Yaylayı açabilirim o zaman.
Şimdi yemyeşil olacak öncelikle. İçerisi meyve bahçesi, dışarısı orman... Bahçeden 4-5 yerden pınarlar çıkacak. Tertemiz o sular ve buz gibi yazın... Sebzenizi ekeceksiniz bir yere. Sonra günü gelince yabani ağaçlardan kızılcık kirazı toplayacaksınız, reçellik. Sonra böğürtlen ve erik... Bu arada fındıklar olmuş olur, o işe girişirsiniz, sonra ceviz, kestane... Elma, armut derken bir bakmışsınız 3 ay geçivermiş. Bu arada sabah erkenden kalkıp tavukları bırakmalı, ineği sağmalı ve koyunları yaymalısınız. Atın yemi unutulmamalı elbette. Akşam hava kararırken elleri, ayakları, yüzü yıkayıp (hatta ortamda Anneanne varsa iyice sürtüp
) dünyanın en tatlı yorgunluğunu, dünyanın en güzel manzarasına karşı yaşamalısınız. Anneannenin efsanelere konu olmuş yemeklerini yiyip, çardakta çayınızı içmeli sonra hava iyice soğuyup sis çökünce uyumalısınız. Ertesi sabah erkenden kalkmalı ve hiç üşenmediğinizi, hatta neşeyle kalktığınızı görüp şaşırmalısınız. Ben bu cenneti gerçek hayatta yaşadım. Anneannemin yanında Osmaniye'nin yukarısında Gavur dağlarında... Sonra cennetimi cehenneme çevirdiler. Ama olsun. Hayalleriyle yaşıyorum hala...