MaşaAllah sorular hem çok hem derin.. şimdilik cevapladıklarımı göndereyim..
Selamun Aleyküm Sayın Dr. Senai Dermirci Bey,
İhvan forum ailesi olarak röportaj teklifimizi kabul ettiniğiz için tüm ihvan ailesi adına teşekkür ediyoruz.İsteğimize böylesine hızlı cevap vermenize çok şaşırdık,çünkü biz bu girişimi yaparken çok umutsuzduk,sebebi ise bu tarz isteklerimizin yanıtsız bırakılması ve küçük görülmesidir.
Biz gençlere değer vermenizden dolayı çok onurlandık. Bizler çok büyük bir heyecanla hazırladık sorularımızı, umarız siz de aynı heyecanla cevaplarsınız.
Görüş ve tavsiyelerinizle yolumuza ışık tutanlardan olduğunuz için Rabbimiz silerden razı olsun..
Daha fazla uzatmadan sorularımıza geçelim inşallah.
1. Senai Demirci deyince hepimizin aklına değişik yönleriniz geliyor. Senai Ağabeyimizden bahsederken sizce hangi vasfı öne çıkmalı?
Bana “ağabey” diye hitap edilmesi beni daha bir sevindiriyor; itiraf edeyim. “Abi” olmakta hasbilik var; ne “bey” demenin mesafesi ne de “hocam” demenin genelliği var. “Abi” olmakta
içtenlik var, ne benden hatasızlık bekliyor ne de kendisini bana karşı hatasız olmaya zorluyor.
Yaptıklarım ve yazdıklarımdan ibaret değilim elbette, yazdıklarımdan sandığınız kadar iyi olmayabilirim, arkamdan söylenenler kadar da kötü anılmayı hak etmiyorum.
2. Entelektüel birikiminizde etkisi olan şahsiyetleri öğrenmek istiyoruz. Türkiye'de halen yaşayan önemli şahsiyetlerden (yazar, siyasetçi, din âlimi, televizyoncu-gazeteci vs. vs.) sizi etkileyen
kimseler var mı? Varsa ne yönlerden etkilendiğinizi belirtebilir misiniz?
O kadar çok isim var ki, herkesten her şekilde etkilenmiş olmalıyım. Bu konuda üstadım Bediüzzaman’ın hakkını baş köşeye koymalıyım. Onun sayesinde Rabbimin, Peygamberimin ve Kitab’ımın hatırını bilir oldum. Bana sizin gibi nice kardeşleri kardeş eyleme konusunda çaba göstermiş tüm cemaat mensuplarını ve liderlerini de hayırla yad etmem gerek.
3. Gerek ekran karşısında olmak, gerekse popüler bir isim olmak, insanda kibre sebep oluyor mu?
Oluyor ise ne gibi tedbirler alıyorsunuz?
Her türlü zafer bir kibir sebebidir; bu kaçınılmazdır, bundan kaçılmaz da. Öyle ki, Mekke’nin fethi sırasında nazil olduğu rivayet edilen Nasr Suresi bir zafer ahlakı sunar bize. İlk muhatabı Mekke Fatih’i Hazreti Peygamberdir: Allah’ı yardımı ve zafer geldiğinde… istiğfar et; Allah tövbe edenleri sever.” Biz bu cümlelerin muhatabıyız; Sonuçlanan her iş, Allah rızası için yapmış olsan da, sayende “insanların kitleler halinde Allah’ın dinine girdiğini görsen” de, kendi öznesine “ben” dedirttiği için kibirlenme tehlikesi taşır. Bu yüzden Said Nursî, talebelerine en fazla 15 günde bir İhlas Risalesi okutmaktadır.
4. Yazar olmanın sırrının okumaktan geçtiğini düşünürüz. Bu anlamda bizlere sunacağınız bir kitap listeniz var mıdır?
Bu soru çok zor; ama kolay bir cevabı var. Yazar olmak için hep “yeni şeyler söylemek” gerek.
Yeni şeyler söylemek için de hep yeni şeyler söyleyen Kur’ân’a muhatap olmak gerek. Vahiyle yine yeni yeniden etkileşime girmeyenlerin söyleyecekleri yeni şeyler olamaz.
5. Yazılarındaki samimiyet ve hayran kalınası üslubunuz takdire şayan. Okudukça okumak istediğimiz yazıları nasıl kaleme aldığınızı merak ediyoruz. Nasıl bir ortam, nasıl bir ruh hali?
Rabbe teslimiyeti ve tevekkülü sizden duyabilir miyiz?
1. Yazmak için önemlisi bir şefkat diliniz olması gerek. Yazarken bir okuyucunuzu, ama
sadece bir okuyucunuzu hayal etmeniz ve ona mektup yazıyor gibi yazmanız gerek.
Şefkatli olmayan yazarlar, okuyucularının kalbine giremezler.
2. Yazarken gündemi yazmayın, asıl gündemi yazın. Gelip geçen şeyler üzerinde
yeterince yazan vardır zaten, siz gelip geçenin altında saklı ezelî ve ebedî mesajı
bulun. Onu okuyun ki onu yazasınız. Kur’ân’ın üslubudur bu. Meselâ bir yerdeki
depremin şiddeti tartışılırken, siz bir anda evinizin ve sevdiklerinizin hayatının
sallantıya düştüğü anı, önceliklerinizi sonraya, ertelediklerinizi önce almanın
çarpıcılığı üzerinde kafa yorun.
3. Bir yazıda sadece bir konu işleyin. Aynı ince mesajı sağdan soldan aşağıdan yukarıdan
farklı dillerde vurgulayın. Mesajınız bir göl olsun, cümleleriniz o gölü besleyen ince dereler olarak o mesaja b/aksın.
4. Bir de kendinizi sevdiklerinize kelime ve anlam borçlu bilin. Lügatlerde sessiz ve terk edilmiş bulunan kelimelerin ve nazik ifadelerin gönlünü almak için çabalayın. Bu yüzden sık sık şiir okurum, o şiirde şairin bizden önce, bizim yerimize gördüğü ahengi ya da çelişkiyi kendi malım bilir. Bu tanıklık etrafında yeni şeyler söylemeye çalışırım.
6. Türkiye'de amatör bir yazar ya da şairin kendini gösterebileceği bir yer var mı? Eğer bir kitap yazmışsa -roman, deneme, hikâye- nasıl para simsarlarının eline düşmeden okuyucuya ulaşabilir? Yazılan bir eserin basılacak kalitede olacağına kim karar vermeli? Para kazanmak için
mi, toplumsal kaygılar için mi yazılmalı veya söylenmeli?
Yazılan kitabın kalitesine okuyucu karar verir. Okuyucu için kriter sadece kalite değildir; ihtiyacı ve ilgisidir de. Genç arkadaşlarım yazdıklarını “bastırma” konusunda epey zorlanıyorlar biliyorum.
Artık basmanın en şık hali internet ortamı. Şimdiden söyleyeyim; kimse para kazanmak için yazar olmaya niyetlenmesin. Para kazanmak için yazan para kazansa da yazar olamaz. Yazar olmak için yazan ise para kazanmasa da yazar olur. Para kazanmak için yazan para da kazanamaz. Yazılanları değerlendirme konusunda beni çok arıyorlar, bana çok yazıyorlar. Hem vakitçe hem emekçe
çok zorlanıyorum. Bence uzunca bir süre yazdıktan sonra bastırmayı düşünsün genç arkadaşlar.
Basılsın diye gönderilenlerin bir çoğu henüz pişmemiş oluyor. Yine de yayınevlerine eserlerini gönderebilirler. Profesyonel yayınevlerinin her dosyayı bir şekilde inceleyen ve cevap veren
editörya ekibi vardır.
7. Günümüzde maalesef boşanmalar hızla artmakta. Aileyi ayakta tutan olmazsa olmaz üç kavramı bize kısa cümlelerle anlatır mısınız? Bu konuda ki tavsiyeleriniz bizim için önemli çünkü
İhvan Forum ailesinin büyük çoğunluğu bekârlardan oluşmaktadır.
Bekârlara tavsiyem, ideal eş BULMAK için yorulmasınlar; daha çok ideal eş OLMAK için yorulsunlar. İdeal eş OLmadan BULunan ideal eşle mutlu KALınmaz. Gördüğünüz gibi formül
ortaya çıktı: OL-BUL-KAL (Münir Arıkan dostumun bana öğrettiği bir şifre) Ayrıca, ideal kadın ya da erkek de yoktur; arasan da bulamazsın. Hazır ideal erkek ya da kadınla mutlu olman da garanti değildir. İdeal olsa bile bir şey –mesela yemek- damak tadına uymayabilir, senin idealin olmayabilir. İnsan için de geçerlidir bu. Aslında evlilik uzun yıllar birlikte yaşamayı göze aldırarak, bir insanı olduğu gibi, “neyse öyla” bilerek de sevmeyi öğreterek sahici aşkı inşa eder. Bir çoklarının sandığının aksine, evlilik aşkı öldürüyor değildir. Aşkı öldürse öldürse evliler öldürür.
Hatta evli olmayanlar da öldürebilir. Evlilik aşkı oldurur. Nikâhın hikmetlerinden biri, birbirimizi birbirimize Rabbimizin armağan ettiğine şahit olarak, birbirimize ömür boyu hep yeni ve hep
sürpriz bir armağana davranır gibi minnetle davranmaya karar vermektir. Eşler birbirlerinin varlığını “çantada keklik” ve “zaten hazır” görmeye başladıklarında, aşkı yitirirler. Sen eşini sana
özel bir armağan olarak görüyorsan, armağanı sana verenin Rabbin olduğunu hiç unutmuyorsan, armağanından, yani insandan, yani “Allah’ın rahmeti”nin ete kemiğe bürünmüş hali insandan ümit kesmezsin. Eşine ümit besliyorsan, eşin senin için ümit olduğunu biliyorsa, birbirinize emek verirsiniz. Hatalar ve zaaflar karşısında yine de birbirinizi seversiniz, üstelik her hata şahitliğinden sonra daha çok seversiniz, üstelik her bağışlanmadan sonra daha çok sever, daha çok sevilirsiniz.
Birbirimizden ümit kesmişken, beraber olsak da “boş an”larımız olur; “boşanmak” sadece ertelenir.
8. Risale-i Nur ve Üstat Bediüzzaman sizde ne gibi hisler uyandırır?
Risale-i Nur Kur’ân’ın dilini hem üslubuyla hem kelime dağarcığı ile, hem öncelediği konularıyla konuşma dilimize taşır/ır. Risale-i Nur okuyan-farkına varmadan-vahyi dışarıdan seyreden bir tefsir okumuş değil- vahyin anlam nehrine kalbini batırmış olur, nehrin içinde seyreden bir yolcu olur. Risale, Risale okumak için okunmaz; Risale Kur’ân okumak için okunur. Said Nursi de, eserinin Kur’ân önünde hep şeffaf kalmasını isteyen,öylece eser yazan bir “kul adam”dır.
Eserlerinin Kur’ân’ın önüne perde yapılması hiç istemediği ve zaten hiç hak etmediği bir iştir.
9. "Mükemmel bir Rabbimiz var ama asla mükemmeliyetçilik yapmaz" sözünü açabilir misiniz?
Rabbimiz her işini mükemmel yapar ama bizden mükemmellik beklemez. Kullarını hatalarıyla kabul eder, eksikleriyle sever, zaaflarını bilerek rızık verir. Mükemmeliyetçi olsaydı bizim
gibi ilk hatamızda terk eder ve küserdi bize. Mükemmeliyetçilik hataya tahammülsüzlüktür; mükemmellik değildir. Mükemmeliyetçilik bizden beklenir, Rabbimizden değil.
10. Tasavvufa bakış açınız nedir? Tarikatlar ve Cemaatler hakkında (topluma sağladıkları açısından) neler düşünüyorsunuz?
Her cemaat-adı ne olursa olsun- içinde ihlasla çalışan, canla başla koşturan kahramanları yüzünden dokunulmazdır. Türkiye’de adam yetiştiren tek kurum cemaatlerdir. Cemaatli olacağız
ama cemaatçi olmayacağız.
Tasavvuf, nefs-i emmare’yi nefs-i mutmaine yapmaksa, herkese farzdır. Kim kötülüğü isteyen bir nefisle kalmak ister! Bu yüzden tasavvufu İslam’ın içinde bir hobiymiş gibi gösterilmesini
sevmiyorum. Bir ayeti derinlemesine anladığınızda hemen “hım, bu ayetin tasavvufi tarafı…”
diye burun kıvırmalara tahammül edemiyorum. “Tasavvufi taraf”da değil misin sen? Diğer taraftan tasavvufu-hiç hak etmediği halde-farza, tesettüre, namaza ilgisizlik ve lakaytlık gibi
sunma tezgâhı da var. Mevlânâ üzerinden, İbni Arabî üzerinden yapılan bu tür sulandırmaları ibretle seyrediyorum. Uçan-kaçan, bir var bir yok olan ama günlük hayatın içinde kul olmanın tüm
detaylarını yok sayan tuhaf bir sağırlık ve körlük… Tasavvuf ve sufi kavramlarını bu adamların (özellikle de kadınların) elinden almak gerekiyor.