Necmettin Şahinler / Yetiş Ey Ölüm

Berke

Kıdemli Üye
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
3,878
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
Masal Aleminde
975-574-248-4.jpg


Kitap tanıtımı
Bir Çöl Hikayesi Mirac'a Giden Yolda Hz. Musa
Kur'an, "Bu dünyada kör olanın ahirette de kör olacağını" (İsra/72) söylemektedir. İşte bu hikaye Hz. Musa'nın şahsında insanoğlunun basiret gözünün Tür-i Sina'sından asıl açılacağını anlatmaktadır. Beyza'nın aydınlığında yürüyenlerin artık Asa'ya ihtiyaçları kalmamıştır. Çünkü onlar kuru, taklit, sınama yanılma bilgiden apaçık duru bilgiye ulaşmışlardır. Ve onlar için korku ve mahzunluk da geride kalmıştır. "Bir Çöl Hikayesi" var olanla yetinmeyen hep daha ilerisini, Kaf Dağı'nın arkasını merak edenlerinin hikayesidir. Bu hikaye, Asl'ından ayrı kalmış ruhun feryadını içermekte, sessiz çığlığını yansıtmaktadır. Ve anlamak isteyen Nur'un Nar'da, Cemal'in Cella'de saklı olduğunun sırrını fısıldamaktadır. Bu hikayede yaşayanlar bir çöl serabı değil, değişmez/solmaz bir hakikatin görüntüleridir.
 

Berke

Kıdemli Üye
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
3,878
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
Masal Aleminde
Bir çöl hikayesi,kalabalıklarda yalnızlığı yaşayanların hikayesidir.Yalnızlık ,tek başınalık,bütün üretken ruhların hem kaderi,hem ıstırap kaynağı,hemde serzeniş sebebidir.Buradaki yalnızlık,dağ başındaki veya sürgündeki yalnızlık değil,anlaşılamamanın,içindeki sırrı başkalarıyla paylaşamamanın yalnızlığıdır.
sayfa:8
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Cemâl ,Celâl'de saklı...
Celâl tek başına tecelli etmiyor hiçbir zaman.Zahmet,meşakkat,acı ...
İçindeki nimetin ve inşirâhın habercisi değil midir zaten?"Yalnızlık nedir bilir misin,onca insan arasında?.."diyor.Ama o da kıymeti bilinesi bir nimet yerine göre.:confused1:
Bir an evvel okuyabilmek ümidiyle...

Teşekkürler.
 

Berke

Kıdemli Üye
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
3,878
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
Masal Aleminde
Fırtınalar esiyor gönlümde tennurda,
Bir işaret beklerim,Musa misali,Tur'da.
sayfa ,9
 

Berke

Kıdemli Üye
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
3,878
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
Masal Aleminde
Çöl geceleri....Sessiz ve yumuşak,karanlık.Sizi ılık bir yorgan gibi sarıp sarmalayan ve sizde hep öylece,alabildiğine bitkin,alabildiğine uykusuz ve uyuşuk klamak isteği uyandıran tatlı hoş,sırdaş,karanlık.Çölde kumların üzerine uzanıp yatıp uzanılır,ama uyumak için değil;gökyüzünü izlemek,yıldızlarla konuşmak için,Çölün özgürce gezilebilen tek eğlencesi gökyüzüdür.Başka bir gezgenddeymiş gibi hissedersiniz kendinizi.Ay ışığı ve yıldız sağnağının altında ruhunuzun sonsuzluğa açılan kanat seslerini dinleyebilirsiniz.sayfa ,11-12
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Çöl geceleri....Sessiz ve yumuşak,karanlık.Sizi ılık bir yorgan gibi sarıp sarmalayan ve sizde hep öylece,alabildiğine bitkin,alabildiğine uykusuz ve uyuşuk klamak isteği uyandıran tatlı hoş,sırdaş,karanlık.Çölde kumların üzerine uzanıp yatıp uzanılır,ama uyumak için değil;gökyüzünü izlemek,yıldızlarla konuşmak için,Çölün özgürce gezilebilen tek eğlencesi gökyüzüdür.Başka bir gezgenddeymiş gibi hissedersiniz kendinizi.Ay ışığı ve yıldız sağnağının altında ruhunuzun sonsuzluğa açılan kanat seslerini dinleyebilirsiniz.sayfa ,11-12


Ah bu kitabı hemen okumalıyım.Öyle olmalı;çölün özgürce gezilebilen tek eğlencesi gökyüzü...
Çöl alabildiğine özgürdür ama her an karşınıza koyacak bir süprizi vardır.Belki böylece kendine tutsak eder insanı,onda tutuklu kalarak özgürlük isteyenin yoludur o.Karışık değil mi?:)
Notlar çok heyecan verici,devamını bekliyorum inşallah.:)
 

öggeş

Asistan
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
884
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
kitabın yazarını ve yayın evini verebilrimisin bir bakayım inş.
 

estergon

Üye
Katılım
18 Mar 2007
Mesajlar
60
Tepkime puanı
1
Puanları
0
bu kitabı okudum,necmettin şahinlerin,güzel bir kitap.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hz.Musa İle Yürümek-Necmettin ŞAHİNLER

515.jpg


Hz. Musa İle Yürümek

Varolmak sürekli yürümektir.
Ne duran bir şey var, ne de işi bitip hikâyesi noktalanmış bir oluş.
Her an yeni bir söz söylenmede, her an yeni bir evren oluşmada.
Bir sürekli oluş, bir durmaz dinlenmez yürüyüş içindeyiz.
Hakîkate giden yol ?kıldan ince, kılıçtan keskindir? derler.
Bu nedenle yolun niteliği ve niceliği bilinirse ve ona göre nasıl yürümek gerektiği önceden öğrenilirse güçlükler bir ölçüde göğüslenebilir.

Bunun için de geçmişte hakîkat arayıcılarının olmuş bitmiş tecrübelerini gönül ışığında değerlendirmek ve onlardan alınan hızla şimdi?den geleceğe yönelmek gerekir.

İşte Hz. Mûsâ?nın yürüyüşü bir anlamda gerçeği arayanların yürüyüşüdür. ?
Hz. Mûsâ ile yürümek? gerçeğe yürümektir.
Her peygamber, bir âyet, bir iz, bir işâret, bir tavır olarak hakîkatin belli bir vechesine ışık tutmuştur.
Kur?ân bu sonsuzu aydınlatan ışıklardan aydınlanmamızı istiyor. Hz. Mûsâ?nın yolculuğu hepimizin yolculuğudur.
Zamanla yolcular/isimler değişse de yeryüzü sahnesinde görebilmeyi başaranlar için yolculuk devam etmektedir.
Uzun yolculuklara bile ufak adımlarla başlanır.
Bu kitap Mûsâ ile Hızır?ın arkadaşlığından yola çıkarak?İlm-i Ledün? yolcularına küçük bir adımla eşlik etmektedir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
9755742735.jpg


XIV. Yüzyılın başında ilk defa Venedik'te cam aynalar yapıldı. Bu cam aynaların arkaları civa-kalay karışımı olan ve adına "sır" denilen bir madeni örtüyle kaplanmıştı. XIX. yüzyılda ayna üretiminde yeni ve ucuz tekniklerin ortaya çıkması ayna kullanımını önemli ölçüde yaygınlaştırdı. Artık günlük ihtiyaçtan dekoratif sanatlara, endüstriden mimariye kadar her alanda ayna kullanımına yer verildi. Kısacası; durgun su yüzeyinden başlayan ve zamanla cam, çeşitli madenler ve teknolojinin gelişmesiyle pratik ve modern aynalarda devam eden İnsan-Ayna birlikteliği günümüze kadar geldi. Ve görünen odur ki bu birliktelik insanın yeryüzü sahnesinden çekilişinin son anına kadar var olacaktır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
prdimgbig.php
prdimgbig.php

t400_9789754731705.jpg
t400_9789754731705.jpg
35034.jpg

t400_9789754731705.jpg

Dağlara İnmek için Çıkılır

Dağ ile insan arasında, tarihin başlangıcından günümüze dek ayrılmaz bir dostluk her zaman varolmuştur. Gerçeği arayanlar ve içlerinde yaşadıkları toplumun açmazlarına çare bulma sevdası taşıyanlar, yaşamlarının belli bir kesiminde insanların dünyasından el çekip yalnız kalmayı tercih etmişler ve kendilerine mekan olarak dağları seçmişlerdir. Yeryüzüne inen Hz. Adem'e ilk rahmetin gelişi bir dağda olmuştur. Hz. Musa bir dağda Rabbi'nin tecellisine kavuşmuş, Hz. İsa, havarilerine en can alıcı tebliğlerinden birini, bir dağda yapmıştır. Hz. Davud'un sesine ise yankılarıyla dağlar katılmış, Hz. Nuh'un gemisi tufan sonrası yolculuğunu bir dağda noktalamıştır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Necmettin Şahinler/Kapılar Kapanmadan

538.jpg


Yayın Yılı
: 2010Tanıtım

Kapılar yaşamımızın ayrılmaz parçalarıdır. Kim bilir farkında olmadan günde kaç defa kapı açar, kapı kapatırız? Her varlık hakîkate açılan bir kapıdır bu âlemde. Taşlar, bitkiler, hayvanlar ve insânlar "gayb ile şehâdet" arasında birer kapıdırlar. İnsân ise bu kapıların en anlamlısı, en önemlisi ve en özelidir. Çok katmanlı/katlı yapısıyla -son kapısı Allah'a açılan- kapı üstüne kapıdır insân. Önce "Şerîat", sonra sırasıyla "Tarîkat, Hakîkat ve Ma?rifet" kapıları vardır insân için. Bu kapıları edeble çalan ne mahrum olur, ne mahzun.

"Kapıların dili olsa da konuşsa" deriz bazen. Kimler gelmiş kimler geçmiş hayatlarından bir bir anlatsalar. Hz. Ali'ye kalkan olan Hayber Kalesi'nin kapısı da bunlardan biridir. Kolay değil elbet, Hayber'in kapısını sökmeden Haydar olunmuyor demek. Âlemde dili olan tek kapı ise insândır. Şifrelidir insânın kapısı çoğu zaman; içeriden açılmazsa dışarıdan zorlamaya gelmez.

Varlık sahnesinde görünür görünmez kapılar ne kadar çok olsa da, hepsinin tek bir anahtarı vardır. O da "Fettâh"dır. "Birlik Dükkânı'nın kapısı "Fettâh" ile açılır. Sana anahtarı veren, "Seni kapının ardında bekliyorum" diyendir. Bu âlemin duvağını kaldırmadan Vuslat'a kapı açmak ise ancak hayâldir. İnsân, bu âlemin gözbebeğidir. "İnsâna sığabilene âlem, âleme sığmayana insân denir." Öyleyse "kapılar kapanmadan", nefesler tükenmeden, Güneş, Ay ve yıldızlar solup savrulmadan zamanın kıymetini bil ey Tâlib! Unutma ki burada gözü aydın olan ötede de aydın olacaktır; burada açılan kapı ötede de açılacaktır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
537.jpg



Yayın Yılı : 2010
Kur'ân, insânın yaratılışından bahsederken, önce onun toprak yönüne vurgu yapar. Bu yönümüzün ne olacağı belli; bir gün zamanı geldiğinde yine aslına kavuşacak/dönüşecektir. İkinci yön ise, beşeri/kabuğu insân yapan, çamuru kıyâma kaldıran, ona melekleri secde ettiren yöndür. Ona da Rûh diyoruz. Rûh da, beden ömrünü tamamladığında Azrâil aracılığıyla çekilir ve toprak yönü terk eder. Rûh, Allah'tan gelir ve yine O'na döner. İşte bizi hayata/Hayy'a bağlayan "tek ip" Rûhumuzdur.

Yeryüzü sahnesinde Allah'ın ipine bağlı kuklalar gibiyiz. Lâtif olan bu ipi "beş duyu" ile ne yazık ki görme iznimiz yok. Bu hakîkati öğrenmenin ise tek yolu var. Ya ferdî kıyâmetimiz olan zarurî ölüm gelmeden ihtiyarî ölümümüzle bunu idrâk edeceğiz; ya da Evrensel Kıyâmet'i yaşayarak göreceğiz. Günü saklı olan bu Evrensel Kıyâmet'i beklemek/düşünmek yerine, insânın "ölmeden önce ölerek" ferdî kıyâmetini içinde yaşamaya tâlib olması, hakîkati tecrübe etmesi açısından en ideâl/kurtarıcı yaklaşımdır. Böylece insân, varlığının izâfî olduğunun bilincinde, hakîkatinin yalnızca Allah'ın İpi'nden ibâret olduğunu anlayacak; ef?âlinin de, sıfâtının da, zâtının da Allah'ın celâl ve cemâl iki kudret eline bağlı iplerle hareket ettiğini yakînen öğrenecektir.

"Görünen ipler, görünmeyen iplerin yansımasıdır" bu âlemde. All?h ile bağı/ipi güçlü olanların, varlıkla da bağı/ipi güçlüdür. Mâsivâya dönük "Nefs Kılıcı"nın, rûhânî ipini kesmesine izin verme ey Tâlib! Gayret kemerini kuşan, keskin kılıcını "takvâ" taşında körelt ki kalbin "Sirâc-ı Münîr"e dönüşsün.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
544.jpg


Yayın Yılı : 2010

Tanıtım


Vahyin son kitabının insanlık dünyâsına inen ilk kelimesi "oku" emriyle başlamaktadır. Yani îmân, tebliğ ve aydınlık adamının ilk işi okumaktır. Ama insân neyi okuyacaktır? Kur'ân'a göre, insânın önüne, okunmak üzere konan "üç temel kitap" vardır. Kâinât kitabı, vahiy kitabı ve insânın bizzat kendisi.
Vahiy kitabı, yani genel anlamda bütün peygamberlere gelmiş bulunan vahiy, özel anlamda da Kur'ân, diğer iki kitabın gereğince okunup değerlendirilmesini kolaylaştıran bir ışıktır. Kur'ân, bu üç kitabın belirli pasaj veya parçalarını "âyet" olarak anmaktadır. Kur'ân, bir âyetler topluluğu olduğu gibi, kâinât ve insân da âyetler topluluğudur. Âyetler insânı Allah'a götüren işâretlerdir. Ve insân bu âyetleri okuyabileceği, anlayabileceği ve tanıyabileceği ölçüde insândır.
Ama bazı insânlar vardır ki, gözü önünde serilip duran âyetlerden bir şey anlamazlar. Onların kapasiteleri daralmış, yetenekleri yok olmaya yüz tutmuş ve kavrayışları körelmiştir. İşte biz "Âyetler ve Yetenekler" adlı bu araştırmamızda, âyetleri okuyabilmek için insânda olması gereken genel ve özel yetenekleri irdelemeye çalıştık.
Bu esrin maksadı da, bu üç kitaptan "bir harf" dahi olsa öğrenilmesine yardımcı olmaktır. Bazen bir harfin, koca kapıları açan bir anahtar misâli "uzun bir hece"ye dönüştüğü çok görülmüştür. Tıpkı Hakk âşığı Yûnus Emre'nin "Dört Kitap manâsını okudum ezber ettim/Aşka gelince gördüm, bir uzun hece imiş" deyişi gibi.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
127703.jpg


Çocukluğumdan bugüne hatırladığım bazı mutluluk sahneleri vardır. Bahçeli iki katlı evimizin mutfağında bir kuzine soba vardı. Rahmetli annem bu sobaların üzerine sıcak su ihtiyacı için güğüm koyardı. Bazen bu güğümlerden kaynamaya yakın öyle iniltili/hüzünlü sesler çıkardı ki, çocuk kulağımla bunlar bana anlatılmaz bir duygu verirdi. Yine böyle bir ses sırasında anneme sormuştum: "Anne! Bu güğüm ne diyor böyle?" Annemin cevabı hâlâ kulaklarımdan gitmedi. Şöyle demişti: "Oğlum, o güğüm Allah'ı zikrediyor". İşte o günden sonra daha farklı bir gözle bakmaya başlamıştım çevreme. Köyümüzde çinko damın üzerine yağan yağmur damlalarının çıkardığı sesler, ocakta yanan fındık dallarının çıtırtıları, rüzgârın sesi, gök gürültüsü, denizin dalgası hep zikir gibi gelmeye başlamıştı bana.Kur'ân bu gerçekliğe gökte ve yerdeki tüm varlıkların birer zikir/tesbîh/duâ faaliyeti içerisinde olduklarını söyleyerek işaret ediyor. Yine bitkilerin, ağaçların, yıldızların secde ettiğini öğreniyoruz Kur'ân'dan. Bu idrâkle yaşadığımız âlemi seyrettiğimizde cansız/şuursuz bir nesneye değil, sonsuz bir kulluk coşkunluğuyla tesbîhini yerine getiren canlı bir varlığa baktığımızı hissediyoruz. Sanki "hâl diliyle" bu varlık bize şöyle sesleniyor: "Ey insân! Biz, ezelde Allah'ın bizim için çizdiği tesbîhi şaşmadan büyük bir aşkla yerine getiriyoruz. Haydi, ne duruyorsun, sen de katıl bu evrensel tesbîhe, bu zikir deryasına."Varlık ve oluş, Allah'ın isim-sıfatlarının yani "Esmâü'l-Hüsnâ"nın bir tecellîsidir. Allah, "Zâhir" ismiyle, varlıklar dünyâsında eşyâ ve olaylar hâlinde kendini bize göstermektedir. Öyleyse varlıkla bütünleşme, varlığın tesbîh çağrısına katılma, "Allah ile buluşmak" demektir. Tesbîh'e Çağrı, bu buluşmaya dikkat çekme ve bu mânevî yolda bir katkı sağlayabilme ümidiyle kaleme alınmıştır. (Tanıtım Bülteninden)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
127702.jpg


Mutlak hakîkat bilgisinin acaba ne kadarına sahibiz? "Evvel" ve "hir" olan Allah hakkındaki bilgimizin sınırları acaba hangi noktalara ulaşmaktadır? Veya doğru diye bildiğimiz/zannettiğimiz/hayâl ettiğimiz şeylerin ezelî bilgiyle örtüşen yanları ne kadardır? Gerçek şu ki sınırlı/kayıtlı bir varlık olarak insânın, sınırsız/sonsuz bir varlık hakkındaki bilgisi sadece "Hiç"tir. Bildiklerimiz de sadece O'nun dilediği kadarıyladır. Üstelik bu dilediklerinin ne kadarını idrâk ettiğimiz de tartışılır. Fizik/Şehâdet lemi'nin koşullarına göre yaratılmış bir varlığın Metafizik/Gayb lemi'nin sınırlarını aşması mümkün değildir. Metafizik/gayb âlemi ile ilgili olan her tartışma, akıl yürütme Kur'ân'ın ifâdesiyle "Gayba taş atmaktan" ibârettir. Zira kısıtlı yeteneklerimiz ancak bu dünyânın realitesini kavramaya yöneliktir. Diğer taraftan eşya da, bu eşyayı değerlendirecek olan insân da varlıkları itibariyle "Mutlak Hakîkat"in önünde birer perdedirler. Bu yüzden de gözlerimizin görmediği, kulaklarımızın işitmediği, akıllarımızın hayal dahi edemeyeceği öte âlemin realitesine gözümüzü açtığımızda karşımıza çıkacak olan tek duygu şaşkınlık ve hayrettir. Zira Yaratıcı Kudret olan Allah görünen bu âlemin nalını ters çakmış, zıtların polaritesinden oluşan bir sahneyi karşımıza çıkarmıştır. Bu sahneye "İlm-i Ledün" penceresinden bakarsak, bütün bu görünen/yapılan eylemlerin ardında "ezelî hikmet"e uygun bir gerçekliğin bulunduğunu zevk ederek öğreniriz. Bu gerçekliğin ise iki vechesi vardır: Birincisi Şerîat, diğeri Hakîkat. Asl olan her ikisini de cem eden, zâhiri görürken/yaşarken bâtından perdelenmeyen, bâtını görürken/yaşarken de zâhiri ihmal etmeyen "Muhammedî" bir nazardır.(Tanıtım Bülteninden)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
129751.jpg


Vâkıa Sûresi'nin adını hep duyardım, ama onu şimdiye kadar başından sonuna kadar -Kur'ân hatmi hariç- mânâsına yönelerek okumak hiç nasip olmamıştı. Sonradan Vâkıa Sûresi'nin "mânâsını ön plana çıkararak- okumaya başladığımda, bu sûrenin kıyâmet ve sonrasındaki âhiret yaşamı ile ilgili içerik taşıdığını gördüm. Hz. Peygamber bu sûreyi fakirlikten kurtarıcı bir "zenginlik sûresi" olarak tanımlamış ve sonrasında "eşlerimize ve çocuklarımıza bu sûrenin öğretilmesini" tavsiye etmiştir. Hele inananlar için hazırlanmış cennetin muhteşem tasvirini, nimetlerinin akıl almaz güzelliğini duyunca, hadîslerdeki zenginliğin -kişisel düşüncem- maddî zenginlikten çok "manevî" bir zenginliğe işâret ettiğini anladım.

Hayat bir yolculuklar serisidir. Doğum bir yolculuğun başlangıcı, ölüm ise daha büyük bir yolculuğun başlangıcıdır. Vâkıa, ister evrensel kıyâmetle gerçekleşsin, isterse ölümle gerçekleşsin, hepimizin karşılaşacağı bir olaydır. İşte elinizde bulunan bu çalışma hakîkat yolculuğunda yürümek isteyen okuyucuya yararlanacağı bir idrâk zenginliği kazandırabilirse, yazarı için âhiret azığı olacaktır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
129752.jpg


Çocuklara güzel isim koymak inancımızın bize yüklediği sorumluluklar arasındadır. Hz. Peygamber, "Kıyâmet günü insânlar isimleriyle çağrılacaklar" sözüyle, isimlerin sahipleri üzerinde etkili olduğuna dikkatimizi çekmiştir. Benim de adımı "kendisini tanıyamadığım- rahmetli dedem koymuştur. Aslında itiraf etmem gerekirse, küçüklüğümde adımı çok sevmemiştim. Zaten yaşıtlarımda da bu isim fazla yoktu. Fakat sonraları ismimi sevmeye başladım. Galiba bu, anlamını öğrendikten sonra bende gelişen bir duyguydu. "Necm" ve "ed-Dîn". Necm, yıldız demekti. Adımla aynı adı taşıyan Necm Sûresi ile karşılaşmak ise, ister istemez beni heyecanlandırdı ve hemen önce meâlini sonra da üzerine yazılmış tefsirleri okumaya başladım.

Gördüm ki Necm Sûresi, içeriği açısından düşünüldüğünde belki de Kur'ân'ın en zor anlam verilen sûrelerinden birisidir. Üstelik içeriği, Hz. Peygamber'in sırlarla dolu göğe yükselme yani "mi'râc" hadisesi ile ilgilidir. "Bakalım bu sûreden bizim nasîbimize ne düşecek?" diyerek samimi bir niyet ile âyetleri anlamaya/çözmeye gayret ettim. Bir yandan da dilimden Hz. Peygamber'in "Rabbim! İlmimi arttır" duâsını hiç eksik etmedim. Sonunda elinizdeki bu kitap ortaya çıktı. İsmini de "Batan Yıldıza Yemin" koydum.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
135837.jpg


Mayıs 2012

İnsan ve İç Denetim


Söz uçar, yazı kalır. Yazmak ise sorumluluktur.

Fakat, "Anlamak ve bulmak ne söylenir, ne de yazılır. Ne öğretilir, ne de gösterilebilir. Evet, ben O'nu ne kadar aradımsa kendimi buldum. Şimdi kendimi arıyor, O'nu buluyorum. O'nu bulunca kendinden kurtulursun, kendinden kurtulunca da O'nu bulursun. Başlangıç bunlardan hangisi? Onu da O bilir. O belirince, sen silinirsin. Sen silinince de O belirir. Başlangıç bunlardan hangisi? Onu da O bilir. Bir kısmı dedi ki: 'Kendinden kurtulmayınca bulamazsın!' İkisi de bir; ha taşı testiye vurmuşsun, ha testiyi taşa... Fakat ben, 'Bulmayınca kendinden kurtulamazsın' diyenlerle beraberim. Senin kendi kendini silmek istediğinden evvel, O'nun kendi kendisini belirtmek dileği yüz göstermelidir. Üstün olan budur." (Fîhi Mâ Fîh)

Zira,

Sen ayân olduğunda, bâtında kalır Hüdâ;

O ayân olsa eğer, sensin zâhirde cüdâ.

Sen nihân oluversen, bu sefer Hüdâ zâhir;

Kahrıyla ifnâ olur cümle eşyâ, mezâhir. (Nefesler)

O zaman bil ki, ismiyle cismiyle İnsân olmanın yolu İhsân'ı anlamaktan geçer.

İhsân her an Allah ile beraber olma şuuru, keyfiyetidir.

Öyleyse,

Cân kulağıyla dinle sâdır olan bu feyzi

Ki Sır'rına yerleşsin bu feyzin kutlu izi. (Nefesler)

Allah sevgisinin yeri olan gönlünüzün, gece değmemiş semâ, dalga görmemiş deniz gibi olması dileğiyle...
 
Üst