Peygamber'in Şeriatine İnanç Bağımız

diyarbekri

Paylaşımcı
Katılım
24 Eki 2007
Mesajlar
132
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Peygamber’in şeraitine inanç bağımız:

Tercemesi: Hazreti Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in şeraiti ve dîni, kıyamete kadar bâkidir; her zamana, her merhaleye kâfi kanundur; ve bundan böyle önceki şeraitleri neshetmektedir.

Nebî sallallâhu aleyhi ve selem’in şeraitinin önceki şeraitleri neshedici olduğuna, kıyamet gününe, insanların dünyadan ahirete göç ettiği güne kadar neshedilmeyeceğine iman farzdır. Bunun böyle olması ve kendisinden sonra şeraitini neshedecek bir nebî olmamasından dolayıdır.Zira nebîye gelen vahiyden başkasıyla nesh yoktur.

Îsâ aleyhisselam indiği zaman, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmetine Onun halîfesi olarak bizim Nebîmiz’e tâbi’ olacaktır, yani Peygamberimiz’in şeraitiyle hükmedecektir. Nitekim bu hususta Semure radıyallâhu anhu’dan merfû’ olarak İmam Ahmed, Taberânî ve Bezzar rivayet etmektedirler.

Bu beytler İmam Ûşî rahimehullah her Müslüman için inanılması farz olan beş meseleye işaret etmektedir.

a- Vahye dayalı olduğu için İslam Dîni ve şeraitinin cihanşümul olduğuna,
b- Her zamanda beşerin idare edilmesine kâfi ve yeterli olduğuna,
c- Hadislerin hükümlerinin Allah Teâlâ’nın hükümleri gibi olduğuna, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in son Nebî ve Rasûl olması sebebiyle şeraitinin kıyamete kadar bâkî ve geçerli olduğuna,
d- İnanılması ve dînî yani şer’î kanunlara saygılı olunması şartıyla vaz’î kanunla hüküm etmenin – küfür ve şirk değil, ma’siyet yani Allah Teâlâ’ya karşı gelmek,- zulüm ve fısk olduğuna,
e- “…Allah onlardan razı olmuştur; onlar da Allah’tan razı olmuşlardır…”[587] ayeti kerimesinde belirtildiği üzeree Peygamber’in Tevhîd Dînini bildirmek için canlarına varıncaya kadar her şeylerini feda ederek titizlik ve sadakatle bize Kur’ann ve hadîsi bildiren ashabın sözlerinde doğru, muamelelerinde dürüst, hükümde adaletli, ahlakça şerefli ve üstün insanlar olduklarına inanılması farzdır.

Zira bize hadis bildiren ashab bildirişklerinde –sümme hâşa- hata ettilerse, Kur’ân-ı Kerîm’i bildirmekte de hata etmişlerdir, demektir. Binaenaleyh ashabın sadakat ve adaletlerine inanılmaması büsbütün dînin inkarı demek olur.

Peygamber’in dîni ve şeraiti, doğumdan önce ve sonra insanın hayatıyla ilgilendiği için insanın idare edilmesine kâfi gelmektedir, diye inanmak farzdır.

Temeli vahiy olduğu için bu kanunun, beşerin ıslahatı için düne, bugün ve yarına kâfi bir yol ve sırât-i müstakîm olduğuna inanılması farzdır. Öyleyse din, Arab ve Acem yahud herhangi bir millete mahsus olmayıp, cihanşümul İlâhî bir kanundur.

İnsanı yaratan Allah’tır; insan hayatının tanzîmini de tayin eden O’dur. Nebî sallallâhu aleyhi ve selem, insanları Arablaşmaya davet etmedi, bilakis Allah’ın kanunu Arabî olarak bildirdi. Buna dahi böyle iman etmek farzdır.

Allah Teâlâ’dan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in aldığı kanun ve şeriat, sadece Kur’an değil; hem Kur’an’dır hem de Kur’ân’ın manasını açıklayan hadistir.

Zamanında vukua gelen mu’cizelerinden başka, Kur’an’dan sonra sünneti de mu’cizerle dopdoludur; zaman zaman, yerinde ve vaktinde tezahür eder. Bunların birini inkar eden kafir olur.

Önceki imamlar gibi İmam Ûşî, Cehmiyye’nin: “İslam şeraiti, son zamandaki insanların idae edilmesine kâfi gelmez.” ve bunlara karşı çıkan Havâricî’nin: “Nasıl olursa olsun, Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen kafirdir.” Deyişlerini yukarıdaki beyitlerle reddetmektedir.

Maattessüf, halihazırdaki Müslümanların kısm-i a’zamîsi bu iki mezhebden birine kaymaktadır; vaz’î kanunla hükmetmektedirler; İslam Dîninin = şeraîtin zamanımıza kâfi olmadığından söz ederler. Böyle diyenlerin küfründe şübhe yoktur.

Her halukârda, Allah’ın kanununu inkar etmeksizin vaz’î kanunla hükmeden, kafir değil; yetersiz gören kafirdir.

Bir kısmını da Hâricî yaptılar. Çünkü Hâricîler de: “Her nasıl olursa olsun Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen kafirdir.” Demektedirler.

Maâzallah bir kısmı, sadece Kur’an mealini ele alıp, ayet mealleriyle hükmederler; hadislere de, vaz’î kanun gibi inanırlar; ashab-ı kiramın büyüklerinin fetvalarına dil uzatırlar; dahası Râfiziyye ve Bâtınıyye gibi, Kur’ân’ı kendi akıllarına göre mana ederler.

İmam Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî gşbş zevâtın mezhebinden çıkarlar; meali yazanın mezhebine girerler. Her bir köşede bir müctehid; kafasında bir mezhen (!).. Dilinde bir felsefe… “Biz Kur’an’la hükmederiz.” Diyerek hadis ilmini öğrenmekten kaçınırlar. Bir de Havâriciler “Selefiyye” diye bir mezhen ihdas ettiler; Mücessime ve Kerrâmiyye mezheblerini, i’tizali revâca soktular. “Selefiyye” diye bir mezheb yoktu, yeni çıktı.

Şu hadîs-i şerîf onların aleyhindedir: “Umulur ki bir adam kendisine mahsus tahtına yaslanır da, hadislerimden bir hadis dile getirilirken: “Bizimle sizin aranızda hakem olarak Allah Azze ve Celle’nin kitabı vardır: İçinde helal bulduğumuzu helal sayarız = inanırız; haram bulduğumuzu haram sayarız = inanırız.”der. Dikkat edin! Rasûlullah’ın haram kıldığı şeyler de, Allah Teâlâ’nın haram kıldığının misli kadardır.”[H.210] diye buyrulmaktadır.

Bu hadîs-i şerîfin mucizesi bizim zamanımızda apaçık ortaya çıkmaktadır.Zira hadîsin ilk cümlesi olan “Umulur ki … der.”, Havâriciye, Râfiziyye, Cehmiyye ve Selefiyye mezheblerini reddetmektedir ve ümmetini onların fikirlerinden sakındırmaktadırlar. Çünkü bu tip hadisler, mücerred ğaybdan haber vermek değil, bilakis ihbar sûretinde inzâr kabilindedir. Mesela “Umulur ki …. der.”sözü, “Sakın, demesine kulak asmayın.” demektir.

Hadîs-i şerîfin “Dikkat edin! Rasûlullah’ın haram kıldığı şeyler de Allah Teâlâ’nın haram kıldığının misli kadardır.”son cümlesi şu iki ayetle teyid olunmaktadır:

1- “O başıboş konuşmuyor.Konuşması da görüşü değildir; o ancak vahiydir, Ona ilham edilmiştir.”[588]

Ehli Sünnet vel’Cemaat ulemâsı ittifakla dediler ki: Peygamber’in sünneti = sahîh yahud hasen olarak bilinen hadisleri, hükümce ayetler gibidir; Ona vahiy olarak gelmiştir, şu kadar ki Kur’an değildir.

2- “ Rasûlüm’ün size getirdiği emrlerini tutun; sizi sakındırdığı yasaklaradn da son verin …”[589]

“Misli kadardır” cümlesi yerine, aynı hadîsin diğer gelişinde: “Kitabla gönderildim.Onun misli kadar da beraberdir.”şeklindedir. İmam Hattâbî’den naklen Kurtubî rahimehullah diyor ki: Nebî sallallâhu aleyhi ve selem, zâhirî olan metlû vahyi kadar, Bâtınî ve ğayr-i metlû olan vahyi ile de ahkâmı beyan etmiştir. Aynı zamanda vahy-i metlû olan yani okunması ibadet olan Kur’an kadar, Kur’an değil tefsîri olarak Ona vahyedilmiştir; buna vahyi-i ğayr-i metlû denilmektedir. Öyleyse Peygamber kendisi ahkâmı çıkarmakta serbesttir; dilediği vecihle ayeti beyan ve izah eder; hükmünü tahsis eder yahud umumlaştırır.Hâsılı Onun sünneti de = sahîh yahud hasen olarak bilinen hadisleri de, hükmü beyan etmekte aynen Kur’an gibidir.

___ ___

[587] Et-Tevbe Sûresi ayet 100

[H.210]”Umulur ki bir adam kendisine mahsus tahtına yaslanır da…” hadîsini İmam Ahmed el-Mikdam bin Ma'dî Kerib radıyallahu Teala anhu'nın müsnedinde el-Müsned c.4 s.132 h.n. 17163'te, Dârimî es-Sünen el-mukaddime bâbun es-sunnetu kâdıyetün alâ Kitâbillahi c.1 s.151 h.n.592'de, İbnu Mâce el-mukaddime bâb-u ta'zîm-i hadîs-i Rasûlillâhi sallallâhu aleyhi ve sellem.. h.n.12'de, Ebû Dâvûd kitâb-us-sünne bâbun fî lüzûm-is-sünneti h.n.4604 yahud Avn-ul-Ma'bûd'un tertîbi üzere h.n. 4580'de,Tirmizî kitâb-ul-ilim bâb-u mâ nuhiye anhu ve yukâle ınde hadîs-in-Nebiyyi sallallâhu aleyhi ve sellem h.n.2664'te, İbnu Hibbân el-İhsân fî Takrîb-i Sahîh-i İbni Hibbân el-mukaddime bâb-ul-i'tisâmi bis'sünneti c.1 s.189 h.n.12'de, Taberânî el-Mu'cem-ul-Kebîr c.20 s.274,275 h.n. 649, s.283 h.n. 669, 670'te,Hâkim el-Müstedrek c.1 s.109 h.n.371'de tahric ettiler.İmam Beğavî Mesâbih-us-Sünne h.n.127'de îrâd etmektedir. Bakınız Tek Çare s.574, 575, Olgunluk Günahtan Sakınmaktır s.95, 174, Mufassal Medenî Ahlak s.755, Tasavvuf ve Tevhîde Parlak İnciler s.27, 45, Öz İnci s.127, Aşk s. 117

[588]En-Necm Sûresi ayet 3,4

[589]El-Haşr Sûresi ayet 7


Üstaz İsmail Çetin – İttiba’ Ehli Sünnetedir
 

diyarbekri

Paylaşımcı
Katılım
24 Eki 2007
Mesajlar
132
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bir kısmını da Hâricî yaptılar. Çünkü Hâricîler de: “Her nasıl olursa olsun Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen kafirdir.” Demektedirler.

Maâzallah bir kısmı, sadece Kur’an mealini ele alıp, ayet mealleriyle hükmederler; hadislere de, vaz’î kanun gibi inanırlar; ashab-ı kiramın büyüklerinin fetvalarına dil uzatırlar; dahası Râfiziyye ve Bâtınıyye gibi, Kur’ân’ı kendi akıllarına göre mana ederler.

İmam Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî gibi zevâtın mezhebinden çıkarlar; meali yazanın mezhebine girerler. Her bir köşede bir müctehid; kafasında bir mezheb (!).. Dilinde bir felsefe… “Biz Kur’an’la hükmederiz.” Diyerek hadis ilmini öğrenmekten kaçınırlar.
Bir de Havâriciler “Selefiyye” diye bir mezheb ihdas ettiler; Mücessime ve Kerrâmiyye mezheblerini, i’tizali revâca soktular. “Selefiyye” diye bir mezheb yoktu, yeni çıktı.

Şu hadîs-i şerîf onların aleyhindedir: “Umulur ki bir adam kendisine mahsus tahtına yaslanır da, hadislerimden bir hadis dile getirilirken: “Bizimle sizin aranızda hakem olarak Allah Azze ve Celle’nin kitabı vardır: İçinde helal bulduğumuzu helal sayarız = inanırız; haram bulduğumuzu haram sayarız = inanırız.”der. Dikkat edin! Rasûlullah’ın haram kıldığı şeyler de, Allah Teâlâ’nın haram kıldığının misli kadardır.”[H.210] diye buyrulmaktadır.

Bu hadîs-i şerîfin mucizesi bizim zamanımızda apaçık ortaya çıkmaktadır.Zira hadîsin ilk cümlesi olan “Umulur ki … der.”, Havâriciye, Râfiziyye, Cehmiyye ve Selefiyye mezheblerini reddetmektedir ve ümmetini onların fikirlerinden sakındırmaktadırlar. Çünkü bu tip hadisler, mücerred ğaybdan haber vermek değil, bilakis ihbar sûretinde inzâr kabilindedir. Mesela “Umulur ki …. der.”sözü, “Sakın, demesine kulak asmayın.” demektir.

Hadîs-i şerîfin “Dikkat edin! Rasûlullah’ın haram kıldığı şeyler de Allah Teâlâ’nın haram kıldığının misli kadardır.”son cümlesi şu iki ayetle teyid olunmaktadır:

1- “O başıboş konuşmuyor.Konuşması da görüşü değildir; o ancak vahiydir, Ona ilham edilmiştir.”[588]

Ehli Sünnet vel’Cemaat ulemâsı ittifakla dediler ki: Peygamber’in sünneti = sahîh yahud hasen olarak bilinen hadisleri, hükümce ayetler gibidir; Ona vahiy olarak gelmiştir, şu kadar ki Kur’an değildir.

2- “ Rasûlüm’ün size getirdiği emrlerini tutun; sizi sakındırdığı yasaklaradn da son verin …”[589]

“Misli kadardır” cümlesi yerine, aynı hadîsin diğer gelişinde: “Kitabla gönderildim.Onun misli kadar da beraberdir.”şeklindedir. İmam Hattâbî’den naklen Kurtubî rahimehullah diyor ki: Nebî sallallâhu aleyhi ve selem, zâhirî olan metlû vahyi kadar, Bâtınî ve ğayr-i metlû olan vahyi ile de ahkâmı beyan etmiştir. Aynı zamanda vahy-i metlû olan yani okunması ibadet olan Kur’an kadar, Kur’an değil tefsîri olarak Ona vahyedilmiştir; buna vahyi-i ğayr-i metlû denilmektedir. Öyleyse Peygamber kendisi ahkâmı çıkarmakta serbesttir; dilediği vecihle ayeti beyan ve izah eder; hükmünü tahsis eder yahud umumlaştırır.Hâsılı Onun sünneti de = sahîh yahud hasen olarak bilinen hadisleri de, hükmü beyan etmekte aynen Kur’an gibidir.

Özellikle şu kısmı, müsteşriklerin tuzağına kapılan kardeşlerimizin okuması lazım
 
Üst