Sinemanin bizcesi: Birleşen gönüller

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Çocukken, ailece seyrettiğimiz film ya da dizilerde bir doğum sahnesi çıkacak diye ödümüz kopardı. Çünkü o kadar sanat ve estetikten uzak, o kadar hoyratça ifade edilirdi ki doğum olayı, rahatsız olmamak mümkün olmazdı. Yaşımız küçük olduğundan pek bir şey anlamazdık sadece korku duyardık kadının avazı çıktığı kadar bağırmasından. Ama annem çok rahatsız olurdu bu olayın bu kadar açık seçik anlatılmasından söylenip dururdu. Abim ve babamın böyle bir sahne anlatılırken orada olması canını sıkardı. Herkes olduğu yerde küçülür, kaybolmak isterdi sanki. Derken kumandayı elinde tutan babam kanalı değiştirirdi. Üzerimize çöken ağır hava o anda dağılırdı ama kimse tekrar o kanalı açmayı teklif dahi edemezdi. Bu yüzden doğum sahnesinden sonrasını seyredemediğim birçok film ya da dizi olmuştur.
Büyüyüp anne olunca annemin o anlarda neler hissettiğini daha iyi anladım ve benzer rahatsızlığı eşimin ve oğlumun olduğu ortamlarda doğumun anlatıldığı sahneler karşısında ben de yaşadım. Bu böyle olmamalıydı. Bu kadar özel ve sonuç itibariyle güzel ve de mucizevi bir olay bu denli çirkin ifade edilmemeliydi. Kız çocuklarını dehşete düşürecek, erkekleri de tiksindirecek şekilde anlatılmamalıydı doğum. Ancak Türk sinema tarihi ya da dizi film sektörü bu konuda hiçbir çaba sarf etmemiş, bu olayı daha estetik bir yolla anlatma kaygısını hiç yaşamamıştı. Ta ki Birleşen Gönüller filmi çekilene kadar.
Geçtiğimiz hafta gösterime giren film gerçekten gerek konusu ve senaryosu itibariyle gerekse çekimlerdeki görsel başarılarıyla seyrettiğim en güzel film diyebilirim. Daha önce ‘Babam ve Oğlum’un üzerine film tanımazken Birleşen Gönüller onu tahtından indirdi. Filmde iç içe geçmiş hikâyeler var. Bir yanda idealleri uğruna sevdiklerinden ayrılıp Orta Asya’ya göç eden ve yaşadığı sıkıntılara rağmen hedefinden ayrılmayan bir aile var diğer yanda kökü ta 2. Dünya savaşı yıllarına dayanan destansı bir aşk ve vefa hikâyesi var. Filmde çok güzel ve önemli mesajlar veriliyor. Ama bu mesajlar o kadar özenle seçilmiş ve yerli yerinde verilmiş ki etkilenmemek mümkün değil. Çocuğunuza ya da bir dostunuza saatlerce konuşarak anlatamayacağınız meseleler birkaç görüntü eşliğinde ve bir iki cümleyle çok güzel ifade edilmiş. Bu yüzden çocuğunuzla ya da dostlarınızla rahatlıkla gidebileceğiniz bir film diyebilirim.
Gelelim beni en çok etkileyen sahnelerden biri olan doğum sahnesine. Filmin ana karakterlerinden biri olan Cennet hamiledir ve soydaşlarıyla birlikte Alman Çalışma kampına götürülürken trende eşiyle karşılaşır. Aylar önce savaşa giden ve bir türlü haber alamadığı eşini görmek ona güç verir, can katar. Ancak sevinci uzun sürmez. Hamile olduğu için çalışma kampında çalışamayacağını düşünen eşi trenden birlikte atlayıp kaçmayı teklif eder. Elele tutuşup tren yavaşladığı bir anda atlamaya çalışırken bir asker Cenneti tutar ve eşi Niyaz atladığı halde o trende kalıverir. O şaşkınlık, dehşet ve üzüntü içindeyken doğum sancıları başlar. Bir vagon dolusu kadın ve erkeğin arasında doğumu başlayan Cennet çaresizdir. Bağırmamak için dudaklarını ısırır, kendini sıkar. O anda güngörmüş bir yaşlı kadının haykırışı duyulur: ‘Görmüyor musunuz utanıyor. Durmayın öyle bir şeyler yapın’ Ve o erkeklerden oluşan kalabalık dayanışmayı örnekleyen öyle bir şey yapar ki tüyleriniz diken diken olur. Filmin bu kısmı için daha fazlasını anlatmayacağım. Merak eden gidip seyretsin. Zaten sadece bu sahne için bile Birleşen Gönüller filmine gidilir bence. O kadar özenle çekilmiş ve düşünülmüş bir sahne ki seyrederken ‘işte bu!’ diyorsunuz. Bu olay ancak bu kadar estetize edilebilir. Bu kadar sanatlı anlatılabilir. Senaristi yürekten kutluyorum. Bu filmi seyreden hiçbir kadın rahatsız olmadı, bir salon dolusu kadın, erkek hatta çocukla o sahneyi seyretmekten utanmadı, aksine duyguların coştuğu bir anda estetiğin zirve yaptığı bir sahneyi seyretme zevkini yudumladı. Bize bu güzelliği yaşama şansı veren herkese minnettarım.
Evet sinemanın bizcesi bu kadar da güzel olabiliyormuş meğer; gurur duydum. Filmle ilgili anlatılacak daha çok şey var aslında. Filmde çok güzel sürprizler de var. Sizi sürekli şaşırtmayı başarıyor senarist her nasılsa. Etkisinden günlerce kurtulamayacağınız müthiş bir film. Ama sanırım filmin bu kadar etkileyici olmasının nedeni bu hikâyenin tamamiyle yaşanmış olması. Seyrettiğiniz filmdeki olağan üstü tevafukların, yaşandığını bilerek seyretmek bir kez daha etkiliyor sizi.
Peki, bu filmi film eleştirmeni olmadığım halde neden konu edindim? El cevap: bu kadar büyük bir sanatsal başarının siyasi bir linç kampanyasına kurban edilmesine gönlüm razı değil. Son bir yıldır yapılan bütün güzel işlere ‘paralel’ çığırtkanlığıyla çelme takmaya çalışan bazı nadanlar bu film aleyhine de saçma sapan ve de ipe sapa gelmez laflar ediyor ne yazık ki. Bu film başka bir zamanda yapılmış olsa ülke gündemini haftalarca etkileyecek ve gişe rekorları kıracaktı(gerçi tüm olumsuz tezvirata rağmen yine de gişe başarısı oldukça yüksek.). Ama birileri boş durmuyor ve karalayarak bu filme gösterilecek ilginin önüne geçmeye çalışıyor. Benim okurlarıma tavsiyem bu filme mutlaka gitmeleri. Hatta ailecek gidin, dostlarıyla birlikte gidin. Bu film kaçmaz. İddia ediyorum bu filmi seyretmeyen ‘ben film seyrettim’ demesin. Son zamanlarda gençler arasında pek geçerli bir yolla ifade edeyim: ‘Ölmeden önce mutlaka yapılması gereken on şeyden biri bu filmi seyretmek olmalı!’ diyebilirim. Ama şu hatırlatmayı da mutlaka yapmalıyım: Yanınızda mutlaka bir paket kâğıt mendil olsun. Hatta iki. İkincisini yakınlarınızda oturan mendilsiz gelmiş diğer seyircilere uzatabilirsiniz. Bizim bulunduğumuz salonda bir bayan seyircinin bir ara kendini koyverip ellerini yüzüne kapatarak sesli sesli, hıçkırıklarla ağladığını söylersem ne demek istediğimi anlarsınız sanırım.

Ebru Nida Bilici
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Pensilanya onaylı, otorite finanslı ...
 
Üst