hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
Siyer alimleri şöyle naklederler ki;
Bir büyük Padişah var idi. Mecusi olup çok memleketlere hükmederdi. İsmi Humeyr İbni Redi idi. Lakin kendisine Melik Tebi (veya Tübbe) derler idi. Askeri, Süvari ve piyade olup o kadar çok idi ki haddi hesabı yok idi. Çok sayıda vezirleri ve yardımcıları var idi. Halkında dört bin kişi var idi k, bunlar alim ve Fadıl idiler. Mühim işlerinde bunlara danışırdı.
Bu Hükümdar bir gün Mekke’ye geldi. Etrafta insanlar gelip gereken Tebi'ye tazim ve hürmeti yapmadılar. Melik, vezirlerini çağırıp:
- “Bu insanların tekebbürü nedendir. Niçin bana tazim etmezler” dedi.
Vezirleri:
- “Ey Padişahımız. Buranın halkı Arabdır. Asil ve şerefli insanlardır. Burada bir ev vardır ki KABE derler. Allah celle celaluhu’n evidir. Bu mukaddes hanenin imarı ve muhafazası bunlara ısmarlanmıştır. Bu bakımdan şeref ve kıymetleri artmıştır. Gururlarının sebebi bu olsa gerektir” dediler.
Padişah gazaba geldi. Arabın gururuna sebep olan bu haneyi (Kabe'yi) yıkmak, ahalisini öldürüp mallarını yağma etmek fikri aklına geldi.
Kafasına bu kötü fikir girer girmez, şiddetli bir baş ağrısı da beraberinde girdi. Ağrının şiddetinden gözleri ve burnu sulanıp çeşme gibi akmaya başladı. Çirkin bir koku peyda olup, kimse yanına yanaşamaz oldu. Ağrı her nefeste ziyadeleşti. Hayattan ümidini kesen Padişah veziri çağırdı.
- “Ey Vezir, alimlere söyle, benim bu hastalığıma bir çare bulsunlar” dedi.
Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;
- “Eğer padişah sırrını bana söylerse ve benim suallerime cevab verirse, ben ona ilaç bulurum.”
Vezir sevindi. Bu alimle birlikte padişaha gittiler. Alim ile padişah konuşmaya başladılar.
Padişah; Mekke’ye gittiğini, halkın kendisine tazim (hürmet) etmediğini söyledi. Neticede o alim dedi ki;
- “Kabe-i Şerif hakkında aklınızdan bir şey geçirdiniz mi?”
Padişah;
- “Evet, bu evi yıkmak, halkını öldürmek ve mallarını yağma etmek fikrini aklımdan geçirdim.”
Alim;
- “Ey Melik, hastalığınızın sebebi budur. Zira o evin sahibi niyetleri bilicidir. Onun katında gizli ve aşikar birdir. Gel bu niyetinden vazgeç. Ev hakkında hayırlı niyet eyle. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşasın” dedi.
Melik, o anda kötü niyetinden vazgeçti. İyi niyet etti. O Alim yanından kalkmadan ağrıdan kurtuldu. Mecusi dininden çıkıp Müslüman oldu. İbrahim (As.) milletini kabul eti.
Beyt-i Şerife tazim ve hürmet eyledi. Eski gurur ve kibrini atıp tevazua büründü. Büyük bir ziyafet tertip edip, harem-i şerif sakinlerini, büyük, küçük, fakir, zengin herkesi davet etti. Leziz yemekler ve latif şerbetler o ziyafete yenildi ve içildi.
O gece rüyasında kendisine denildi ki:
- “Mekke ahalisine nasıl tazim ve ikram ettinse, Beyt-i şerife de tazim et. Ona elbise giydir.”
Sabah oldu hemen hasırdan bir örtü yapıp, Beyt-i şerifi örtü. Ertesi gece rüyasında:
- “O ÖRTÜ ONA LAYIK DEĞİLDİR, ONA DAHA İYİ ÖRTÜ LAZIMDIR” denildi.
Sabah oldu. Hasır örtüyü kaldırıp o zamanın en kıymetli kumaşından örtü yaptırdı. Altın ve gümüşlerle süsleyip giydirdi. Bu adet, sultan ve padişahlara bundan kaldı. Sonra emir verdi. Putları Mekke'den dışarı çıkardılar. Hayızlı ve cünüblerin Kabe-i Şerife yaklaşmalarını yasak etti. Kapı yapıp kilit taktı. Anahtarını onlara teslim edip, kendi Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktı. O zaman Medine-i Münevvere’de sudan eser yoktu. Yeşil ağaç ve nebat görünmezdi.
Melik, dört bin alimden en iyilerini dört yüz kişi olarak seçip Medine-i Münevvere’nin yüksek bir yerine çıktılar. Etrafa dikkatle ve ibretle baktılar. Aralarında şöyle karar verdiler ki;
- “Ahir zaman Peygamberinin hicret edeceği yer burasıdır. Ve bu yerde vefat eder. Burada defn olunur. Hep birden bu yerde kalıp ahir zaman Peygamberinin gelmesini bekleyelim. Her ne olursa olsun bu yerden ayrılmayalım. Bir gün gelir ki o şerefli Peygamberle müşerref oluruz.”
dediler. Orada yerleşmeye karar verdiler. Düşüncelerini Melik’e arz ettiler;
- “Bizden evvel gelen alimlerden öğrendiğimize göre bu mübarek yer, Son Peygamber’in (SallAllahu aleyhi vessellem) hicret edeceği yer olsa gerektir. İsm-i şerifi Muhammed aleyhi salatu vesselam'dır ve din-i latifi ebedidir. Onun askerine Allah Teala (c.c.) yardım eder. O, asa ve deve sahibidir. O, taç ve Burak sahibidir. O, Kur’an-ı Kerim sahibidir. O, liva-i hamd ve minber sahibidir. O (La ilahe illallah) sözünün sahibidir.
Kabr-i şerifi burada olsa gerektir. Muradımız budur ki buraya yerleşelim. O Hazretin teşriflerini bekleyelim. Belki, onun ay yüzünü görmek müyesser olur.”
Melik bu sözleri dinledi. Gayet makul gördü. Hatta kendisi de onlarla beraber olup beklemeye karar verdi. Lakin askerinin ve tebaasının ekserisi mani oldular. Melik, dört yüz alim için Medine-i Münevvere’de evler yaptırdı. Nesilleri kesilmesin diye her birine cariyeler verdi. Türlü ihsanlarda bulundu.
Bir de mektub yazıp onlara emanet bıraktı. "O Server-i Kainat (aleyhi efdelussalevat vettahiyat) dünyaya teşrif edince bu mektubu ona teslim ediniz" diye tenbih etti.
Mektub şöyledir:
- “Humeyr İbni Redi’den Alemlerin Rabbının Resulü ve peygamberlerin sonuncusu olan Abdulmuttalib oğlu Hazreti Muhammed aleyhi salatu vesselam'a mektubdur.
Ben, sana ve Rabbına iman ettim. HAK TEALA'nın (c.c.) sana göndereceği Kur'an-ı Kerime de iman ettim. Ben senin dinin ve sünnetin üzereyim. Ben senin nübüvvetine iman ettim. Senin Rabbın her şeyin Rabbıdır. İslam’dan ve imandan ne getirdin ve söyledinse hepsini kabul ettim. İnandım.
Eğer senin zamanına yetişemezsem kıyamet günü beni unutma ve şefaatinden mahrum eyleme. Ben senin ve İbrahim aleyhisselam'ın milleti üzereyim.”
Mektubu yazdıktan sonra kağıdı mühürledi ve kapattı. Alimlerden ŞAMÜL ismindeki alime teslim etti. Muhafazası için sıkı vasiyet eyledi ve dedi ki:
- “O Hazretin zaman-ı şerifine erişirsen bu mektubu kendilerine teslim eyle. Eğer o zamana yetişmez isen evladına verip iyi saklamaları için vasiyet et. Onlar da kendi evlatlarına böyle vasiyet etsinler. Böylece bu emaneti babadan oğula teslim ederek, Hazret-i Seyyidil Murselin sallAllahu aleyhi vesellem'in huzur-i şerifine ulaştırsınlar.”
Melik bu vasiyeti yaptıktan sonra kalacak alimlere veda edip Medine’den ayrıldı.
Derler ki;
O melikin ölümünden Resulullah efendimizin doğum gününe kadar bin yıl var idi. Ashab-ı Kiramın (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) o dört bin alimin soyundan olduğu rivayet edilir.
O mektub elden ele geçerek, en son EBA EYYUBE’L-ENSARİ radiyAllahu Teala anhu'ya erişti. Bu mübarek zat, emaneti ilk alan alim Şamul’un yirmi birinci evladıdır.
Resul-i Ekrem sallAllahu aleyhi vessellem efendimiz Medine’ye hicret etmeye karar vermiş ve yola çıkmış idi. Medineliler çok ihtimamlı bir zat olan ve ismi Ebi leyli olan kimseye emanet mektubu teslim edip o Hazreti karşılamak için gönderdiler. Ebi Leyli, Resulullah efendimize ise bini selim kabilesinde rast geldi, fakat tanımıyordu. Resulullah efendimiz bunu görür görmez;
- “Ebi Leyli sen değil misin?” Buyurdu.
- “Evet, benim” dedi.
- “Melik Teb’in mektubu hani?” buyurdu.
Ebi Leyli şaşırdı, zira o Hazreti (a.s.v.) tanımamış idi;
- “Siz kimsiniz? Yüzünüzde büyüklük alameti, sözünüzde büyüleyici tesir vardır” dedi.
- “Ben Muhammed Resulullah'ım (a.s.v.), mektubu getir” buyurdu.
Ebi Leyli, elbisesine saklamış olduğu mektubu Resulullah Efendimize arz etti. Okudular. Resulullah Efendimiz, Tebi’den razı olup üç defa,
- “Merhaba, salih kardeşim” buyurdular. Ebi Leyli, Medine’ye gitti. O Hazretin yolda olduğunu, yakında Medine’yi şereflendireceğini müjdeledi.
Kaynak: Mearicun Nübüvve (Altıparmak)
Bir büyük Padişah var idi. Mecusi olup çok memleketlere hükmederdi. İsmi Humeyr İbni Redi idi. Lakin kendisine Melik Tebi (veya Tübbe) derler idi. Askeri, Süvari ve piyade olup o kadar çok idi ki haddi hesabı yok idi. Çok sayıda vezirleri ve yardımcıları var idi. Halkında dört bin kişi var idi k, bunlar alim ve Fadıl idiler. Mühim işlerinde bunlara danışırdı.
Bu Hükümdar bir gün Mekke’ye geldi. Etrafta insanlar gelip gereken Tebi'ye tazim ve hürmeti yapmadılar. Melik, vezirlerini çağırıp:
- “Bu insanların tekebbürü nedendir. Niçin bana tazim etmezler” dedi.
Vezirleri:
- “Ey Padişahımız. Buranın halkı Arabdır. Asil ve şerefli insanlardır. Burada bir ev vardır ki KABE derler. Allah celle celaluhu’n evidir. Bu mukaddes hanenin imarı ve muhafazası bunlara ısmarlanmıştır. Bu bakımdan şeref ve kıymetleri artmıştır. Gururlarının sebebi bu olsa gerektir” dediler.
Padişah gazaba geldi. Arabın gururuna sebep olan bu haneyi (Kabe'yi) yıkmak, ahalisini öldürüp mallarını yağma etmek fikri aklına geldi.
Kafasına bu kötü fikir girer girmez, şiddetli bir baş ağrısı da beraberinde girdi. Ağrının şiddetinden gözleri ve burnu sulanıp çeşme gibi akmaya başladı. Çirkin bir koku peyda olup, kimse yanına yanaşamaz oldu. Ağrı her nefeste ziyadeleşti. Hayattan ümidini kesen Padişah veziri çağırdı.
- “Ey Vezir, alimlere söyle, benim bu hastalığıma bir çare bulsunlar” dedi.
Alimler günlerce çalıştılar, bir ilaç bulamadılar. Bunlardan biri vezire dedi ki;
- “Eğer padişah sırrını bana söylerse ve benim suallerime cevab verirse, ben ona ilaç bulurum.”
Vezir sevindi. Bu alimle birlikte padişaha gittiler. Alim ile padişah konuşmaya başladılar.
Padişah; Mekke’ye gittiğini, halkın kendisine tazim (hürmet) etmediğini söyledi. Neticede o alim dedi ki;
- “Kabe-i Şerif hakkında aklınızdan bir şey geçirdiniz mi?”
Padişah;
- “Evet, bu evi yıkmak, halkını öldürmek ve mallarını yağma etmek fikrini aklımdan geçirdim.”
Alim;
- “Ey Melik, hastalığınızın sebebi budur. Zira o evin sahibi niyetleri bilicidir. Onun katında gizli ve aşikar birdir. Gel bu niyetinden vazgeç. Ev hakkında hayırlı niyet eyle. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşasın” dedi.
Melik, o anda kötü niyetinden vazgeçti. İyi niyet etti. O Alim yanından kalkmadan ağrıdan kurtuldu. Mecusi dininden çıkıp Müslüman oldu. İbrahim (As.) milletini kabul eti.
Beyt-i Şerife tazim ve hürmet eyledi. Eski gurur ve kibrini atıp tevazua büründü. Büyük bir ziyafet tertip edip, harem-i şerif sakinlerini, büyük, küçük, fakir, zengin herkesi davet etti. Leziz yemekler ve latif şerbetler o ziyafete yenildi ve içildi.
O gece rüyasında kendisine denildi ki:
- “Mekke ahalisine nasıl tazim ve ikram ettinse, Beyt-i şerife de tazim et. Ona elbise giydir.”
Sabah oldu hemen hasırdan bir örtü yapıp, Beyt-i şerifi örtü. Ertesi gece rüyasında:
- “O ÖRTÜ ONA LAYIK DEĞİLDİR, ONA DAHA İYİ ÖRTÜ LAZIMDIR” denildi.
Sabah oldu. Hasır örtüyü kaldırıp o zamanın en kıymetli kumaşından örtü yaptırdı. Altın ve gümüşlerle süsleyip giydirdi. Bu adet, sultan ve padişahlara bundan kaldı. Sonra emir verdi. Putları Mekke'den dışarı çıkardılar. Hayızlı ve cünüblerin Kabe-i Şerife yaklaşmalarını yasak etti. Kapı yapıp kilit taktı. Anahtarını onlara teslim edip, kendi Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktı. O zaman Medine-i Münevvere’de sudan eser yoktu. Yeşil ağaç ve nebat görünmezdi.
Melik, dört bin alimden en iyilerini dört yüz kişi olarak seçip Medine-i Münevvere’nin yüksek bir yerine çıktılar. Etrafa dikkatle ve ibretle baktılar. Aralarında şöyle karar verdiler ki;
- “Ahir zaman Peygamberinin hicret edeceği yer burasıdır. Ve bu yerde vefat eder. Burada defn olunur. Hep birden bu yerde kalıp ahir zaman Peygamberinin gelmesini bekleyelim. Her ne olursa olsun bu yerden ayrılmayalım. Bir gün gelir ki o şerefli Peygamberle müşerref oluruz.”
dediler. Orada yerleşmeye karar verdiler. Düşüncelerini Melik’e arz ettiler;
- “Bizden evvel gelen alimlerden öğrendiğimize göre bu mübarek yer, Son Peygamber’in (SallAllahu aleyhi vessellem) hicret edeceği yer olsa gerektir. İsm-i şerifi Muhammed aleyhi salatu vesselam'dır ve din-i latifi ebedidir. Onun askerine Allah Teala (c.c.) yardım eder. O, asa ve deve sahibidir. O, taç ve Burak sahibidir. O, Kur’an-ı Kerim sahibidir. O, liva-i hamd ve minber sahibidir. O (La ilahe illallah) sözünün sahibidir.
Kabr-i şerifi burada olsa gerektir. Muradımız budur ki buraya yerleşelim. O Hazretin teşriflerini bekleyelim. Belki, onun ay yüzünü görmek müyesser olur.”
Melik bu sözleri dinledi. Gayet makul gördü. Hatta kendisi de onlarla beraber olup beklemeye karar verdi. Lakin askerinin ve tebaasının ekserisi mani oldular. Melik, dört yüz alim için Medine-i Münevvere’de evler yaptırdı. Nesilleri kesilmesin diye her birine cariyeler verdi. Türlü ihsanlarda bulundu.
Bir de mektub yazıp onlara emanet bıraktı. "O Server-i Kainat (aleyhi efdelussalevat vettahiyat) dünyaya teşrif edince bu mektubu ona teslim ediniz" diye tenbih etti.
Mektub şöyledir:
- “Humeyr İbni Redi’den Alemlerin Rabbının Resulü ve peygamberlerin sonuncusu olan Abdulmuttalib oğlu Hazreti Muhammed aleyhi salatu vesselam'a mektubdur.
Ben, sana ve Rabbına iman ettim. HAK TEALA'nın (c.c.) sana göndereceği Kur'an-ı Kerime de iman ettim. Ben senin dinin ve sünnetin üzereyim. Ben senin nübüvvetine iman ettim. Senin Rabbın her şeyin Rabbıdır. İslam’dan ve imandan ne getirdin ve söyledinse hepsini kabul ettim. İnandım.
Eğer senin zamanına yetişemezsem kıyamet günü beni unutma ve şefaatinden mahrum eyleme. Ben senin ve İbrahim aleyhisselam'ın milleti üzereyim.”
Mektubu yazdıktan sonra kağıdı mühürledi ve kapattı. Alimlerden ŞAMÜL ismindeki alime teslim etti. Muhafazası için sıkı vasiyet eyledi ve dedi ki:
- “O Hazretin zaman-ı şerifine erişirsen bu mektubu kendilerine teslim eyle. Eğer o zamana yetişmez isen evladına verip iyi saklamaları için vasiyet et. Onlar da kendi evlatlarına böyle vasiyet etsinler. Böylece bu emaneti babadan oğula teslim ederek, Hazret-i Seyyidil Murselin sallAllahu aleyhi vesellem'in huzur-i şerifine ulaştırsınlar.”
Melik bu vasiyeti yaptıktan sonra kalacak alimlere veda edip Medine’den ayrıldı.
Derler ki;
O melikin ölümünden Resulullah efendimizin doğum gününe kadar bin yıl var idi. Ashab-ı Kiramın (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) o dört bin alimin soyundan olduğu rivayet edilir.
O mektub elden ele geçerek, en son EBA EYYUBE’L-ENSARİ radiyAllahu Teala anhu'ya erişti. Bu mübarek zat, emaneti ilk alan alim Şamul’un yirmi birinci evladıdır.
Resul-i Ekrem sallAllahu aleyhi vessellem efendimiz Medine’ye hicret etmeye karar vermiş ve yola çıkmış idi. Medineliler çok ihtimamlı bir zat olan ve ismi Ebi leyli olan kimseye emanet mektubu teslim edip o Hazreti karşılamak için gönderdiler. Ebi Leyli, Resulullah efendimize ise bini selim kabilesinde rast geldi, fakat tanımıyordu. Resulullah efendimiz bunu görür görmez;
- “Ebi Leyli sen değil misin?” Buyurdu.
- “Evet, benim” dedi.
- “Melik Teb’in mektubu hani?” buyurdu.
Ebi Leyli şaşırdı, zira o Hazreti (a.s.v.) tanımamış idi;
- “Siz kimsiniz? Yüzünüzde büyüklük alameti, sözünüzde büyüleyici tesir vardır” dedi.
- “Ben Muhammed Resulullah'ım (a.s.v.), mektubu getir” buyurdu.
Ebi Leyli, elbisesine saklamış olduğu mektubu Resulullah Efendimize arz etti. Okudular. Resulullah Efendimiz, Tebi’den razı olup üç defa,
- “Merhaba, salih kardeşim” buyurdular. Ebi Leyli, Medine’ye gitti. O Hazretin yolda olduğunu, yakında Medine’yi şereflendireceğini müjdeledi.
Kaynak: Mearicun Nübüvve (Altıparmak)