dedekorkut1
Doçent
MÜRŞİD ODUR Kİ İRŞAD EDE
SELİM GÜRBÜZER
İrşad, insanlara doğru yolu gösterip hidayetine vesile olmaktır. Bundan daha öte içi dışına hâkim, dışı içine köle, özü gibi sözü, sözü gibi özlü özünde insan yetiştirme çabasının adıdır irşad. İşte bu ulvi çaba içerisinde irşad kütüğüne mührünü vuranlar ise halk nezdinde irşad ediciler olarak anılır da.
Peki, bu irşad kütüğüne kimler mührünü vurmuş denildiğinde, elbette ki ilk akla Mürşidi kâmiller gelmekte. Nasıl akla gelmesin ki, bakın Seyyid Abdülhakim el Hüseyni (k.s) irşad edicilerin vasfını ortaya koyarken ne diyor: ''Öyle zevatlarla sohbet etki sözü dimağını (beynini), özü hem kalbini hem de ruhunu tedavi etsin, hali de seni Allah'a kavuştursun.''
Evet, Gavs-ı Bilvanisi (k.s)’ın işaret buyurduğu öyle donanımlı zevatlarla ünsiyet kurmalı ki irşad olabilelim. Şayet kararan kalbimizi ve ruhumuzu aydınlatmak diye bir derdimiz varsa buna mecburuz da. Sakın ola ki irşad edici de kim oluyor, benim aklım aydınlanmama ziyadesiyle yeter deyip işi hafife almayalım. Unutmayalım ki akıl bir yere kadar aydınlatıcı, onunda elbet aydınlatamayacağı sahalar var, bu nedenle bizi aydınlık şafaklarla buluşturacak bir irşad edici kılavuz bulmak da çok elzemdir. Dikkat edin irşad edici kılavuz dedik, yani karga kılavuz demedik. Malum kılavuzu karga olanların hali ortada, Bizim kast ettiğimiz karanlık dünyamıza ışık saçacak kılavuzdur. Sadece ışık saçmak mı, ölüm döşeğinde, yani sekarat anımızda bile imanımızı çalmak için fırsat kollayan şeytana bizi yem etmeyecek kılavuzdur bu. İşte böylesi bir irşad ediciyi bulmak aynı zamanda gerçek dosta kavuşmak demektir. Öyle ya, o hakiki bir dostsa hayatın her kademesinde nefesini üzerimizde hissettirmeli. İcabında bu da yetmez, kabirde sorgu sual meleklerin sorusunda yanı başımız da olup ahrette de bizi yalnız bırakmayacak dost olmalı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v)’in “Kişi sevdiği ile beraberdir (haşr olunacak)” beyanı bunun teyididir. Zaten hakiki dost Ümmet-i Muhammed’in hizmetine kendini adamış dosttur. Ki, onlar İslam’ın hâkimi değil İslam’ın kölesi olmak için gecesini gündüzüne katıp her türlü çileyi göze alabilecek ruh seciyesine sahip zatlardır. Asla sırça köşklerde, fildişi kulelerden insanlara tepeden bakıp ahkâm kesenlerden değiller. Bilakis bin bir türlü ezaya ve cefaya katlanabilecek ruhta irşad edicilerdir. İşte bu yüzden irşad etmek her babayiğidin harcı değildir diyoruz. Elbette ki insan-ı kâmil gökten zembille inmiyor, irşadıyla yanımızda var olmaktalar. Şayet bir insan Allah yolunda çile çekmiyorsa, biliniz ki değil Ümmet-i Muhammed’e faydası, kendisine bile faydası yoktur. Zira irşad yolu çile üzerine kuruludur. Çile aynı zamanda Peygambere bile dost edip şefaatna nail olmasına vesile kılar da. Her kim ki Peygamber nuru damlalarından damlanır, işte o zaman üzerine düşen o nur damlaları ölçüsünce aydınlanacak demektir. Bunun dışında bir eli balda bir eli yağda olanın halkı irşat etmesi hayaldir. O nur damlalarından dünde vardı bugünde var olacaktır. Nitekim o nur damlaları alınlardan alınlara konup her devrin insanını kuşatır da. İşte bize düşen tüm zaman ve mekânları kuşatan o Nübüvvet nur damlaların bulunduğu halkalarda yer almaktır. Yer alalım ki o nur damlaların feyiz ve bereketinden bizim üzerimize de damlasın. Ancak bu mertebeye erişmek için birinci adımda nefsin tepesine basmak gerekir ki, ikinci adım da Allah’a layık kul olunabile. Maalesef gel gör ki nur halkalarında bulunmayıp da halkı aydınlattığını zannedenler var. Oysa habire laf üretmekteler. Onlar laf ürete dursunlar, şu bir gerçek tahkiki aydınlanma ve yakini aydınlanma ancak hak ve hakikate teslim olmakla elde edilebiliyor. Besbelli ki Seyyid Abdülhakim el Hüseyni (k.s) ''İrşad olmayan irşad edemez" derken bu gerçeğe işaret etmiştir. Yani, ilk evvela hem tahkiki hem de yakini irşad olmalı ki, insanlara yol gösterilebilsin. Bunun dışında ağzımızdan çıkan her bir sözü hayatımıza tatbik etmediğimiz sürece kendimizi kandırmış oluruz.
SELİM GÜRBÜZER
İrşad, insanlara doğru yolu gösterip hidayetine vesile olmaktır. Bundan daha öte içi dışına hâkim, dışı içine köle, özü gibi sözü, sözü gibi özlü özünde insan yetiştirme çabasının adıdır irşad. İşte bu ulvi çaba içerisinde irşad kütüğüne mührünü vuranlar ise halk nezdinde irşad ediciler olarak anılır da.
Peki, bu irşad kütüğüne kimler mührünü vurmuş denildiğinde, elbette ki ilk akla Mürşidi kâmiller gelmekte. Nasıl akla gelmesin ki, bakın Seyyid Abdülhakim el Hüseyni (k.s) irşad edicilerin vasfını ortaya koyarken ne diyor: ''Öyle zevatlarla sohbet etki sözü dimağını (beynini), özü hem kalbini hem de ruhunu tedavi etsin, hali de seni Allah'a kavuştursun.''
Evet, Gavs-ı Bilvanisi (k.s)’ın işaret buyurduğu öyle donanımlı zevatlarla ünsiyet kurmalı ki irşad olabilelim. Şayet kararan kalbimizi ve ruhumuzu aydınlatmak diye bir derdimiz varsa buna mecburuz da. Sakın ola ki irşad edici de kim oluyor, benim aklım aydınlanmama ziyadesiyle yeter deyip işi hafife almayalım. Unutmayalım ki akıl bir yere kadar aydınlatıcı, onunda elbet aydınlatamayacağı sahalar var, bu nedenle bizi aydınlık şafaklarla buluşturacak bir irşad edici kılavuz bulmak da çok elzemdir. Dikkat edin irşad edici kılavuz dedik, yani karga kılavuz demedik. Malum kılavuzu karga olanların hali ortada, Bizim kast ettiğimiz karanlık dünyamıza ışık saçacak kılavuzdur. Sadece ışık saçmak mı, ölüm döşeğinde, yani sekarat anımızda bile imanımızı çalmak için fırsat kollayan şeytana bizi yem etmeyecek kılavuzdur bu. İşte böylesi bir irşad ediciyi bulmak aynı zamanda gerçek dosta kavuşmak demektir. Öyle ya, o hakiki bir dostsa hayatın her kademesinde nefesini üzerimizde hissettirmeli. İcabında bu da yetmez, kabirde sorgu sual meleklerin sorusunda yanı başımız da olup ahrette de bizi yalnız bırakmayacak dost olmalı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v)’in “Kişi sevdiği ile beraberdir (haşr olunacak)” beyanı bunun teyididir. Zaten hakiki dost Ümmet-i Muhammed’in hizmetine kendini adamış dosttur. Ki, onlar İslam’ın hâkimi değil İslam’ın kölesi olmak için gecesini gündüzüne katıp her türlü çileyi göze alabilecek ruh seciyesine sahip zatlardır. Asla sırça köşklerde, fildişi kulelerden insanlara tepeden bakıp ahkâm kesenlerden değiller. Bilakis bin bir türlü ezaya ve cefaya katlanabilecek ruhta irşad edicilerdir. İşte bu yüzden irşad etmek her babayiğidin harcı değildir diyoruz. Elbette ki insan-ı kâmil gökten zembille inmiyor, irşadıyla yanımızda var olmaktalar. Şayet bir insan Allah yolunda çile çekmiyorsa, biliniz ki değil Ümmet-i Muhammed’e faydası, kendisine bile faydası yoktur. Zira irşad yolu çile üzerine kuruludur. Çile aynı zamanda Peygambere bile dost edip şefaatna nail olmasına vesile kılar da. Her kim ki Peygamber nuru damlalarından damlanır, işte o zaman üzerine düşen o nur damlaları ölçüsünce aydınlanacak demektir. Bunun dışında bir eli balda bir eli yağda olanın halkı irşat etmesi hayaldir. O nur damlalarından dünde vardı bugünde var olacaktır. Nitekim o nur damlaları alınlardan alınlara konup her devrin insanını kuşatır da. İşte bize düşen tüm zaman ve mekânları kuşatan o Nübüvvet nur damlaların bulunduğu halkalarda yer almaktır. Yer alalım ki o nur damlaların feyiz ve bereketinden bizim üzerimize de damlasın. Ancak bu mertebeye erişmek için birinci adımda nefsin tepesine basmak gerekir ki, ikinci adım da Allah’a layık kul olunabile. Maalesef gel gör ki nur halkalarında bulunmayıp da halkı aydınlattığını zannedenler var. Oysa habire laf üretmekteler. Onlar laf ürete dursunlar, şu bir gerçek tahkiki aydınlanma ve yakini aydınlanma ancak hak ve hakikate teslim olmakla elde edilebiliyor. Besbelli ki Seyyid Abdülhakim el Hüseyni (k.s) ''İrşad olmayan irşad edemez" derken bu gerçeğe işaret etmiştir. Yani, ilk evvela hem tahkiki hem de yakini irşad olmalı ki, insanlara yol gösterilebilsin. Bunun dışında ağzımızdan çıkan her bir sözü hayatımıza tatbik etmediğimiz sürece kendimizi kandırmış oluruz.