Mustafa Nazif şiirleri ve yazıları...

Edibe Ziyâi

Agâh ol ey nefsim..
Katılım
13 Kas 2006
Mesajlar
2,550
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Berceste (çok güzel)

hiç kimseye söylemedim;
ihtiyar taşa aşık olduğumu.
kimin dudağı değse kenarına,
kıskançlığımın zincir boyu,
ayaklarıma takıldığını.
nihayetinde bir takunyaydım,
sesimden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
çirkin bir yaprağa aşık olduğumu.
bulutları beklerken göğün mahrem yerinde
sevgilimin tenine rüzgarların dokunduğunu.
nihayetinde bir damlaydım,
pıtırtımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
eski bir kapıya aşık olduğumu.
kuş kanadında sakallı adamların gelip,
bir ekmeği bölerek pirleri gömdüğünü.
ağzımı açıp "ah mine'l aşk" desem,
aralıkları kapatıp, kalbime saklandığımı.
nihayetinde bir kilittim,
yasaklarımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
bir adım ötedeki denize aşık olduğumu.
uçanların gagasından ağıtlarımın döküldüğünü.
bir yudum içmek için gönlünden
uzayan köklerime, ömrümü verdiğimi.
nihayetinde çıplak bir ağaçtım,
yalnızığımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
yarattığım çukura aşık olduğumu.
yükseldikçe derinleşen benliğime,
basamaklar ördüğümü kendimden.
nihayetinde bir boşluktum,
düşüşümden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
duvarıma nakşedilen "vav"a aşık olduğumu
kuyruğunda sabır çekerken
alnımı nazif duygulara koyduğumu
nihayetinde bir insandım,
Rabbimden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
ırak yalnızlıklarda kaybolurken gece gündüz.
bir şehre nasıl sokak sokak benzediğimi.
sokaklarımda târumar kalabalık,
insanların bir telaş içinde koşturduğunu.
nihayetinde bir şehirdim,
insan'larımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
derin bir arzu'yla bağlandığımı hayata.
aşk'ın kuyusunda kaybolurken,
nasıl da hayat bulduğumu ölüp-dirilirken...
nihayetinde bir şairdim;
kelimelerimden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
nasıl da ağladığımı geceler boyu.
arzu hâl'in nasıl da bu kadar vurduğunu.
bir kaç resim birkaç sözdü oysa,
âh keşke hepsi sadece bu olsa;
cân'ımdan başka neyim ola...

adının yanına adımı yazıyorum;
bitmemiş bir şarkı gibi öylesine sonsuz.
kaç mevsim beklenirken sen,
beşinci mevsimi yaşamaktadır gönül.
kalbimi, kalbinin yanına koyuyorum.
senden başka neyim ola...

mustafa nazif
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
1207504mediumxr6.jpg



Hiç kimseye söylemedim;
ihtiyar taşa aşık olduğumu.
kimin dudağı değse kenarına,
kıskançlığımın zincir boyu,
ayaklarıma takıldığını.
nihayetinde bir takunyaydım,
sesimden başka neyim ola...


hiç kimseye söylemedim;
çirkin bir yaprağa aşık olduğumu.
bulutları beklerken göğün mahrem yerinde
sevgilimin tenine rüzgarların dokunduğunu.
nihayetinde bir damlaydım,
pıtırtımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
eski bir kapıya aşık olduğumu.
kuş kanadında sakallı adamların gelip,
bir ekmeği bölerek pirleri gömdüğünü.
ağzımı açıp "ah mine'l aşk" desem,
aralıkları kapatıp, kalbime saklandığımı.
nihayetinde bir kilittim,
yasaklarımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
bir adım ötedeki denize aşık olduğumu.
uçanların gagasından ağıtlarımın döküldüğünü.
bir yudum içmek için gönlünden
uzayan köklerime, ömrümü verdiğimi.
nihayetinde çıplak bir ağaçtım,
yalnızığımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
yarattığım çukura aşık olduğumu.
yükseldikçe derinleşen benliğime,
basamaklar ördüğümü kendimden.
nihayetinde bir boşluktum,
düşüşümden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
duvarıma nakşedilen "vav"a aşık olduğumu
kuyruğunda sabır çekerken
alnımı nazif duygulara koyduğumu
nihayetinde bir insandım,
tanrımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
ırak yalnızlıklarda kaybolurken gece gündüz.
bir şehre nasıl sokak sokak benzediğimi.
sokaklarımda târumar kalabalık,
insanların bir telaş içinde koşturduğunu.
nihayetinde bir şehirdim,
insan'larımdan başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
derin bir arzu'yla bağlandığımı hayata.
aşk'ın kuyusunda kaybolurken,
nasıl da hayat bulduğumu ölüp-dirilirken...
nihayetinde bir şairdim;
kelimelerimden başka neyim ola...

hiç kimseye söylemedim;
nasıl da ağladığımı geceler boyu.
arzu hâl'in nasıl da bu kadar vurduğunu.
bir kaç resim birkaç sözdü oysa,
âh keşke hepsi sadece bu olsa;
cân'ımdan başka neyim ola...

adının yanına adımı yazıyorum;
bitmemiş bir şarkı gibi öylesine sonsuz.
kaç mevsim beklenirken sen,
beşinci mevsimi yaşamaktadır gönül.
kalbimi, kalbinin yanına koyuyorum.
senden başka neyim ola...




/Mustafa Nazif
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
[öyalebesicene]

a
kaldırımlara saçların düştüğünde
bu şehir kuytusundan ırak; zaman
dilimlerine mahpus voltasında.
yokluğuna denk düşüyor zaman...

ya da / sen; zaman zaman,
eşdeğer sayılıyorsun zaman ile.
birebir örtüşmeyen; yaşanılan / ve
kaçılan yanlarıyla müsemma.


kaldırımlara saçların düştüğünde; adını anıyorum... ya da bu şehirde adını her andığımda, saçlarına dokunur gibi seviyorum bütün kaldırımları... yok'luğunu arıyorum zaman içinde, içindeyken zamanın; büsbütün yoksun sanıyorum... bütün tezatlarıyla bu şehrin, bütün tepelerinde adını zikrederken; saçların diyorum, zaman büsbütün dolanıyor dilime...

be
ne garib çelişkidir ilahi;
yok'luğa eşdeğerdir bütün cümleler.
peşisıra gelen,
vurulan ve bir daha vurulan;
imgelerin yoksunudur şiirler.

yaşatan yanları da var, yalan yok;
kaç kere doğduğunu hatırlamayan / ve
kaç kere ölünür bilmeden / ve
bilinmeden öylesine:
ve muhakkak silinmeden satıraralarından.
tutunmaktır belki de yaşama,
nasıl olduğunu bilmeden...


çelişkiler yumağı yaşam; karanlık kalan yanların deşifresi, mülteci sürgünlere gebe... ne zaman doğduğunu ve ne zaman öldüğünü hatırlamayan ve hatta ölümü dahi bilmeyen tanımsız yaşamların gurebası şiirlerin müdavimi; yorgun, yaşlı ve buruk bir ses... aksi nerede duyulur bilinmez; ölürcesine ve vurulurcasına hatta nasıl olduğunu bile bilmeden, tutunur yaşama; nasıl yazıldığını dahi bilemeden...

ce
en çok ölümü anladım yaşarken;
tanımlar yer değiştirdi sonra.
yaşadığımı anladım ölürken...
karıştı birbirine büsbütün; muallak
sorular birbirini kovalarken,
değil şehre sadece; birkaç şiire
teslim ettim kendimi ölesiye.
ve vallahi öylesine...


ölmek; yaşayanların harcı... yaşamıyorsan; ölmeyeceksin demek... ya da hiç yaşamadın varsayılacak... mezar taşları adını anarken yok'luğu(m)nun izinde; bütün günahlarını özleyeceksin gaib zaman dilimlerinde... söz(l)cükler fakr içinde, ne kendisine faidesi olmuş, ne büsbütün tastamam ayakta tutabilmiş ve kalabilmiş... sürünüp gitmekte; zaman içinde... birkaç sözcük öylesine söylediğim; vallahi öylesine, ve ölesiye...

17.ağustos.2007


Mustafa Nazif
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Aşk Söze, Yağmur Toprağa Düşerken





yağmur, toprağa soyunurken gece,
soyunup gelsin kadın duyguların.
tel tel dağılırken saçların,
tufanî bir aşk olsun bütün sokakların(m)...

gece yağmura teslim; sokaklar derin bir uykuya yatarken usul usul ıslanıyor sokaklar(-ım)... biliyorsun / ya da bilmiyorsun / şüphesiz biliyorsun: ıslatmalı yağmur(-un)... saçların tel tel dağılırken belki düşünmüyorsun, aslında dağılan benim... bu tufânî aşkta nasıl savruluyorsa zerre, o kadar savrulup gitmek var uzaklara, yağmur kokusun(d)a bir esîr... demek ki gitmek var, yolculuk vakti... toparlanmış eşyalar kapının önünde, şehre bir elvedalık selam durma vaktidir...

yağmura soyunurken gece,
sen adama soyunurken yağmur yağmur,
sana boyansın dört duvar.
yüzümüzün aksi vururken gölge duvara,
bir kasem de bizden olsun,
// sonsuz söyleyelim...


gece yağmura soyunuyor, sen adama soyunuyorsun / - ve belki de bilmiyorsun- ... bütün bu bilinmezliğin içerisinde bütün bakire soyunmuşluklarınla sen bir adama teslîm, adam yağmura... sana boyanırken dört duvar, ıslanmış olmalı her yer, ki tufânî bir aşkta olması gereken ne ise olan bitenin hepsi de budur... yüzlerimizin aksi yağmura teslim ve yağmurun renkleriyle bir o kadar boyanmış duvarda silüetvâri kıvrımları çizelerken, bir kasem de bizden olsun, son-suz söylensin...

ah, nedendir;
// yoksun?
ve nedendir yollar bu kadar uzun.
madem kasem seni beklemek için vardır,
ve madem ki yağmur vardır,
sokaklar bizim olmalı,
saçların tel tel rüzgâr olup dağılmalı.
adın kazınmış sen sokaklara,
yağmur soyunurken,
// usul usul
soyunup gelsin kadın duyguların...

yoksun?.. hayır, hayır var(!)sın... ya da ikisinin arası bir şey; illüzyon mu? -- belki... // ya da belki hiç değil... söz, kağıda düştüğü kadar gerçektir sevgili // ve sen de en az söz kadar gerçeksin... yalancılığımın hepsi de işte bundan ibarettir... hayal ve illüzyondan bir o kadar ırâk, tutkunudur tufânî bir aşk yalnızlığın(-ın)... belki, belki onun için bu kadar kaçıyorum kalabalıklardan, ne dağılmak, ne dağıtmak istemezcesine, gömülüyorum soyunup gelen kadın duygularına... sokaklar bizim olmalı, tel tel saçların dağılmalı, kalabalıklar uzak bir yalnızlığı solurken, yağmur usul usul yağmalı...

bakire meryeme ve beşikteki îsâ’ya andolsun ki;
aşk adına söylenen ne varsa hepsi yalandır
// - hayır, hayır
aşk adına söylenen ve söylenmiş,
// ne varsa,
// dört mevsim hakîkattır...
"tozunu alırken yaşamın, eskimiş raflardan"
nemrudun küfrünün zikrindedir dîl.
yakalım bu dünyayı diyordum ya;
hakikattir ki;
// çoktan yanmış(!)
işte gemiler terkedilmiş bir liman kentinden
öylesi sürgün...
yakalım bu dünyayı diyordum ya;
heyhât;
// bu dünya (belki de) hiç olmamış(!)...


îsâ; bâkirenin içinde bir derin hayreti ve sürgünü barındıran muştusu(!), yusuf, kör kuyudan zindanlara uzanan bir yolculuğun ardına saklanmış sultanı... âh, kimse bilmiyor aşkın hücre’sel halini ve aşk’ın hira’ya koşan derin yalnızlığını(!)... tozunu alırken yaşamın (eskitildikçe) eskitilen raflardan, nemrudun küfrünü dillendiriyorsun... küfrün hakikatı budur; dünya yanmıştır // ve bir o kadar heyhât, bu dünya hiç olmamıştır... soyunup gelirken kadın duyguların, tozlu raflardan eline düş’e-kalan bir kitaptır aşk yûsufî düşlere karışmış, bakire meryemin aks-i sadâsıdır; "âh öl-me"...

hypatia’nın külleri,midye kabuğuna sıkıştırılmış düşleri küllendirirken, damo’nun penceresinde mutluluklar ölüm seferinde(!) âh lasthneia sana da bir pay vardır bu derin hüzünden -ki aynaya bir o kadar yansımıştır- ve aspasia ilahi komedyanın fahişesi, sokrat bir azize, bütün dengeler alaşağı iken, bir devrimi kucaklamaktadır kolların(!)... görmek diyordun; bilgelikteki esas sır! ve abelard’ın derin hüznüne karışırken söz bütün gerçekliğiyle ve bir o kadar çıplak(!), birkaç mektuptur geride kalan... âh helloise, aşk söz’e düşmüştür... "öl-mek lazım"...

ey ây; nedendir
bir yanın hep böyle buruk ve karanlık
// ya da mistik
sarı çarşaflı bir yatakta,
sarı bir gün doğumunu beklerken,
sen şimşekleri topluyordun hypatia ellerinle(!)
karanlık rüyalara dalarken usul, ürkek,
söz, kalbinin ortasına uzandı.
soyunup gelirken kadın duyguların;
ay hep böyle karanlıktır.
// ve yine,
soyunup gelirken kadın duyguların,
soyunup (dile) gelmiştir kadın parmakların:
"bana yusufun kuyusunu göster";
// yaklaş;
sana yûsufu göstereceğim(!)...


 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
gece yazıları ...


1

... gece'ye...


[Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül dost ister, kahve bahane.......]


'öyle' bir gündü, belki de 'öylesine'ydi... yedi günden biri miydi, yoksa yedi gün'ün de bütün anlamlar
ını hiçe sayan bambaşka bir gün'müydü... bu şehre bütün anlamını veren ve günlerin bütün anlamlarının dışına bir kurşun hızıyla çıkartan neydi... Oysa ki bu şehir hep o âsi-tâne'ydi ve günler hep o bildik günlerdi...

ama farklılaştıran birşeyler vardı herşeyi... nefes alışlarımın rengi bile farklı vuruyorda tuvale... hiç bir rengim bir diğerine benzemiyordu... 'dostum diyordum sana bütün isimlerinden önce'... güne başladığım ismini yazıyordum her soluk bastığım adımlarıma....

ilk merhaba'dan bugüne kadar ne değişti diye soruyorum kendime... çok şey değişti... ama bir şey hiç değişmedi;

'dostumdun sen benim....'

bir şiir tell(i)eniyor dudaklarımda.....

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam

Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun

'Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!'


... sevgi'yle...
...

 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
gece yazıları ...


[2]

yâr deyince kalem elden düşmüyorsa yâr değildir... yâr'dır ki, ölüme de götürür, yaşamın sırrını da verir titrek avuçlarında... yâr odur ki, ölür yaşamak için ve yaşar uğruna ölmek için....

oysa ki böyleydi sevda,
çekilen bir kılıçtı kınından
veya suya yazılan bir yazı
ötelere giden bir yol....

yol'suz kaldık şimdi... çulsuzuz bu sevdadan yana... adımız sanımız okunmuyor şiirlere düşülen ezik bükük mısralarda... ya biz yoktuk, ya da biz hiç yazılmadık ve bir o kadar tanınmadık....

o kadar tanınmıyorduk işte... bütün kalabalıkların habersiz'liklerinin yabancı bakışları üzerimizde... gözüme bakıyorsun bilinmedik bir mekânda, en bilindik çekingenliğinle, bakma diyorsun.... öylesine bakılmadık bir sevdadayız şimdi...

tellendirilmiş bir sigarayı titretiyor parmakların... bir de hüznün tellerini vuruyor gece yarılarında... ya ben'i düşünüyorsun, ya da ben'sizliği diyorum.. bıçağın her iki yüzü de keskin artık.. ne tarafa çevirsen bir yanını kesiyor buz kesmiş ben'li ve ben'siz yalnızlığın.. gece'yim diyorsun, kaybolup gidiyorsun dipsiz karanlıklarında.. uzatıyorum elimi, çekip çıkarmak istiyorum.. beni de kanatıyor yalnızlığın.. ya gel artık 'yalnız' benimle ol veya 'yalnız' kal ben'imle ol... bıçağın iki yüzüdür bu işte; yalnızlığın bir garip terennümü.. ve bir gölgedir artık bıçağın iki yüzü her lâhzâ adım adım peşinde yürüyen.....

...
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0

gece yazıları ...

[3]

bazı insanlar şanslı doğarlar.. hani öyle çok büyük şans'lı doğmalardan bahsetmiyorum..kuş tüyü yataklarda doğup, kuş sütüyle beslenmeler hikâye'den terâne.. masal müdâvimi konular bunlar...

daha küçük şeyler söylediğim; örneğin bir kumbara veya kumbaranı saklayabileceğin bir yerler.. hatta kumbaranı unutmak kadar küçüklüğe dair ufak ve mutlu ayrıntılar...

bir kumbaram hiç olmadı... daha doğrusu kumbarayı olabilecek en işlevsel veya olmayabilecek en düşük işlevsel haliyle bile kullanacak durumum hiç olmadı... hatırladığım tek şey, bir kaza, bir uçurtma ve bir sürü yara...

keşke bir zamanlar koyduğum ve yerini unuttuğum bir kumbaram olsaydı.. keşke cebimde kırık dökük hüzünler olmasaydı hiç.. keşke, keşke demeseydim... ama bir 'keşke mağduru' yum ben....

şimdi büyüdük... hatta 'amca' diye sesleniyorlar... ama içimde hala sokaklara çıkıp çelik çomak oynamak isteyen bir çocuk var... parmaklıklar arkasına sıkışmış... belki de ben, hiç yazmadım... O yazdı... ve o yazıyor...

sen kumbara diyorsun, bir küçük çocuk bakıyor sana(...)

hüzünlü ve bir o kadar 'yarım'.....
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0

gece yazıları ...

[4]

'Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur'

yine sensizlik çöktü bu şehrin sokaklarına.. nereye gitsem sen'sizlik, nereye baksam sensizliğin kol geziyor köşabaşlarında bu şehrin.. başımı alıp gidesim geliyor.. âh'lar çekiyorum yüreğimden, duymuyorsun..

ömür böyle geçip gidiyor, ve sonuna yaklaşıyorum ömrün.. yirmi iki temmuz iki bin dört.. oysa dün gibiydi çocukluğum; çok şey hatırlamasam da, çocuktum işte.. ama şimdi; sen'siz bir hayatın dingin, yorgun ve sessiz telaşındayım, duymuyorsun..
sen belki de hiç olmadın.. belki de hiç olmak istedin.. belki en az bu şehir kadar bilinmez ve keşmekeş olmak istedin.. bir isim yetmedi, bütün isimlerle seslendim sana.. hangi isminle çağırsam, dönüp bakmadı yorgun yüzün.. bu şehirde, böylesine sensizliğin uçurumlarında haykırışlarım kol geziyor, duymuyorsun..

melankolik diyorlar bana, suçlamıyorum onları çünkü seni bilmiyorlar.. 'aşk' diyorum, 'ilahi' diyorum ve belki de varılacak son nokta diyorum, anlamıyorlar.. bir titrek kemanın esiri oldum şu an.. insan sesinin en ayne'l-yakîn hâli derler.. bir damla gözyaşı, bir ilâhî aşk, varılacak son nokta ve titrek bir keman sesi.. kısaca sen ve senin hatırlattıkların, anlamıyorsun..

artık mantığın öldüğü bir yerdeyim, son soluklarını çoktan verdi, bir 'gece' kollarımda can verdiği an.. habersizdin ve belki yine kimsesizdin veya kimsesiz olduğunu zannediyordun.. belki de bütün 'çekingenliğinle', bütün 'tutukluğunla', bütün 'saygınla' susuyor... susuyor... ve kaçıyordun... kaçak bir sevdadasın, belki bir daha dönmeyeceksin.. hiç bir liman vermeyecek seni, hiç bir rüzgar kokun dolmayacak..

ama olsun,

ben mantığın bittiği yerdeyim, sense kaçak.....
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
gece yazıları ...


[5]

Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Sezai karakoç

öyle bir kurşun ki atıldı yıllar önce ve hiç bir zaman hedefine hiç bir zaman yaklaşmayacak belki de.. atılan kurşun, söylenmiş sözler ve kınından çekilmiş bir kılıç... farkı yok hiç birinin birbirinden.. hepsi de birbirinden keskin ve sonsuz...

kahve'miz hep bahaneydi oysa.. var-yok, hep-hiç arasında gidip gelirken bir şeylerin tükendiğinin hiç farkına varmadık.. ne zamanı durdurabiliyorduk, ne de zaman hatrımıza bir saniye geri kalıyordu.. şimdi ağarmış saçlarım ve kırlaşmış sakallarım var.. artık dostlarımın 'abi'si oldum ve 'amca' ve yakında, 'iyi adamdı' diyecekler belki de.. yani maziye karışacağım.. belki birkaç antolojide silik bir adım kalacak geride ve anıların kirlenmiş, tozlanmış raflarında..

bir şeyleri hep erteledik.. bütün suç kaderde dedik.. ah bu kader.. ah.. oysa ki mimarıydık kader'in.. ve herşeyi biz yaptık.. biz......

yazacak çok şey var belki.. ama bazen susmayı da bilmek gerek..

artık, 'sükûtun nabzının attığı yerdeyim...'

...
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
gece yazıları ...

6

"insan kalbindeki gerçek aşk, dört nala giden bir attır,
ne dizginden anlar, ne laf dinler. "

şimdi ey kalbim, kendini dağlara vur.. bütün bilinmezlikler seni beklemekte.. her köşebaşında hiç kimse'sizliğin kol gezmekte gece yarıları.. karanlıktan korkmak yakışmaz sana; öyle ki çok seversin.. bir mum titrer alevinde, bir damla gözyaşı düşer kor gecelere...

şimdi ey kalbim, unut bütün yazdıklarını.. dört nala bir at koşuyor bozkırlarında.. kim'i kim bilir ki?.. kim'i kim sever?.. hadi ey kalbim.. "hiç kim'seyi" haykır bütün suskularında.. artık ne gem vurabilirsin, ne de korkarsın sonu gelmeyen bozkırların karanlıklarında...

şimdi ey kalbim, yak bütün şiirleri.. en hiç kimse'siz aşkın olsun manastırın.. bir helloise'e kurban et bütün gelmişini geçmişini.. gelirse bir gün bütün hiç kimse'sizliğiyle, bir âb-ı hayat olup aksın damarlarında isminin bütün aşk hecesi...

şimdi ey kalbim,
bir ilahi aşk'a kurbân et kendini..
kabul et ondan gelen ne varsa...
varsın olsun,
hiç kimse'sizliğiyle avun.
ya da,
varsın olmasın
bütün bozkırlar senin nasıl olsa...

hadi ey kalbim;
haykır bütün susku'larını..
bir aşk için ölmeyeceksen eğer,
yaşamak nedir diye sorma.
olsun varsın,
bütün avuntum hiç kimse'sizliğin.
ya da olmasın,
hep var'sın...
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0

gece yazıları ...


[7]

sigara şairin altıncı parmağı gibidir derler.... ve "Neden olmasın, yeni yakılan bir sigarayla da anlatılabilir şiir" E.Cansever...

bir çay, bir sigara... dalıp gidiyorum...

ilk ve son kez bir kış günü görmüştüm... ve son'un ardından bir yaz başlangıcında... hiç değişmemiştin... yine aynı bakışların altına saklamıştın bütün hüzünlerini... bense yine aynı ben... bir çay, bir sigara... bir şair.... ve baştan ayağa "gece..."

bugün serzeniyorum... evet; yalnızlığımdan ilk defa bu kadar çok şikayet ediyorum... boş bir telefon hafızası, anlamsız bir kalabalık ve terkedilmiş bu şehir... hangi sokağından medet umabilirim artık?...

bugün serzeniyorum... birazdan sokakları arşınlayacağım yine... ayaklarım isyan edecek âsî rûhuma... direyeceğim.... yürünmemiş hiç bir yol kalmayacak sanıyorum hayatımda... bilirsin; yol ve yolcu'luklara dairdir "kara"lamışlıklarım veya "gece"lemişliklerim.... belki onun için en çok sen anla istedim.... ama, "gece" de gidermiş... o da yenilirmiş bir gündoğumu'na......

bir çay... bir sigara... bir serzeniş... ve bir şair.....

dalıp gidiyorum "gece"ye...
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
gece yazıları ...

[9]



[ yûsuf'a - züleyhâ'ya - kimse ve hiç kimse'ye dair... ]

denir ki; "... gül filizlendiği itibaren güneşe âşıktır; güneş her ne kadar ayın şavkına kapılıp gülü unutsa da, gül asla güneşini unutmaz...". anonim

ve derim ki;
oysa ki gül; bülbülüne âşıktır.
yâkub'un yusuf'a olan aşkı gibi...
ve hep o'na kanar, kanar, kanar...
tâ ki yanar aşkından,
gözü görmez olur artık....
yusuf, yusuf, ey yûsuf!
gel de dindir gönül yaramı,
gözlerim görmese de olur! / m.n.
öyle bir aşk ki züleyhâyı derinden yaralayan ve parmaklarını kesen; öyle bir aşk ki, zindanlara düşüren ve mısırı yerinden sallayan ve dizlerinin dibinde gözyaşları içinde çöktüren!.... aşk bu yûsuf; hasretinden dağlar yürekleri, görmez olur gözleri hasret-i yâkubun... yüzüne secde ederken güneş ve ay; en büyük ihanetleri görürsün kardeş dediğinden(!)...
âh yûsuf; işte gömleğinden bir parça yüzümü sürdüğüm; gel de dindir hasret-i yâremi. mısır'ı kul eylemişsin kendine ey güneş'in ve ay'ın efendisi! aşk-ı âbınım; nasıl ki züleyhanın parmaklarını kesmişse bu müzmîn aşk; benim de yüreğimi işte öyle dağlar yûsuf, yûsuf... âh yûsuf........... gel de dindir acımı, kör olmuşsa da gözlerim aşkından; ölmeden bir kere olsun görem.....
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
(h)içsel senfoni…

-I-
... ve yoksun: mevsimsiz bir kışın en ücrâ köşesinde, üşüyorum... ve belki de; / ya da hiç olmadın, bir illüzyondu sen'li ya da sen'siz yaşamak... ismini söylemeyen şarkıların mahkumu, bir garip güftekâr'ım / bütün isimler sen'(in)di, ya da kendimi kandırıyorum: / belki de hiç ismin olmadı... üç nokta ile başlıyor her cümlem ya da öyle bitiyor: / belki de öyle bitmeli, öylesine sonsuz, öylesine sen'siz...

-II-
... yaşanmamış bir zamanda, söylenmemiş kalburüstü sözler / ya da sümenaltı ettiğim fakîr cümleler.. ya sen'li / ya da sensiz öylesine söylenmiş: bir keman çağıltısını andıran, belki de ağlamaklı bir ses'ti kulaklarımda çınlayan... âh, yok'sun (um), gel(e)medim / belki de hiç çağır(a)madın...

-III-
... bir kısır döngüydü yaşamak, ne yana dönsen kalabalığa çarpan bir yanın ve yine ne yana dönsen kalabalıklar içinde sana çarpan diğer yanın: "yalnızlık"... adını koymuyordum hiçbir şeyin veya öyle bir şeyin belki de öyle bir şey hiç yok'tu / var'saydık, kandırdık... kandırıldık... belki de hep o bir şey'di peşinden öylesine sürükleyen ve öylesine kandıran... âh dünya... belki de öyle bir şey'sin sen....

-IV-
... üç noktalarım: sükûtun aynası belki de... ya da bir kuyu öylesine dipsiz ve de karanlık... bir atış yürekte veya bir bakış, gözün en bebeklerinde... ve bütün bunlar; üç noktadan dışarı taşanlar / belki de oyundan atılmış bir çocuk gibi öylesine mahzun, öylesine küskün, öylesine sürgün...

-V-
... hayal kırıklıkları(m), öylesine bıkkın, öylesine yorgun ve öylesine tuz-buz!.. kim temizler yüreğime batan cam kırıklıklarını / söyle... dost(umsu) mu? can(ımsı) mı?... ey hay'ât; attım gitti seni / ve sen uçurumdan aşağı; yuvarlanırken ben başım önümde, çekip gideceğim, arkama bile bakmadan... / artık bütün bilinmez'likler ben'im...

-VI-
... bitmeyen şiir var mıdır?... ya da hiç duyulmamış ses?.. ya suret'ini kaybetmiş ayna?.. hep doğru sorular vardı oysa, öylesine cevaplarını kaybetmiş... öyle'sine aklıma gelenlerle ve bir senfoni'nin deşifresi: sus artık!.. yorgunum, sen beni de bekleme kaptan... seyir defteri mi? / belki de çoktan kapandı / veya belki de seyir defteri hiç olmadı...

-VII-
... mevsimlerin hicrana büründüğü yok-sun(!)'lukların her zerresinde adım adım büyürken yalnızlığım, korkuyorum... ve belki de ilk kez bu kadar karanlığa karışmaktan korkuyor, üzerimden sıyırıp atmak istiyorum bütün girift karanlıkları... (artık) gidiyorum; bütün yok-sun(!)luk'lar peşimsıra. şehirler yıkılıyor ardımdan, bütün tabelelar en keşmekeş hallerine bürünürken, bütün şehir yıkılıyor, ben ağlıyorum.

-VIII-
... aşk; adını anıyorum, ya da anımsıyorum. eşyanın her zerresi barındırırken içinde derin bir hüznü; ben sana gülüyorum, sen görmüyorsun.

-IX-
... görmüyorsun / ve gelmiyorsun; artık bütün -gel ile başlayan cümlelerimin hepsinin boynu bükük ve bir şair yüzünü hangi yana dönse sen-siz'liğin aşk yanı değmekte. yok-sun; işte böyle adın kazınmış gecelerden bî-haber; (belki de) anlamıyorsun.

-X-
... kim bilir kaç "bahar" bekledin "o" gelecek diye; son-bahar'lar ardına eklerken bütün son'larını,; hep bir şeyler kanarken değil mevsimler bütün şehirler adını anıyordu; sen bilmiyordun.
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
ayraç


birikmiş hüzünlerim var; yeni
cami avlusuna konmuş güvercinler
var diyorum. içime kazınmış;
yüzümden uzak nefretlerim; bir
kuş kanadı takıp omzuna / hiç
bilmediği diyarlara değil / bildiği
ve muktedir olabildiğince uzaklara
kanat çırpan; sefîl...

böyledir bir nefretin kazınmış tortusu.
ele bulaşmış is gibi tıpkı
/ lâkin;
bir yıkamayla geçmez sancısı. bir
yağmurdan arda kalan çamur
'gibi'
-dir aşk.
yani; elime yüzüme / ve
bilakis kalemimin mürekkebine karışan
kokusu gibidir tepetaklak zindan!...

hüzünlerim var;
/ birikmiş ve yeni.
ayraçlarını çekiyorum hayatın,
okundukça yaşanan yanlarından.
tadı; dudaklardan gitmeyen
/ bir acılıkta,
yaşamaktır en mâi'sinden.
sayfalarını çeviriyorum hayatın bir bir:
birkaç ayraç elimde takılıp kalan.

"elde var hüzün" usta:
ayrılık girince araya hicrana düştük doğru.
kurumuş yapraklar gibi savrulup;
bilinmedik diyarlarda bulduk kendimizi.
ve bilakis;
hayattır zamanda iz bırakan
nefretin kazınmış tortusu gibi,
avcuma yapışıp kalan ayraçlar...

31temmuz2007
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
istanbul, günah yarım...



günlerden bir şiir,
/ yarısı kanım.
âh, bu şehir kanıyor;
yarasından kalabalıklar damlarken,
bir soluk yalnızlığı adımlıyor,
sokak sokak istanbul;
/ bir şiir,
/ yarısı kanım...

ve bir de cân'ım,
çıkmaya bir o kadar muktedir.
kalabalıkların canhıraş tükenmişliğinde,
kaçak bir türküdür dudaktan dökülen,
esaretinde adımlarken bir yolculuğun;
günlerden bir şiir'i tellendiriyor,
kana boyuyorum bu şehri;
/ yarısı kanım,
/ yarısı yanım...

hüzünbaz yalnızlıklarında,
küfürbaz bir gülümsemedir dudaklardan dökülen.
bir fahişenin kirli yatağında,
karışık gitmekte sevgi ile nefret!
/ âh, günahkar yalnızlığım,
/ keffaretinde yokluğumun.

günlerden bir şiir;
bir de yokolup giden şehir.
bir adam esir;
yalnızlık en çok kâfir
yanlarıyla gülümserken umursamaz.
kalemimden kan damlarken;
nedendir ki bir yanım hep kan,
diğer yanım hep şehir kokar...
bir şehir adamının türküsü sokak sokak.
bir köy adamının türküsü, dağlara karışmış.
türkü, en çok söze karışmış...
/ şiir,
/ en çok kân revân yalnızlıktır...
/ istanbul bir yanım,
/ istanbul, günah yarım...
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
âh LeyLâ - hayatın resmi




"hiç bir şey, yazılmış olan hiç bir şey,
işte bu resim kadar gerçek değildir..."

yazdıklarını yaşamayan,
hayatı boyunca hiç savaşmadığı halde,
savaşmış gibi yazan şair;
yalancı mıdır? söyle sûfî...

bu bir şiir değildir; hayatın şiiridir...
var mı yazmaya cesaret edebilecek olan?
veya gerçekten şair olan?...

şiir dediğin nedir ki sûfî?
ne büyük keramet üç mısra yazmak!
senden iyisi yok,
senden büyüğü yok...
boşver bütün bunları!..

"işte sana hayatın resmi..."
ister bakın avun,
ister bakın dövün...

nereye baksan bir kerâmet ilâhî,
nicedir sabah olmuyor...
çocukluk düşlerimi terkederken,
ergenlik düşlerime...
beklediğim leylâ nicedir gelmiyor!...

yalanım diyor;
// dünya gibi...
ama ben; dünyayı da seviyorum...
bütün yalanlarınla leylâ sen;
leylâya giden yoldun belki de,
// âh sen...
ne kadar yalansın,
ve ne kadar doğrusun...

işte hayatın fotoğrafı,
neresinden bakarsanız bakın,
elde kalan tek şey;
// hüzün ve gözyaşı...
ister gel, ister gelme,
ister vur, ister vurul,
ister öl, ister ölme,
// leylâ değil misin;
âh Lâ
ve âh
LeyL-â..

gidersen eğer,
bir fotoğraf da senin için koyarım;
hayatın gözbebeklerinin içine bakan...
ne bir savaşta yenilmiş,
ne ölmüş,
ne de öldürülmüş...

"sen ölümsüzlük nedir, bilir misin?"

hiç birşey'i yazacakken 'herşeyi' yazdım,
'herşeyi' yazacakken, 'hiç bir şey'i yazdım...
sen 'hiç' nedir bilir misin Leylâ,
gündüzler Leylî bir kör karanlığa terkederken kendini,
her şeyini bir leylâ uğruna tükettin mi,
söyle LeyLâ,
LeyL vakti!

"işte sana hayatın resmi" Leylâ;
ister bakın avun,
ister bakın dövün...

"âh Leylâ
sen ölmek nedir ne bilirsin?
hiç yaşamadın ki..."

"işte sana hayatın resmi"
ve resme iliştirilmiş;
en az resim kadar ağır birkaç sitemkâr söz...
kendini med-cezîr'lere kurban etmemiş;
ne bâkire bir kadındır,
ne bâkir bir erkek,
"adam'dır sözlerim, âdeme yakışan..."


"işte sana hayatın resmi" Leylâ
bir o kadar yaşanmış...
"ne olur ölmem!"...
yaşanmamış bir aşk kadar yalan değildir,
bildiğin bütün yalanlar...
aşktır ki;
ya yaşarsın, ölmek için...
ya ölürsün, yaşamak için...


gerisi vesâiredir...

"âh mine'l aşk!..."

"işte sana hayatın resmi..."
"işte sana hayatın resmi..."
"işte sana hayatın resmi..."
"işte sana hayatın resmi..."

20nisan2006 / 14:26

 

ZÜLMELAL

Üye
Katılım
11 May 2007
Mesajlar
30
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
üstadı çok zevkle beğenerek takip ediyorum..
 

ZÜLMELAL

Üye
Katılım
11 May 2007
Mesajlar
30
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
"Şiir ve Sanat" konulu söyleşide Mustafa Nazif,
"Candîde" isimli şiir kitabının tanıtım ve imza gününde
okurlarla Mekân'da buluşuyor..

28 Mayıs Çarşamba / saat 18.00
Mekân Kıraat evi
Yüksel Caddesi İnkılâp sokak 26/teras
Kızılay / Ankara

www.mustafanazif.com
 
Üst