Muhammed Varol Öztürk (E. İbrahim) Şiirleri

Lili YAR

Asistan
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
419
Tepkime puanı
64
Puanları
0
Konum
Hüzünler Şehri
İyiliğimizi İstiyorlar Vermeyeceğiz

Beyinlerimizi, düşünmeyelim diye
inancımızı sonra kurutmak için yaşam damarlarımızı
karabasan tuzaklar kurup
geleceğimizi istiyorlar yağmalamak için düşlerimizi
hafızalara dadanıp akbaba gibi
Firavun tohumu ekmek için belleklerimizi işgal etmek
ve kurutmak
yüreğimizde taşıdığımız cenneti
sevdaya adanmış güzelliğimizi…
Özgürlüğümüzü istiyorlar
dikenli tellerle çevirip dört bir yanı
ayrık otları ekiyorlar yüreklerimize
telefon tellerine, mektup zarflarına abanıyorlar
ortak olmak için sohbetimize.
Ağladığımız için gözlerimizi
tebessüm eden dudaklarımızı
öfkelendiğimiz için yumruklarımızı istiyorlar
tüketmek için insanlığımızı
taralı saçlarımız güven telkin etmiyor onlara
yakılan her ağıttan, çağrılan her uzun havadan nem kapıyorlar
sırıtkan resimler düşürmek için merceklere
hüznümüzü istiyorlar
yüzümüze kara çalıp aklığımızı
düşünceye hile katıp saflığımızı
sevdaya kurşun sıkıp aşkımızı
zanlı ilan edip adımızı
istiyorlar
vermeyeceğiz​

Muhammed Varol Öztürk
 

Lili YAR

Asistan
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
419
Tepkime puanı
64
Puanları
0
Konum
Hüzünler Şehri
Sen Yoksan Kimse Yoktur


Her şey ilk adımla başlar.
İlk bakışla, ilk öpüşle, ilk damlanın sıcaklığıyla.
Dönüp dönüp bakma ardına
çünkü senin yürümediğin yoldan yürümez hiç kimse.
Ve yürümüşsen bir kez, menzil de sana yürür göreceksin.
Yol vardır derde salar, yol vardır müptezel kılar.
Kitap’tan çıkıp Kitap’a ulaşmıyorsa yol dediğin, salla gitsin.
Kitap’a yoldaş olmayan yolcu olamaz aşka.
Yürüyeceksin,
aşka bileceksin, sonra kendini, yol olacaksın sonra.
Gözlerini koru,
dilinle susup yüreğinle konuşabileceğin gün
ihtiyacın olmayacak kelimelere
bir çift söz olacak iki damla gözyaşın
kayacak açılmış avuçlarına
üçüncüsünü kendine saklayacaksın
hayat seni gözlerinden tanıyacak.
Ama şimdi konuş.
Sen susarsan, ancak sövgüler çoğalır bu adamlar.
Sen konuşmazsan kulaklar işitmez, yürekler sarsılmaz.
Sen eğilip su vermezsen bir çiçeğe eğer
yanar kavrulur yeryüzünün tüm yeşili.
Sen öpmüşsen bir gülü yanağından, solmaktan utanır.
Sen okşamazsan, hiç kimse okşamaz hiçbir yetimi.
Ucuz kahramanlıkları geç, yalakalıklara eyvallah etme.
Bil ki en büyük kavgaya kendisiyle tutuşur insan
ve sen savaşmazsan savaşmaz, savaşamaz hiç kimse.
Sil bütün isimleri, zincirleri kır!
Bil, bazı savaşların kahramanı yoktur.
Kendini bil, adını unut, yüreğini koru.
Meydana gel, meydana dur!
Unutma,
sen yoksan kimse yoktur!​

Muhammed Varol Öztürk
 

Lili YAR

Asistan
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
419
Tepkime puanı
64
Puanları
0
Konum
Hüzünler Şehri
Kahrına Umudum

...

Mutluluklarımın süreğen olmadığını bildiğim
halde
yorgunluklarımı dinginleyen varlığın olsun
isterdim çayımın başucunda.
Durmadan kendini çoğaltan aynalar gibi yalnızlığımın
sabahı olsaydın al tüllere belenmiş,
nice mahşeri akşamlarda bir umut hamlesinin karşı konulmaz
kuvvetiyle sana atardım kendimi.
O zaman, karanlığa bulanmış ruhumu yıkardın baştan
ayağa gözlerinle.
Şu an yegane gerçek yalnızlık benim için.
Bir umudun kahrınadır ne varsa acı diye elime dolanan.
Bir umudun kahrınadır boş koydumsa bir yanımı,
varlık yükünü çeken ötekine inat.
Bir umudun kahrınadır uykusuz gözlerimde varsa
bir ince ışık.
Bir umudun kahrınadır bahar ortasında çatlamış dudakça
hamde duruşum.
Bir kahraman değilim, durmadan kendine yeni aşklar yaratan.
Bir Hindu olsaydım eğer, bilmem ne anlama gelirdi yaşıyor olmak.
Saçlarıma ilmeklenen muskalara inat
yaylım ateşine bütün köprülerim.
Yalnızım, yorgunum, kırgınım.
Gel ve imdat çağır gönlüme


...

Muhammed Varol Öztürk
 

Lili YAR

Asistan
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
419
Tepkime puanı
64
Puanları
0
Konum
Hüzünler Şehri
Kekik Kokulu Günler

“biz üç kişiydik:
Nazlıcan, Bedirhan ve ben: Suphi”


Her şey ne kadar da güzeldi. İyi çay içer, tütün çekerdik.
Nedense yaşamak yakışmıyordu bize.
Gündüzleri, kimseden farkımız olmadığını ispatlamak için
ne kadar da yorulurduk.
Oynadığımız bizim rollerimiz değildi aslında.
Sanki, olmamamız gereken bir yerde,
olmayacak bir zamanda yakalanmış, itilivermiştik sahneye…
Zamanla her şey birbirine karıştı.
Kostümlü yüzlerle selamladığımız
kalabalıklar hayat süsü verilmiş bir intiharı
yaşadığımızın farkına varmadılar.
Biz sevmeyi bilen ve sevmeyi seven insanlardık.
Eğer yaşanmış kabul edilecek bir yanı varsa hayatımızın,
gecelerimizdi.
Gecenin ayartıcı karanlıklarıyla birlikte kostümsüz,
ödünçsüz, olabildiğince kendimiz olarak selamlardık birbirimizi.
Bir çıkını ortaya serer gibi sererdik yüreklerimizi.
Saçlarımız tütün kokardı, sararmış perdeli odalarda.
Önünde çayın bile sıcaklığını koruyamadığı
Kumtel sigara kurutmaya yarardı sadece.
Bizi ağlatırsa bir Ahmet Kaya ağlatırdı
ve güldürürse bir Nazlıcan güldürürdü.
Orta yerde kimliksiz duran yüreği bir
Bedirhan dürtelerdi, bir ben; bir mangalı dürteler gibi.
Şehirler hiçbir zaman yâr olmadı bize ve yâr etmedi Nazlıcan’ı.
Oysa Nazlıcan bizimdi.
Göğsümüzde taşıdığımız bir karanfildi,
akşam çizip sabah sildiğimiz bir resim.
Hiçbir sigara onsuz yakılmaz hiçbir çay onsuz içilmezdi.
Anlatılmaz bir rüyaydı O, gerçekleşmez bir hayal.
Aşk suya yansıyan yüzümüzdü.
Aşk boynumuzda taşıdığımız künyemiz.
Aşk, gemilerimizi batırdığımız eski bir denizdi.
Bizim kaybetmişliğimizdi Nazlıcan’ı doğuran, yaşatan.
Açık denizlerde yeterince su yutmuş,
yosun kokmuş ve yenilmiş iki denizcinin sığındıkları bir
adaydı O.
Sahici olsaydı yaşamak eğer,
ömrümüz Nazlıcan’ı aramakla, Onu keşfetmekle geçerdi.
Oysa gerçek olamayacak kadar güzeldi
Nazlıcan ve bizim olamayacak kadar iyi.
Bütün resimlerde ille de yeşil çizerdi gözlerini Bedirhan,
Nazlıcan saçlarına yağmur örerdi.
“Acı çekmek özgürlükse, özgürdük ikimiz de.
O, yuvasız çalıkuşu, bizse kafeste kanarya.”
Her akşam boğazımıza bir düğüm,
yüreğimize bir tüy bırakıp giderdi.
Bilirdik, Nazlıcan bir sevdaydı bizi yaşatan.
Bilirdik, boğazımıza dolanan bir urgandı Nazlıcan.
Farkında olmadık kaç kez alçalıp yükseldi deniz.
Karıştı yine her şey birbirine.
Yüreğimiz çürüdü, sahne yıkıldı, perde yırtıldı.

Hayal savruldu, rüya bitti. Uyandık.

“İçimizde bir Nazlıcan boşluğu
.”​


Muhammed Varol Öztürk
 
Üst