RedveKabul ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0


Fıkıh ile tasavvufu kıyas etmemin neresi abesle iştigaldir. Bugün fıkıh usulü diye bildiğiniz kaidelerin hadislerden kaynağını getirebilir misiniz? Ya da hadis usulünün hadisten kaynağını getirebilir misiniz? Tasavvuf dediğiniz gibi nefis terbiyesidir, İslam ahlakının ikâmesidir. Kur'an ve sünnet ışığında ikâme eden doğru yoldadır. Kur'an ve sünnete ters düşen uygulamalar olmuşsa tasavvuf ilminin suçu nedir? Bir muhaddis çıkıp cumhurun aksine kendine göre bir usül ortaya koyup tüm mevzu hadisleri sahih addetse hadis usulünü kaldırıp atmanız mı gerekir? Hadis kitaplarında zühd ve rikak başlığı altında verilen hadisler tasavvufun kaynaklarıdır. Ha birileri Kur'an ve sünnete ters düşecek nitelikte ekleme çıkarmalar yapmışsa bu onların sorunudur. Hangi ilim olursa olsun içerisine hatalı şeyler ilave edildiyse Kur'an ve sünnet ışığında cumhurun usulüne göre incelenip doğru olanları alınır , yanlış olanları bırakılır. Ne fıkıh , ne tefsir , ne fıkıh usulü , ne hadis usulü , ne de tasavvuf kaldırılıp kenara koyulabilecek ilimler değildir. Bunu yapabilmek için sadece Kur'an'ı alıp , Kur'an'daki Peygambere (s.a.v.) uymayı emreden âyetleri (hâşâ) kenara koymanız gerekir. Bu da mümkün değildir.

Diğer nokta velîler hakkında başka bir konuda keramet eksenli tartışmalar olmuş. Ben de diyorum ki o zaman Buhari'den Rikak bahsini çıkarın , İmam-ı Ahmed b. Hanbel'in Kitabü'z-Zühd'ünü kaldırın atın kenara. Daha bunun gibi birçok şey sayılabilir en belirginleri oldukları için örnek verdim. Uhdud ashabındaki gence dair hadisi yok sayın. Hepsi rivâyet nasıl olsa birilerine göre.. Burayı @mavikuş ve @ömerusta da okusun. Gıybet etmiş olmayalım.

Meselenin ilmi boyutuna gelince Allah (c.c.) dilediği kuluna , dilediği şekilde, dilediği zaman yardım etmeye muktedirdir. Peygamberlere yardım göndermediği bazı konularda mü'minlerde ihsanda bulunması mü'minlerin Peygamberlere (aleyhimüsselam) üstünlüğünden değil mertebelerinin büyüklüğü bakımından imtihanlarının daha fazla olmasındandır. Hz. İbrahim'i (a.s.) ateşe attıkları zaman Cebrail (a.s.)'ın yardımını kabul etmeyip direkt Allah'ın (c.c.) yardımına talip olması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu noktada Hz. İbrahim (a.s.) Cebrail (a.s.)'dan yardım alsaydı (hâşâ) şirk koşmuş mu olacaktı? Bunun böyle olmadığını herkes çok iyi biliyor. Cebrail (a.s.)'da yardım etse aslında yardım eden Allah (c.c.) olacaktı. "Attığın zaman sen atmadın" meâlindeki âyeti biliyorsunuzdur. Bu noktadan hareketle hakiki müsebbibin yani kulların fiillerini yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman edildiği vakit (edilmesi de gerekir) bir velînin keramet sahibi olabileceğini düşünmek hangi akla göre şirktir? Ha bunu düşünen meydana gelen hadisenin aslen veli kimse tarafından cereyan ettiğini düşünüyorsa hakiki müsebbibi görmediği görmezden geldiği için şirk koşmuş olur. Tersine düşünüldüğünde bu düşüncedeki kimse veli kimsenin sadece bir sebep olduğuna hakikatte ilgili fiili yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman ediyorsa bu da tevhidden gayri bir tutum değildir. Son olarak İbn-i Teymiyye'nin talebesi İbn-i Kesir'in tefsirinden (rahmetullahi aleyhima) bir kıssa aktaralım. Şimdi size göre İbn-i Kesir'in (r.h.) durumu nedir onu da vicdanlarınıza havale ediyorum vesselam..


Tasawufu savunan insanların bir çoğu aslında ne tasawufun tarihini ve içeriğini tam anlamıyla bilirler ne de birebir içine girmişlerdir. Tasawufla ilgili yazabileceğim inanın çok şey mevcuttur fakat bu başlık onun yeri değil. Son olarak söyleyeceğim ise İslamı pasifleştirip önüne geçen herşey yok hükmündedir !!
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,112
Tepkime puanı
1,428
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Tasawufu savunan insanların bir çoğu aslında ne tasawufun tarihini ve içeriğini tam anlamıyla bilirler ne de birebir içine girmişlerdir. Tasawufla ilgili yazabileceğim inanın çok şey mevcuttur fakat bu başlık onun yeri değil. Son olarak söyleyeceğim ise İslamı pasifleştirip önüne geçen herşey yok hükmündedir !!

Tasavvuf mu islamı pasifleştiriyor? Son dönemde çıkan fıkıh kitaplarına bakın kaç tanesinde cihadla alakalı ahkam anlatılıyor. Ya da günümüzde İslam'da Devlet Yönetimiyle alakalı telifler ne kadardır? Kusura bakmayın tasavvuf denildiği zaman doğrusu yanlışı neyi varsa inkar eden ve alim kabul edilen şahsiyetler cihad meydanlarını doldurdukları için mi ümmeti uyandıran , teşvik eden yazılar kaleme almıyorlar. Alanların sayısı da malumunuzdur. Tasavvufun tarihinden ve içeriğinden anlamadığımızı söylüyorsun. Aç Hilyetü'l-Evliya adlı eseri oku oradan ne olup olmadığını anlayabilirsin. Yüzlerce tanımı yapılmıştır. Uygulamadaki hatalar ya da son devirde tüm islami ilimlerde olduğu gibi içine sokuşturulan şeyler bir ilmin tamamını reddetmeye niye götürüyor burasını anlamıyorum. Bazı meselelerde yapılan itirazlar olmasını normal karşılıyorum. Ama tümden reddedenlerin tutumlarını hiç de ilmi bulmuyorum.
 

DADAS

Yeni
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
1,651
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Tasawufu savunan insanların bir çoğu aslında ne tasawufun tarihini ve içeriğini tam anlamıyla bilirler ne de birebir içine girmişlerdir. Tasawufla ilgili yazabileceğim inanın çok şey mevcuttur fakat bu başlık onun yeri değil. Son olarak söyleyeceğim ise İslamı pasifleştirip önüne geçen herşey yok hükmündedir !!

İlahiyat okuyanların tasavvuf anlayışından Allah'a sığınmak gerekir. Hiçbirşey yazmamanız şüphesiz yazmanızdan daha hayırlı olacaktır.
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Fıkıh ile tasawufu kıyas etmeniz abesle iştigaldir ki fıkıh; İslam hukukunun oluşması ve uygulanabilmesi için olmazsa olmaz bir ilimdir. Tasawuf ise İslamı referans alarak nefs terbiyesini de tek eline alıp mistik anlamda ihtisaslaşan bambaşka bir görüşler dünyası olmuştur, mebde ve mead süreci mutlaka ele alınmalıdır. Ki tasawufa girmeyenin nefsini terbiye edemiyeceğini söylemek durumun vehametini özetler sanırım !!

Fıkıh İslamı ahkamın dış intizamını sağladığı gibi tasavvuf da kalplerin yani iç nizamın ahkamını düzenler.nasıl ayrı gayrı olur.
Bir hırsızın elini nasıl ve niçin kesilmesinin gerektiğini açıklayan İslam fıkhı ve hukukudur.
Hırsızlık yapmanın nasıl bir şer olduğunu anlatıp kişilerin nefislerini böyle bir zulmete düşmemesi için uygulanan nizam da tasavvuftur.
Şimdi siz nasıl bunları ayrı gayrı düşünebilirsiniz.Siz tek kanatlı kuş olmak istiyorsunuz.Biz ise çift kanatlı .Hangisi hedefine varır?
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
Fıkıh İslamı ahkamın dış intizamını sağladığı gibi tasavvuf da kalplerin yani iç nizamın ahkamını düzenler.nasıl ayrı gayrı olur.
Bir hırsızın elini nasıl ve niçin kesilmesinin gerektiğini açıklayan İslam fıkhı ve hukukudur.
Hırsızlık yapmanın nasıl bir şer olduğunu anlatıp kişilerin nefislerini böyle bir zulmete düşmemesi için uygulanan nizam da tasavvuftur.
Şimdi siz nasıl bunları ayrı gayrı düşünebilirsiniz.Siz tek kanatlı kuş olmak istiyorsunuz.Biz ise çift kanatlı .Hangisi hedefine varır?

kalplerde hüküm süren hukuka ahlak denir...suçlar ve günahlar ancak kalpler fethedildiğinde biter.Tasavvuf; Kuran yani Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ahlakını en güzel biçimde anlatmaktadır. böylelikle önleyici faaliyetler yapılır ve sinek avlamak yerine bataklık kurutulmuş olur...
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Son olarak söyleyeceğim ise İslamı pasifleştirip önüne geçen herşey yok hükmündedir !!

İslamı pasifleştirmek yüce Peygambere salavat getirmeyi şirk sayanların yoludur.
Tasavvuf ilmi alan kişi evet dışarıdan mülayim olur amma yeri geldiği zaman Allahın arslanı olur.
Her kuru gürültüye ses çıkarmıyoruz diye bizi miskinlikle suçlayanların nefs ile cihadın daha üstün olduğunu haber veren hadisleri inkar ettikleri için gözleri bu hakikati göremeyen körlerdir.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Tasawufu bana öğretmeye çalışmayın lütfen bu konuda sizden öğreneceğim bir şey olduğunu sanmıyorum, bu minvalde de konuyu daha fazla sabote etmeyelim derim..
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,170
Tepkime puanı
3,188
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Allahu zülcelal'in laneti zalimlerin üzerine olsun.

umarım mümin insanları kasdedip basit forum cezası uğruna lanet okumuyorsun
eğer böyle yapıyorsan kendine yazık ediyorsun

babanı kavgada öldüren bir mümine kısas isteyebilirsin ama lanet okuyamazsın
bir forum cezası sana lanet okutuyorsa islamın seni eğittiği söylenemez
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
herkes ret diye yazmış bir değişiklik yapalım be kabul retden daha makbuldür kabul sizi bağlar ret sizi vede karşıdakileri bağlar örnek bir şeyi ret etmek yok saymak için yok olduğunu ısbatlamak zorundasınız her yere bakmanız lazım uzaya bile
oda mümkün değil insan için çok meşekkatli vede ömür yetmez ama kabulde ben görmedende kabul ettim dertsiniz kimseyide ilgilendirmez onun ,için lafı uzatmadan konuma geleyim

kabul kardeşim
daha konunun başında eytim almadığını günlük yaşamdada eytime fazlada gerek olmadığını yazarak ayağına frangayı takmışsın para saymayı bilmeyen ticaret yapamazken hangi cesaretle ilimsiz islam hakkında yorumlar yapa biliyorsun
cahil cesaretli olurmu diyorsun evet cesaretli cahilin ömrüde kısa olur malisef
herkes taş atmış sana bu benim gülüm dostun sözü acıdır ilaç ların çoğu zehirden yapılır unutma
yemek yapmayı bilmeyen çorbadaki nohudu anlatamaz ta ki sizin tasavufu anlıyamadığınız vede anlatamadığınız gibi
hakını helal et sana sorum olamaz ilmi bilgisi olmayan cahil birine ne sorayım cahil doğruyu bile söylese geçersizdir
neden ? ilmi yoktur doğruluğunu ısbatlıyamaz selametle iyi yolculuklar:flw:clap2:
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Almanların geneli itibariyle İslama müslumanlara bakışları nasıldır? haliyle 50 senedir insanımız oralarda.

Uzun bir aradan sonra sorular bayağı birikmiş, devam edelim isterseniz.

Doğrudur veya yanlıştır bilemem ama bunlar benim kendi tespitlerimdir.

Almanlar insanların inançları ne olursa olsun genelde hepsine saygılıdır ama söz konusu İslam ve Müslümanlar olunca nedense bu saygının yerini önyargılar alıyor. Bunda elbette Türklerin olumsuz etkisi var. Türkler derken şunu da söyleyeyim, Almanlara göre her bıyıklı ve esmer eşittir Türktür. Evet garip ama öyle, nerede bir Arap mafyası varsa, nerede bir yabancının yaptığı pislik varsa hemen Türklere mal edilir. Bunun dışında mesela insanlar sabahları işe giderken tramvay beklerlerken ellerinde mutlaka ya gazete ya kitap ya da okuyacakları bir şeyleri vardır. Fakat yüksek sesle konuşan ve o sessizliği bozan birileri vardır ve o birileri genellikle bir Türk’tür.

Ben bizzat şahidim eniştem büyük bir AVM’de dükkan kiralamak istedi fakat onun dışında bütün Miletlerden insanlara kiraladıkları halde sırf Türk diye enişteme kiraya vermediler. Çünkü Türk’ün mutlaka bir alaveresi vardır onlara göre, ya muhasebede usulsüzlük yaparlar, ya kirayı aksatırlar ya da bir şekilde sorun çıkartırlar. Biliyorum konumuz Almanların İslam’a ve Müslümanlara bakışı ve Türkler konusunda çok da güzel şeyler söylemiyorum ama bu durumun Almanların İslam’a bakışında çok büyük etkisi vardır. Gösteri yapan ve yabancıları sevmeyen Almanların pankartları hep şöyledir “Auslaender Raus” (yabancılar dışarı) ama bir de özellikle “Türken Raus” (Türkler dışarı) da vardır. Hani Iraklı, İranlı, Afganistanlı demez ama Türk için özel pankart hazırlar. Yani yabancılar bir yana Türkler bir yana.

Bir kere Almanya’da Müslüman cemaatlerin birlik ve beraberlikleri yoktur. Her grubun kendi camisi ve bunun dışındaki camilere gitmeyen cemaatleri vardır. İşte Milli Görüş camisi, Süleymancıların Camisi, Diyanetin camisi vs. şeklinde bölünmüşlerdir. Bütün bu cemaatlerin İslam’a hizmet, yabancılara İslam’ı anlatma adına ortaya koydukları hiç bir şey yoktur. Herkes, mevcut konfordan memnun kendi halinde geleneksel İslam’ı yaşayan, etliye sütlüye karışmayan, sistemle son derece barışık mutlu mesut yaşayıp gitmektedir. İslam’ı anlatma adına kardeşlik, dostluk, sevgi, lay lay lom dışında hiçbir şey verdikleri de yoktur. Belirli günlerde yerel idarecileri çağırırlar ve güle oynaya dostluk mesajı verirler fakaaat son zamanlarda özellikle Suud destekli Selefi Müslümanların büyük bir çıkış yakalaması, mevcut anlatılmaya çalışılan ve yaşanan İslam’ın yerine gerçek İslam’ın ortaya çıkarılması gayreti bu cemaatlerin rahatını bozmaya başladı.

Ne güzel yaşayıp gidiyorlardı ancak Selefilerin güçlenmesiyle ve Alman Polisinin Selefileri El-Kaide ile bağlantılı olduğu önyargısı kontrolleri sıklaştırmaya ve Müslümanlar üzerinde baskı oluşturmaya başladı. Sadece Almanya değil Fransa başta olmak üzere son zamanlarda “peçe” olayı ve Müslümanlar üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskı Selefilerin ne derece güçlendiğini göstermesi açısından dikkate şayandır.

Elbette Selefiler diğer pasif cemaatler gibi boş durmuyorlar. “Street-Dava” sokaklarda tebliğ, Kuran’- Kerim dağıtılması ve önyargıların bertaraf edilmesi adına ortaya koyan çabalar Avrupa’yı tedirgin etmeye başladı. Zira Avrupa’da İslam’a teveccüh hızla artıyor. Bir Almanın Müslüman olması, Almanya’nın alıştığı ve bildiği o pasif Müslümanlıkla sınırla kalsa sorun yok ama öyle olmuyor. Selefiler üzerinden Müslüman olan bir Alman İslam’ı kendi öz kaynaklarından öğreniyor. Dolayısıyla bu kılığına, kıyafetine, sakalına, takkesine hayatının her alanına yansıyor. Sadece bu da değil, özgür İslami eğitim hakkı talep ediyorlar, çocuklarını yüzme derslerine göndermek istemiyorlar, çocuklarını ilkokula başörtülü göndermek istiyorlar ve bu durum Alman hükümetini rahatsız ediyor. Alışık değiller bu taleplere ne oluyor bu Müslümanlara diye şaşırıyorlar. Bu da eskilerin İslam adına hiç bir şey ortaya koymadıklarını gösteriyor elbette.

Bunun dışında özellikle Selefilerin mescitlerine baskınlar düzenleyip, el-kaide ile ilgili doküman ve silah teçhizat bulundurup bulundurmadıklarına bakıyorlar. Sadece kitap bulduklarından bir şey yapamıyorlar ama çoğunu kırmızı kalem ile işaretliyorlar ve en ufak bir açıklarını bulduklarında hemen sınır dışı etmenin yollarını arıyorlar. Bundan dolayı hapse giren Alman Müslümanları bizzat bilirim.

Daha başka şeyler de var ama sanırım çok uzattım.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Malum selefiler uzun sakallı, pantolonları kısa, hanımlar genellikle siyah ve peçeli. Bu durum Almanları çok tedirgin ediyor. Sadece Almanları değil diğer cemaatler de bunların "aşırı" olduklarını düşünüyorlar. Malum Vehhabi iftirası orada da var. Polisle işbirliği içerisinde olan ve Selefilerin aleyhinde propaganda yapan cemaatlerin varlığından da söz ediliyor.

Velhasıl; Almanlar zaten İslam'a karşı önyargılı idiler bu anlamda değişen pek de birşey olmadı. Ancak Selefi kardeşlerin bazı gayretleri bu önyargıyı yavaş yavaş kaldıracak gibi. Zira Müslüman olan çocuklarındaki olumlu anlamdaki muazzam değişim, İslam'a karşı önyargılarını bir anda tersine çevirebiliyor. Müslüman olan Almanların kitle iletişim araçlarını da çok yaygın bir şekilde kullanması İslam'a olan bu teveccühü hızla artırmaktadır. Mesela Selefi Alman Pierre Vogel Almanya'da çok popüler olan ve birçok TV kanallarında boy gösteren biridir. Bu da ister istemez ilgiyi artırıyor.

Ne diyelim Allah sayılarını artırsın.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
en sevdiğiniz şarkı,ilahi,kaside vs. hangisidir.

cevap versem mi acaba ?

Genç ve çok sevdalık çekmiş zamanlarımda :D Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay'ı çok dinlerdin. Her ne kadar artık dinlemesem de ne zaman Ferdi'nin bir şarkısını duysam tarifi imkansız bir eskiye dönüş hazzı yaşıyorum. O anlar gözümde canlanıyor ve hafif bir tebessüm beliriyor yüzümde, bazen de hüzünleniyorum be...ne gülerdi.

Rod Stewart'ı çok dinlerdim, Have I Told You Lately That I Love You

Klasik modern müzik denince Rondo Veneziano üstüne tanımam. Biliyorum Müslüman ve klasik müzik biraz sırıtıyor gibi ama...

Ömer Faruk Tekbilek on numara, ayrı bir şey. Ömer Karaoğlu'nun Şehit Tahtında Rabbe Gülümser, Seyyid Kutup -Ahi Ente Hurrun (Kardeşim Sen Özgürsün)

İlk aklıma gelenler bunlar.

Aaaa az daha unutuyordum Mustafa Cihat - Amenna ve Tutunamadık
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Adı üzerinde röportaj, beğenirsiniz beğenmezsiniz bunlar benim görüşlerim. İtirazınız varsa adam gibi ortaya koyarsınız. Her konuda çirkefleşmek zorunda mısınız?

Yönetimden alakasız yazıların silinmesini rica ediyorum.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun

[/COLOR]

Burada selefîlerden kopuşla birlikte gerçek İslam'la tanıştığınızı ifade etmişsiniz eğer doğru anladıysam. Bunu biraz açar mısınız? Ya da daha net iki soru sorayım. Selefîlerde yanlış olarak gördüğünüz itikâdî ya da amelî noktalar neler? Tam tersinden bakıldığında tanıştığınız gerçek İslam'la selefîler arasındaki farklılıklar nelerdir? Bu sorularımı uygun bir vaktinizde örneklendirerek cevaplarsanız sizi daha iyi tanımış olacağımızı düşünüyorum.[/B]

Birçok konuda ayrı düşsek de forumda saygı duyduğum kişilerden birisiniz onu söyleyeyim. Sorunuza gelince;

Geleneksel İslam anlayışında selefiliğe geçiş önce şöyle başladı; Asr-ı Saadete dönüş söylemleri, mezhep taassupluğuna, taklide, bidat ve hurafelerle mücadele ilk başlarda çok doğru geldi. İstiva malum (yani Kuran'da sabit), keyfiyet (içerik) meçhul, ona iman vacip (farz, şart) ve ondan sual bid'attir. Bu selefiliğin özüdür bunun dışında;

-Oy verme küfrü,
-Küfür rejimlerinde askerlik yapanların durumları,
-Tağutun öğütüm kurumları olan okullara çocukları gönderenin durumu,
-Vera ve bera,
-Tasavvufcuların küfürleri,
-Mezhep taassubu,
-Diyanet imamlarının arkasında namazın kılınıp kılınamayacağı meselesi,
-Hadislerin Kuran’ı nesh edebileceği inancı,
-Hadislerin vahy-i gayri metluv oluşu

ve daha bir sürü görüşlerinin hepsine sahiplendik ve canla başla savunduk. Fakat bir süre sonra Selefiliğin aslında katı bir metinci geleneği ihya etmeye çalıştığını, te'vilden uzak, vahiyle çatışmayan rasyonel düşüncelere hiç tahammül edemediğini fark ettik. Uzatmayayım, bana göre Selefilerin en büyük handikabı Hadislerle özellikle Ahad hadislerle Kuran ayetlerini tahsis etmeleri, Kuran'a rağmen hadisi öncelemeleri, mutlaklaştırmaları ve icma ile ayetleri nesh etmeleridir.
Sünneti belirleyen ve yönlendiren Kuran olması gerekirken Kuran'ı ikinci plana atmaları onlardan kopuşumuzu hızlandırdı. Bunun dışında kendileri dışında hiç bir görüşe yer vermemeleri ve başkalarını taassupla eleştirirlerken aslında en büyük taassubu kendilerinin yaptığını fark edememeleridir.

Ben biraz da sadeliğe ihtiyacımızın olduğun düşünüyorum. Vahyi tıpkı ilk nesil gibi sade bir şekilde anlayıp yaşamımıza sokma gayretinde olmalıyız.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Selam Redvekabul

Bir mesajınızda üç farklı ekol sürecini yaşadığınızdan/geçtiğinizden bahsediyorsunuz...

Bu süreçler ekol olarak mı yoksa ekolün içindeki cemaat şeklinde mi olmuştur?

Bu süreçte mensupu olduğunuz ekolün(veya cemaatin) yorumları üzerinden giderken diğer tarafları eleştirmedeki üslubunuz nasıldı?Nasıl bir tavır sergiliyordunuz?

İlk ekolünüz(veya cemaatiniz) ile genellikle barışık olmayan diğer ekol(veya cemaat) mensupları gibi düşünmeye başladığınızda ilk ekolünüzdeki arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler aldınız?

Şimdi ise başka bir ekolün(veya cemaatin) mensubusunuz.Yarın bu ekoldende(cemaattende) vazgeçecek misiniz?(Lütfen Kur'an söylemi anlamında değerlendirmeyin.Çünkü bahsettiğiniz iki ekolde Kur'an'ı yok saymıyorlar.Sıralama demeyecegim yine ortalık karışacak! =) )

Bu vazgeçişlerdeki kriterleriniz nedir?


Şİmdilik bu kadar diyelim...

Selametle...

Şöyle söyleyeyim, burası ufak bir ilçe olduğu için Selefiler Cemaat olarak zaten yoklar, daha çok internet üzerinden görüşüyorduk. Yalnız ilk tanışma olduğunda Ankara'ya yanlarına gittik onlar da bizi ziyarete geldiler, dediğim gibi bunun dışında bulunduğum yerde bir yapılanma yoktu.

İnsanların din hakkında ayrılığa düşüp, bölünüp parçalanmış olmaları ve her bir grubun kendi yanında olanı İslam saymaları tabi bizde de vardı. Eleştiri üslubumuza gelince. Öncelikle şunu belirtmek durumundayım ki bugün selefiler tek bir görüş değildir. Hariciliğe yakın selefiler var, cihadcı selefiler var, Suud selefi var vs. Biz önce Suud selefiliği ile başladık fakat hakimiyet konusu üzerinde durmamaları ve meseleyi sadece Tasavvufçularla ve bidatlarla uğraşmaya indirgemeleri ve Suud kralına bağlılıkları nedeniyle daha sonra isim vermek doğru mudur bilmiyorum ama Ebu Hanzala grubunun başını çektiği neo-tekfirci selefilere yöneldik.

Fırka-ı naciye (kurtuluşa eren fırka) tabi bizdik ve bizim dışımızdaki herkes kafirdi. İnsanlara İslam'ı anlatırken karantinaya alır gibi önce küfrüne hükmediyor yani önce öldürüyor sonra hakikati anlatmaya yani hayat vermeye çalışıyorduk. Takdir edersiniz ki bunun karşılık bulması mümkün değildi, zaten bulmadı da. En yakınlarımızı dahi tekfir eder olduk, meseleler büyüdü aile, akraba ve yakınlar arasına açılmaz gedikler açıldı. Hani İlim üç kulaçtır ilk kulaçta insan çok şey bildiğini zanneder derler ya öyle oldu. Çok cesurduk, aşırıydık, katıydık, tavizsizdik. Bu katı tutumun bizi daha sonra kalplerimizi yavaş yavaş öldürmeye ve bizi hissisleştirmeye başladığını fark ettik. Ağlayan gözlerimiz artık ağlayamaz olmuş ve kalplerimiz kas katı kesilmişti. Bunları özellikle anlatıyorum ki belki birilerine ibretlik olur da dikkatli olurlar ve bizim düştüğümüz hatalara düşmezler. Aslında bu anlattıklarım sadece kısa bir kesit, ne sıkıntılar yaşadığımızı neler çektiğimizi ve çektirdiğimizi bir biz bir de Allah bilir.

Bazı gerçekleri fark ettikten sonra bunların doğru olamayacağını kendi içimizde seslendirmeye başladık. Abouvvvv... sen misin bunları söyleyen kıyamet koptu tabi. Ya bir dinleyin ve sorularımıza cevap verin dedik ama nafile. Tabiri caiz ise afaroz edildik, mealci dediler, hadis inkarcısı olmuşsun dediler, mutezile dediler, sapık dediler, aklı karışık aklı ve hevasını ilah ediniyor dediler, zavallı dediler, bu da Mustafa İslamoğlucu oldu dediler, dediler de dediler.

Son sorunuza gelince; bundan sonra mevcut görüşümden dönmem söz konusu bile olamaz. Huzuru ve gerçek İslam'ı ben burada gördüm ve anladım. Vahyin ilk muhatapları olan o güzide sahabe topluluğu ayetleri yaşamlarına uydurmaktan ziyade kendilerini ona teslim ettiler, yaşamlarında temel belirleyici olan sadece Kuran oldu ve vahyi hayatlarının merkezi kıldılar. Kuran ihtilafları çözen bir kitap olduğunu deklare ederken muhataplarının ihtilaflarını çoğaltamazdı, çoğaltıyorsa sorun Kuran'da değil ona yaklaşanlardaydı.

Neyse uzatmayayım, benim temel prensibim şudur; Hayatın bütün alanlarında üretilen her şey, ancak ve ancak Kuran ayetleriyle çelişmediği sürece meşruluk kazanmalıdır. Sünnet de öyledir alimlerin içtihatları da öyledir, eğer bunu vermiyorsa benim nazarımda hiç bir hükmü yoktur. Buradan bazıları anlamsız bir şekilde hadis inkarcılığına kapı aralamaya çalışmasınlar lütfen. Biz sadece Kuran demiyoruz Sünnetin Kuran'ın teyid edici, beyan edici, açıklayıcı, hükümleri tafsil edişi özelliklerini de savunuyoruz. Çatısı Kuran'da kurulmamış hiç bir konuda Peygamberin kendiliğinden birşey getirmeyeceğine inancım tamdır. Yeri burası olmadığı için bu konulara girmiyorum. Bunun dışında, kolaylaştırılmış olan bu hitabın gerçek sahibi olan Allah, yarattığı insanı bu hitabı anlayacak güç ve imkanlarla donatmıştır. Elbette ihtisas gerektiren alanlar vardır ve bu konularda ilim ehlinden istifade ederiz. Dediğim gibi biraz sadeliğe ihtiyacımız var, birilerinin bu dini içinden çıkılmaz hale sokmaları gözümüzü korkutmasın. İlk sahabe nesli döneminde ciltler dolusu kitaplar, kütüphaneler yoktu. Herkes bal gibi de Kuran'ı anlıyor ve hayatına tatbik ediyordu. Anlamadıkları hususları da Peygambere soruyorlardı, bu kadar basit.

Dua ile ...
 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Neyse uzatmayayım, benim temel prensibim şudur; Hayatın bütün alanlarında üretilen her şey, ancak ve ancak Kuran ayetleriyle çelişmediği sürece meşruluk kazanmalıdır. Sünnet de öyledir alimlerin içtihatları da öyledir, eğer bunu vermiyorsa benim nazarımda hiç bir hükmü yoktur. Buradan bazıları anlamsız bir şekilde hadis inkarcılığına kapı aralamaya çalışmasınlar lütfen. Biz sadece Kuran demiyoruz Sünnetin Kuran'ın teyid edici, beyan edici, açıklayıcı, hükümleri tafsil edişi özelliklerini de savunuyoruz. Çatısı Kuran'da kurulmamış hiç bir konuda Peygamberin kendiliğinden birşey getirmeyeceğine inancım tamdır. Yeri burası olmadığı için bu konulara girmiyorum. Bunun dışında, kolaylaştırılmış olan bu hitabın gerçek sahibi olan Allah, yarattığı insanı bu hitabı anlayacak güç ve imkanlarla donatmıştır. Elbette ihtisas gerektiren alanlar vardır ve bu konularda ilim ehlinden istifade ederiz. Dediğim gibi biraz sadeliğe ihtiyacımız var, birilerinin bu dini içinden çıkılmaz hale sokmaları gözümüzü korkutmasın. İlk sahabe nesli döneminde ciltler dolusu kitaplar, kütüphaneler yoktu. Herkes bal gibi de Kuran'ı anlıyor ve hayatına tatbik ediyordu. Anlamadıkları hususları da Peygambere soruyorlardı, bu kadar basit.


E canım kardeşim, döndün dolaştın ehli sünnet vel cemaat yoluna yaklaştın, bir de kadere iman ettin mi tamamdır inşallah.
yazının tamamına katıldığımız gibi koyulaştırdığım cümleler bizim size her zaman,her konuda size karşı defalarca yazdığımız cümlelerin aynısı.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst