Mesnevi'den

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hiç kimse insana “haydi uç”, köre de “beni gör” demez. Taşa “niçin geç geldin?”, sopaya “niçin bana vurdun?” demez. Emir, nehiy, öfke, lütuf ve azarlama; ancak ihtiyacı olana, yani bunlara muhatap olmayı hak edenleredir. İnsanın ihtiyarı vardır, duyguyu inkar edebilir misin? İhtiyar (kendi irade, arzu ve isteği) senin içindedir, nefsindedir. İhtiyarın harekete geçmesine sebep görüştür. Tercihini kullanma zamanında melek de, şeytan da sana yapılacak şeyleri gösterir. İyilik ve kötülükleri sererler önüne.

Eğer gözünden perde kalkarsa; seni hayra ve şerre sevk edenleri görürsün. Geceleyin aslan ve köpek seslerini duysan da, karanlıktan suretlerini göremesen bile, hangi sesin kime ait olduğunu bilirsin, eğer daha önce o sesleri ve sahiplerini tanımış isen.

Akıl bakımından cebir (zorlama), kadere inanmamaktan daha rezil bir iştir. Kaderi inkar eden; “duman vardır da ateş yoktur” der, cebrî ise; ateşi görür de, inadına "ateş yok" der. Hasılı bu cebir davası, Allah’ı inkar edişten daha beterdir..


(Cebriye ve Kaderiyeler, insanda irade olmadığını, rüzgarın önündeki bir yaprak gibi Allah'ın iradesiyle her şeyi yaptıklarını; dolayısıyla sorumlu tutulamayacaklarını iddia ederek sapıtmışlar ve Ehli Sünnetten ayrılmışlardır.. Mevlana Hazretleri, burada cebriye inancını taşıyan bir kimseye karşı bunları söylemiştir..)
 
U

ummuhan

Guest

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
 
U

ummuhan

Guest

Aşk göklere uçmaktır
Her nefeste yüzlerce perdeyi yırtmaktır
Geldiği ve yine gideceği alemi düşünmek,
Kendini bilmeye çalışmaktır.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Her köle azad edilince sevinir. İlahi, ben ise, sana kul olduğum için seviniyorum.."

''Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lakin herkesin ruhu görmesine fırsat yoktur.''

''Aşkın şerhi için ne türlü beyanatlarda bulunsam; aşka gelince; yani aşkın tesirini hissedince söylediklerimden mahçup olurum!"

''Kalem ki çarçabuk yazıp gidiyordu. Aşkın tefsiri bahsine gelince, tahammül edemeyerek yarıldı.''
 
U

ummuhan

Guest
Merhametli olmada güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmekde gece gibi ol,
Cömertlikte akarsu gibi ol,
Öfke anında ölü gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Ve olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol!
 

ruhefza

Üye
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
76
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Her ne istiyorsan kendinde ara!
Senin canının içinde bir can var,ocanı ara!
Dağının içinde bir hazine var,o hazineyi ara!
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan;
Onu senden dışarıda değil,kendi nefsinde ara!
 

İntifada

Asistan
Katılım
10 Ara 2006
Mesajlar
215
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
.....................
Baht sana Yar olur ,yaver kesilirse ;
Aşk , işe güce girişir.
Aşksız ömrü hesaba sayma;
O ,sayıdan dışarda kalacaktır çünkü...
 

İntifada

Asistan
Katılım
10 Ara 2006
Mesajlar
215
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
.....................
Ne duruyorum , ne yürüyorum, Üzengide ki ayak gibi...
Ne susuyorum, Ne konuşuyorum, kitaptaki yazı gibi...
Ne varım , ne yokum , Gülsuyunda ki koku gibi...
 
U

ummuhan

Guest
Hz. Mevlana'nın babası Sultan-ül Ulema Konya'da, şehir mezarlığı yakınında bir hutbe verir. İman etmenin ve birlik olmanın önemini anlatır. Kıyamet günü'nün mana ve dehşetinden bahseder. O esnada iki mezar açılıp ölüler çıkarlar ve Sultan-ül Ulemaya şahitlik ederler. Kur'aı Kerim'den el-Karia suresi okunur ve dua edilir. Mezarların hepsinden ikişer el çıkar ve bütün ölüler "Amin" derler. Bu yer hala, "Şahitler mezarı" diye anılmaktadır. Sultan-ül Ulema manevi kudreti ile, halk arasındaki inancı olmayan pek çok kişiyi ikna eder.

SEVAKIB-I MENAKIB ( Mevlana'dan Hatıralar) / Ord.Prof.Dr. Süheyl Ünver
 
U

ummuhan

Guest
Kör bir dilenci, her zaman "Hz. Mevlana aşkına" diyerek sadaka isterdi. Bir gün O'na rasladı ve sadaka istedi. Hz. Mevlana belindeki kemeri çıkarıp dilenciye verdi. Ahi çoban adında " gözleri gören" birisi, kemeri yüz altına almak istedi. Dilenci : "Bin altına bile vermem, son yolculuğumda örtüm olsun dilerim", dedi. Gece ağlayarak, canını alması için Allah'a yalvardı ve o gece öldü. Cenazesini ahi çoban kaldırdı.

Hz. Mevlana'ya sadakatle inanıp, O nu kendine şefaatçi bilen, hem bu dünyada, hem öteki dünyada dileğine kavuşur. Büyüklüğünü anlamak için gözleri görür veya görmez olmak birdir....
 
Katılım
31 Ara 2006
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
-Ey bilgisizlik ve şüphe mezarına düşmüş kişi... : Feleğin lâtifesini, nereye kadar arayacaksın? Ne vakte dek şu cihanın işvesini tadacaksın? Ne aklın düzeninde kaldı, ne cânın. Lâtifesi, bahçelere bir hoş tad verir ama, kış gelince verdiği şeylerin hepsini yele verir.
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
yar ile hoş geçinen kimse yarsız kalmaz ,ay geceden ürkmediği karanlıktan kaçmadığı içinki nurlandı gül o kokuyu dikenle hoş geçinerek kazandı
 
Katılım
31 Ara 2006
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Nefsin, üzüm ve hurma gibi
tatlı şeylerin sarhoşu oldukça,
ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?




Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de,
şeytandan dert satın alır.
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
"Kulluk et de belki aşka yol bulursun."
"Susuzun su aradığı gibi, su da susuzu arar."
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
"Bütün dileklerden vazgeçip, bir tek dilek bir tek istek peşinde koşarlarsa O bir tek dilekte onların peşinden koşar"
 

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Aşk, davaya benzer.
Cefa çekmek de şahide.
Şahidin yoksa davayı kazanamazsın!..
Mevlana
 
U

ummuhan

Guest
İstanbul'dan ünlü bir Rahip, Hz. Mevlana'yla görüşmek için Konya'ya gelir. Karşılaştıklarında, Rahip selam vermek için eğilir. Hz. Mevlana da eğilir. Rahip başını kaldırdıkça Hz. Mevlana'nın başını eğilmiş görür ve otuz defa başını eğip kaldıran Rahip, her defasında Hz. Mevlana'yı selam makamında başını eğmiş bulur. Bu saygı ve alçak gönüllülük karşısında Rahip ve beraberindekiler Müslüman olurlar.
Davranışının sebebini soranlara Hz. Mevlana şu cevabı verir: "Biz Yüce Allah'ın kullarına alçak gönüllü ve saygılı davranmayıp kime davranalım? hareketimiz onnlara tesir edip, onları imana getirmedi mi? Rahip bizim dervişlik ve alçak gönüllülüğümüzü elimizden almaya çalıştı; biz onun elinden aldık. Zira bu haslet bize Peygamber efendimizden mirastır".
 

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
mesnevi'den hikayeler

:dik:


Hz.Mevlananın En büyük eseri mesneviden

mesnevide geçen hikayeler

mesnevi şerif elbette bir hikaye kitabı değil. fakat anlattığı öyle hikayeler varki nice hikmetler onda billurlaşır, göze görünür olur, yüreğe işler hale gelir bazen herhangi bir haytın kısacık bir anı dair hikayede hayatın ta kendisi vardır. onu okumak hakikatın bir kapısını acar, açık duran sahte kapıyı kapatır. o ibrettir.

mesnevi işte böyle hikayeler anlatır ciltlere sığmayacak hikmetler bir lokma gibi alınır hazmedilir bu hikayelerde;

okuyup faydalı olması niyetiyle

hazırlayan ; A.Kasım FİDAN
semerkand yayınlarıdan çıkma


:dik:
 

NehiR

mütebessim :)
Katılım
16 Haz 2006
Mesajlar
2,708
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Gaziantep/Konya
Bunu, onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve Biz, hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız. ( Sebe 34/17)

bir tane de ben tavsiye edeyim o zaman...Mesnevi'den Seçme Hikayeler Hazırlayan:Yakup Şafak
Tekin Kitabevi


Kur'an'ın özü diye nitelendirilen, insan-ı kamil temsil eden neyin feryadıyla başlayan Mesnevi, baştan başa ayetler, hadisler, telmihler, hikayeler, fıkralar, özdeyişlerle doludur. Anlatılan her hikaye ve fıkra, konuya uygun esprili ve iz bırakıcı niteliktedir. Mesneviyi ölümsüz kılan ve bugün dahi yerli ve yabancı geniş kitlelerin ilgisini büyük bir cazibeyle üstünde toplayan da içerdiği fikirlere ilaveten bu özellikleri olmuştur..
-önsözden alıntı-
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Ama hikaye yok :) kitabın tanıtımı için hem.. yayınlayalım inşallah.
Aslanın Adaleti

Bir aslan, bir kurt, bir tilki avlanmak için dağlara düşmüşler. Birbirlerine yardım ederek av hayvanlarını adamakıllı yakalamayı, onların yolunu kesmeyi kurmuşlardı. Üçü de beraberce o geniş ovada birçok av elde etmek niyetindeydiler.

Aslan, onlarla beraber avlanmaktan utanmaktaysa da yine onları ağırladı, onlara yoldaş oldu. Böyle bir padişaha maiyetindeki asker, ancak zahmettir. Fakat bu “Topluluk rahmettir” deyip onlara uydu. Böyle bir ay, yıldızlarla beraber gezmeden utanır. O, yıldızların içinde ancak onları parlatmak, onlara ihsan etmek için bulunur.

Reyine, tedbirine benzer isabetli bir rey, yerinde bir tedbir bulunmamakla beraber yine Peygambere “ Şavirhum” emri geldi. Terazide arpa, altınla arkadaş olmuştur. Fakat bununla arpanın da altın gibi kıymetlenmesi icabetmez.

Ruh, şimdilik kalıba yoldaş olmuştur. (kalıp, ruhu korumaktır). Nitekim köpek de bir zaman için kapıyı korur. Bunlar; kudretli, şevketli aslanın maiyetinde dağa doğru gittikleri zaman işleri rast geldi, bir dağ öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avladılar.

Savaşçı aslanın maiyetinde giden kişinin kebabı, gece olsun, eksik olmaz. Ölmüş yaralanmış, kan içinde bulunan avlarını dağdan çeke, çeke ormana getirince, kurt ve tilki padişahlara layık bir adaletle av hayvanlarının paylaşılmasına tamahlandılar. İkisinin de tamahı, aslana aksetti, o tamahın sebebini anladı.

Sırların aslanı ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir. Kendine gel, ey düşüncelere dalmayı huy edinen gönül! Onun huzurunda kötü düşüncelerden sakın! O bilir, o anlar, eşeği sükut içinde sürer. Sırrını bildiğini anlatmamak, ayıbını yüzüne vurmamak için de yüzüne güler.

Aslan, onların vesveselerini anladıysa da açmadı, bir şey söylemedi, onları korudu. Fakat kendi kendine “Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanızı veririm, size gösteririm ben! Size benim hükmüm kafi gelmedi mi? Benim ihsanım hususunda zannınız bu mu?

Sizin akıllarınız, reyleriniz de benden; benim dünyamı aydınlatan ihsanlarımdandır. Resim ressamı nasıl ayıplayabilir? Resme o ayıbı, o kötü görünüşü veren ressamdır. Benim hakkımda böyle hasisçe bir zanna mı düşeceksiniz? Zamanın ayıbı, arı asıl sizsiniz.

Tanrı hakkında kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu işim, hatanın ta kendisidir. Dünyayı sizin ayıbınızdan kurtarayım da bu hikaye, dünya durdukça söylenip dursun dedi. Aslan bu düşünceyle açıkça gülüyordu. Aslanın gülümsemelerine emin olma. Dünya malı, Tanrının gülümsemeleridir. Bizi bu suret sarhoş, mağrur ve perişan etmiştir.

Ey Kadri yüce kişi! Sana yoksulluk ve hastalık iyidir. Çünkü o gülümseme nihayet tuzağını kurar, seni düşürür!

Aslan “Bunları payet. Ey koca kurt, adaleti tazele! Pay etmede benim vekilim ol da ne mahiyettesin, meydana çıksın” dedi. Kurt “Padişahım, yaban öküzü senin payın. O büyük, sen de büyük, iri ve çeviksin. Keçi orta boyda, orta irilikte, onun için benim. Tilki, sen de tavşanı al. Tavşan tam sana münasip” dedi.

Aslan dedi ki: “Ey kurt, hele bir daha söyle, ne dedin? Ben varken sen pay istiyorsun ha! Kurt, ne köpek oluyor ki benim gibi misli, naziri bulunmayan bir aslanın huzurunda kendisini görüyor, varım sanıyor! Kendini beğenen eşek, ileri gel!” Kurt ileri gelince bir pençe vurup onu parçaladı.

Onda akıl ve isabetli bir tedbir görmeyince cezasını verip derisini yüzdü. Mademki beni görmek, seni kendinden geçirmedi, huzurumda yok olmadın. Böyle cana inleyerek ölmek gerek. Mademki huzurumda mahvolmadı, boynunu vurmak farz oldu. Tanrı’dan başka her şey fanidir. Mademki onun zatında fani değilsin, varlık arama!

Bizim hakikatimiz de yok olana “Her şey fanidir” cezası yoktur. Çünkü o “illa” dadır, “La” dan geçmiştir. “illa” da fani olmaz. Kapıda dolaşan, Ben’den, biz’den dem vuran kapıdan sürülür, “la” makamında dolaşıp durur.

Birisi, bir dostunun kapısına gelip kapıyı çaldı. Dostu “Kapıyı çalan kim?” deyince. “Benim” diye cevap verdi. Dostu “Git, şimdi zamanı değil. Böyle bir sofra, ham kişinin makamı olamaz. Hamı, ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, nifaktan ne kurtarabilir? “ dedi .

Adamcağız gitti, tam bir yıl dostunun ayrılığıyla yanıp yakıldı. Yanıp pişerek tekrar döndü, geldi. Dostunun evinin etrafında dolaşmaya başladı. Kapıya varıp ağzından edepten dışarı bir söz çıkmasın diye yüzlerce korku ile edepli, edepli halkayı çaldı.

Sevgilisi “Kim o?” deyince “Gönlümü alan sevgili sensin” diye cevap verdi. Sevgili “ Mademki bensin, ey ben, gel içeri gir! Ev dar, iki kişi sığmıyor dedi. İğneye geçirilecek iplik iki ayrı iplik olursa geçmez. Mademki birsin, bu iğneden geç! İpliğin iğne ile münasebeti vardır, geçer. Fakat deve, iğne yordamından geçmez ki.

Devenin vücudu riyazat ve ibadet maksadından başka bir şeyle incelir mi? Bu işe Tanrı eli kudreti gerektir. Çünkü Tanrı, her hayali, bir iradesiyle var eder. Her olmayacak şey, onun eliyle mümkün olur; her serkeş onun kokusuyla sakinleşir.

Anadan doğma kör ve alaca illetine tutulmuş kişiler nedir ki? Onları bir tarafa bırak; ölü bile o aziz Tanrının afsuniyle dirilir. Ölüden daha ölü yokluk bile, onun var etme avucunda muztar kalır, (varlığa bürünür).

Külle yevmin hüve fi’şe’n ayetini oku da onu katiyyen işsiz, güçsüz bilme. En az işi bu dünyaya her gün üç bölük asker yollamasıdır. Bir bölük asker, rahimde (çocukların) yetişip yeşermesi için babaların bellerinden analarına gider.

Bir bölük asker, dünyayı erkek ve kadınla doldurmak üzere rahimlerden bu yeryüzüne sefer eder. Bir bölüğü de herkesin yaptığı işin karşılığını görmesi için yeryüzünden ecel tarafına yürür. Bu sözün sonu yoktur. Kendine gel de iki temiz dostun hikayesine dön!

Sevgilisi “Ey tamamı ile ben olan, içeri gir. Yeşillikteki gül ve diken gibi aykırı değilsin. İplik bir oldu, artık ey yanlışlık, ortadan kalk! Kaf ve Nun harflerini iki görürsen de hakikatte bir-dir” dedi. Yokluğu, büyük ve müşkül işleri cezbetmek için Kaf ve Nun çekicidir.

İş yapma hususunda bir olmakla beraber halat, surette iki kattır. İster iki ayak olsun, ister dört... Yol yürür. Makasa benzer, iki ağızlı olduğu halde birden keser. Bez yıkayan iki arkadaşa bak. Görünüşte o, buna aykırı iş görmekte.

Birisi bezi suya sokar, öbür arkadaşı kurutur. Sonra yine öteki ıslatır. Sanki birbirlerine aykırı iş görürler. Fakat, ey genç! Görünüşte birbirlerinin zıddına iş görür gibi olan bu iki arkadaşın gönülleri de birdir, yaptıkları iş de.

Her Peygamberin, her velinin bir mesleği vardır. Fakat değil mi ki hepsi halkı Hak’ka ulaştırıyor, birdir. Dinleyenler, onların sözlerinden uykuya daldılar mı... Değirmenin taşlarını su götürdü demektir. Bu suyun akışı, değirmene sizin için gitmektedir. Fakat değirmene ihtiyacınız kalmadığı için değirmenci, suyu yatağına koyuverdi, asıl dereye akıttı.

Söz söyleme kudreti, öğretmek için ağza gelir; yoksa o sözün ayrı bir mecrası vardır. Sessizce, akışı tekerrür etmeksizin, bir akan cüz’ü bir daha akmaksızın ta... altında nehirler akan gül bahçelerine kadar akıp gider.

Tanrı, harfsiz söz beliren o makamı, canımıza sen göster. Ki pak can, başını ayak yapıp yokluğun o uzak ve geniş sahasına koşsun. Yokluk alemi, pek geniş ve hudutsuz bir alemdir. Bu hayal ve varlık, o alemden yüzlerce gıda alır, o alemden belirir, beslenir. Hayaller, yokluk alemine nispetle dardır. Onun için hayal, darlık ve sıkıntıya sebep olur.

Varlık da hayalden daha dardır. O yüzden aylar, bu alemde hilal gibi görünür. Duygu ve renk aleminin, yani bu dünyanın varlığı ise... yokluğa, hayale ve varlığa nispetle büsbütün dardır, adeta daracık bir zindandır.

Alemdeki terkip ve sayı, darlığa sebeptir. Fakat bizi duygularımız, terkip alemine çekip durmaktadır. O duygularla birlik alemini bil, eğer birlik alemini diliyorsan o tarafa yürü. Kün emri, bir tek iş yapar, fakat sözde Kaf ve Nun harflerinden meydana gelmiştir. Manası, yine tek ve saftır. Bu söze nihayet yoktur. Dön de o kurdun o savaşta ne olduğunu anlat.

O yüce aslan; iki baş, iki üstünlük kalmasın diye kurdun başını kopardı. Koca kurt! Mademki padişahın huzurunda kendini ölü saymadın, cezanı gör. İşte” Fentekamna minhüm?” budur. Sonra yüzünü tilkiye dönüp “Hadi, bunları yememiz için pay et” dedi.

Tilki secde edip dedi ki: “Bu semiz öküz, ey emin padişah, kuşluk yemeğin. O keçiden de bahtı aydın padişaha gün ortasında yemesi için bir yahni olur. Tavşan da lutuf ve kerem sahibi padişahın akşam yemeğidir.”

Aslan “Tilki, adaleti parlattın, apaydın bir hale getirdin. Bu çeşit pay etmeyi kimden öğrendin? Ey ulu kişi! Bu pay edişi nereden belledin? “ deyince Tilki dedi ki “ Padişahım, kurdun halinden!” Bunun üzerine aslan “ Mademki sen bizim aşkımıza kendini rehin ettin; üçü de senin olsun, üçünü de al, git.

Ey tilki, sen baştanbaşa bizim oldun, seni nasıl incitebilirim? Mademki sen, biz oldun; Biz de seniniz, bütün avlar da. Ayağını yedinci kat göğün üstüne bas, yüksel. Alçak kurttan ibret aldığın için artık sen, tilki değilsin, benim aslanımsın” dedi.

Akıllı o kişidir ki çekinilen belada dostların ölümünden ibret alır. O zaman tilki “ Aslan, bana bunu kurttan sonra teklif ette” diye yüzlerce şükürde bulundu. “ Eğer önce bana, bunu pay et, diye teklif etseydi, ondan canımı kurtarmama imkan mı vardı? “ diye şükürler etti.

Şu halde bizden de Tanrıya şükürler olsun ki, bizi ancak helak olanlardan sonra dünyaya getirdi. Bu suretle Hak’ın, geçmiş zamanlarda gelip geçen kavimleri nasıl helak ettiğini duyduk. Nihayet, o önce gelip geçen kurtların halini duyup da tilki gibi kendimizi koruyabiliriz.

İşte Tanrının o hak Peygamberi, o sözü doğru peygamber, bize bu yüzden “Acınmış ümmet” adını taktı. Ey ulular, o kurtların kemiklerini, tüylerini apaçık görün de bu halden ibret alın! Akıllı, bu varlığı, bu kibir ve gururu terk eder; çünkü Firavun’un halini hatıra getirir. Eğer ululanmayı bırakmaz, ibret almazsa onun azgınlığından başkaları ibret alır!

Nuh “Ey serkeşler! Ben, ben değilim. Ben, canımdan öldüm, varlığımı terk ettim. Tanrı ile diriyim. İnsanlık duygularımı değiştirdiğim için Tanrı bana duyuş, anlayış, görüş oldu. Çünkü ben, ben değilim. Bu nefes ondandır. Bu sözün karşısında söz söyleyen, inkarda bulunan kafirdir” dedi.

Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduğu yerde yiğitlik taslamağa gelmez. Suretine bakıp aslan olduğuna inanmıyorsan ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun? Nuh’ta Tanrıdan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu?

Bir vücutta yüz binlerce aslan vardı. O, ateş gibiydi, alemse bir harman. Harman, onun onda bir hakkını gözetmeyince o da harmana böyle bir şuleyi saldı, yakıp kül etti. Kim, bu gizli aslanın önünde kurt gibi ağız açıp edepten dışarı konursa,

Aslan, kurdu nasıl paraladıysa onu da paralar, ona nasıl “ Fentekamna” ayetini okuduysa buna da okur. Aslan pençeyi yer. Aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur. Keşke o yara yalnız vücuda gelseydi de gönül ve iman selamette kalsaydı... Söz buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sırrı nasıl açayım?

O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın. Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin. Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.

Çünkü o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, batını şeylerden de müstağnidir, zahiri şeylerden de. Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir. Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!

Dünyanın ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayı ve ahireti yaratan kişinin ne işine yarar? Şu halde Süphannın huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düşünceden utanmayasınız. Çünkü o; halis sütün içindeki siyah kıl gibi bütün gizli şeyleri, düşünceleri arayıp taramayı...her şeyi görür.

Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur. Şüphe yok, sırrımızı anlar; çünkü mümin, müminin aynasıdır. Nakdimizi mehenge urunca derhal yakini şüpheden ayırt eder. Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da.

Hatırlarsan duymuşsundur; padişahların böyle bir adeti vardı: Sol taraflarında yiğitler, bahadırlar dururdu, çünkü kalp vücudun sol tarafındadır. Defterdarlarla hesap memurlarının ve kalem ehli olanların makamı sağ taraflarındaydı. Çünkü yazı yazmak ve bir şeyi tespit etmek sağ elin işidir.

Sofilere karşılarında yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasıdırlar, hatta aynadan da iyidirler. Gönül aynasının bikir suretleri kabul etmesi o aynada bu görülmemiş suretlerin görünmesi için kalplerini zikirle, fikirle cilalamışlardır.

Yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne ayna koymak gerektir. Güzel yüz, aynaya aşık olduğu gibi cana cila, kalplere de temizlik verir.
 
Üst