Miraç İle Düşündüklerim

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,309
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri


Yükselmek yücelmektir. Bugün bunu hissetmek gerek. Biz hangi kattayız sorusuna cevap bulmak gerek. Arşa doğrumu arza doğru mu yükseliş veya iniş… Her katta insan ruhunun zenginliği, nefsine olan hâkimiyeti, kullukta itaatkârlığı, hayırda yarış içindeki teslimiyeti ve daha nice zenginlikleri tanımak mümkün. Bir ömür boyunca, belki de çok azına tanık olduğumuz bu güzellikler karşılıksız, parasız ve sermayesiz sergilenmekte aşıkın maşuku tarafından. Miraç mevlit dinlemek, namaz kılmak ya da beklentilerin yaşandığı altın bir gece değildir. Zaten biz bunları daima yapmaktayız. Miraç, Burak’la mesafeleri adeta ışık hızına varan bir beden ile geçerek, Mescid-i Aksa’dan- peygamberler şehrinden- yükselmektir. Allah Âlemlere rahmet peygamberine(A.S.V.) neden bir araç takdim etmiştir, Burak ile? Neden Mescid-i Aksa’dan çıktı arşa? Neden yanında rehber olarak Cebrail a.s. bulunmaktaydı? Tefekkür etmek gerekiyor. Her ruhun bir miracı olmalı. Ruh bedenden sıyrıldığında uçmakta tereddüt etmez. Acaba peygamber efendimiz(A.S.V.) bedeni ile mi yaptı bu yolculuğu? Rivayetleri okuyoruz. Doğrumu nakledildi tam olarak ne idi bilinmiyor. Bu yolculuğun olması, Allah’ın kudretini, kün-feyekün(ol der oluverir), gösteriyor.

Biz düşünelim şimdi, her şeyi veren Rabbimize tereddütsüz teslim olabiliyor muyuz? Eğer olamıyorsak, nedir nedenleri? Maaş karşılığı çalıştığımız bir müesseseye gösterdiğimiz sadakat ve saygı kadar hürmetimiz rabbimizin kurallarına karşıda oluyor mu? Önceliklerimiz, Allah’tan yana mı?

Maalesef, biz dünya hayatını eşeğin penceresinden bakarak yaşıyoruz. Bir otlak olsun hep yiyelim, eğer kurt-ecel gelirde canımızı almak isterse, ölene kadar yedikçe ye mantığı içinde yaşıyoruz. Eşek ölüyor, ruhu da bedeni de ölüyor, ya bizim? Sanki çok paramız olsun, hep eğlenelim, yiyelim-içelim, her an hazla yaşlanalım gibisi bir yaşayış. Mutluluk arıyoruz. Bu hedef için yapmadığımız eşeklik kalmıyor. Böylece arza doğru iniş içinde, asla mutlu olamayan, hiç kimseden itibar görmeyen, çabucak unutulan, ölünce arkasından beddua edilen kişiliklerle yaşıyoruz. Yaşlanmışsak, geriye bakınca elde avuçta bir şeyin kalmadığı, pişmanlık ve keşkelerin içinde korkunç bir sona gidiyoruz.

Sanırım “sabır” nedir bilmiyoruz.
Sanırım “ahir” gelmez sanıyoruz.

“Sandık”larımız sandukaya sadece kefenle bedene yer veriyor. Çürüsün, kokmasın diyerek. Hiç güzellik kokar mı?

Miraç deyince, “arza mı arşa mı gidiyoruz“ a cevap bulmalıyız. Kafamız yukarıda mı yoksa yere mi doğru çevrilmiş. Yere doğru çevrilmişse, toprağı iyice tanımalı. O değil mi bize ders veren, ölmüş tohumdan bir canlıyı arşa doğru yükselten. Neden topraktan çıkan arşa doğru yükselmekte? Yükselen her şeyin uzun bir hayatı olduğunu düşünmek gerek. Toprağa yayılan her şeyin kısa ömrü olduğunu da. Otların çimenlerin, kapuzların, kavunların… Ömrü gibi! Başını yükselten çamlar, kavaklar, söğütler… Ne kadar uzun yaşıyorlar değil mi? Arza giden yaşantımızı arşa çevirmenin tam zamanı bugün… Bugün miraç kandili…


Saffet Kuramaz
 
Üst