- Katılım
- 30 Eyl 2013
- Mesajlar
- 6,183
- Tepkime puanı
- 473
- Puanları
- 83
Sultan Abdülhamid'in bütün İslam coğrafyasında sevilmesi ve bugün dahi hâlâ adına hutbelerin okunması sizce neden? Akademisyenlerimiz yaptığı yatırımlar diyor. Kanımca orada başka bir şey var. Sultan Abdülhamid halka dokunmanın ve sevgisini kazanmanın yolunun tarikat şeylerinden geçtiğini anlamış. Bütün şeyhlerle mektuplaştığı ortada. Bu mektuplarda “kulunuz/ayağınızın turâbı” tarzında mütevazi bir dil kullanmış. Tekke nedir, tarikat nedir, şeyh nedir, bütün bunları anlamadan bugün yaşayan Abdülhamid sevgisini anlayamazsınız. Tarikat derken bundan sakın Fetö gibi “new age” tarzı kapitalist yapılanmaları anlamayın. Tarikat halk içinde, halkla ekmeğini paylaşan, kapısı herkese açık ahlâkî eğitim kurumlarıdır. Merhameti temsil ederler, kibri ve kudreti temsil etmezler. Bu açıdan bakarsak, devlet eğer güç ve kudret olarak baba olgusunu temsil ediyorsa tekkeler ve şeyhler anne olgusunu temsil eder denebilir. Tekke kültüründe nefis terbiyesi, kültür sanat, hikaye, mitoloji, gelenek falan bütün bu unsurların aktarımı büyük oranda bu özgün kurumlar üzerinden oluyor. Anne yapar bunları! Mutfakta tencerenin başında kim olur? Tekkenin çorbası ve kaynayan kazanı işte odur. Abdülhamid bunu anlamış. Kullandığı mütevazi dil ise bir erkeğin hanımına yapacağı kibar iltifatlar mahiyetindedir. Müthiş bir şey bu!!!
Bakın, eğer bugün Chp bu halkın gönlünde yer bulamıyorsa bunun tek sebebi tekkeleri kapatmasıdır. Sanıldığı gibi medrese ve Kur'an kursları değil, tekke!!! Şimdi bu noktayı Chp'liler anlamayabilir. Şöyle düşünün: Annesini boşamış ve dul bırakmış bir çocuğun babasına bakış açısı neyse bu halkın Chp zihniyetine bakışı da odur. Haklıdırlar da! Menderes iktidara geldi, tarikatlara hafif bir göz kırptı, hemen o eşler nasıl sevindi. Anneler sevinince haliyle çocuklar da sevindi. Menderes'i evliya ettiler yahu ötesi var mı? Ayrıca 1000 küsür yıldır işleyen ve rüştünü ıspatlamış olan bu “ocak” konseptini yok saymak, inkâr etmek ve yok etmeye çalışmak nedir? Ha, sorunlar yok mu, mutlaka var, ama bunun sebebi kurumun kendisi değildir. Ayrıca şunu görmek lazım: Her insanın iki psikosu vardır. Ferdî psiko ve kitle psikosu. Ferdî psiko nasıl ki anne, baba ve kardeş figürleri üzerinden doyuyorsa kitle psikosu da bu figürlerin büyük çerçevede yansımaları üzerinden doyrulmak zorundadır. Eğer yurdunuzu sosyal bir selâmet yurduna dönüştürmek istiyorsanız bunun yolu bu toplum modelidir. Boşverin Batı uygarlığını. Onların arayıpta bulamadığı model bizde. Ve göreceksiniz, eninde sonunda dünyayı kirletip mahvettikten sonra bu noktaya gelecekler. Bunlar Batı'da tartışılıyor, bakmayın siz, ama bu konseptin hakikati bizde. Onların kapitalist “new age” yapılanmalarının başındaki kişiler cici anne rolünü aşamazlar. Bu yüzden İslâm Tarikatları kopyası yapılamaz bir niteliğe sahip. Bu maya hakikat olmadan tutmuyor.
Bu niğmeti bu ümmete bahşeden Allah'a hamd olsun.
Edit: Kâmil Mürşitlerin hâl ve tavır olarak annelere benzediğini söylemiştim. Annelerinizden hatırlayın, uzun yoldan gelince, veya çalışırken, veya hastaysanız, veya başınıza bir iş geldiğinde ne yapar anne... Vallahi bu hâllerin tamamını Kâmil Mürşit'lerde gözlemlemişimdir. Aç mısın diye sorarlar, başınıza sıkıntı gelmesini istemezler. Nasihat verme tarzları, kızmaları dahi bir babanın değil de bir annenin çocuğuna kızmasını anımsatır. Çevrenizde Kamil Mürşit varsa buna dikkat edin bakın. Fark edeceksiniz. Bir de Hulefâ-i Râşidin'de de bu hâl var. Hadis okumalarımdan psikolojik analizler yaptığım zaman aynı şeyi görüyorum. Mesela Hz. Ömer'in önüne bal şerbeti getiriyorlar da içmiyor. Sebebini sorduklarında “bütün müslümanlar ne zaman ki bal şerbeti içecek konfora gelir o zaman içerim. Ondan önce değil.” diyor. Anlıyacağınız kursağından geçmiyor! Bunu yaparken zorlanarak falan değil, fıtrî olarak yapamıyor yani. Bu müthiş bir şey yahu!!! Aslında hadislerde keşfedilmesi gereken o kadar çok şey var ki, insan o sıra anlıyor neden hadislere saldırdıklarını. Çünkü bizim bu kaynakları doğru okuyarak özünden kaymış kavramlarımızı tekrar keşfetmemizden korkuyorlar. İslâm medeniyetinin zihin kodları bu külliyatta keşfedilmeyi bekliyor.
Bu noktada şu soru akla gelebilir: Hulefâ-i Raşidin'den sonra devlet neden vakar ve kudretin sembolüne dönüştü, ve mânevî kol halk içinde tekke/tarikat/tasavvuf oluşumuna gitti? Kanımca bu ayrışmada büyük hikmetler var. Çoğalmak bunu gerektiriyor. Hz. Âdem'in bünyesinde kadını ve erkeği barındıran bir fıtrat var idi. Nesebin oluşması için Allah, Âdem'in bünyesinden kadını ayırdı. Ancak böyle olunca nesep oluştu. İslâm medeniyetinin bereketlenmesi için demek böyle gerekiyordu. Bu bağlamda Hz. Muaviye ile Hz. Ali arasındaki ihtilafa Hz. Âdem'in sol kaburgasından alınan parçanın o an bünyeye verdiği ızdırap olarak bakabiliriz. En doğrusunu Allah bilir.
Bakın, eğer bugün Chp bu halkın gönlünde yer bulamıyorsa bunun tek sebebi tekkeleri kapatmasıdır. Sanıldığı gibi medrese ve Kur'an kursları değil, tekke!!! Şimdi bu noktayı Chp'liler anlamayabilir. Şöyle düşünün: Annesini boşamış ve dul bırakmış bir çocuğun babasına bakış açısı neyse bu halkın Chp zihniyetine bakışı da odur. Haklıdırlar da! Menderes iktidara geldi, tarikatlara hafif bir göz kırptı, hemen o eşler nasıl sevindi. Anneler sevinince haliyle çocuklar da sevindi. Menderes'i evliya ettiler yahu ötesi var mı? Ayrıca 1000 küsür yıldır işleyen ve rüştünü ıspatlamış olan bu “ocak” konseptini yok saymak, inkâr etmek ve yok etmeye çalışmak nedir? Ha, sorunlar yok mu, mutlaka var, ama bunun sebebi kurumun kendisi değildir. Ayrıca şunu görmek lazım: Her insanın iki psikosu vardır. Ferdî psiko ve kitle psikosu. Ferdî psiko nasıl ki anne, baba ve kardeş figürleri üzerinden doyuyorsa kitle psikosu da bu figürlerin büyük çerçevede yansımaları üzerinden doyrulmak zorundadır. Eğer yurdunuzu sosyal bir selâmet yurduna dönüştürmek istiyorsanız bunun yolu bu toplum modelidir. Boşverin Batı uygarlığını. Onların arayıpta bulamadığı model bizde. Ve göreceksiniz, eninde sonunda dünyayı kirletip mahvettikten sonra bu noktaya gelecekler. Bunlar Batı'da tartışılıyor, bakmayın siz, ama bu konseptin hakikati bizde. Onların kapitalist “new age” yapılanmalarının başındaki kişiler cici anne rolünü aşamazlar. Bu yüzden İslâm Tarikatları kopyası yapılamaz bir niteliğe sahip. Bu maya hakikat olmadan tutmuyor.
Bu niğmeti bu ümmete bahşeden Allah'a hamd olsun.
Edit: Kâmil Mürşitlerin hâl ve tavır olarak annelere benzediğini söylemiştim. Annelerinizden hatırlayın, uzun yoldan gelince, veya çalışırken, veya hastaysanız, veya başınıza bir iş geldiğinde ne yapar anne... Vallahi bu hâllerin tamamını Kâmil Mürşit'lerde gözlemlemişimdir. Aç mısın diye sorarlar, başınıza sıkıntı gelmesini istemezler. Nasihat verme tarzları, kızmaları dahi bir babanın değil de bir annenin çocuğuna kızmasını anımsatır. Çevrenizde Kamil Mürşit varsa buna dikkat edin bakın. Fark edeceksiniz. Bir de Hulefâ-i Râşidin'de de bu hâl var. Hadis okumalarımdan psikolojik analizler yaptığım zaman aynı şeyi görüyorum. Mesela Hz. Ömer'in önüne bal şerbeti getiriyorlar da içmiyor. Sebebini sorduklarında “bütün müslümanlar ne zaman ki bal şerbeti içecek konfora gelir o zaman içerim. Ondan önce değil.” diyor. Anlıyacağınız kursağından geçmiyor! Bunu yaparken zorlanarak falan değil, fıtrî olarak yapamıyor yani. Bu müthiş bir şey yahu!!! Aslında hadislerde keşfedilmesi gereken o kadar çok şey var ki, insan o sıra anlıyor neden hadislere saldırdıklarını. Çünkü bizim bu kaynakları doğru okuyarak özünden kaymış kavramlarımızı tekrar keşfetmemizden korkuyorlar. İslâm medeniyetinin zihin kodları bu külliyatta keşfedilmeyi bekliyor.
Bu noktada şu soru akla gelebilir: Hulefâ-i Raşidin'den sonra devlet neden vakar ve kudretin sembolüne dönüştü, ve mânevî kol halk içinde tekke/tarikat/tasavvuf oluşumuna gitti? Kanımca bu ayrışmada büyük hikmetler var. Çoğalmak bunu gerektiriyor. Hz. Âdem'in bünyesinde kadını ve erkeği barındıran bir fıtrat var idi. Nesebin oluşması için Allah, Âdem'in bünyesinden kadını ayırdı. Ancak böyle olunca nesep oluştu. İslâm medeniyetinin bereketlenmesi için demek böyle gerekiyordu. Bu bağlamda Hz. Muaviye ile Hz. Ali arasındaki ihtilafa Hz. Âdem'in sol kaburgasından alınan parçanın o an bünyeye verdiği ızdırap olarak bakabiliriz. En doğrusunu Allah bilir.
Son düzenleme: