ve yer bulmuştuk oğlumla. Namazımızı kılmış ve dualarımızı etmiştik. Çıkarken Peygamber efendimize selam vermiş ve çıkmıştık. Ayakkabısını aldığımız arkadaşı beklemeye başladık. Zaman geçiyor ama gelmiyordu. Oğlum küçük ve yorgundu. Sızlanmaya başladı. Görevlilerden izin aldım ve Rawza’da onu aradım. Ama göremedim. Canım sıkılmıştı. Neyse ki başka bir arkadaşın telefonu vardı. Onu aradım. Bizden başka herkes erkenden çıkmıştı. O arkadaşta beni görmeyince başka ayakkabı bularak orayı terk etmişti. Nasıl sinirlenmiştim ama oranın ilahi ortamında hemencecik gevşedim ve oradan ayrıldık hızlıca. Yolda o arkadaşın eşine rastladık ve ayakkabısını ona teslim ettik. Hani birde beklemesek, suçlu duruma düşecektik ya… Bir sınav oldu bize bu durum.

Medine’de dört gün kalacaktık. Sadece namaz vakitleri camide geçiyor, diğer zamanlar hurma almak, ya da ne tür hediyeler almak mümkünse onun peşinde geçiyordu. Rutin geziler de yok değildi. Gezinin mahiyetini bildiğim için bu sefer bu gezilere katılmadım. Yalnızca peygamber efendimizin(sav) Uhud savaşında yaralandığı zaman dağdaki bir mağaraya sığınarak tedavi olduğu yere gittik. Varoşların oturduğu ve tehlikeli bir yer olduğu için gece 10.30 gibi oraya gittik. Perşembe gününü seçtik. Çünkü bu günler peygamber efendimiz Uhud şehitliğine mutlaka gelirmiş. Bizde sünnete uyduk böylece. Gittiğimiz mağara yerden çok yüksekte olmayan, sanki iki dağ ayrılmış bir görüntü veren konumdaydı. İçeride taştan sanki bir sandalye vardı. Üç beş kişi ancak sığabilirdi. Bir hanım sahabe peygamberimizi tedavi etmiş ve peygamberimizin yanında Hz Ebu Bekir ve Ömer(ra) hazretleri varmış. Aşağıdan çıktığımız yere kadar müşrikler oraya gelmiş. Peygamber efendimizin(sav) öldüğünü iddia edecek kadar sevinçli sesler çıkarmışlar. Buna Hz Ömer(ra) dayanamamış ve “ Peygamber ölmedi!” diye bağırmış. Fakat müşriklerden kimse o mağaraya çıkma cesareti gösterememiş. Araplar bizim burayı ziyaret etmememiz için ellerinde geleni yapıyorlar. Yazılar yazılmış gelmeyin diye. Gerçekten çok güzel bir koku var bu mağarada. Taşları kokladım ama sıcaktan pişmiş bir doğal koku vardı. En derinden gelen bir kokuydu bu. Bir anlama bağlamak istemedim. Herkes istediği şekilde yorumlayabilir. Orada yaşayan ailelerin çocukları yol kesiyorlar, tehdit yoluyla para istiyorlar. Acınası manzaralardı gerçekten. Oradan ayrılıp Uhud şehitliğine yöneldik. O kadar gelmeme rağmen bütün şehitlerin orada yattığı yanlış bilgisinden o gece kurtuldum. Yağan yağmurlar ile orada yatan sahabe mezarları açılmış ve sahabeler ortaya çıkmış. Bu sahabeler Cennet-Baki kabristanına götürülmüş ve orada özel bir yeri var.

Haz Hamza şehit olduğunda peygamber efendimiz(sav) o kadar çok ağlamış ki… bu amcasını mübarek çok severmiş ve özel bir bağları varmış. Haz Hamza(ra) şehit olduğunda dağ titremiş ve peygamber efendimiz Hz Ebu Bekir, Ömer ve Osman(ra) ile üzerinde yürürken “ arkamda bir sıdık ve iki şehit varken sen nasıl olurda titrersin ve kes titremeyi!” demiş. Dağ titremesini durdurmuş. Bu arada. Hz Ömer ve Osman(ra)’nın şehit olacaklarını da haber vermiş.

Peygamber efendimiz(sav) yaralandığında kanları yere düşmesin diye üstüne siliyormuş, bir sahabe onları yere düşmesin diye yalıyormuş. Bir damla düşecekken Cebrail as onu yere düşmesini son anda engellemiş. Eğer yere düşseymiş, o yerleri Allah(cc) helak edeceğini söylemiş. Uhud her yönüyle duyguların ve şehitliğin en anlamlı mesajlarını verildiği özel bir yer.

Önceki ziyaretlerimize göre, Cennet-i Baki kabristanına sabah namazından sonra izin verilirken, şimdi ikindi namazından sonrada izin veriliyor. Kabristanda kim nerede yatıyor belli değil. Hepsi, bir birinde kıymetli cennet ehli insanların yattığı bir yer. Fakat izleri silinmeye çalışılmış. Rehberin elinde bir harita var. Nerede kim yatıyor belli. Fakat el ile işaret edemiyor. Etsem diyor beni alırlar hapsederler… Bu yüzen stres içinde geziyoruz burasını.

Rawza’da da yeni bir yöntem belirlemişler. Namaz için içeri giren herkes namazını kıldıktan sonra orayı boşlatıyor ve yenilerini içeriye alıyorlar. Bu hoş olmuş. Ayrıca büyükçe şemsiye yapmışlar avluya. Gündüzleri bir nebze güneşin şiddetini kesiyorlar. Ama camiye girdiğinizde kış soğuklarına benzer bir havayla temas halinde oluyorsunuz. Bu yüzden üşütenler ve grip olanlar oluyor.

Hurmalar çok pahalıydı bu sefer. Sanırım Arabistan’da enflasyon olmuş. İstediğim kadar miktarda alamadım. Pazara gitme imkânım olmadı. Çünkü kimsenin çok hurma almaya ihtiyacı yoktu. Hemen çarşının içindeki bir hurma pazarından hurmaları aldık. Oradaki satıcı aldıklarımızı el taşıyıcısı ile otele kadar getirdi. Zemzemleri firma kişi başı 10 litre olarak verdi.

Ankara’ya döndüğümde ezan sesi geldiğinde camiye gitmiyorum. Ama orada gitmek için ne yarış içindeydik. Şaşılacak bir şey bu. Orası dünyadan uzak, sadece öbür dünya için çalışılan bir yer. Bir nevi cennet provası yapılıyor. Sadece ibadet ve güzel bir muhabbet içtenlikleri sarıyor.. Herkes güler yüzlü ve tanışmak için can atıyor. Dil ayrı bir problem. Buna izin vermiyor. Beden diliyle anlaşan gönüller yine de çok mutlular.

Her sene gitsem yine giderim diyorum. Allah gitmeyenlere de nasip etsin. Âmin!

Saffet Kuramaz
 
Üst