dedekorkut1
Doçent
OKLAHOMA BOMBANIN HATIRLATTIĞI PROVA
ALPEREN GÜRBÜZER
Gün olmuyor ki insanoğlu sabahın ilk ışıklarında uyandığında tüm dünya dengelerini altüst edecek olaylarla karşılaşmasın. Belli ki üst akıl boş durmuyor, nerde ne var ne yok dünyayı habire kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek için varlar. Sadece kontrol etmekle kalsalar belki bu kadar dert edinmeyiz. Kontrol etmenin ötesinde İngiliz-Amerikan entrikasının devam ediyor olması, bir ara komşu Yunanistan’ın, Ermenistan’ın sergilediği oyunbozanlık ve Acem hilebazlığı, dünden bugüne hiç boş durmayan CIA ve MOSSAD düzenbazlığıyla İslâm âlemi vurulmaya çalışılmıştır hep. Kim bilir sırada daha ne kontrol mekanizmaları devreye girecek. Tüm bu kontrol mekanizması denemelerden sonra geldiğimiz noktada sanki bir mahşerin arifesindeyiz, baksanıza tüm karanlık aktörler tarihten bugüne her türden senaryolarla hayatımızı karartmaktan hiç geri durmuyorlar. Madem hayat karartıcı senaryoların sonu gelmiyor, o halde bilcümle şer odakların İslâm dünyası üzerinde uyguladıkları tüm planları boşa çıkartacak ve tüm heveslerini kursaklarında bırakacak stratejiler geliştirmek gerekir. Çünkü şimdiye kadar oynanan şeytani planlar irdelediğimizde tüm mazlum milletlerin içini kanatan manzaraların varlığı söz konusudur.
Bakın, Wichita Eyalet Üniversitesi’nde siyaset bölümü profesörü James McKinney Oklahoma City’deki bomba hadisesi vuku bulduğunda ne diyor; “Bombalama hadisesini sabah duyduğumda odamda genç bir Filistinli öğrenci bulunmaktaydı. Şöyle içimden geçirdim: Burada bu olayla hiç bir şekilde ilgisi olmayan biri oturuyor, ama onun hayatı büyük ihtimalle bundan sonra değişecektir.†Evet, bu yerinde bir tespittir. Tespiti manidar, çünkü aynı zamanda kendisi terörizm konusunda uzman bir bilim adamıdır. Zikrettiği ifadelerden anlaşılan o ki, aynı odada bulunduğu Filistinlinin ruh halini sanki kendi vicdan aynasında görerek dile getirmiş durumda. Hiç kuşkusuz aynada gördüğü bu acı dram sadece bir kişiyle sınırlı tutulamaz, dünyanın hemen her yerinde Müslümanların iç dünyasını yansıtan aynadır.
Evet, aynalar asla yalan söylemez. Vicdan aynasına bakıldığında hemen her vukubulan hadisenin faturası Müslümanlara biçildiğini görmek mümkün. Zaten Bediüzzaman Said Nursi yıllar öncesinden 'mazlumların zalim, zalimlerin mazlum' addedildiği bu aynayı gördüğü içindir “Zalimler için yaşasın cehennem†demekten kendini alamamıştır. Kaldı ki; Bediüzzaman'ın kendisi de sıkı takip altına alınmış bir din mazlumudur. Zaten dünyanın neresinde mazlumların umut sesi olacak her kim varsa zinde güçler ve maşalar hemen tehdit kapsamında değerlendirilip takibe alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle din mazlumlarını itibarsızlaştırmak adına her türlü provokatif hadise çıkarmak en bildikleri iştir.
Tarihler 19 Nisan 1995’i gösterdiğinde Oklahoma City’de patlama gerçekleşmiş ve ABD’nin 1920 yılından bu yana karşılaştığı en kanlı saldırı olarak kayıtlara geçer. Malum bu olayda kullanılan altı yüz kilo ağırlığında ki bombayla Oklahoma hükümet binasını hedef alındığında aralarında 3–4 yaşlarındaki çocuklarında bulunduğu katliamın sorumluluğunu alelacele Müslümanlar üzerine yıkma çabasına girerler. Tabii bu tip hedef şaşırtıcı stratejik hamlelere yabancı değiliz, çünkü aynı manipülasyonu 1993’te meydana gelen Dünya Ticaret Merkezi olayında da görmüştük. O yıllarda daha olay vuku bulur bulmaz iç ve dış basın koro halde 'İslâm Fundamentalizmi' yaftasıyla manüpüle edip adeta dört koldan Müslüman avına seferber olmuşlardı. Zaten objektif haber yapsalar şaşardık, dedik ya hedef şaşırtıcı manevra yapmak onların en bildikleri iştir. Eeeh adamlar ne yapsınlar, Sovyet Rusyada komünizmin çökmesiyle birlikte kendilerini boşlukta buldular, bir şekilde kendilerinin oyalanacakları bir oyuncağa ihtiyaç duymuş olsalar gerek bu ihtiyacı giderecek oyuncak olarak İslâm’ı hedef tahtasına oturturlar. Ama hesap edemedikleri bir şey vardı ki; İslam beşeri bir sistem değil, vahiydir. Dolayısıyla vahiyle oyun oynanmaya gelmez, çünkü dinin sahibi Allah, koruyacak olan da O’dur. Üstelik bu hususta Allah’ın vaadi var; Nur’umu tamamlayağım diye. Kaldı ki değil bir Oklahoma bombası, bin Oklahoma bomba türü bubi tuzaklar kursalar da Allah’ın nurunu hiç bir zinde güç söndürmeye güç yetiremez, bu böyle biline.
Evet, Oklahoma City’deki bomba hadisesi patlak verir vermez bu kanlı olay daha enine boyuna araştırılmadan hemen alelacele vurun kahpeye dercesine Müslümanları potansiyel suçlu gösterme yoluna gidilmiştir. Yani daha ilk baştan İslâm’ı karalama provası kendini ele vermiştir. Öyle ki bu hedef saptırıcı suçlamalara muhatap kılınan Filistin halkı liderlerinden Said Ebu Musameh “İslâmi hareket olarak bu tür eylemleri asla kabul etmiyoruz. İslâmi hareketin sınırları ancak Filistin içinde İsrail işgal güçlerine karşıdır†deme ihtiyacı duymuştur. Yetmedi, net tavrını şöyle ortaya koyarr: “Şu iyi bilinsin ki, ne Amerikan halkıyla, ne de dünyadaki diğer insanlarla bizim aramızda düşmanlık yoktur.â€ İşte Gazze’de yaptığı bu açıklamayla bombalama hadisesinin Hamas ve İslâmi cihadla yakından uzaktan alakası olmadığını beyan etmiştir.
Hiç kuşkusuz cadı avı kovalamasında Hamas yalnız değildir, buna ‘Nation Of İslâm’da dâhil edilir. Her nekadar Amerikan medyası ‘Nation Of İslâm’ mensuplarını doğrudan suçlamasa da “İslâmi Fundamentalist †yaftasıyla hedef gösterilir. Böylece Amerika’da yaşayan Müslümanlar bu olayın yansıtılış şekline içten içe öfke duyacaklardır. Nasıl öfke duymasınlar ki, bu tür yaftalamalar çoğaldıkça Amerikalı gazeteci Suzanne Stelly en nihayet ağzından baklayı çıkarıp; Olay, ya İran, ya da Chikago merkezli Amerikan grup ‘Nation Of İslâm’ tarafından gerçekleştirildi bir üslupla “Nation Of İslâm†mensuplarını hedef gösterir. Ki, hedef gösterdiği “Nation Of İslâm†mensupları sıradan bir teşkilat üyeleri değildir, Çünkü bu teşkilatın temellerini Elijah Muhammed attıktan sonra Malcolm X'in şahsında bütünleşen bir hareket olarak adından söz ettirmiştir.
Malum, Malcolm X denince; hayatının ilk dönemlerinde yaralama, uyuşturucu her ne suç unsuru ararsan var diyebileceğimiz bir adam, sonrasında ise kendini hakikat yoluna adamış bir lider olarak akla gelir. Öyle ki karıştığı bir suçtan dolayı düştüğü hapishanede 'Nation Of İslâm' teşkilatı üyeleriyle yolu çakıştığında hayata bakış açısı değişecektir. Artık bu noktadan sonra mapushane onun için bir Yusufiye medresesidir. Derken on yıllık bir Yusufiye çilesini tamamlayıp dışarı çıktığında Elijah Muhammed’den sonra bu hareketin bayrağını Malcolm X üstlenecektir. İyi ki de üstlenmiş, onun kitleler üzerinde çok büyük tesir eden o müthiş ateşli konuşmaları bu harekâtın en dikkat çeken gözde lideri olmaya ve onun liderliğinde ki 'Nation Of İslâm' aksiyoner bir hareket olarak damgasın vurmaya yetecektir. Ama ne var ki her sivil toplum teşkilatında olduğu gibi bu harekâtında içerisinde görüş ayrılıkları nüksettiğinde yol ayrımına girilecektir. Tabii burada bizim açımızdan yol ayrımından ziyade bu yol ayrımından doğan her iki ekolünde ehlisünnet çizgisini benimsemiş olması ve hiçbir terör eylemlerine bulaşmış olmaması çok önem arz etmektedir, diğer hususlar sadece teferruattan ibarettir. Sonuçta Malcolm X'in şahadetiyle birlikte bu harekât Elijah Muhammed’in oğlu Warith Dean Muhammed üstlenecektir. O’da tıpkı Malcolm X’in yolunu yol bilip bir konferansta üstlendiği harekâtın misyonunu şöyle dile getirir: “Kesinlikle terörist hiç bir faaliyete katılmayacağız, biz ehlisünnetiz. Günümüzde asl olan insanların imanının kurtulmasına vesile olmaktır. Önemli olan, gençlerin ve çocukların iyi bir dini eğitime ve modern ilme sahip olmalarıdır.â€ İşte bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Müslümanların geleceği radikalizmde değil, ilim ve tefekkürde olduğu net bir şekilde görülebiliyor. Her ne kadar karanlık zinde güçler bu gerçeği görmezden gelip İslam’ı şiddetle özdeş göstermeye çalışsalar da bize düşen hiçbir kınayanın kınamasına aldırmaksızın sosyal, siyasi ve ekonomik tüm alanlarda kendi gücümüzden söz ettirmek olmalıdır. Bu yüzden kendini mücahid sanan tipler ve gözü dönmüş bir avuç çapulcu örgütlerin saçtığı ne korku salan sloganları, ne de çığırtkan naraları bizi bağlar. Aklı başında her müslüman şunu çok iyi bilir ki; İslam’ın kitlelerce kabulü kin, intikam, şiddet ve öfkeyle tesis edilemez, gönüller ancak aşkla, sevgiyle fethedilebilir. Hem terörden kim ne fayda bulmuş ki, İslam dünyası da bulsun.
Evet, cihad ve terör asla bir araya gelemeyecek iki zıt kavramlar olduğu apaçık ortada. Hal böyle iken bilhassa batı medyası Oklahoma bomba olayının kritiğini yaptıklarında meseleye ön yargıyla yaklaştıkları, art niyetle ele aldıkları gözden kaçmaz. Tabii ki aralarında vicdanının sesine kulak verip sağduyuyla yaklaşım sergileyenlerde çıkar. Nitekim James McKenney ve Dennis Kubby vicdanın sesine kulak veren aydınlardan. Ve New Yorklu avukat Dennis Kubby vicdanının sesine kulak verip; “Ortadoğu terörist örgütleri spekülasyonunu duyduğumda şaşırmadım. Benim de siyah saçım ve sakalım var. Ancak ben bir Yahudi’yim†demekten kendini alamaz da. Böylece Kubbey, kamuoyuna yansıtılan 'siyah saç', 'sakal' yaftalamasının arka planında yatan ard niyeti sezip olayın faturasını Müslümanlara yamama aceleciliğinin varlığına dikkat çeker. Tabii bu vesileyle bizde ülkemizde ara ara şahit olduğumuz pek çok olaylardan, mesela Uğur Mumcu cinayetinin Türk medyasında tıpkı Oklahoma bomba hadisesinde yansıtılış biçimine benzer tabloyu hatırlamış olduk. Keza Muammer Aksoy, Bahriye Üçok cinayetleri de öyledir. Her neyse adına ister Oklahoma bombası, ister Karanfil sokak bombası densin farketmez, sonuçta servis edilen her tür prova Müslümanların başına patlayabiliyor. Eeeh adamlar ne yapsınlar, ufuksuzluğa alışmışlar, bilgi dağarcıklarında insanlığa sunacak birşeyleri olmayınca bu tip peşin fatura biçmelerden geçimlerini temin etmek zorundalar. Zaten onlara da o yakışır, çünkü cibilliyetleri buna çok elverişli ve müsait. Onlar oldubitti kandan beslenmeye alışmış güruhturlar, isteselerde bu illetten kurtulamazlar. Baksanıza Uğur Mumcu cinayetinin akabinde tirajı en fazla artan gazete Cumhuriyet Gazetesi olmuştur. Tirajı artsın elbet, bundan gocunmayız, ama bu nasıl tiraj artışıysa Ceyhan Mumcu ve eşi Güldal Mumcu’nun kamuoyuna cinayetin arkasındaki derin güçlerin varlığına dikkat çeken açıklamaları gazetenin sütunlarında yer almaz. Yine bu nasıl gazetecilikse kendi yazarını katledenlerin açığa çıkmasından tir tir titreyip okuyucusunu aydınlatmaz. Oysa gerçek gazetecilikte bir olay vuku bulduğunda önce o olayın en ince detayına kadar inip sonrasında sütununa taşımak vardır. İcabında bu da yetmez olayların arka planında yatan uluslararası güç bağlantılarını da ortaya çıkaracak haberlere imza atmakta vardır. Şayet ne şiş yansın ne kebap yansın denecekse bu kafayla asla kamuoyu aydınlatılamaz. Yok, eğer zinde güçlerin işine yarayacak yalan dolan haber yaparak piyonluk rütbeleri bir üst payeye yükseleceğini sanıyorlarsa, bu boşa avuntudur, ölene dek mankurt payede mahkûm kalacakları muhakkak.
http://www.bayburtpostasi.com.tr/oklahoma-bombanin-hatirlattigi-prova-makale,7334.html
ALPEREN GÜRBÜZER
Gün olmuyor ki insanoğlu sabahın ilk ışıklarında uyandığında tüm dünya dengelerini altüst edecek olaylarla karşılaşmasın. Belli ki üst akıl boş durmuyor, nerde ne var ne yok dünyayı habire kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek için varlar. Sadece kontrol etmekle kalsalar belki bu kadar dert edinmeyiz. Kontrol etmenin ötesinde İngiliz-Amerikan entrikasının devam ediyor olması, bir ara komşu Yunanistan’ın, Ermenistan’ın sergilediği oyunbozanlık ve Acem hilebazlığı, dünden bugüne hiç boş durmayan CIA ve MOSSAD düzenbazlığıyla İslâm âlemi vurulmaya çalışılmıştır hep. Kim bilir sırada daha ne kontrol mekanizmaları devreye girecek. Tüm bu kontrol mekanizması denemelerden sonra geldiğimiz noktada sanki bir mahşerin arifesindeyiz, baksanıza tüm karanlık aktörler tarihten bugüne her türden senaryolarla hayatımızı karartmaktan hiç geri durmuyorlar. Madem hayat karartıcı senaryoların sonu gelmiyor, o halde bilcümle şer odakların İslâm dünyası üzerinde uyguladıkları tüm planları boşa çıkartacak ve tüm heveslerini kursaklarında bırakacak stratejiler geliştirmek gerekir. Çünkü şimdiye kadar oynanan şeytani planlar irdelediğimizde tüm mazlum milletlerin içini kanatan manzaraların varlığı söz konusudur.
Bakın, Wichita Eyalet Üniversitesi’nde siyaset bölümü profesörü James McKinney Oklahoma City’deki bomba hadisesi vuku bulduğunda ne diyor; “Bombalama hadisesini sabah duyduğumda odamda genç bir Filistinli öğrenci bulunmaktaydı. Şöyle içimden geçirdim: Burada bu olayla hiç bir şekilde ilgisi olmayan biri oturuyor, ama onun hayatı büyük ihtimalle bundan sonra değişecektir.†Evet, bu yerinde bir tespittir. Tespiti manidar, çünkü aynı zamanda kendisi terörizm konusunda uzman bir bilim adamıdır. Zikrettiği ifadelerden anlaşılan o ki, aynı odada bulunduğu Filistinlinin ruh halini sanki kendi vicdan aynasında görerek dile getirmiş durumda. Hiç kuşkusuz aynada gördüğü bu acı dram sadece bir kişiyle sınırlı tutulamaz, dünyanın hemen her yerinde Müslümanların iç dünyasını yansıtan aynadır.
Evet, aynalar asla yalan söylemez. Vicdan aynasına bakıldığında hemen her vukubulan hadisenin faturası Müslümanlara biçildiğini görmek mümkün. Zaten Bediüzzaman Said Nursi yıllar öncesinden 'mazlumların zalim, zalimlerin mazlum' addedildiği bu aynayı gördüğü içindir “Zalimler için yaşasın cehennem†demekten kendini alamamıştır. Kaldı ki; Bediüzzaman'ın kendisi de sıkı takip altına alınmış bir din mazlumudur. Zaten dünyanın neresinde mazlumların umut sesi olacak her kim varsa zinde güçler ve maşalar hemen tehdit kapsamında değerlendirilip takibe alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle din mazlumlarını itibarsızlaştırmak adına her türlü provokatif hadise çıkarmak en bildikleri iştir.
Tarihler 19 Nisan 1995’i gösterdiğinde Oklahoma City’de patlama gerçekleşmiş ve ABD’nin 1920 yılından bu yana karşılaştığı en kanlı saldırı olarak kayıtlara geçer. Malum bu olayda kullanılan altı yüz kilo ağırlığında ki bombayla Oklahoma hükümet binasını hedef alındığında aralarında 3–4 yaşlarındaki çocuklarında bulunduğu katliamın sorumluluğunu alelacele Müslümanlar üzerine yıkma çabasına girerler. Tabii bu tip hedef şaşırtıcı stratejik hamlelere yabancı değiliz, çünkü aynı manipülasyonu 1993’te meydana gelen Dünya Ticaret Merkezi olayında da görmüştük. O yıllarda daha olay vuku bulur bulmaz iç ve dış basın koro halde 'İslâm Fundamentalizmi' yaftasıyla manüpüle edip adeta dört koldan Müslüman avına seferber olmuşlardı. Zaten objektif haber yapsalar şaşardık, dedik ya hedef şaşırtıcı manevra yapmak onların en bildikleri iştir. Eeeh adamlar ne yapsınlar, Sovyet Rusyada komünizmin çökmesiyle birlikte kendilerini boşlukta buldular, bir şekilde kendilerinin oyalanacakları bir oyuncağa ihtiyaç duymuş olsalar gerek bu ihtiyacı giderecek oyuncak olarak İslâm’ı hedef tahtasına oturturlar. Ama hesap edemedikleri bir şey vardı ki; İslam beşeri bir sistem değil, vahiydir. Dolayısıyla vahiyle oyun oynanmaya gelmez, çünkü dinin sahibi Allah, koruyacak olan da O’dur. Üstelik bu hususta Allah’ın vaadi var; Nur’umu tamamlayağım diye. Kaldı ki değil bir Oklahoma bombası, bin Oklahoma bomba türü bubi tuzaklar kursalar da Allah’ın nurunu hiç bir zinde güç söndürmeye güç yetiremez, bu böyle biline.
Evet, Oklahoma City’deki bomba hadisesi patlak verir vermez bu kanlı olay daha enine boyuna araştırılmadan hemen alelacele vurun kahpeye dercesine Müslümanları potansiyel suçlu gösterme yoluna gidilmiştir. Yani daha ilk baştan İslâm’ı karalama provası kendini ele vermiştir. Öyle ki bu hedef saptırıcı suçlamalara muhatap kılınan Filistin halkı liderlerinden Said Ebu Musameh “İslâmi hareket olarak bu tür eylemleri asla kabul etmiyoruz. İslâmi hareketin sınırları ancak Filistin içinde İsrail işgal güçlerine karşıdır†deme ihtiyacı duymuştur. Yetmedi, net tavrını şöyle ortaya koyarr: “Şu iyi bilinsin ki, ne Amerikan halkıyla, ne de dünyadaki diğer insanlarla bizim aramızda düşmanlık yoktur.â€ İşte Gazze’de yaptığı bu açıklamayla bombalama hadisesinin Hamas ve İslâmi cihadla yakından uzaktan alakası olmadığını beyan etmiştir.
Hiç kuşkusuz cadı avı kovalamasında Hamas yalnız değildir, buna ‘Nation Of İslâm’da dâhil edilir. Her nekadar Amerikan medyası ‘Nation Of İslâm’ mensuplarını doğrudan suçlamasa da “İslâmi Fundamentalist †yaftasıyla hedef gösterilir. Böylece Amerika’da yaşayan Müslümanlar bu olayın yansıtılış şekline içten içe öfke duyacaklardır. Nasıl öfke duymasınlar ki, bu tür yaftalamalar çoğaldıkça Amerikalı gazeteci Suzanne Stelly en nihayet ağzından baklayı çıkarıp; Olay, ya İran, ya da Chikago merkezli Amerikan grup ‘Nation Of İslâm’ tarafından gerçekleştirildi bir üslupla “Nation Of İslâm†mensuplarını hedef gösterir. Ki, hedef gösterdiği “Nation Of İslâm†mensupları sıradan bir teşkilat üyeleri değildir, Çünkü bu teşkilatın temellerini Elijah Muhammed attıktan sonra Malcolm X'in şahsında bütünleşen bir hareket olarak adından söz ettirmiştir.
Malum, Malcolm X denince; hayatının ilk dönemlerinde yaralama, uyuşturucu her ne suç unsuru ararsan var diyebileceğimiz bir adam, sonrasında ise kendini hakikat yoluna adamış bir lider olarak akla gelir. Öyle ki karıştığı bir suçtan dolayı düştüğü hapishanede 'Nation Of İslâm' teşkilatı üyeleriyle yolu çakıştığında hayata bakış açısı değişecektir. Artık bu noktadan sonra mapushane onun için bir Yusufiye medresesidir. Derken on yıllık bir Yusufiye çilesini tamamlayıp dışarı çıktığında Elijah Muhammed’den sonra bu hareketin bayrağını Malcolm X üstlenecektir. İyi ki de üstlenmiş, onun kitleler üzerinde çok büyük tesir eden o müthiş ateşli konuşmaları bu harekâtın en dikkat çeken gözde lideri olmaya ve onun liderliğinde ki 'Nation Of İslâm' aksiyoner bir hareket olarak damgasın vurmaya yetecektir. Ama ne var ki her sivil toplum teşkilatında olduğu gibi bu harekâtında içerisinde görüş ayrılıkları nüksettiğinde yol ayrımına girilecektir. Tabii burada bizim açımızdan yol ayrımından ziyade bu yol ayrımından doğan her iki ekolünde ehlisünnet çizgisini benimsemiş olması ve hiçbir terör eylemlerine bulaşmış olmaması çok önem arz etmektedir, diğer hususlar sadece teferruattan ibarettir. Sonuçta Malcolm X'in şahadetiyle birlikte bu harekât Elijah Muhammed’in oğlu Warith Dean Muhammed üstlenecektir. O’da tıpkı Malcolm X’in yolunu yol bilip bir konferansta üstlendiği harekâtın misyonunu şöyle dile getirir: “Kesinlikle terörist hiç bir faaliyete katılmayacağız, biz ehlisünnetiz. Günümüzde asl olan insanların imanının kurtulmasına vesile olmaktır. Önemli olan, gençlerin ve çocukların iyi bir dini eğitime ve modern ilme sahip olmalarıdır.â€ İşte bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Müslümanların geleceği radikalizmde değil, ilim ve tefekkürde olduğu net bir şekilde görülebiliyor. Her ne kadar karanlık zinde güçler bu gerçeği görmezden gelip İslam’ı şiddetle özdeş göstermeye çalışsalar da bize düşen hiçbir kınayanın kınamasına aldırmaksızın sosyal, siyasi ve ekonomik tüm alanlarda kendi gücümüzden söz ettirmek olmalıdır. Bu yüzden kendini mücahid sanan tipler ve gözü dönmüş bir avuç çapulcu örgütlerin saçtığı ne korku salan sloganları, ne de çığırtkan naraları bizi bağlar. Aklı başında her müslüman şunu çok iyi bilir ki; İslam’ın kitlelerce kabulü kin, intikam, şiddet ve öfkeyle tesis edilemez, gönüller ancak aşkla, sevgiyle fethedilebilir. Hem terörden kim ne fayda bulmuş ki, İslam dünyası da bulsun.
Evet, cihad ve terör asla bir araya gelemeyecek iki zıt kavramlar olduğu apaçık ortada. Hal böyle iken bilhassa batı medyası Oklahoma bomba olayının kritiğini yaptıklarında meseleye ön yargıyla yaklaştıkları, art niyetle ele aldıkları gözden kaçmaz. Tabii ki aralarında vicdanının sesine kulak verip sağduyuyla yaklaşım sergileyenlerde çıkar. Nitekim James McKenney ve Dennis Kubby vicdanın sesine kulak veren aydınlardan. Ve New Yorklu avukat Dennis Kubby vicdanının sesine kulak verip; “Ortadoğu terörist örgütleri spekülasyonunu duyduğumda şaşırmadım. Benim de siyah saçım ve sakalım var. Ancak ben bir Yahudi’yim†demekten kendini alamaz da. Böylece Kubbey, kamuoyuna yansıtılan 'siyah saç', 'sakal' yaftalamasının arka planında yatan ard niyeti sezip olayın faturasını Müslümanlara yamama aceleciliğinin varlığına dikkat çeker. Tabii bu vesileyle bizde ülkemizde ara ara şahit olduğumuz pek çok olaylardan, mesela Uğur Mumcu cinayetinin Türk medyasında tıpkı Oklahoma bomba hadisesinde yansıtılış biçimine benzer tabloyu hatırlamış olduk. Keza Muammer Aksoy, Bahriye Üçok cinayetleri de öyledir. Her neyse adına ister Oklahoma bombası, ister Karanfil sokak bombası densin farketmez, sonuçta servis edilen her tür prova Müslümanların başına patlayabiliyor. Eeeh adamlar ne yapsınlar, ufuksuzluğa alışmışlar, bilgi dağarcıklarında insanlığa sunacak birşeyleri olmayınca bu tip peşin fatura biçmelerden geçimlerini temin etmek zorundalar. Zaten onlara da o yakışır, çünkü cibilliyetleri buna çok elverişli ve müsait. Onlar oldubitti kandan beslenmeye alışmış güruhturlar, isteselerde bu illetten kurtulamazlar. Baksanıza Uğur Mumcu cinayetinin akabinde tirajı en fazla artan gazete Cumhuriyet Gazetesi olmuştur. Tirajı artsın elbet, bundan gocunmayız, ama bu nasıl tiraj artışıysa Ceyhan Mumcu ve eşi Güldal Mumcu’nun kamuoyuna cinayetin arkasındaki derin güçlerin varlığına dikkat çeken açıklamaları gazetenin sütunlarında yer almaz. Yine bu nasıl gazetecilikse kendi yazarını katledenlerin açığa çıkmasından tir tir titreyip okuyucusunu aydınlatmaz. Oysa gerçek gazetecilikte bir olay vuku bulduğunda önce o olayın en ince detayına kadar inip sonrasında sütununa taşımak vardır. İcabında bu da yetmez olayların arka planında yatan uluslararası güç bağlantılarını da ortaya çıkaracak haberlere imza atmakta vardır. Şayet ne şiş yansın ne kebap yansın denecekse bu kafayla asla kamuoyu aydınlatılamaz. Yok, eğer zinde güçlerin işine yarayacak yalan dolan haber yaparak piyonluk rütbeleri bir üst payeye yükseleceğini sanıyorlarsa, bu boşa avuntudur, ölene dek mankurt payede mahkûm kalacakları muhakkak.
http://www.bayburtpostasi.com.tr/oklahoma-bombanin-hatirlattigi-prova-makale,7334.html