Mesihçi nikli üye müslümanların önderi bir zatın mecaz yüklü şahaserlerinden alıntı yazarak güya kendisine sorulan sorulara cevab verdiğini zannediyor..Ama ne yazıkki, tabir caizse '' yüzme bilmediğinden boğulmuş'' ama n eyazıkki haberi yok...
Edebî sanatlar, hakikatlerin anlaşılmasında birer merdiven, birer basamak vazifesi yaparlar. Kendileri hakikat değildirler, hedef değildirler, maksut değildirler; Fakat hakikate ulaştıran vasıtadırlar. Derin mânâların taşıyıcısıdırlar. Hedefe götüren araçtırlar. Maksuda götüren yoldurlar.
Yol maksut zannedilmemeli, araç hedef kabul edilmemeli, vasıta ve basamak maksat yapılmamalı, sanat hakikat yerine geçmemelidir. Geçerse ne olur? Hayal hakikate karışır..Mesnevi gibi Fihi mafih gibi edebiyatın zirvesi eserlerden alıntı yaparken bunlar nazara alınmalıdır
Yol maksut zannedilmemeli, araç hedef kabul edilmemeli, vasıta ve basamak maksat yapılmamalı, sanat hakikat yerine geçmemelidir. Geçerse ne olur? Hayal hakikate karışır. Hakikat yolunu şaşırır. Konu din olunca, din adına yığınla hurafelere, batıl inançlara kapı açar
Hele Mesnevi gibi eserleri yazan Mevlana gibi şahsiyetler ele alınırken, mecaz, mecaz olarak algılanmalı; teşbih, teşbih olarak ele alınmalı, temsil, temsil olarak değerlendirilmeli ve ne mecaz, ne teşbih ve ne de temsil gelip hakikatin koltuğuna oturmamalıdır. değise burada mesihçiniin düştüğü garabetler düşmek çok kolay olur..
Oysa vakıa şudur ki, mecaz ilmin elinden cehaletin eline düştükçe hakikat sanılmış ve hurafelere kapı açmıştır. Şöyle ki: Cehaletin karanlık sol eli ne zaman, mecazları ve teşbihleri, âlimlerin aydınlık sağ elinden kaçırıp gasp etmişse veyahut mecaz ile teşbih bir uzun ömür ve saltanat sürmüşseler, hakikat zannedilerek tazelik ve berraklığını kaybetmişler; içecek su iken serap, güzel ve iffetli bir kadın iken aciz bir koca karı olup çıkmışlardır. Mecazdan hakikat pırıltıları çıkması için mecazın şeffaf olması gerekir.
Oysa mecaz hakikate dönüşse anlamsız bir söz yığınına döner, asıl hakikati de gölgeler. Geçmiş âlimlerce ilmin inceliklerini ifade eden birçok kelime, hikâye, mana ve değer, sonradan gelenlerce anlaşılmamış, miâdı dolmuş bulunmuş ve zevksiz görülerek yenileşme ve icat meyline güç vermiş, değişiklik yapmaya cesaret vermiştir. Her şeye dış görüntüsüyle hükmetmek yanlıştır. Araştırmacıya düşen, iyi bir dalgıç olmak, zamanın ve çevrenin yalancı etkisinden sıyrılmak, mazinin geniş ovalarına girerek mantığın terazisini iyi kullanıp her şeyin aslını ve kaynağını bulmak olmalıdır.
Mesihçiye tavsiyemiz bir daha Mevlana gibi zirve şahsiyetlerden alıntı yaparken bu incelikler dikkat etmesi kendisi için çok iyi olur..Zira içine düştüğü garabeti hala anlayabildiğini zannetmiyorum..Mevlana Hazretlerinin teşbih ve mecazlarında boğulduğunu müşahade ediyoruz..Burada müslüman mahellesinde salyongoz satılması hiçte hoş değildir...Hele tereciye tere satmaya kalkışması çok trajikomik olmuş...Bizden tavsiye..
Edebî sanatlar, hakikatlerin anlaşılmasında birer merdiven, birer basamak vazifesi yaparlar. Kendileri hakikat değildirler, hedef değildirler, maksut değildirler; Fakat hakikate ulaştıran vasıtadırlar. Derin mânâların taşıyıcısıdırlar. Hedefe götüren araçtırlar. Maksuda götüren yoldurlar.
Yol maksut zannedilmemeli, araç hedef kabul edilmemeli, vasıta ve basamak maksat yapılmamalı, sanat hakikat yerine geçmemelidir. Geçerse ne olur? Hayal hakikate karışır..Mesnevi gibi Fihi mafih gibi edebiyatın zirvesi eserlerden alıntı yaparken bunlar nazara alınmalıdır
Yol maksut zannedilmemeli, araç hedef kabul edilmemeli, vasıta ve basamak maksat yapılmamalı, sanat hakikat yerine geçmemelidir. Geçerse ne olur? Hayal hakikate karışır. Hakikat yolunu şaşırır. Konu din olunca, din adına yığınla hurafelere, batıl inançlara kapı açar
Hele Mesnevi gibi eserleri yazan Mevlana gibi şahsiyetler ele alınırken, mecaz, mecaz olarak algılanmalı; teşbih, teşbih olarak ele alınmalı, temsil, temsil olarak değerlendirilmeli ve ne mecaz, ne teşbih ve ne de temsil gelip hakikatin koltuğuna oturmamalıdır. değise burada mesihçiniin düştüğü garabetler düşmek çok kolay olur..
Oysa vakıa şudur ki, mecaz ilmin elinden cehaletin eline düştükçe hakikat sanılmış ve hurafelere kapı açmıştır. Şöyle ki: Cehaletin karanlık sol eli ne zaman, mecazları ve teşbihleri, âlimlerin aydınlık sağ elinden kaçırıp gasp etmişse veyahut mecaz ile teşbih bir uzun ömür ve saltanat sürmüşseler, hakikat zannedilerek tazelik ve berraklığını kaybetmişler; içecek su iken serap, güzel ve iffetli bir kadın iken aciz bir koca karı olup çıkmışlardır. Mecazdan hakikat pırıltıları çıkması için mecazın şeffaf olması gerekir.
Oysa mecaz hakikate dönüşse anlamsız bir söz yığınına döner, asıl hakikati de gölgeler. Geçmiş âlimlerce ilmin inceliklerini ifade eden birçok kelime, hikâye, mana ve değer, sonradan gelenlerce anlaşılmamış, miâdı dolmuş bulunmuş ve zevksiz görülerek yenileşme ve icat meyline güç vermiş, değişiklik yapmaya cesaret vermiştir. Her şeye dış görüntüsüyle hükmetmek yanlıştır. Araştırmacıya düşen, iyi bir dalgıç olmak, zamanın ve çevrenin yalancı etkisinden sıyrılmak, mazinin geniş ovalarına girerek mantığın terazisini iyi kullanıp her şeyin aslını ve kaynağını bulmak olmalıdır.
Mesihçiye tavsiyemiz bir daha Mevlana gibi zirve şahsiyetlerden alıntı yaparken bu incelikler dikkat etmesi kendisi için çok iyi olur..Zira içine düştüğü garabeti hala anlayabildiğini zannetmiyorum..Mevlana Hazretlerinin teşbih ve mecazlarında boğulduğunu müşahade ediyoruz..Burada müslüman mahellesinde salyongoz satılması hiçte hoş değildir...Hele tereciye tere satmaya kalkışması çok trajikomik olmuş...Bizden tavsiye..