Tevessül ve Velilerin yardımı Her Halükârda Caizdir.

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Tevessül ve Velilerin yardımı Her Halükârda Caizdir.


Arkadaşlar,
Allah dostu veliler her halükârda diledikelrine yardımlarını ulaştırırlar. Bundan kimsenin endişesi ve şüphesi olmasın.
Bazı modernist-mezhepsizler ve tasavvuf düşmanları Zumer Sûresinin 3. ayet-i celilesinde geçen ve müşrikler hakkında inzal edilmiş olan ;
"Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. "
mealindeki ayeti ileri sürerek akılları-sıra tevessülün ve rabıtanın da bu kapsama girdiğinden bahsetmekte ve inananların kafalarını bulandırmaktadırlar. Bilindiği gibi, müşrikler Allah'a ibâdet etmezler yalnız taptıkları putlara ibâdet ederlerdi. Müminlerin kendilerine ; "Bu kendilerine dahi bir mefaati olmayan putlara neden tapıyorsunuz ?" sualleri karşısında yaptıkları bu kabih işi mazur göstermek için de "Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırdıkları için tapıyoruz." diye cevap veririlerdi. Dolayısıyla bu durumun müslümanlarla bir ilgisi olmadığı gibi, tevessülle ve rabıta ile de uzaktan-yakından bir alâkası olmadığı açıktır. Çünkü, şirk'in bulunduğu yerde tevessülden ve tevessülün bulunduğu ortamda ve yerde de şirk'ten söz edilemez.
Bu sebeple tevessülü "Yok bilmem şu caiz olmayan tevessüldür, bu ise caizdir" diye bir sınıflamaya tabi tutamayız. Çünkü, tevessül zaten tevessül olduğu için caizdir. Sizin yaptığınız iş ve niyetiniz şirk ise veya bu ad altında şayet şirke düşerseniz, o zaman yaptığınız tevessül olmaktan çıkar "şirk" olur. Şirk olan bir hususa da hiçbir zaman "tevessül" ya da "caiz olamayan tevessül" denilemez. Çünkü, onun adı "şirk" olarak belirlenmiş ve söylenmiştir. Artık başka bir ad takmaya gerek yoktur.
Vesselâm.


Not : Bu konu hakkında forumun aşağıdaki şu linkinde etraflıca bilgi verilmiş anlatılmıştı...
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=20311

Ama, foruma daha dün denilebilecek bir mazisi olan çok bilmiş aymazlar, sürekli bu konuları kaşıyarak bir yerlere varmayı veya kafaları bulandırmayı amaçlamaktadırlar. Bunlar öyle bir moloz sağlantı içindedirler ki, bir tek kendilerini akıllı ve uyanık, diğer bütün müslümanları saf ve sersem zannetmektediler ! İşte cehennem bekçileri bunlar için görev yapacaklardır.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Zaten, veli'nin ya da mürsid-i kamil'in her konuda yardiminin olacagina, o seyhe ve mürsid-i kamil'e bagalanan insanlarin kabül etmesi gerektigi bir sarttir bu husus.
Bir sofi ya da müntesip, seyhini ya da velisini b sekilde düsünmez ve b sekilde bir baglilik göstermezse,
O sofinin ve baglananin ya da müntesibin seyhinden ya da velisinden hic bir feyz alamayacagida yine tarikatin bir disiplini olarak ifade edilir.
Seyhler ya da veliler, mürsid-i kamiller,
Hem bu dünyada,
Hem ölüm aninda,
Hem kabir hayatinda,
Hem Kiyamet'te,
Ve hem de o hesap aninda,
Insanlara ve bilhassa da baglilarina yardimi olur.

Tarikate baglanan ve velisine, mürsid-i kamiline intisap eden biri bu sekilde inanmak durumundadir,
Bu inanisi devre disi birakirsaniz ortalikta ne tasavvuf kalir ne de tarikat.

NOT: Camiye cemeate gelen biri vardi. Tanistik. Baktim bayagida dolu birisi. Suriye'de, Sam'da ve Arabistan'da imamlik falan da yapmis, seyh-i fani'ye yakin biri. Sadirvan'da otururken, velisinin yani bagli bulundugu seyhinin nasil yardimda blundugunu somut olarak bana anlatti. Seyhini ziyarete giderken araclarinin benzini bitmis; o da cani gönülden "Mede ya Seyhim falan" demis, benzin deposuna bakmislarki tamamen agzina kadar depo dolmus.
Yani velilerin, mürsid-i kamillerin yardimi bazen somuttur da, elle tutulur gözle görülür cinstendir.
Tabi ki ben de duramadim: "Hocam dedim, bir benzin istasyonuna ugramis olmayasiniz, dikkat edin" dedim, hepsi bu kadar,
Ondan sonra o hocaefendi cemeatten kesildi ve hastaneden cikana kadar da cemeatimiz olmadi.
Yani velilerin yardimi tasavvufta o derce benimsenmistir ki, inkari ya da kabül edilmeyisi dahi Vahiy gibi algilanir, inkar edenin durumu cok agir bir cürümle ifade edilir ve arkasindan dahi namaz kilinmayacak bir durumda alir.

Netice:

Bütün tarikatlerde velinin yardimi tarikate baglanma icin olmazsa olmaz sarttir.

En sapik tarikatle en sünnet tarikat arasinda bir fark yoktur.

NOT: Ben suna inaniyorum.

Buradaki üye müslümanlarin dahi dualariyla, güzel temennileriyle ne bileyim güzel ahlak ve davranislariyla, tevbe ve istifarlariyla birbirlrine yardimci olduklarina inaniyorum.
Allahü Teala da bunu ifade ediyor.
Lakin,
Bu hususun Allahü Teala tarafindan secilmis, görevlendirilmis ve vazifelendirilmis birileri icin kapi aralamaya ise tamamen karsiyim.

Tarikatte bu disiplin sunun icin kullaniliyor kanimca.

Sofi'yi, baglanani bu manada seyhe karsi her daim itaatkar tutmaktir.

Ben su yasima kadar b baglamda henüz mütebazi bir mürsid-i kamil'e raslamadim.

Bunlar kalplerini nasil tezkiye ediyorlar, anlayamiyorum, anlayamiyorum, anlayamiyorum.
 

yeşilelma

Paylaşımcı
Katılım
5 Tem 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Konum
istanbul
sizin böyle bir mürşid-i kamile rastlamamış olmanız,olmadığı anlamına gelmez.sözlerinizin ucu nereye gidiyor dikkat edin.bin düşünüp bir konuşun.acizane tavsiye :)
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
sizin böyle bir mürşid-i kamile rastlamamış olmanız,olmadığı anlamına gelmez.sözlerinizin ucu nereye gidiyor dikkat edin.bin düşünüp bir konuşun.acizane tavsiye :)

Kuranı kerimde "mürşidi kamil " diye bir kavram yokken tek bir insan için bile "kamil" sıfatı kullanılmamışken bu "mürşidi kamil"ler nerden çıkıyor?
 

yeşilelma

Paylaşımcı
Katılım
5 Tem 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Konum
istanbul


Kuranı kerimde "mürşidi kamil " diye bir kavram yokken tek bir insan için bile "kamil" sıfatı kullanılmamışken bu "mürşidi kamil"ler nerden çıkıyor?


namazın nasıl kılınacağı da Kur-anı kerimde yazmamakta.nasıl ki bunu Efendimizden ve onun sünnetinden öğreniyorsak bu mürşid-i kamiller de gökten inmiyorlar her halde
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kuranı kerimde "mürşidi kamil " diye bir kavram yokken tek bir insan için bile "kamil" sıfatı kullanılmamışken bu "mürşidi kamil"ler nerden çıkıyor?

Bak paşam ! Mürşid-i Kâmiller nerden çıkıyor biliyor musun ?
Kuran-ı Kerimde esfel-i safilin ve alây-ı illiyyin var mı yok mu ?
Yani, insanoğlu için hayvandan da aşağı ve meleklerden de yüce tabirleri var mı yok mu ? Sen belki hiç rastlamadın ama var ...
Şu hâlde, hayvandan da aşağı insanlar olduğu gibi, kâmil insanlar da var . Sen bu makamatın hangi derekesindesin acaba hiç düşündün mü ?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bak paşam ! Mürşid-i Kâmiller nerden çıkıyor biliyor musun ?
Kuran-ı Kerimde esfel-i safilin ve alây-ı illiyyin var mı yok mu ?
Yani, insanoğlu için hayvandan da aşağı ve meleklerden de yüce tabirleri var mı yok mu ? Sen belki hiç rastlamadın ama var ...
Şu hâlde, hayvandan da aşağı insanlar olduğu gibi, kâmil insanlar da var . Sen bu makamatın hangi derekesindesin acaba hiç düşündün mü ?

Bu genel bir degerlendirmedir burayi anlariz.
Allah'a iman etmis ve imanin geregini yerine getiren, ihsan ve ittika halini koruyan her bir mü'min erkek ve mü'mine kadin Allah katinda meleklerden de daha üst bir konumdadir, inaniyoruz, iman ediyoruz ve öyle olduguna inaniyoruz,
Lakin, falanca seyh, ya da veli, mesela bugün icin söyleyelim, (Adiyaman Menzilin Tarikat Lideri, ya da Iskenderpasa'nin tarikat Lideri, Ya da Ismailaga'nin tarikat lideri) meleklerden üstündür, bunlar Allah'in vazifeli kamil velilerdir seklinde kesin hatlarla ifade edemiyoruz ki.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
sizin böyle bir mürşid-i kamile rastlamamış olmanız,olmadığı anlamına gelmez.sözlerinizin ucu nereye gidiyor dikkat edin.bin düşünüp bir konuşun.acizane tavsiye :)


Sen rasladin mi, rasladiysan söylesene, mürsid-i kamil gizli bir sey mi,
Madem kamil, madem Allah tarafindan vazifelendirilmis, bilelim de bizde etegine ram olalim muhterem.
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
konuyu cevaplarken bazı kavramları tekrar değerlendirmekte yarar var.
"veli" dediklerimiz allah indinde gerçekten velimi?

Bunu hiç bir zaman bilemeyiz.Eğer bir şahıs bu emniyyeti size veriyorsa,ahiret sorumluluğunu üstlenip müjdeler veriyorsa ,hiç şüpheniz olmasın o bir zındıktır.

vesile ve yardım konusuna geldiğimizde,

veli dedikleriniz ancak canlı iken bir işe yarayabiller.Mevta olduktan sonra,rahmete kavuştuktan sonra size zerre kadar faidesi olmaz..Artık dünyaya karışma hakkı yoktur.Dosya kapanmıştır.
canlı iken yardım istenir,mesela;
şeyhe,"kurban bir çorba verirmisin",denebilir.semazene,"üstadım hergun mevlevi dergahında turistler karşısınıda dönmekten topuklarım şişti,gelecek hafta sen dönermisin?"denebilir."şeyhim bakkaldan ekmek alırmısın".."şeyhim dergahın temizliğini ben yapıyorum ,gurban bugunde sen yaparmısın "diyerek yardım istemede,hiç bir sorun yoktur.
vesilede yapılır."şeyhiim şu gızı cok sevirem,gurban babası ile benim için konuşurmusun demek" şeyhi vesile yapmak
caizdir,güzeldir.
merak etmeyin böyle vesile ve yardımları günlük hayatımızda herzaman uyguluyoruz..


maddiyatın bittiği mana aleminin ön plana çıktığı bir istem yardım ,veya vesile ise benim nazarımda allah adına şirke götüren çok kötü bir bidat,hatta tağuttur..
mesela,ccoğun bir hastalıktan ,gözlerinin önünde ölüyor,getirmediğin hastane kalmamış.Allaha, bir şeyhin yüzü suyu hürmetine vesile kılarak dua ediyorsun,veya allahı bırakıp şeyhinden direk yardım istiyorsun,bu durumda,allahın seni sıkıştırma imtihanını kaybettiğini,yanlışa batıla saptığının emarelerini açık ve net sergiliyorsun demektir.Dalalet kapılarını bir bir açıyorsun demektir.,Gideceğin yer belli.CEHENNEM!.
NE karşılığı?
ufak bir dünyevi çıkar için..
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bu genel bir degerlendirmedir burayi anlariz.
Allah'a iman etmis ve imanin geregini yerine getiren, ihsan ve ittika halini koruyan her bir mü'min erkek ve mü'mine kadin Allah katinda meleklerden de daha üst bir konumdadir, inaniyoruz, iman ediyoruz ve öyle olduguna inaniyoruz,
Lakin, falanca seyh, ya da veli, mesela bugün icin söyleyelim, (Adiyaman Menzilin Tarikat Lideri, ya da Iskenderpasa'nin tarikat Lideri, Ya da Ismailaga'nin tarikat lideri) meleklerden üstündür, bunlar Allah'in vazifeli kamil velilerdir seklinde kesin hatlarla ifade edemiyoruz ki.

meftun,
Seninle muhatab olmak istemiyorum.
Sebebi de odur ki, biz bu dini (İslâmı) asla senin algıladığın ve yorumladığın gibi algılamıyor ve yorumlamıyoruz. Hâl böyle olunca ne sen bizden birşey öürenirsin , ne de biz senden bir şey öğreniriz. Kendini yorma ! Benim cevabım kime verilmiştir alıntıladığım nick'ten bellii Vesselâm.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Havada ucmayin diyorum,
Mesela bir kimsenin "mürsid-i kamil" oldugu ya da "insan-i kamil" oldugu nereden bilinir,
Bir referans var mi?
Falanca seyh ya da veli insan-i kamil'dir, görevlendirilmistir seklinde.
Yoksa öyle oldugunu mu düsünüyorsunuz?
Tamam kafana göre takil.
 

yeşilelma

Paylaşımcı
Katılım
5 Tem 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Konum
istanbul

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0


Kuranı kerimde "mürşidi kamil " diye bir kavram yokken tek bir insan için bile "kamil" sıfatı kullanılmamışken bu "mürşidi kamil"ler nerden çıkıyor?







dinini ögrenmek icin ehli sünnet alimlerinin kitaplarindan yararlanamamisken ,böyle ince bir mevzu hakkinda bilgi sahibi olmaniz beklenemez .
siz önce dininizi ögrendiginiz kisileri iyi tetkik edin .
seriat olunca tarikata gecilir - ondan önce olmaz
 

mira

Asistan
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
407
Tepkime puanı
49
Puanları
0
Söz konusu tasavvuf olunca hitaplar ne kadar da sert oluyormuş gördük

Kafirun suresindeki gul= de ki eki üzerinde uzun uzun tefekkür etmek gerekir.

Peygamberin tevazusuna ters düşen bir hitap olan ey kafirler sözünü Allah'ın sert ifadesi ile rasulün ikinci ağızdan dile getirmesi söz konusu. "de ki" yani " ben demiyorum Allah diyor", edebe bakar mısınız.

Kalpleri ancak Allah bilir, bu hitap da ancak Allah'a yakışır. Biz kim oluyoruz ki "kalbini açıp baktın mı" diyen bir peygamberin ümmeti iken.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yönetici Notu : Konuları şahsi munazaraya dönüştürmeyiniz!
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
TEVESSÜL HER HÂLUKÂRDA CAİZDİR.


Hiç şüphesiz tasavvuf ve tarikatlar İslâm'ın bütün dünyaya yayılmasında büyükbir rol oynamış dinin özü olan müesseselerdir. Elbette böyle etkin ve örnekkurumlarımız İslâm Düşmanları tarafından yıkılmaya çalışılacak ve bu yöndekimuzır faaliyetlere hız verilecektir. İşte bunlardan biri de "Rabıta veTevessül "konusudur.

Bazı modernist-mezhepsizler ve tasavvufdüşmanları Zumer Sûresinin 3. ayet-i celilesinde geçen ve müşrikler hakkındainzal edilmiş olan ;

"Haberin olsun; halis (katıksız) olandin yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler)"Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadetediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettiklerişeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyihidayete erdirmez. "

mealindeki ayeti ileri sürerekakılları-sıra tevessülün ve rabıtanın da bu kapsama girdiğinden bahsetmekte veinananların kafalarını bulandırmaktadırlar. Bilindiği gibi, müşrikler Allah'a ibâdetetmezler yalnız taptıkları putlara ibâdet ederlerdi. Müminlerin kendilerine ;"Bu kendilerine dahi bir mefaati olmayan putlara neden tapıyorsunuz?" sualleri karşısında yaptıkları bu kabih işi mazur göstermek için de"Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırdıkları için tapıyoruz." diyecevap veririlerdi. Dolayısıyla bu durumun müslümanlarla bir ilgisi olmadığıgibi, tevessülle ve rabıta ile de uzaktan-yakından bir alâkası olmadığıaçıktır. Çünkü, şirk'in bulunduğu yerde tevessülden ve tevessülün bulunduğuortamda ve yerde de şirk'ten söz edilemez.

Bu sebeple tevessülü "Yok bilmem şucaiz olmayan (bid'at) tevessüldür, bu ise caiz olanıdır" diye birsınıflamaya tabi tutamayız. Çünkü, "tevessül" zaten"tevessül" olduğu için caizdir. Sizin yaptığınız iş ve niyetiniz şirkise veya bu ad altında şayet şirke düşerseniz, o zaman yaptığınız tevessülolmaktan çıkar "şirk" olur. Şirk olan bir hususa da tevessüldebulunanları töhmet altında bırakmak için, hiçbir zaman "tevessül" yada "caiz olamayan tevessül" denilemez. Çünkü, onun adı"şirk" olarak belirlenmiş ve söylenmiştir. Artık başka bir ad takmayagerek yoktur.

Vesselâm.



TEVESSÜL HAKKINDAKİ DELİLLER VEMİSALLER.

TEVESSÜL VAR MIDIR? NASIL YAPILIR?

Tarihboyunca, “tevessül” yani bir dileğin kabûl olması için Rabbimize karşı sevdiğibir dostunu veyahut müminlerin yaptığı güzel bir ameli vesile ederek onunhürmetine dileklerin kabûl olmasını Hazreti Allah’tan (c.c.) dilemektir.
Aşağıdakiayeti kerimelerde Allah-u Azimüşşan Rabbınıza vesile arayınbuyurmaktadır. Çünkü dilekleri, kabul ederek, istekleri yerine getirme gücüolan ancak Allah’dır.(c.c.) vesileler de hatırı için Allah’tan (c.c.) istenecekbir insan ya da hayırlı bir iştir. İnsana gelince o, ya Allah’ın sevdiğiresulleri, velileri ve dostlarıdır. Hayatta olsunlar veya vefat etmişbulunsunlar değişmemektedir. Veyahut salih insanların Allah (c.c.) için yapmışoldukları ve Allah (c.c.) tarafından kabul edilmiş hayırlı bir iş, bir iyilikkendileri için bir vesile olabilir.
Bununlaberaber her kim olursa olsun, türbeden veya bir şahıstan direkt olarak bir şeyistemesi; bana bir ev, yahut bir evlat ver demesi şirktir. Ama onlar hürmetineAllah’tan (c.c.) istemesi vesiledir ve güzeldir.
BizzatCenab-ı Allah (c.c.) bizleri vesile bulmaya teşvik etmektedir.
Ayrıcaokuyacağımız ayeti kerimelerde de vesilenin neler olduğunu öğretiyor ve enbüyük vesilenin tüm alemlere rahmet olarak gönderdiği, peygamberimiz efendimizibelirterek “biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” buyurarak; tüminananlara onun vesile kılınmasını, onunla tevessül edilmesi ve onun hürmetinedua edilerek kendine yalvarılmasını telkin etmektedir.



İŞTE TEVESSÜL HAKKINDAKİ AYETLER


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْاتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِالْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِلَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey imânedenler!. Allah Teâlâ'dan korkunuz ve ona vesile arayınız ve onunyolunda cihadda bulununuz ki, kurtuluşa erebilesiniz.” (Maide Suresi ayet: 35)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّلِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِوَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْجَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَوَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُلَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا


“Bîzhiçbir Peygamber göndermedik. Ancak Allah Teâlâ'nın izniyle itaat edilmesi içingönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler deAllah Teâlâ'dan mağfiret isteseydiler ve onlara Peygamber de istiğfardabulunsaydı elbette Allah Teâlâ'yı tövbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyicibulacaklardı.” (Nisa suresi ayet: 64)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْلِذَنبِكَوَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْوَمَثْوَاكُمْ

“Şunubil ki: Şüphe yok, Allah'tan başka ilâh yoktur ve günâhın için ve îmânlıerkekler ile imânlı kadınlar için mağfiret dile ve Allah, dolaştığınız yeride, durduğunuz yeri de bilir.” (Muhammed suresi ayet: 19)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْيَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَاوَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَوَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْتَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

فَاذْكُرُونِيأَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ


“Nitekimsizin içinizde sizden bir peygamber gönderdik ki size bizim ayetlerimizi okuyorve sizleri tezkiye ediyor (Temizliyor) ve sizlere kitap ve hikmetiöğretiyor. Ve sizlere bilmedikleriniz şeyleri öğretiyor. Artık benizikrediniz ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükrediniz, bana nankörlüktebulunmayınız.” (Bakara suresi ayet: 151-152)

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّعَلَيْهِمْإِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Onlarınmallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Veonlara dua et, şüphe yok ki, senin duan onlar için bir sükûnettir ve AllahTeâlâ tam mânâsıyla işiticidir, bilicidir." (Tevbe suresi ayet: 103)



فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَاللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّاغَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَفَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْلَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَفَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ


“İmdiAllah Teâlâ'dan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğersen çirkin huylu, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artıkonları affet, onlar için af talebinde bulun, ve onlar ile emrhususunda müşavere yap. Sonra azmettiğin zaman da Allah Teâlâ'ya tevekkül et.Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever.” (Ali İmran suresi ayet:159)



إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِوَإِذَا كَانُوا مَعَهُعَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىيَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَأُوْلَئِكَ الَّذِينَيُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَلِبَعْضِ شَأْنِهِمْفَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُاللَّهَ إِنَّ اللَّهَغَفُورٌ رَّحِيمٌ


“Muhakkakmüminler, onlardır ki, Allah'a ve resûlüne îmân etmişlerdir ve onun maiyetindecemiyetli bir iş üzerinde bulundukları zaman da ondan izin istemedikçegidivermiş olmazlar. İşte onlar, öyle kimselerdir ki, Allah'a ve Resulüne îmânederler. Binaenaleyh bazı işleri için senden izin istedikleri zaman artık sende onlardan dilediğine izin ve onlar için mağfiret iste, şüphe yok ki,Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Nur suresi ayet: 62)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَعَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَبِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَوَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَبِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَأَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَفِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّوَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ


“EyPeygamber.. İman etmiş olan kadınlar, sana gelip de: Allah'a bir şeyi şerîkkoşmamaları ve hırsızlık yapmayacakları ve zinada bulunmayacakları veçocuklarını öldürmemeleri ve elleri ile ayakları arasında uyduracakları biriftira ile gelmemeleri ve iyi iş işlemekte sana karşı gelmemeleri üzerinebiatta bulunacakları zaman artık sen de onlar ile biatta bulun ve onlar içinAllah'tan mağfiret dile, şüphe yok ki: Allah, gâfurdur, rahîmdir.”(Mümtehine suresi ayet: 12)

وَإِذْ قَالُواْ اللَّهُمَّ إِن كَانَ هَـذَاهُوَ الْحَقَّ مِنْعِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِّنَ السَّمَاءأَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍأَلِيمٍ



وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْوَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَاللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ


“Vebir vakit dediler ki: Ey Allah!. Eğer senin tarafından hak olan bu ise hemenüzerinize gökten taşlar yağdır veya bize pek elemli bir azap getir.”
“Vehalbuki, sen onların aralarında bulundukça Allah Teâlâ onlara azap edecekdeğildir. Ve onlar istiğfarda bulundukları halde de Allah Teâlâ onlarıazaplandırıcı değildir.” (Enfal suresi ayet: 32-33)


TEVESSÜL İLE İLGİLİ DİĞER AYETLER


أُولَـئِكَ الَّذِينَيَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَأَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَرَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَاب

َ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا
“Okendilerine taptıkları da Rablerine hangisi daha yakın olsun diye vesileararlar ve onun rahmetini umarlar ve onun azabından korkarlar. Şüphe yokki, Rabbin azabı sakınılmaya pek lâyıktır.” (İsra Suresi ayet: 57)

وَمِنَالأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِوَيَتَّخِذُمَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلاإِنَّهَا قُرْبَةٌلَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَغَفُورٌ رَّحِيمٌ



“Vebedevîlerden öylesi de vardır ki. Allah Teâlâ'ya ve âhiret gününe imân eder ve harcayacağışeyi Allah Teâlâ katında yakınlığa ve Peygamberin duâlarına _vesile_ edinir.Haberiniz olsun ki, onlar kendileri için bir yakınlıktır. Elbette Allah Teâlâonları rahmetinin içine girdirecektir. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ yarlığaycıdır,esirgeyicidir.” (Tevbe Suresi ayet: 99)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَفَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُوَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

“De ki:Eğer Allah Teâlâ'yı seviyor iseniz bana uyunuz ki, Allah Teâlâ'da sizisevsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın. ve Allah Teâlâ gafurdur,râhimdir.” (Al-i İmran Suresi.ayet:31)

مَّنْيُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَاأَرْسَلْنَاكَعَلَيْهِمْ حَفِيظًا

“Herkim Peygambere itaat ederse muhakkak Allah Teâlâ'ya itaat etmiş olur. Ve her kim yüz çevirirse-aldırma- çünki seni onların üzerine muhafız göndermedik.”(Nisa Suresi.Ayet:80)

وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِمَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِنفَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ

“VeAllah'tan başka sana ne fâide ve ne de zarar veremiyecek olanlara ibâdet etme.Şayet edecek olursan şüphe yok ki, sen o takdirde zalimlerden olmuş olursun.”(Yunus Suresi ayet: 106)

Zira;menfaat ve mazarrata muktedir olmayan bir takım aciz mahlukata dua etmek veonlardan bir şey istemek caiz olmaz. Çünkü; elinden hayır ve şer bir şeygelmeyen cemadata yalvarmakta bir fayda yoktur. Binaenaleyh; bu misilliacizlerden bir şey istemek mahall-i layıkının gayrıdan istimdad olduğu cihetlezulüm olduğundan bunu işleyen kimseler zalimlerden olur.
Fahr-iRazi ve Hazin’in beyanları vechile bundan evvelki ayette olduğu gibi buayette dahi hitap zahirde resulullah’a ise de hakikatta resulullahtan başkalarınadır.Zira; Allah’ın gayrından bir şey istemek; resulullah hakkında mütasavverdeğildir. Şu halde bu ayet-i celile putlara ibadet edip onlardanistimdad edenlere ta’rizdir. Yani; resulullah cümle mahlukatın efdaliolduğu halde farz-ı muhal olarak böyle yolsuz bir muamele kendisinden suduretse zalimler zümresine ilhakı muhakkak olunca diğerlerinin zalimler zümresineilhak olunacağı evleviyetle sabit olur. Binaenaleyh; evliyaullahtanzannolunan kimselerin kabirlerinden istimdad etmek ve onlardan muavenet beklemekmemnu, olduğuna bu ayet açıktan delalet eder. Şu halde bir çok cühelanınonların kabirlerini beklemeleri ve onlarda tasarruf var zannetmeleri ve herşeyionlardan ümit etmeleri ve onların kabirlerine iltica ederek yalvarmaları batılbir itikat ve faydasız yorgunluktan ibarettir hatta bu misilli ölmüşkimselerden istimdad edip onların ianeye iktidarları olduğunu itikad edenlerinuluhiyeti itikadıyla beraber putperestlik edenlerden farkları olamaz. Hattabazıları öyle fena itikada giriftar olmuşlardır ki, ziyaretgah olan mahallerdemetfun olan zata karşı rüku’ ve sücudla namaz kılmaya kadar cüret ederler.Halbuki namazda ta’zim; ancak Allahü Teala’ya mahsus olduğundan bu misillitazimi Allah’ın gayrıya layık gören kimseler tekfir olunurlar. (Görüldüğü gibi,burada beyan edilen eylem ve itikadlar Allah’an gayrısına ümid bağlayıp, yardımve tasarrufun onlardan olduğuna inanmak yani, “şirke düşmek” tir. Şirke düşmeyeise, tevessül denilemez. Şirk ayrı şeydir, tevessül ayrı konudur. Tevessül adıüstünde herşeyin Allah’tan bilemk ve O’ndan olduğuna inanıp, her konuda esbabasarılmaktır.)

Amma mazannadan olan zatların kabirleriniziyaret caiz olduğu gibi onların hürmetine Allahü Teala’ya dua ve Allah’tanistimdad etmek ve namaz kılarsa Allahü Teala’nın rızası için kılmak suretiylekılmak meşrudur ve sevabı da vardır. Zira; İndallah makbul olan kimsenin ind-iüluhiyyette olan kurbiyetini vesile ittihaz ederek onun hürmetine Cenab-ıHak’tan bir şey istemek ve ondan hiçbir şey beklemeksizin Allah’a dua etmekcaizdir.
Ammaaçlığın defini ekmekte ve susuzluğun defini suda aramak gibi esbab-ı adiyeyetevessül etmek ihlasa mani değildir. Zira; Allahü Teala esbabı kendi halkedipve ona müracaatla emrettiği için evbaba müracaat ayn-ı ibadettir. Binaenaleyh;insanlar maişet hususunda Cenab-ı Hakkın tayin ettiği esbab-ı meşruadanbazısına tevessül ederek Cenab-ı Haktan rızık istemek meşru ve memduhtur vesair hususat-ı dünyeviyede dahi hal böyle olduğu gibi ahirette derecata nailolmak için şeriatın beyan ettiği feraizi, vacibatı, sünen ve adabı yerinegetirmek, sair nevafil ve hayrata sa’yetmek de umur-u ahirette esbaba tevessülkabilindendir.
Bazıhastaların şifayı Cenab-ı Haktan isteyerek tekkeye müracaatla orada bulunankimselerden efsun talep etmek ve muska (Dua)yazdırmak, o mahallin tuzundan veekmeğinden bir miktar yemek suretiyle o tekkede yatan kimsenin hürmetiniAllah’tan şifanın husulüne vesile ittihaz etmek tedaviye ve mualeceye müracaatkabilinden olduğu cihetle bu misilli müracaatta beis yoktur. Zira; efsun meşruolduğu gibi ekmeğini yemek ve suyunu içmek de tabibin ilacını isti’mal etmişgibidir. Binaenaleyh; şifasını Cenab-ı Haktan bilmek suretiyle esbaba tevessülmeşrudur. Şu halde şifayı Cenab-ı Haktan istemek suretiyle tabibin ilacınıiçmekle tekkenin ekmeğini yemek ve suyunu içmek beyninde bir fark yoktur. (Hülasatül Beyan FiTefsiril Kur’an C.6 S. 2274-2275)

Tevessülmevzuunda, derince bir araştırmayı aşağıya alıyorum. Ve değerlendirilmesinisizlere bırakıyorum:




TEVESSÜL’ÜNLUGAT VE ISTILAHİ MANASI





A-TEVESSÜL’ÜNLUGAT MANASI







Vesile,derece, yakınlık, başkasına yaklaşmak için vasıta kılınan şey, şefaat, vuslatmanalarına gelir. “Filanca Allah’a vesile etti” demek, kendisini Allah’ayaklaştıracak ameli yaptı demektir. Ayrıca vesile, cennette yüksek birderecenin ve Efendimizin şefaatının adıdır. Tevessül ise bir amel vasıtası ilemaksada yaklaşmak ve ulaşmaya çalışmaktır.([1][164])



B-TEVESSÜL’ÜN ISTILAHİ MANASI

Tevessül,Allah-u Teala’ya yaklaşmak, huzurunda manevi itibar ve derece bulmak yahut birfaydanın elde edilip zararın def edilmesiyle ihtiyacını gidermek için salih biramel veya zatla Cenab-ı Hakk’a yakınlık sağlamaktır.([2][165])
Diğerbir tarife göre tevessül, herhangi bir arzusu veya isteği olan kişinin“Allah’ım! Şu sıkıntımın giderilmesi veya şu isteğimin gerçekleşmesi için falanzatın senin katındaki yeri, mevkii, hakkı, hürmeti adına (hatırına) sendenistiyorum” diyerek dua edip ihtiyacını Cenab-ı Hakk’a arzetmesidir.([3][166])
Birçokmüfessir, tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleriaramak şeklinde tefsir etmişlerdir.([4][167])
Yukarıdatarif edilen ve ancak Allah Teala’nın razı olduğu şekil ve amellerle meşru olanvesilenin temelini, üç şey oluşturmaktadır:
1-Kendisine tevessülolunan zat ki O, in’am ve ihsan sahibi Allah Teala’dır.
2-Tevessül eden zat ki o,Allah Teala’nın yakınlığını isteyen yahut bir hayrın ele geçip bir şerrin defedilmesi ile ihtiyacının giderilmesini arzulayan zayıf aciz kuldur.
3-Kendisi ile tevessülolunan şey ki bu, kulun kendisi ile Allah Teala’ya yakınlık sağladığı salihameller ve şahıslardır.
Yapılantevessülün fayda vermesi ve kulun ihtiyacının giderilmesi için şu şartlarınbulunması gerekir:
1-Allah Teala’ya vesilearayan kimsenin, vesileye ve faydasına inanan salih bir mü’min olması gerekir.
2-Kendisi ile Allah’ayaklaşmak için tevessül edilen amelin, Allah Teala’nın vesile için meşrukıldığı, rağbet ettiği bir amel olması gerekir.
3-Bu meşru amelin, AllahResulünün öğrettiği şekilde Allah’a yakınlık için yapılması gerekir.
Burayakadar saydığımız şartlardan dolayı mümin olmayan bir kimsenin yapacağı şeyler,asla Hakk’a yakınlık vesilesi olamaz. Nitekim bid’at ve haram olan amellerlevesile gerçekleşmediği gibi salih olmayan kimselerle de Allah’a yakınlıksağlanamaz. Arz ettiğimiz şartları taşıyan her vesile bütün zaman ve mekanlardameşru ve mendubtur.([5][168])
İmanve salih amellerle Allah’a yaklaşılması konusunda İslam ümmetinin icma’ıvardır. İhtilaf ve münakaşaya sebep olan tevessül zatlarla yapılantevessüldür. Aslında bu da ölçüleri çerçevesinde yapıldığında Allah Teala’nınteşvik ettiği salih amellere girmektedir. Çünkü başta peygamberefendilerimiz olmak üzere Allah katında yakınlık sağlamış bütün salihlerisevmek, onların halleriyle hallenmek, bereketlerinden istifade etmek, ilahi biremir olup salih amellere girmektedir. Hayatta olan salihlerle Allah’ayaklaşmak, caiz ve vaki olduğu gibi ahirete irtihal etmiş, ruhları illiyyinmakamına yükselmiş Âlî ruhlarla da tevessül caiz ve vakidir.
Vefateden zatların ruhları, alem-i berzah’ta hayattadır. Ehl-i kabir kendileriniziyaret edenleri tanırlar. Ayrıca birbirlerini ziyaret ederler. Hayatta olanlardan kötübir haber duydukları zaman rahatsız olurlar. Bazı zamanlarda Allah’ın kudretiyletasarrufta bulunup büyük işler yaparlar. Nimetlenir veya azap görürler.Hayattakilerin amelleri bu ruhlara gösterildiği zaman, iyi amel gördükleri anAllah’a hamd edip sevinirler ve o ameli işleyenlere sebat ve daha fazlası içindua ederler. Kötü bir amel gördükleri an şöyle dua ederler: “Allah’ım onlarıtaat ve ibadete döndür. Bizi hidayete erdirdiğin gibi onları da hidayeteerdir.” Bu ruhlar, amellerden başka diğer halleri de bilirler. Çünkü busöylediğimiz şeyler, hadis-i şeriflerde mevcut olduğu icma-i ümmetle sabitolmuştur.([6][169]) Bir hadis-işerifte şöyle buyuruluyor: “ölü kendisini taşıyanı, yıkıyanı, kabre koyanıtanır.”([7][170]) Buhari’ninrivayet ettiği bir hadis-i şerifte: “ölen kimse defin edildikten sonrakendisini defneden cemaatin geri dönüşlerindeki ayak seslerini işitir.”([8][171]) buyurulmuştur.
YineBuhari ve Müslim şöyle rivayet ediyor: “Peygamber (s.a.s) Bedir’de ölenkafirlerin cesetlerinin Kalib kuyusuna atılmalarını emretti. Onlar kuyuyaatıldıktan birkaç gün sonra Rasul-i Ekrem (s.a.s) o kuyunun başına gelip, “eyfalan oğlu falan...” diyerek bu kafirlerin teker teker baba adlarıylaberaber kendi isimlerini söyledi ve şöyle buyurdu:“Rabbimizin verdiği va’dindoğru olduğunu gördünüzmü? Ben doğru olduğunu gördüm.” Bu hitap üzerine Hz.Ömer (r.a.) şöyle dedi: “Bu leş haline gelen kimselere mi söylüyorsun? Onlarnasıl duyarlar?” Bunun üzerine peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Beni hakile gönderen Allah’a yemin olsun ki siz onlardan daha fazla işitemezsiniz.”([9][172]) Bu işitme sırfBedir kafirlerine mahsus değildir.
Ölülerin,ziyaretçileri tanıyıp onlar için sevinmeleri babında, bir hadis-i şerifte şöylebuyuruluyor: “Bir adam tanıdığı bir kabrin yanından geçip selam verirse, kabirsahibi o kişinin selamını alıp onu tanır.” ([10][173])Tanımadığı birkabrin yanından geçip selam verse mevta o selamı alır.([11][174])
Hz. Aişe(r.anha)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.s) şöylebuyuruyor: “Bir adam, kişinin kabrini ziyaret edip yanında oturduğunda, okendisini tanıyarak sevinir, verdiği selama karşılık verir ve bu hal kalkıncayakadar devam eder.”([12][175])
Ölülerinbirbirini ziyaret ve bir araya gelmeleri hakkında bir hadis-i şerifte şöylebuyruluyor: “Ölülerinizin kefenlerini güzelleştiriniz. Onlara iyi kefen alınız.Çünkü onlarla iftihar edip birbirinin ziyaretine giderler.” ([13][176])
Mevtanınnimetlenmesi ve azap görmesi tevatür-ü manevi ile peygamber (s.a.s)’den rivayetedilmiştir: Ehl-i sünnet vel-cemaat kabirdeki nimet ve azabın varlığı ve hakoluşu hususunda ittifak etmişlerdir. Nimetlenen ve azap gören hem ruh hemcesettir. Çünkü masiyet ve taat her ikisi ile olmuştur.

Peygamber(s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “(Kabir azabının dehşetindenkorkup) Ölülerinizi defnetmeyeceğinizden çekinmeseydim Allah-u Teala’nın kabirazabını sizlere de işittirmesi için dua edip yalvarırdım.”([14][177])

Burayakadar anlatılanlardan ruhların kendilerine mahsus bir hayata devam ettikleri,birbirleriyle görüştükleri ve dünyada olup bitenlerden haberdar olmalarınınmümkün olduğu anlaşılmıştır.


TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ VE DELİLLERİ


“Kulunne için yaratıldığını ve nereye gittiğini halikına ve mahlukata karşıkendisinden istenilenlerin neler olduğunu bilmesi ve bunları gerçekleştirecekmeşru vesilelere yapışması gerekir. Böylece nefsinin lehine ve aleyhine olanhususları bilir ve ona göre amel eder.”([15][178])
İşte busebeple bir kişi “Medet ya şeyhim” dese, bu kişi bu sözü ile şunusöylemek ister: Benim şeyhim Allah’ın dostudur. Cenab-ı Hak, bu dostununhürmetine duamı kabul edip beni muradıma nail eder. Kainatın yegane sahibiAllah’tır. Herşey O’nun emrine göre olur. Allah (c.c.)’dan başka herşeysebeptir. Mesela insan, “su içtim, susuzluğum gitti”, “ilaç, hastalığımıiyi etti”... vb. ifadeler kullanır. Bu ifadelerin hepsi mecazidir; Yoksasebeplerin, müsebbib olarak telakki edilmesi söz konusu değildir. Esassusuzluğu gideren, iyi eden hasılı fail-i mutlak olan Allah Teala’dır.
Nasıl kibu fiilleri konuştuğunuz zaman mecaz olarak konuşuyoruz, hakiki failisöylemiyoruz; bu misalde olduğu gibi “medet ya rasulallah” veya “medet yaşeyhim” demekten gaye, onların Allah katındaki kıymetleri ve dereceleri sebebiile Allah-u Teala’nın yardımı ve yaratmasıdır. Aksi bir niyet ve düşünce yanisebeplere takılıp müsebbib-i hakiki olan Allah’tan gafil olmak, sapıklıktır.

AllahTeala’da ayet-i celilede şöyle buyurmaktadır:


“Eyİnsanlar! Allah’tan korkun, O’na (yaklaşmaya) vesile arayın”([16][179])

Ruhu’lBeyan tefsirinde bu ayet tefsir edilirken şöyle deniyor: “Ayetteki (vesile)kelimesinden murad, salih ameller olduğu gibi büyük zatlarda olabilir. Budurumda vesileler, hakikat alimleriyle tarikat şeyhleridir. ([17][180])
Tefsir-iCelaleyn’in haşiyesi olan Savi tefsiri de aynı fikri söyleyip kuvvetlendirmekteve şöyle devam etmektedir: “Kişiyi Allah’a yakınlaştıran herşey, ayettebahsi geçen vesileye dahildir. Nebileri ve velileri sevmek, Allah doslarınıziyaret etmek, Allah yolunda infakta bulunmak, çokça dua etmek, sıla-i rahimyapmak, Allah’ı çokça zikretmek ve benzeri şeyler bunlardandır. Buna göreayetin maanası, sizi Allah’a yaklaştıran herşeye yapışınız, O’ndan uzaklaştıranherşeyi de terk ediniz demek olur. Durum böyle olunca müslümanların, Allahdoslarını ziyaret etmelerini, bunun Allah’tan başkasına bir ibadet olduğunuzannederek onları küfür ile itham etmek, apaçık bir dalalet ve hüsrandır.Hayır, hayır! Gerçek, onların dediği gibi değildir. Allah doslarını ziyaret veonlara muhabbet beslemek, Rasulullah (s.a.s)’in hakkında “Allah için sevmeyeninimanı yoktur.” buyurduğu Allah muhabbetine ve Allah-u Teala’ının “O’navesile arayınız” buyurduğu vesileye girmektedir.”([18][181])

Hemenşunu belirtelim ki; kendine tabi olunan, amelleri taklit, emirleri tatbikedilen ve kalbi muhabbet, ruhi tebaiyyet alakasıyla kendisinden nur ve feyzalınan, daha doğrusu bu rahmete menbaa ve vesile yapılan kamil mürşitler, şuhadis-i şerifte anlatılan kimselerdir. Rasulullah (s.a.s) buyurmuştur ki:“Allah Teala şöyle buyurmaktadır. ‘ Her kim benim veli kullarımdan birinedüşmanlık ederse, muhakkak ben ona harp açarım. Bir kulum, kendisine farzkıldığım şeylerden daha sevgili birşeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafileibatedleriyle de durmadan yaklaşır, nihayet onu severim. Kulumu sevince de onungören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şeyisterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korur, himayeme alırım.”([19][182])
FahruddinRazi, “Tefsir-i Kebir” de kerameti isbat ederken demiştir ki: “Allah’ıncelal nuru, kul için bir kulak olunca, o kul, yakını işittiği gibi uzağıdaişitir. Bu nur ona bir göz olunca, yakını gördüğü gibi uzağıda görür ve yine bunur bir kul için el olunca; zora, kolaya, yanındakine, uzaktakine herşeye gücüyeter.”([20][183])

Bilindiğiüzere müşrikler Kur’an’ın ilahi bir kitap olup olmadığını tespit etmek amacıylagökten üzerlerine taş yağmasını veya acıklı bir azabın inmesini istemişler,buna mukabil Cenab-ı Hak ise şöyle buyurmuştur: “Halbuki sen aralarında ikenAllah onlara azap verecek değildir.”([21][184]) Ayetten sariholarak anlaşılacağı üzere müşriklerin büyük bir felakete düçar kılınmamasınınsebebi aralarında Allah katında çok değerli olan Nebiyy-i Ekrem’inbulunmasıdır. Hazreti peygamber (s.a.s)’de insanların ilahi nusrete ve refaha,içlerindeki zayıfların sayesinde ulaşabildiklerini beyan etmişlerdir:
“Allah,bu ümmete ancak aralarında bulunan zayıfların duası, namazı ve ihlası sayesindeyardım eder.”([22][185])
Birbaşka hadiste: “Zayıf sınıfı ihmal etmeyiniz. Çünkü siz zayıflar sayesinderızıklandırılır ve ilahi yardıma mazhar kılınırsınız”([23][186])denilmektedir.
Birdiğer hadiste Hz. Peygamber (s.a.s): “Hudû ve Huşû sahibi gençleriniz, otlayanhayvanlarınız, beli bükülmüş ihtiyarlarınız, emzikteki yavrularınız olmasaydı,üzerinize azab-ı ilahi gökten boşanırcasına dökülürdü.”([24][187]) buyurur.Mevzuyla alakalı Buhari de geçen bir hadiste ise bazı savaşlarda sahabe, tabiînveya etba’u tabiîn’den olan kişiler hürmetine o orduya zafer ihsan edildiğibelirtilir.([25][188])
Meşruolan tevessülü birkaç başlık altında örnekleriyle birlikte incelemek, konunundaha açık şekilde anlaşılmasına yardımcı olacaktır.


A-PEYGAMBER (S.A.S) İLE TEVESSÜL ÖRNEKLERİ


Hiçşüphesiz bizim, dünya ve ahirette Allah’a yaklaşmaya, O’na ihtiyaçlarımızıarzetmeye, sayesinde günahlarımızın bağışlanmasına, ilahi nimet ve ihsanlaraulaşmamıza en büyük vesile, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’dir. Biz Onunöğrettiği her amelle Allah’a yaklaşır, sevap kazanırız. Bu vesile ilegünahlarımız dökülür, derecelerimiz yükselir, ihtiyaçlarımız giderilir ve Onunşefaatı ile ilahi rıza ve cennete kavuşuruz. Burada ise konumuza örnekolabilecek birkaç hadise zikredeceğiz. Efendimiz (s.a.s) ile, dünyayateşrifinden önce, hayat-ı saadetlerinde ve ahirete irtihallerinden sonraAllah’a tevessül edilmiştir. Bununla ilgili haberler, pekçok mevsuk eserdenakledilmiştir. Bazı örneklerini aşağıda veriyoruz:



a) Dünyaya Teşrif Buyurmadan Önce
Peygamber Efendimiz (s.a.s) İle Yapılmış Olan
Tevessül Örnekleri:

Hz.Ömer’den rivayet edildiğine göre Adem (a.s.) cennetten çıkarılmasına sebep olanhatayı işledikten sonra affedilmesi için yaptığı duada Nebiyy-i Ekrem’in hakkıile tevessülde bulunarak: “Allah’ım beni Muhammed’in hakkı için affeyle tevbemikabul buyur” diye yalvarmış, Cenab-ı Hakk “Sen Muhammed’i nereden tanıyorsun”diye sorunca, Adem (a.s.), yaratıldığı zaman başını kaldırıp arşa baktığını,sütünlarında “La İlahe İllallah Muhammeden Rasulullah” cümlesini gördüğünü,ismi Allah’ın ismiyle yazılan birinin O’nun en sevdiği bir kul olmasıgerektiğini düşündüğünü ve bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğinisöylemiş. O da doğru söylediğini, ahir zaman Peygamberlerinin hakkı iletevessülde bulunduğu için affedildiğini ve o olmasaydı kendisinin (Adem’i) deyaratılmayacağını bildirmiştir.([26][189])
Bazı müfessirler,Hz. Peygamberin nübüvvetinden önce Yahudilerin kendileriyle savaştıklarıAraplara karşı, gelmesi beklenen ahir zaman peygamberi ile tevessüldebulunduklarını, dualarında onu vesile kılarak Cenab-ı Hak’tan yardım ve zaferistediklerini Bakara suresinin şu aytenin işaret ettiğini belirtmişlerdir:“Onlara (Yahudilere) Allah katından, beraberlerindekini tasdik eden kitap geldi(de bunu tanımadılar). Halbuki daha önce, o müşriklere karşı (Allah’tan) imdatdiliyorlardı. (Tevrat’ta vasfını) bildikleri (peygamber) onlara gelince onuinkar ettiler. Artık Allah’ın laneti o kafirler üzerine olsun.”([27][190])
KaynaklarYahudilerin müşrik Araplarla savaştıklarında Tevrat’tan vasıflarını vegeleceğini öğrendikleri ahir zaman Peygamberi ile şu ifadelerle tevessüldebulunduklarını rivayet etmektedir:
“Allah’ım!Kitabımızda yazıldığını gördüğümüz Nebi’ni gönderde müşrikleri cezalandırıpöldürelim.”
“Allah’ım!Tevrat’ta tavsifini bulduğumuz ahir zamanda gelecek Peygamberlerinle sanatevessül ediyoruz, bize yardım et!”
“Allah’ım!Ümmi olan nebinle sana tevssülde bulunuyoruz, bize fetih ve zafer ihsan eyle!”([28][191])
YahudilerinHz. Peygamberle tevessülde bulunduklarını ifade eden bu rivayetler, onun zatıile başka bir ifade ile onun Allah katındaki mertebesiyle tevessül ettiklerioldukça sarihtir. Allah katındaki mertebenin ise iman ve salih amellerdenkaynaklandığı malumdur.([29][192])


b) Hayat-ı Saadetlerinde Peygamber Efendimiz (s.a.s) İle YapılanTevessül Örnekleri:

“OsmanBin Huneyf (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Ama (gözleri görmeyen) bir adam, bir günpeygamber’e (s.a.s) gelip şöyle dedi: “Ya Resulallah (s.a.s) gözlerim görmüyor.Siz dua edin benim bu gözlerim iyi olsun.” Bunun üzerine efendimiz (s.a.s),“istersen dua edeyim, istersen sabret. Ama sabretmen senin için dahahayırlıdır” buyurdu. Ama gözlerinin görmemesinin kendisine çok ağır geldiğinive açılması için dua etmesini istedi. O zaman peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu:“Öyleyse git, güzel bir abdest al, sonra iki rekat namaz kıl, akabinde şöyledua eyle: Ya Rabbi, ben senden diliyorum, rahmet peygamber’in (s.a.s) ile sanayöneliyorum. Ya Muhammed (s.a.s), ben seninle, Rabbına yöneliyorum, ta kigözlerim açılsın. Ya Rabbi! Onun şefaatini benim hakkımda kabul eyle ve benimdekendim için yaptığım duayı kabul et.” Osman bin Huneyf (r.a.) şöyle diyor: “Buzat gitti, biz daha Resulallah’ın (s.a.s) huzurundan ayrılmamıştık, tekrargeldi. Baktık ki gözleri iyi olmuş.”([30][193])
Zatile tevessülü benimseyen alimler, hadisin kendi iddialarına delil teşkilettiğini, öğretilen duanın Salih bir zatın Allah katındaki mertebesiyle tevessülüihtiva ettiğini, çünkü Hz. Peygamberin kendisi bu şahıs için dua etmediğini,aksi takdirde a’maya dua öğretilmesinin manasız olacağını ileri sürmüşlerdir.

Yukarıdakihadis için İmam Şevkani demiştir ki: “Kanaatime göre tevessülün sadeceresulullah ile yapılabileceğini, başkası ile yapılamayacağını söylemek ikişeyden dolayı sağlam bir hüküm değildir:
1-Bu hususta Sahabe-iKiram arasında icma vaki olmuş değildir.
2-Fazilet ve ilim sahibikimselerle Allah’a tevessül etmek, onların şahıslarıyla değil, Salih amel veüstün meziyetleri sebebiyledir. Çünkü fazilet sahibi, bu hale ancak Salihamelleriyle ulaşmıştır.([31][194])
Rivayetegöre Hz. Peygamber’in (s.a.s) huzuruna o anda hüküm süren şiddetli kuraklıktanşikayet eden bir adam gelir ve yağmur yağması için Allah’a dua etmesini ister.O da minbere çıkıp dua eder ve duanın akabinde yağmur yağar. Bir müddet sonraise bir gurup halk yine Resulullah’a (s.a.s) gelerek yağmurun haddinden fazlayağması sebebiyle sıkıntıya düştüklerini ve neredeyse helak olacaklarını, busebeple yağmurun durması için dua etmesini talep ederler. Hz. Peygamber (s.a.s)dua eder etmez yağmur bulutları açılarak şehrin etrafına doğru yayılır. Bununüzerine Rasul-i Ekrem (s.a.s) bir hayli tebessüm eder ve: “Aşk olsun EbuTalip’e!! Şimdi burada olsaydı çok sevinirdi. Onun söylediği şiiri bize kimsöyleyebilir?” der. Hz.Ali (k.v.) ayağa kalkarak “Ya Resulullah! Bana öyle geliyorki siz şu şiiri kastediyorsunuz:
“Hürmetinebulutlardan yağmur beklenilen bir zat terk edilir miymiş?
Öyle biriyilik sever ki, yetimler eline bakar, dullar ona güvenir.”
Hz.Ali(k.v.) bu şiirden birkaç beyit daha okuduktan sonra Kinane kabilesinden birikalkar ve şu beyitle başlayan bir şiir okur:
“İlahi!Hamd olsun ki Nebiyy-i Ekrem’in yüzü suyu hürmetine bize yağmur verdin.”
Resulallah(s.a.s) okunan şiiri çok beğendiğini söyler. Abdullah bin Ömer’in (r.a.) de EbuTalip’in yukarıdaki şiirini sık sık tekrarladığını ve Resulallah (s.a.s) yağmurduası için minbere çıktığında bir sahabenin de bu şiiri devamlı okuduğundanbahsedilir.([32][195])


c) Ahirete İrtihalinden Sonra Hz. Peygamber (s.a.s) İle YapılanTevessül Örnekleri:

Enes binMalik’ten rivayet edildiğine göre Hz. Ali’nin annesi Fatıma binti Esed vefatettiğinde kabrine defnedilirken Hz. Peygamber (s.a.s), affedilmesi için Allah’ayalvarmış ve duasını şu cümlelerle bitirmiştir: “Peygamber’inin ve bendenönceki peygamberlerin hakkı için annem Fatıma binti Es’ed’i affet, ona kelime-işehadet-i telkin et ve kendisine kabir rahatlığı ver! Çünkü sen merhametlilerinen merhametlisisin.”([33][196])
Görüldüğügibi Hz. Peygamber (s.a.s), hem kendisiyle, hem de kendisinden öncekipeygamberlerle tevessül edip Allah’u Teala’ya yönelmekte ve yalvarmaktadır.
Abdurrahmanbin Sa’d (r.a.) şöyle anlatmıştır: İbn-i Ömer (r.a.) ile beraber oturuyordum.Ayağı birden kasıldı.
“Ya EbaAbdirrahman, ayağına ne oldu?” dedim.
“Krampgirdi” dedi.
“En çoksevdiğinin adını an da iyi olsun” dedim. İbn-i Ömer:
“YaMuhammed!” diye nida etti. Ayağı hemen düzeldi.([34][197])
Çeşitlifıkıh kitaplarında namaz konusunda şöyle denir: “Namaz kılan kişi”“Et-tahiyyatü” okuduğu zaman “Es-selamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahive berakatühü” dediği zaman şöyle mülahaza etsin: Sanki Peygamber’in (s.a.s)karşısındadır. O’na hitap ediyor ve aynı zamanda itikat etsin ki; peygamber(s.a.s) onun selamını işitip onu cevaplandırır.([35][198])
Emir-ülMü’minin Ebu Cafer El-Mansur ile İmam-ı Malik Peygamber’in (s.a.s) camiindemünazara ettiler. İmam-ı Malik (r.a) Emir-ül Mü’minin’e şöyle dedi: ‘Bu camidesesini fazla yükseltme, Cenab-ı Hak bazı kişileri terbiye etmek için şöylebuyuruyor:
“Ey imanedenler! Sesinizi Peygamber’in sesinden fazla yükselmeyin, birbirinize çağırırgibi ona çağırmayın. Haberiniz olmadan ameliniz boşa çıkar.([36][199])
Cenab-ıHak bazı kişileri methederek şöyle buyuruyor:
“GerçektenAllah’ın peygamberi yanında seslerini kısanlar, bunlar o kimselerdir ki, Allahkalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükafatvardır.”([37][200])
Cenab-ıHak bazı kişileri de kötüleyerek şöyle buyuruyor:
“(Peygamber’e(s.a.s) ait) odaların önünde sana çağıranlar var ya, onların çoğu aklıermeyenlerdir.”([38][201])
Peygamber(s.a.s) hayatta iken nasıl hürmet ve saygı lazım ise vefatından sonrada aynışekilde hürmet ve saygı lazımdır.
İmam-ıMalik (r.a.) bu bilgileri Emir-ul Mü’minun Cafer El-Mansur’a anlatınca, Emir-ulMü’minin anlatılanları kabul edip imama şöyle sordu: Ya Eba Abdullah,Kıbleye mi dönüp dua edeyim? Yoksa kabri şerife mi? İmam dedi: Sen nasıl yüzünüO’ndan çeviriyorsun? Halbuki O, hem senin hem de pederin Adem’in ta kıyametekadar vesilesidir. Bunun içindir ki O’na yönel, O’ndan şefaat dile, ta ki O dasana şefaat etsin.’ Bu sözleri söyleyen imam sonra şu ayeti okudu:
“Eğeronlar nefislerine zulmettikleri zaman, sana gelseydiler, kendileri içinAllah’tan afv isteseydiler ve rasul de onların bağışlanmasını dileseydi,elbette Cenab-ı Hakkı tövbeleri ziyade kabul edici, merhametli bulacaklardı.”([39][202])
Buradanda anlaşıldığına göre İmam-ı Malik’in (r.a.) bu sözleri Adem (a.s) hakkındarivayet ettiğimiz hadis-i şerif’i hakkında kuvvetlendiriyor.([40][203])
Hz.Osman’ın (r.a) hilafeti döneminde, ihtiyaç sahibi bir kişi bu ihtiyacındanmütevellid, Hz. Osman (r.a.) ile görüşmek için uzun süre yanına gidip geliyor,fakat Hz. Osman (r.a.), ona aldırış etmiyor ve ihtiyacını görmüyor. Bir günOsman b. Huneyf (r.a.) ile karşılaştı ve durumunu ona şikayet etti. O da kendisine:“Git, güzel bir abdest al. Sonra iki rekat namaz kıl ve Cenab-ı Hakka şöyle duaeyle: “Allah’ım Rahmet peygamberi olan Muhammed (s.a.s) ile sanayöneliyorum. O’nun hatırı ile senden diliyorum. Ya Muhammed, ben seninleRabbına yöneliyorum. Bu ihtiyacım hallolsun.” de sonra da hacetini Allah’aarz et.” dedi. Adam da kendisine söyleneni yaptı. Sonra Hz. Osman’a (r.a.)gitti. Kapıcı gelip adamın elinden tuttu ve onu huzura çıkardı. Hz. Osman(r.a.) bu zata dedi ki: “Gel yanıma otur, ihtiyacın nedir.” Bu zat diyor: Hz.Osman (r.a.) ihtiyacımı yerine getirip bana dedi: “Kusura bakma, şimdiye kadarhiç ihtiyacını hatırlamadım, onun için geç kaldı. Ne zaman ihtiyacın olursa senhemen gel, ihtiyacını hallederim.”
Osmanbin Huneyf (r.a.) diyor ki: ‘Bu zat işi tamam olduktan sonra gelip, banateşekkür ederek, “Allah seni hayırla mükafatlandırsın; sen benim hakkındaonunla konuşuncaya kadar ihtiyacımı görüp benimle ilgilenmiyordu” dedi. Osmanbin Huneyf de: “Allah’a yemin olsun ki onunla senin hakkında hiçbir şey konuşmuşdeğilim” deyip yukarıda zikri geçen şu hadiseyi anlattı: “Ama (gözlerigörmeyen) bir adam, bir gün peygamber’e (s.a.s) gelip şöyle dedi: “YaResulallah (s.a.s) gözlerim görmüyor. Siz dua edin benim bu gözlerim iyiolsun.” Bunun üzerine efendimiz (s.a.s), “istersen dua edeyim, istersen sabret.Ama sabretmen senin için daha hayırlıdır” buyurdu. Ama gözlerinin görmemesininkendisine çok ağır geldiğini ve açılması için dua etmesini istedi. O zamanpeygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: “Öyleyse git, güzel bir abdest al, sonra ikirekat namaz kıl, akabinde şöyle dua eyle: Ya Rabbi, ben senden diliyorum,rahmet peygamber’in (s.a.s) ile sana yöneliyorum. Ya Muhammed (s.a.s), benseninle, Rabbına yöneliyorum, ta ki gözlerim açılsın. Ya Rabbi! Onun şefaatinibenim hakkımda kabul eyle ve benimde kendim için yaptığım duayı kabul et.”Osman bin Huneyf (r.a.) şöyle diyor: “Bu zat gitti, biz daha Resulallah’ın(s.a.s) huzurundan ayrılmamıştık, tekrar geldi. Baktık ki gözleri iyi olmuştu.([41][204])
Pek çokilim ehli tarafından nakledilen bir haberde El-‘Utbi şöyle demiştir:Resulullahın (s.a.s) kabri yanında oturuyordum. Bir Arabi geldi ve “Es-SelamuAleyke Ya Resulallah! Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu işittim:“Eğer onlarkendilerine zulmettikleri zaman sana gelselerdi Allah’tan bağışlanmayıdileselerdi, Rasul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyade affedici,esirgeyici bulurlardı.”([42][205]) iştegünahlarımdan istiğfar ederek, Rabbime seni şefaatçı edinerek sana geldim” dedive şu mealdeki şiiri söyledi:

“Eybu topraklarda yatanların en hayırlısı ve en büyüğü! Senin güzel kokun vebereketinle bu vadi ve tepeler hoş oldu. Senin bulunduğun ve içinde her derdedeva ile cömertlik ve kerem bulunan bu kabre canım kurban olsun.”

Bu şiiriokuduktan sonra dönüp gitti. O anda beni bir uyku bastı. Rüyamda, resulullah’ı(s.a.s) gördüm. Bana: “Ya Utbi, Arabi’ye yetiş ve kendisine, Allah’ın onuaffettiğini müjdele” dedi.([43][206])

Hz.Ali’den (k.v) şu hadise nakledilmiştir: Biz rasulullah’ı (s.a.s) defnettiktensonra yanımıza bir Arabi geldi. Kendisini rasulullah’ın (s.a.s) toprağınaatarak toprağından başına saçmaya başladı ve şöyle dedi: “Ya resulallah! Sensöyledin, biz de sözünü işittik. Sen Allah’tan alıp anlattın, bizde sendenöğrendik. Allah, sana indirdiği ayetlerin birinde şöyle buyurdu: “Eğeronlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelselerdi de Allah’tan bağışlanmayıdileseler, resul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyade affedici,esirgeyici bulurlardı.”([44][207]) Ben denefsime zulmettim, sana geldim. Benim için istiğfar et!” Bunun akabinderesulullah’ın (s.a.s) kabrinden “Allah seni affetti” diye bir ses geldi.([45][208])


d) Ahirette Peygamber (s.a.s) İle Tevessül:


EbuHureyre, Ebu Said ve Huzeyfe’den (r.anhum) ve başka bir çok tarikten rivayetedilen hadis-i şeriflerde: kıyamet günü mahşerin dehşetinden kurtulmakisteyen bütün insanlar, babaları Adem’den (a.s.) başlayıp bütün Ulu’l-Azmpeygamberlere giderek, Allah Teala’nın kendilerini bu halden kurtarması içinşefaat etmelerini talep edecekler. Her biri kendisinin buna liyakatliolmadığını, kendisini meşgul edecek bir derdi bulunduğunu, bu işe en ehil veehliyetli olanın Hz. Muhammed (s.a.s) olduğunu ve O’na gitmelerini tavsiyeedecekler. İnsanlar da efendimize (s.a.s) gelip durumu arz edecekler. Efendimizde (s.a.s) Allah Teala’dan izin isteyip secdeye kapanarak O’na hamd edecek,Cenab-ı Hak kendisine: “Ya Muhammed! Başını kaldır. Söyle, sözündinlenecek. İste, isteğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek.” buyuracak.Bunun üzerine Resulallah (s.a.s), “Ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim” diyecek.Kendisine “kalbinde zerre kadar imanı olanı, cehennemden çıkar!” denilecek.O da zerre kadar imanı olanı cehennemden çıkarıp cennete sevk edecek. Böylecebütün insanların en zor gününde, en büyük müşküllerini ortadan kaldırmak içinAllah’ın izni inayetiyle vesile olacaktır.([46][209])

B- SALİH KULLAR İLE TEVESSÜL ÖRNEKLERİ:

Enesb.Malik’ten (r.a) rivayet edildiğine göre ikinci halife döneminde Müslümanlarkuraklık yüzenden kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya geldikleri zaman halifeÖmer (r.a.), Abbas bin Abdulmuttalib’i (r.a.) vesile kılarak Allah’tan yağmurtalebinde bulunur ve şöyle der: ““Allah’ım! Bizler daha önce peygamberimizivesile edinerek sana niyazda bulunurduk, sen de bize yağmur verirdin. Şimdi isepeygamberimizin amcasını vesile kılıyor ve senden talep ediyoruz, bize yağmurihsan et!” Enes bin Malik (r.a.), Hz. Ömer’in (r.a.) bu dualardan sonrakendilerine yağmur ihsan edildiğini belirtir.”([47][210])
Buharişerhlerinde bu hadis ile ilgili aşağıdaki açıklamalara yer verilmektedir:
İstiskahadislerinde kaydedildiğine göre halife Hz. Ömer (r.a.), dua etmesi için Hz.Abbas’a (r.a.) ricada bulunmadan önce insanlara: “Resulullah (s.a.s), birevladın, kendi babasına verdiği değer ve önem kadar Abbas’a (r.a.) değerverirdi” demek suretiyle onların, Abbas’a (r.a.) tabii olmalarını ve başlarınagelecek musibetlerin defi için onu vesile kılmalarını tavsiye eder, sonrabizzat Abbas’ tan (r.a.) dua etmesini isterdi. O da kendisinin, Hz. Peygambere(s.a.s) olan nesep yakınlığı ve onun nezdindeki mertebesi sebebiyle kendisiyletevessülde bulunulduğunu belirterek duasına başlardı.”

Zat ile tevessülü savunanlar Hz. Ömer’in(r.a.), bu olaylarda Abbas’ın (r.a.) duasıyla değil de zatıyla tevessüldebulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Ömer’in (r.a.) daha üstün olduğu halde Hz.Peygamberin (s.a.s) zatıyla değil de Abbas’ın (r.a.) zatıyla tevessüldebulunmasının hikmetini ise şöyle izah ederler:
HalifeÖmer (r.a.) böyle davranmakla, Hz. Peygamber’den (s.a.s) başka Salih insanlarıve özellikle peygambere (s.a.s) yakınlığı bulunan kişileri vesile edinerekistiska yapılabileceği hususuna işaret etmek istemiştir.
Hz.Peygamberin (s.a.s) amcası ile istiskada bulunmak, kendisiyle istiskadabulunmak gibidir. Çünkü Ömer (r.a.) “Abbas b. Abdülmuttalib ile” dememiş,“senin peygamberinin amcasıyla tevessülde bulunuyoruz” demiştir. Böylece asılşeref resulullah’a (a.s.) raci olmaktadır.
Hz. Ömer(r.a.), çevresinde bulunan veya duasından haberdar olan Müslümanların içinde, imanlarıhenüz pekişmemiş bulunanlarından endişe etmiş olabilir. Çünkü onlar resulullah’la (a.s.) tevessülde bulunduktan sonra yağmur yağmadığı takdirde onun tesiri vedolayısıyla hak peygamber oluşu noktasında şüpheye düşmüş olabilirlerdi.
Hz.Ömer (r.a) böyle davranmak suretiyle Müslümanlara vesilenin mahiyetini anlatmakistemiş ve Kur’an’da emredilen tevessülün sadece Salih amelleri değil Salihzatlarla tevessülü de ihtiva ettiğini belirtmek istemiştir.
Buşekilde davranan Hz.Ömer (r.a.), Ehl-i Beyt’in faziletini vurgulamakistemiştir.
Hz.Ömer’in (r.a.) Abbas’la (r.a.) tevessülde bulunması, Rasulullah’ın (a.s.) onagösterdiği hürmete kendisinin de riayet etmesinden kaynaklanmıştır. O, böyledavranmakla peygambere (s.a.s) ittiba etmiştir.
Salihzatların Allah nezdinde ki mertebesiyle tevessülde bulunmanın caiz olduğunusavunanlardan Muhammed Zahid Kevseri, bu hadisin kendi görüşlerinidesteklediğini ileri sürerek şöyle demektedir: “Hz. Ömer’in (r.a.) buuygulaması, Resulullah’ın (a.s.) hayatta olan hısım ve akrabasıyla tevessüldebulunmanın cevazına delil teşkil etmektedir. Hz. Ömer’in (r.a.), Abbas (r.a.)için: “başınıza musibet geldiğinde onu (Abbas’ı) Allah’a karşı vesile edin!”ifadesi, “ondan dua isteyin” manasına gelmez. Çünkü Ömer (r.a.), bucümleyi onun dua etmesini istedikten sonra söylemiştir. Dolayısıyla bu ifade “OnunlaAllah’a tevessül edin!” manasına gelir ki bu da Salih zatların mertebesiyletevessüle delalet eder.([48][211])
Görüldüğüüzere Kevseri de bu olayda zat ile tevessülde bulunulduğunu kabul etmekte veHz.Ömer’in (r.a.), Abbas’ın (r.a.) duasıyla tevessülde bulunmadığını ve bunuiddia etmenin yanlış olduğunu ileri sürmektedir. Kevseri, Hz. Ömer’in (r.a.),Resulallah’ın (s.a.s) zatıyla tevessülü terk edip Abbas’ın (r.a.) zatıylatevessülde bulunuşunu da şöyle yorumluyor: “Bu olay daha faziletli birimevcut olduğu halde, ondan daha az faziletli biriyle tevessül etmenin caiz olduğunugösterir. Çünkü Hz. Ömer’in (r.a.) ifadesinde “Peygamberimizin amcası” tabirigeçmektedir ki, bu Abbas’ın (r.a), Hz. Peygamberle (s.a.s) olan hısımlığına veonun resulullah (a.s.) üzerindeki değerine işaret etmektedir”.
Hz.Abbas’ın (r.a.) tercih edilişi, fazilet ve takvasının yanında rasul-i Ekrem’e(s.a.s) olan nesep yakınlığı önemli rol oynamıştır. Bu husus Hz. Abbas’ın(r.a.) dua metinlerinde de kendini gösterir: “(Allah’ım!)… bu insanlarpeygamberinin bana verdiği değerden dolayı benim vasıtamla sana yönelmişler.”
İslambilginleri halife Hz. Ömer’in (r.a.) yukarıda söz konusu edilen uygulamasınadayanarak musibetler anında ehl-i beyt ve ehl-i takvanın Allah’a şefaatçikılınabileceklerini kabul etmişlerdir.([49][212])
Bilindiğigibi Kur’an’da Hz. Musa ile Hızır olduğu kabul edilen şahsın birlikteyaptıkları bir gemi yolculuğundan bahsedilir. Yolculuk esnasında bir şehireuğrarlar ve Hızır burada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Musahikmetini sorduğunda o şöyle der: “duvara gelince; bu duvar şehirdeki ikiyetim çocuğa aittir. Duvarın altında çocuklar için saklı bulunan bir definevardı. Babaları da Salih bir kişi idi. Rabbin bu iki çocuğun, rüştlerineermelerini ve definelerini çıkarmalarını, senin Rabbinden bir rahmet olarakdiledi.”([50][213])
Bu ayetzat ile tevessüle delil olarak ileri sürülmüştür. Ayette Cenab-ı Hakkın,çocukların babasının Salih bir kimse olmasını, onlara rahmetle muameleetmesinin sebeplerinden biri olarak zikrettiği belirtilerek bunun da zat iletevessülü ispat ettiği iddia edilmiştir.
İbnKesir’e göre ayet iyi insanların nesillerinin yer yüzünde kesilmeden devamedeceğini ve ibadetlerinden hasıl olan bereket ve şefaatten zürriyetlerinidünya ve ahirette istifade edeceklerine, bu vesileyle akrabalarının da cennetteüst derecelere yükseleceklerine işaret etmektedir. Nitekim müfessirlerbabalarının Salih olması sebebiyle bu iki çocuğa Allah’ın ikramda bulunduğunukabul etmişlerdir. Babalarının Salih olması nedeniyle iki yetim çocuğagösterilen merhamet, Hz. Ömer’in de dikkatini çekmiş, insanların susuzluktankıvrandığı bir kuraklık esnasında yanına Abbas’ı alıp ahalinin önünde minbereçıkmış, bileğinden, tutup onu ayağa kaldırmış ve kendisi de gözlerini semayadikerek şu ifadelerle duasına başlamıştır: “İlahi! Biz, peygamberinin amcasıile tevessül ederek sana yaklaşmak “takarrub” istiyoruz. Kitab-ı Keriminde“Duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti ve onun altında, bu çocuklara mahsusbir hazine vardı, çocukların babası da Salih biriydi” buyurdun. Buyruğunhaktır, doğrudur. Haber verdiğin bu iki yetimi babalarının Salih olmasındandolayı korudun. Peygamberinin de hatırını amcası dolayısıyla hoş et! Zira onuvesile edinerek ve günahlarımızın bağışlanmasını dileyerek sana yaklaşıyoruz.”([51][214])
Peygamber(s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“Sizdenbirinizin çölde devesi kaçarsa şöyle desin: “Ya ibadellah! (Ey Allah’ınkulları) benim devemi tutun! Zira Cenab-ı Hakk’ın yerde hazır kulları vardır.Onun devesini ona tutarlar.”([52][215])
İmam-ıNebevi diyor ki: benim büyük şeyhim vardı. O bana şöyle dedi: benim bir seferbinitim kaçmıştı. Bende bu hadis-i şerifi biliyordum. Ona göre hareket ettim,binitim durdu.
İmam-ıNebevi yine şöyle naklediyor:” ben bir gün bir cemaat ile beraberdim. Onlarınbinitleri kaçtı cemaat binitleri yakalamaktan aciz kaldı. Bende onlara,bildiğim bu hadisi şerifi söyledim, hiçbir sebep yok iken binit durdu.([53][216])
EbuZur’a Eş-Şeybani anlatıyor:
Yezidbin Muaviye zamanında uzun bir müddet yağmur yağmadı. Bunun üzerine yağmurduasına çıktılar fakat ne bulut geldi nede yağmur yağdı. Yezid b. Muaviye,Dahhak bin El-Esved’e dönüp “kalkın! Bizim için yağmur isteyin!” dedi. Oda kalkıp kollarını ardına kadar açıp başını da iyice geriye yatırıp şöyle dedi:“Allah’ım! Bunlar benim vesilemle senden yağmur diliyorlar. Onlara yağdır!”
O dahaduasını bitirmemişti ki yağmur üzerlerine yağıverdi. Neredeyse yağmurabatacaklardı.([54][217])
Hz.Muaviye (r.a.), Yezid bin El Esved El-Cureşi’yi (r.a.) Şamlılar için vesileederek yağmur duasında bulunmuş, şöyle demiştir: “Allah’ım! En hayırlımız ve enfaziletlimiz vesilesiyle senden yardım diliyoruz.”
Hemen ovakit daha evlerine varmadan yağmur yağmaya başlamıştır.([55][218])

Ebu SaidEl-Hudri’den; Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Evindençıkıp namaza giden ve şöyle diyene Allah Teala rahmetiyle yönelir ve yetmişbinmelek kendisi için istiğfar diler: “Allah’ım! Sana yalvaranlar hakkı için,bu yürüyüşümün hakkı için senden niyaz ediyorum. (sana malum olduğu üzere)Ben azgınlık, şımarıklık, riya ve gösteriş içerisinde çıkmadım. Gadabındankorkarak rızanı arzulayarak çıktım. Beni cehennem azabından korumanı vegünahlarımı mağfiret etmeni diliyorum. Günahları senden başkası mağfiretetmez.”([56][219])
Kıtlıkdönemlerinde Hz.Ömer’in (r.a.) yaptığı gibi halife Ebu Bekirde (r.a.) irtidateden kabilelere karşı ordu hazırlığında, onlara cesaret vermek amacıylaAbbas’(r.a) yanına almış ve “Ya Abbas! Sen Allah’tan yardım iste, ben de “amin”diyeyim, umuyorum ki, Nebiyy-i Ekrem’e olan yakınlığın dolayısıyla duan boşaçıkmaz.” demiştir.([57][220])
Allameİbnu Hacer el-Mekki, “Bi’l-Hayrati’l-Hısan fi Menakıbı’l-İmam Ebi Hanifeen-Nu’man” adlı eserinin yirmibeşinci bölümünde şöyle demiştir.
“İmamŞafii,Bağdat’ta kaldığı günlerde İmam Ebu Hanife’nin türbesine gelir,ziyareteder,kendisine selam verir,sonra Allah Teala’ya,ihtiyacını gidermesi içinonunla tevessül ederdi.
İmamAhmet bin Hanbel,İmam Şafii ile tevessülde bulunuyordu.Oğlu Abdullah bunahayret edip babasına durumu sorunca, İmam Ahmed (rah.):Şüphesiz İmamŞafii,insanlar için güneş, beden için afiyet gibidir” demiştir.
İmamŞafii’ye, Mağriblilerin İmam Malik ile tevessülde bulundukları haberi ulaşınca,bunu hoş görüp, onları nehyetmemiştir.
İmamEbu’l Hasen eş-Şazeli demiştir ki: “Kimin Allah Teala’ya arzedecek birihtiyacı olur ve giderilmesini isterse, İmam Gazali ile tevessül edip,ihtiyacını Cenab-ı Hakk’a arz etsin.”([58][221])


C-SALİHLERİN DUASI İLE TEVESSÜL ÖRNEKLERİ:

Salihkişilerden dua talebinde bulunarak tevessül edilebilir.
Hz. Ömer(r.a.) şöyle anlatmıştır: Umre yapmak için Resulallah’ dan (a.s.) izin istedim.İzin verdi ve: “Kardeşim dua ederken bizi de unutma!”buyurdu.Bütün dünyabana verilseydi, beni bu kadar sevindirmezdi.([59][222])
EbuÜmame el-Bahili anlatıyor: Bir defasında Rasulallah(s.a.s) yanımıza gelmişti.Bizim için dua etmesini istedik. “Allah’ım bize mağfiret eyle, merhamet et.Bizden hoşnut ol. Dualarımızı kabul et. Bizi cennete sok. Cehennemden kurtar.Her yönümüzle bizi ıslah et.” Diye dua etti. Biz biraz daha dua etmesiniisteyince:Sizin için gerekli olan her şeyi söyledim” buyurdu.([60][223])
Talhab.Ubeydullah (r.a.) anlatıyor: “Adamın biri bir gün elbiselerini çıkarmışkendini kızgın kumlar üzerine atarak kendi kendine: “Ey gece cest gündüz miskinolan adam! Cehennemin ateşini tat!”diyordu. Böyle kumlarda yatıpyuvarlanırken, birden ilerde bir ağacın altında gölgelenmekte olan Rasulallah’ı(s.a.s.) gördü. Hemen yanına giderek: “Nefsim beni mağlub etti”dedi.Rasulallah (s.a.s.): “Şunu bil ki,semanın kapıları sana açılmış,meleklerdeseninle iftihar etmişler” dedi.Sonra yanındaki ashabına dönerek: “Kardeşimizden,size dua etmesini isteyin” buyurdu.Bunun üzerine ashabtan biri: “Benimiçin dua et” dedi. Rasulallah (s.a.s.): “Hepsi için dua et” buyurdu. Bununüzerine adam şöyle dua etti: “Allah’ım takvayı onların azığı yap. İşlerinidoğruya götür.” Bu defa Resulallah(s.a.s.): “Allah’ım bu kulunu doğruya yönelt”diye dua edince adam: “Varacakları yer cennet olsun” diyerek duasını bitirdi.([61][224])

Hz.Ömer(r.a.),Üveys el-Karani’ye (r.a.): “Allah’tan benim için af dile” dedi.
“Bensana nasıl Allah’tan af dileyebilirim. Sen Resulallah’ın arkadaşısın” cevabınıverdi. Hz.Ömer (r.a.) ise:
“Resulallah’ın(a.s.), tabilerin en hayırlısı Üveys denilen adamdır, buyurduğunu işitim” diyekarşılık verdi.
Birbaşka rivayette ise Rasulallah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
“Sizden kimonunla karşılaşırsa,söylesin sizin için af dilesin.”([62][225])
Enes binMalik(r.a.) anlatıyor: Ben Basra yakınlarındaki zaviyede kalırken bazıları banagelerek: “Kardeşlerin, kendilerine dua edesin diye ta Basra’dan kalkıp yanınageldiler” dediler. Ben de onlara şöyle dua ettim:
“Allah’ımbize mağfiret et. Bize merhamet eyle. Bize dünyada iyilik ver. Ahirette iyilikver. Bizi cehennem azabından koru.”
Onlarbiraz daha dua etmemi isteyince aynı duayı tekrarladım ve:
“Eğer buduada istediklerim size verilirse dünya ve ahirette en hayırlısı verilmiş olur”dedim.([63][226])


D-AMELLERLE TEVESSÜL


Salihzatlarla tevessül edilebileceği gibi Salih amellerle de tevessül edilebilir.
İbn-iÖmer (r.a.), Nebi’in (s.a.s.), şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Beniİsrail’den üç kişi (yolda) yürüyorlarken onları (şiddetli) bir yağmur tuttu.(yakınlarında bulunan) Bir dağdaki mağaraya sığındılar. Dağdan büyük bir kayaparçası mağaranın ağzına yuvarlandı; (çıkış deliğini) üzerlerine kapattı. Buhal karşısında aralarından birisi diğerlerine şöyle dedi: Hayatınızda Allahiçin yapmış olduğunuz amellerinize bakınız; onların hürmeti bereketine, Allah’a(c.c.) dua ediniz; umulur ki Allah Teala taşı aralayıp (sizden bu sıkıntıyıgiderir). (Bu niyetle) birisi, şöyle dua edip, amelini dile getirdi:
-EyAllah’ım! Benim yanımda hayli yaşlanmış anam ve babam vardı, bir de henüz küçükolan çocuklarım. Onları geçindirmek için hayvan otlatırdım. Akşam yanlarınadönünce hayvanları sağar (elimdeki sütü) çocuklarımdan önce anne ve babamaiçirirdim. Bir gün vaktinde gelmeyip geciktim; ta geceye kaldım. Geldiğimde,onları uyur buldum. Daha önce olduğu gibi hayvanlarımı sağdım. Onlarıuykularından uyandırmayı kerih görüp, uyanmalarına kadar, elimde sütle başuçlarında bekledim. Bu arada çocuklar, açlıktan ayaklarımızın dibindeağlaşıyorlardı. Anne ve babamdan önce, onlara, süt vermeyi de uygun görmedim.Bu haldeyken sabah oldu. Ya Rabbi! Eğer bu amelimi, senin rızan için yapmışsam,bize şu kapalı yerden bir delik açta semayı görelim. Bunun üzerine mağaranınağzını kapatan kaya biraz aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi.

Diğerişöyle dua etti:
-EyAllah’ım! Amcamın bir kızı vardı. İnsanlar içinde en çok sevdiğim o idi. Ondan.Bana yaklaşmasını istedim. O da bundan kaçındı. Nihayet, bir kıtlık senesindesıkıntıya düştü, ihtiyacı için bana geldi. Kendisine, bana teslim olması içinyüz dinar verdim. O da kabul etti. Kendisine yaklaşıp temasta bulunacakkenbana: “Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork; nikahsız olarak bekaretime ilişme!.”dedi. Bende (derhal bırakıp) gittim. Ya Rabbi! Bunu sırf senin rızan içinyapmışsam, (bu amelim hürmetine) bize şu kapalı yerden bir delik aç! (AllahTeala taşı) biraz daha açtı. (Diğer bir rivayette: fakat çıkacak gibi değildi.)
[ Sonkısım başka bir rivayette şöyle anlatılıyor:
Ondanbana yanaşmasını istedim. O bundan kaçındı. Nihayet bir kıtlık senesi gelipçattı. (İhtiyaçlarını görmek için) bana, (para istemeye) geldi. Bende kendinibana teslim olması karşılığında yüzyirmi altın vereceğimi söyledim. O da kabuletti. Sonunda ona sahip olmuştum. Zina için yaklaşınca: “Allah’tan kork!Nikahsız olarak bekaretimi bozma” dedi. Bende hemen vazgeçip kalktım. Halbukio, bana insanların en sevgilisi idi. Verdiğim altınları da ona bıraktım…]

Üçüncüleriise şöyle dua etti:
-”EyAllah’ım! (iş yerinde) ücretle işçi çalıştırdım. (Bir işçim, bir gün) işinitamamlayınca (bana gelip): “Hakkım olan ücretimi ver!” dedi. Ben de (ücretini)kendisine arz ettim. (O da her nedense), ücretini almayıp gitti. Ona ait buücreti (onun namına) çalıştırıp durdum. Hatta ondan birçok mal elde ettim. Birmüddet sonra o işçim dönüp geldi ve “Allah’tan kork! (o gittiğim günkü ücretimiver!)” dedi. Ben de “şu gördüğün inek ve sürü senindir. Hepsini al götür”dedim. (O zaman) o (hayret edip): “Allah’tan kork!” benimle alay etme” dedi.Ben de: “gerçekten seninle alay etmiyorum (onlar senindir) al (götür) dedim. Oda (hepsini) aldı (gitti).
“İlahi!Gerçekten ben bu amelimi senin rızan için yapmışsam, şu mağaranın ağzındakikalan kısmı da aç” dedi. (Bunun üzerine) Allah Teala mağaranın ağzını tamamenaçtı; yürüyerek çıktılar. “([64][227])


E-ALLAH TEALA’NIN İSİM VE SIFATLARI (ESMA-İ HÜSNA) İLE TEVESSÜL


Kur’an-ıKerim ve hadis kitaplarının “dua ve zikir” bölümleri incelendiğinde tevessülünbu nevi’den büyük yer tuttuğu görülür.
Esma-iHüsna ile tevessül ederek ibadet edenler için İbn-u Kayyim, “ibadetaçısından insanların en kamil olanları” tabirini kullanmakta ve şöyle demektedir:“Bu yol, en kamil olanların yoludur. Bu, Kur’an’dan neşet etmiş bir yoldur.”([65][228])
Birayet-i Kerimede şöyle buyuruluyor. “En güzel isimler Allah’a aittir; o haldeO’na bu isimler ile dua edin.”([66][229])
FahreddinRazi (k.s.) Esma-i Hüsna ile ilgili ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Ayet,kulun Rabbine sadece Esma-i Hüsna ile dua etmesine delalet etmektedir. Buisimlerin manasını bilmediği takdirde dua pek faydalı ve kamil olmaz. AllahTeala’nın bu mukaddes sıfatlarla mevsuf olduğu bilindikten sonra kulun bu isimve sıfatlarla O’na dua etmesi doğru ve güzeldir.
KulRabbine bu isimlerle dua ederken Rububiyetin izzetini ve kendi kulluğununnoksanlığını göz önünde bulundurması gerekir. Ancak bu şekilde düşünerek duaederse, duası güzel ve yaptığı zikir kıymetli olur. Aksi takdirde faydası azolur.
Örneğin,mü’min namaza başlarken “Allahü Ekber” dediğinde kalben, kendi nefsinde,bedeninde aklında ve hislerinde bulunan Allah’ın hikmetinin eserlerinidüşünmesi gerekir. Bu esnada kul, Allah’ın canlı-cansız bütün yarattıklarını,gökleri, arş, kürsi ve bütün mevcudatı kapsayacak şekilde, akıl ve zihnininulaşabileceği en ileri noktadaki hikmetleri, tefekkür etmelidir. Mü’min,“Allah” lafzıyla bütün bu nesneleri yok iken var eden bir zata; “Ekber” sözüylede O’nun bu varlıkların tamamından büyük olduğuna işaret eder. İşte bu şekildeibadet ettiği zaman yukarıdaki ayetin ihtiva ettiği esrarın bir kısmınaulaşır.([67][230])
Kulunarzuları hangi yönde ise zikir ettiği isimler de o yönde değişik olmaktadır.Misal olarak şu ayetler gösterilebilir:
“İbrahimile İsmail, Kabe’nin temellerini yükseltirken: Rabbimiz! Yaptığımızı kabulbuyur! Şüphesiz sen hakkıyla işiten ve kemaliyle bilensin. Rabbimiz! İkimizisana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da yalnız sana teslim olan bir ümmetyetiştir! Bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabul et! Çünkü tövbelerien çok kabul eden ve hakkıyla esirgeyen ancak sensin. Rabbimiz! İçlerindenonlara senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları (şirkten)iyice temizleyecek bir peygamber gönder. Şüphesiz yegane galip ve tam hikmetsahibi sensin.([68][231])
“O vakitİbrahim: Rabbim! Burasını (Mekke) emniyetli bir şehir yap ve ahalisindenAllah’a ve ahiret gününe inananları (yemiş, hububat gibi) mahsullerlerızıklandır, diye dua etti.”([69][232])
“Onlar(Talut’a bağlı bulunan mü’minler) Calut ve askerlerine karşı çarpışmak üzereçıktıkları zaman niyaz edip şöyle dediler: Rabbimiz! Üzerimize (yağmur gibi)sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver (er meydanından kaydırma) ve bu kafirlertopluluğuna karşı bize yardım et.!”([70][233])
“İmran’ınhanımı: Ya Rab! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, bendenkabul buyur! Doğrusu hakkıyla işiten ve bilen ancak sensin, demişti.”([71][234])
Yaşlandığıhalde henüz çocuk sahibi olamayan Hz. Zekeriya: “Ey Rabbim! Beni yalnızbırakma! Sen varislerin en hayırlısısın (ve ente hayru’l-i varisin)”([72][235]) diyerek duaetmiş ve duası kabul olunarak Yahya isminde ileride peygamber olacak bir çocukihsan etmiştir.
Hastalığayakalanan Hz. Eyyub (a.s.): “Bana hastalık isabet etmiştir, halbuki senmerhametlilerin en merhametlisisin (ve ente erhamu’r-rahim)”([73][236]) şeklinde“rabbine seslenmiş” ve duası kabul edilmiştir.
Hz.Şuayb’ın (a.s.) iman etmeyen kavmi, onu ve ona inananları kendi dinlerinedönmeye zorladıkları zaman o şöyle dua etmiştir: “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimizarasında sen hak olana hükmet! Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın (ve entehayru’l-fatihin).”([74][237])Peygamberlerinin duasının kabul edilmesi dolayısıyla bu kavim korkunç birzelzele ile helak olmuştur.
Kalplerininmutmain olması için mucize olarak gökten bir sofra indirilmesini talep edenhavarileri bu istekleri karşısında Hz. İsa (a.s.): “Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz!Bizden öncekilere ve bizden sonra geleceklere bayram ve senden bir ayet olacakgökten bir sofra indir ve bizi rızıklandır! Sen rızık verenlerin enhayırlısısın”([75][238]) diye duaetmiştir.
Buusulde kul, ihtiyacına cevap verecek ilahi isimleri zikretmekte ve sonradurumunu ve ihtiyaçlarını Allah’a arz etmektedir: “Sen mevlamızsın (enteMevlana). O halde kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!”([76][239])
Yaptığıhatadan dolayı pişman olan Hz. Musa (a.s.) Allah’a şöyle yalvarır: “Sen bizimvelimizsin (ente veliyyuna). O halde bizi bağışla ve bize merhamet et! Senbağışlayanların en hayırlısısın.”([77][240])
Bazenda doğrudan O’nun sıfatları zikredilerek tevessülde bulunulmaktadır: “Bizi rahmetinle okafirlerin kavminden kurtar.!”([78][241])
Hz.Süleyman’da (a.s.) şöyle dua etmiştir: “Beni rahmetinle Salih kullarınınarasına dahil et.”([79][242])
(Kur’anve Sünnet Işığında Rabıta ve Tevessül S.65-95)


İYİ AMELLE YAPILAN TEVESSÜL

* MAĞARAASHABININ KISSASI



ـ4995 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولَاللّهِ #: انْطَلَقَ ثََثَةُ نَفَرَ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ حَتّى آوَاهُمُالْمَبِيتُ الى غَارٍ، فَدَخَلُوا فيهِ، فَانْحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ،فَسَدَّتَ عَلَيْهِمُ الْغَار. فقَالُوا: إنَّهُ َ يُنْجِيكُمْ مِنْ هذِهِالصَّخْرَةِ إَّ أنْ تَدْعُوا اللّهَ بِصَالِحِ أعْمَالِكُمْ. فقَالَ أحَدُهُمْ:إنَّهُ كَانَ لِي أبَوَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ، وَكُنْتُ أرْعَى عَلَيْهِمَا وََأغْبَقُ قَبْلَهُمَا أهًْ وََ مَاً. إنَّهُ نَأى

بِي طَلَبُ الشَّجَر يَوْماً فَلَمْ أرُوحْ عَلَيْهِمَا حَتّىنَامَا فَحَلَبْتُ لَهُمَا غُبُوقَهُمَا. فَوَجَدْتُهُمَا قَدْ نَامَا، فَكَرِهْتُأنْ أغْبُقَ قَبْلَهُمَا أهًْ وَمَاً، وَكَرِهْتُ أنْ أُوقِظهُمَا، وَالصِّبْيَةُيَتَضَاغَوْنَ عِنْدَ قَدَمَيَّ، وَالْقَدَحُ عَلى يَدِي أنْتَظِرُاسْتِيقََاظَهُمَا حَتّى بَرَقَ الْفَجْرُ: اللّهُمَّ إنْ كُنْتَ تَعْلمُ أنّيفَعَلْتُ ذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَفَرِّجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ مِنْ هذِهِالصَّخْرَةِ. فَانْفَرَجَتْ شَيْئاً َ يَسْتَطِيعُونَ الْخُروجَ؛ وَقَالَ اŒخَرُ:اللّهُمَّ إنَّهُ كَانَتْ لِي ابْنَةُ عَمٍّ هِيَ أحَبُّ النَّاسِ اليّ،فأرَدْتُهَا عَنْ نَفْسِهَا، فامْتَنَعَتْ مِنِّي حَتّى ألَمَتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَالسِّنِينَ، فَجَاءَتْنِي، فأعْطَيْتُهَا مِائَةًَ وَعِشْرِينَ دِينَاراً عَلى أنْتُخَلّي بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا فَفَعَلَتْ حَتّى إذَا قَدَرْتُ عَلَيْهَاقَالَتْ: َ يَحِلُّ لَكَ أنْ تَفُضَّ الْخَاتَمَ إَّ بِحَقِّهِ. فَتَحَرَّجْتُمِنَ الوُقُوعِ عَلَيْهَا فانْصَرَفْتُ عَنْهَا وَهيَ أحَبُّ النَّاسُ اليّوَتَرَكْتُ الذّهَبَ؛ اللّهُمَّ إنْ كُنْتُ فَعَلْتُ ذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَفَأفْرِجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ. فَانْفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ، غَيْرُ أنّهُمْ َيَسْتَطِيعُونَ الْخُروجَ. فقَالَ الثّالِثُ: اللّهُمَّ إنِّى كُنْتُ اسْتَأجَرْتُأُجَرَاءَ فأعْطَيْتُهُمْ أجْرَهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ تَرَكَ أجْرَهُوَذَهَبَ، فَثَمَّرْتُهُ لَهُ حَتّى كَثُرَتْ مِنْهُ ا‘مْوَالُ، فَجَاءَنِي بَعْدَحِينٍ فقَالَ: يَا عَبْدَ اللّهِ أدِّ اليّ أجْرِي. فَقُلْتُ: كُلُّ مَا تَرَىمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ وَاِبِلِ وَالرَّقِيقِ أجْرُكَ، اِذْهَبْ فَاسْتَقْهُ.فقَالَ: يَا عَبْدَاللّهِ، َ تَسْتَهْزِئُ بِي فَقُلْتُ: إنِّي َ أسْتَهْزِئُبِكَ، اِذْهَبْ فَاسْتَقْهُ فَأخَذَهُ كُلُّهُ. اللّهُمَّ إنْ كُنْتُ فَعَلْتُذلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَأفْرِجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فيهِ فأنْفَرَجَتِالصَّخْرَةُ، فَخَرَجُوا يَمْشُونَ[. أخرجه الشيخان وأبو داود
»الغَبوقُ« شرب آخر النهار.و»يتضاغون« يضجون ويصيحون من الجوع.ومعنى »أردتُها«راودتها وطلبت منها ان تمكنني من نفسها.و»ألمّتْ بها سنةُ« أي أصابهاالجدب.و»فَضُّ الخاتمِ« كناية عن الجماع.و»التحرُّجُ« الهرب من الحرج وا“ثم والضيق.


1.(4995)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizdenönce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacıonları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taşyuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"Sizibu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualarkurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benimyaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam oluncaonlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim.Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu.Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme vehayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım.Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise sütkapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:
"EyAllahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şutaştan bizi kurtar!
"Taşbir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkincişahıs şöyle dedi:
"EyAllahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâmalmak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, banabaşvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ınmührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi.
Ben deona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimseolduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
EyAllahım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdankurtar.
"Kayabiraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.Üçüncü şahıs dedi ki:
"EyAllahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancakbir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben deonun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken(yıllar sonra) çıkageldi ve:
"EyAbdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütünşu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!"dedim. Adam:
"EyAbdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Benkesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrarettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"EyAllahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasipet!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler." [Buhârî,Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); EbuDavud, Büyû' 29, (3387).]

AÇIKLAMA:
1-Hadisin bazı vecihlerinde, bu üç yolcu, yaya giderken yağmura tutulurlar ve busebeple mağaraya iltica ederler. Sadedinde olduğumuz veçhinde, gece sebebiylemağaraya girdikleri ifade edilmektedir. İkisinin birleşmesi mümkündür, akşamvakti yağmura tutulmuş olabilirler.
2-Hikâyede, İslam'ın ahlak-ı hasenesinden üç ahlakın Allah indinde makbuliyetiifade edilmektedir.
1) Annebabayahürmet, onların hukukuna riayet.
2) Allahrızası için insanların iffetlerine riayet.
3)Başkasının hakkına riayet... Başkasının maddî menfaatini kendi menfaatiderecesinde gözetmek, hileye yer vermemek. Bu amelleri makbul kılan husus da,bunların ihlasla yani Allah rızası için yapılmış olmasıdır. Dolayısiyle, hadis,amelde ihlasın ehemmiyetine, tebliğde müstesna bir yer vermektedir.
3-Sadedinde olduğumuz rivayette ücretin miktarı kaydedilmiyor. Fakat, bazırivayetlerde bu bir farak pirinç olarak belirtilmiştir. Hatta bir başkarivayette yer alan açıklayıcı bir ziyade, hem miktar hususunda, hem deişçilerden birinin ücretini almayış sebebi hususunda bize bilgi sunmaktadır:"Ben bir grup insan tuttum, her birine yarım dirhem yevmiye verecektim. İşleribitince herkese ücretini verdim. Biri: "Vallahi ben iki kişilik iş yaptım,bana bir dirhem vermezsen ücretini almayacağım" dedi ve almadan çekipgitti. İşte ben bu yarım dirhemi nemalandırdım.
"Birfarak pirincin, o günün piyasasında yarım dirhem değerinde olabileceğinibelirttikten sonra, nemalandırılmaya tabi tutularak koyun, deve, sığırsürülerine ulaşılan bu taban sermayenin, günümüzdeki karşılığını bulmayaçalışırsak şu sonuca varırız: Bir farak, üç sa' miktarında bir ölçektir. Birsa' ise 2,120 ile 2,650 litre arasında değişen bir hacim miktarı. Öyle ise birfarak 6,360 ile 7,950 litre arasında değişen bir ölçek olmaktadır. Dahayuvarlak hesapla 6,5 litreile 8 litrearasında bir hacim tutmaktadır. Bir litre pirincin 888 gram kadar olduğu(8)gözönüne alınırsa, mezkur yarım dirhemlik pirincin yaklaşık 6 veya 7 kilocivarında olduğu anlaşılır.
Bazırivayetlerde işçiye on bin dirhemlik para ödediği, yani verdiği deve, koyun,sığır vesairelerin bu değere ulaştığı belirtilmiştir. Hadisin muhtelifvecihleri gözönüne alınınca, mezkur zatın, işçisinin parasını önce ziraatle,sonra hayvancılık vs. ile nemalandırdığı anlatılmaktadır: Ekmiş, satmışsatınalmış, doğurtmuş vs. Yani ticaret ve istihsal çeşitlerinden pek çoğunabaşvurmuştur.
4-Hadis, sıkıntılı ve belalı anlarda salih amelleri zikrederek Allah'a iltica veduanın müstehab olduğunu ifade eder. Bazı fakihler, yağmur namazında da aynıtarzda dua etmenin müstehab olduğuna hükmetmiştir.
5-Hadiste dikkat çeken bir edeb, üç şahıstan hiçbiri, zikrettiği amelin saliholduğu hususunda cezmetmemesidir. Her biri "bu amelim rızanauygunsa", "senin rızan için idiyse.." gibi amelindeğerlendirilmesini meşiet-i İlahiyeye bırakan ihtiyatî ifadelere yervermişlerdir. Hatta birinci konuşan zatın sarfettiği; "Ey Allahım, bunusenin rızan için yaptığımı biliyorsun..." şeklindeki -itikad açısından-mahzurlu ifadenin de bu endişeye baktığı belirtilmiştir. Yani o sözün sahibi,ameli hususunda mütereddittir; bu ameli Allah katında makbul mü, değil mi?Şöyle demek istemiştir: "Eğer bu amelim makbulse şu duamı kabulbuyur."
5-Hadis, günahı bir noktada terketmenin, o noktaya kadar olan evveliyatınıaffettireceğini de ifade eder; Amcasının kızına, son anda teması terketmesi, oana kadarki günahlarını affettirdi ki, bu "terk"le yaptığı dua makbuloldu.
6-Tevbenin makbul olması halinde, geçmişi affettireceği de hadiste ifadeedilmektedir.
7- İşçive patron tarafından bilinen belli bir miktar yiyecek mukabili ücretli tutmakcaizdir.
8- Salihkimselerin keramete mazhar olması haktır.
9- Emanetiedada büyük fazilet vardır.
10-Fakihler, hadiste fuzuli şahsın bey'inde cevaz bulmuşlardır.
11- Bazıalimler, "Emaneti taşıyan (müstevde') emanet malla ticaret yaparsa, kârmal sahibine aittir" demiştir. Çoğunluk bu konuda başka görüşler ilerisürmüştür. "Mal, emaneti taşıyanın zimmetinde olduğu takdirde, izinsiztasarrufta bulunsa, malın zimmeti üzerindedir, ticaret yaptığı takdirde kârkendinin olur." Ebu Hanife "Kâr onun, ancak tasadduk eder"demiştir. Başka görüşler de var.
12-Geçmiş milletlerde cereyan eden hadiseler, dinleyenlerin ibret almaları içinanlatılabilir. (Kütübü Sitte C.14 S.244)

* ÜVEYSEL-KARANÎ



ـ4552 عن أسير بْنِ جَابِرْ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ عمر رَضِيَ اللّهُعَنْه إذَا أتَى عَلَيْهِ أمْدَادُ أهْلِ الْيَمَنِ سَألَهُمْ، أفِيكُمْ أُوَيْسُبْنُ عَامِرٍ؟ حَتّى أتى عَلى أُوَيْسِ بْنِ عَامِرٍ. فقَالَ: أنْتَ أُوَيْسُ بْنُعَامِرٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ مِنْ مُرَادٍ، ثُمَّ مِنْ قَرَنٍ. قَالَ: نَعَمْ.قَالَ: فَكَانَ بِكَ بَرصٌ فَبَرَأْتَ مِنْهُ إَّ مَوْضِعَ دَرْهَمٍ. قَالَ: نَعَمْ.قَالَ: لَكَ وَالِدَةٌ؟ قَال: نَعَمْ. قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ:يَأتِى عَلَيْكُمْ أُوَيْسُ بْنُ عَامِرٍ مَعَ أمْدَادِ الْيَمَنِ مِنْ مُرَادٍثُمَّ مِنْ قَرَنٍ، كَانَ بِهِ بَرَصٌ فَبَرأَ مِنْهُ إَّ مَوْضِعَ دِرْهَمِ، لَهُوَالِدَةٌ، هُوَ بِهَا بَرٌّ. لَوْ أقْسَمَ عَلى اللّهِ ‘بَرَّهُ. فَإنِاسْتَطَعْتَ أنْ يَسْتَغْفِرَ لَكَ فَافْعَلْ، فَاسْتَغْفِرْ لِى. فَاسْتَغْفَرَلَهُ فَقَالَ لَهُ عُمَرُ: أيْنَ تُرِيدُ؟ قَالَ: الْكُوفَةَ. قَالَ: أَ أكْتُبُلَكَ الى عَامِلِهَا؟ قَالَ: أكُونُ في غَبْرَاءِ النَّاسِ أحَبُّ اليَّ قَالَ:فَلَمَّا كَانَ مِنْ الْعَامِ الْمُقْبِلِ حَجَّ رَجُلٌ مِنْ أشْرَافِهِمْ فَوفَقَعُمَرَ، فَسَألَهُ عَنْ أُوَيْسِ رَحِمَهُ اللّهُ. قَالَ: تَرَكْتُهُ رَثَّالْبَيْتِ قَلِيلَ الْمَتَاعِ. فَأخْبَرَهُ عُمَرُ بِمَا سَمِعَ مِنْ رَسُولِاللّهِ # فَلَمَّا رَجَعَ الرَّجُلُ أتَى أُوَيْساً. فقَالَ: اسْتَغْفِرْ لى.فقَالَ: أنْتَ أحْدَثُ عَهْداً بِسَفَرٍ صَالِحٍ. فقَالَ: اسْتَغْفِرْ لِى.فقَالَ: لَقِيْتَ عُمَرَ؟ قَالَ: نَعَمْ.

فَاسْتَغْفَرَ لَهُ. فَفَطَنَ لَهُ النَّاسُ. فَانْطَلَقَ عَلى وَجْهِهِرَحِمَهُ اللّهُ[. أخرجه مسلم.»ا‘مدَادُ« جمع مدَد، وهم ا‘عوانَ الَّذين كانوايجيئُونَ لنصر ا“سم.و»غَبَراءُ النَّاسِ« بقاياهم؛ وأراد أن يكون مع المتأخرين، منالمتقدمين المشهورين .


(4552)-Üseyr İbnu Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahuanh)'a Yemenlilerin takviye kuvveti geldikçe her defasında onlara:
"AranızdaÜveys İbnu Âmir var mı?" diye sorardı. Nihayet Üveys İbnu Âmir'e rastladı.Aralarında şu konuşma geçti:
"SenÜveys İbnu Âmir misin?"
"Evet!"
"Murad'dan,sonra da Karan'dan?"
"Evet!"
"Sendealaca hastalığı vardı, bir dirhem kadar bir yer hariç tamamını atlattın, değimi?"
"Evet!"
"Seninbir annen olacak?"
"Evet!"
"BenResûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim. Şöyle diyordu: "Size,önce Muradî sonra da Karanî olan Üveys İbnu Âmir, Yemen imdat kuvvetiylegelecek. Onun alaca hastalığı vardı, dirhem kadar yer hariç atlattı. Onun birannesi var. O annesine karşı saygılıdır. O, (bir şey için) yemin edecek olsaAllah (dilediğini yerine getirmek suretiyle) onun yeminden halâs eder. Eğerondan kendin için istiğfar talep edebilirsen et.
"Benimiçin istiğfar ediver" dedi. O da istiğfar ediverdi. Bunun üzerine
Hz. Ömerona:
"Nereyegidiyorsun?" diye sordu.
"Kûfe'ye!"
"Seniniçin vâlisine mektup yazayım mı?"
"Ben(hususî muamele istemem, herkesle bir olmayı), avamdan biri olmayı tercihederim.
"Ravider ki: "Müteakip sene Kûfe'nin eşrafından biri hacc yaptı ve Ömer'lekarşılaştı. Ona Üveys rahimehullah'ı sordu.
"Benonu, dedi, evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım!
"Hz.Ömer, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğini ona da söyledi. Adamhacc'dan dönünce Üveys'e geldi ve:
"Benimiçin istiğfar ediver!" dedi.
"Senhayırlı bir seferden yeni döndün, sen benim için istiğfar et" dedi ve:
"Ömer'emi rastladın?" diye sordu.
"Evet!"dedi. Bunun üzerine Üveys ona da istiğfarda bulundu. Böylece halk onun neolduğunu anladı. Bir müddet sonra da (Kûfe'yi terkedip) geri gitti,(rahimehullah)." [Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 225, (2542).]

AÇIKLAMA:
1- Üveysİbnu Âmir el-Karanî, halkımız tarafından Veysel Karanî olarak bilinen zâttır.İsmi, zaman içerisinde biraz değişikliğe uğramış.
2-Tâbiîn'inbüyüklerindendir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağlığında müslümanolmuştur. Annesine olan saygısı Resûlullah'la karşılaşmasına mâni olmuştur. Buhususta menkîbeleri var. Resûlullah onu önceden haber vermiş, "Tabiîn'inen hayırlısıdır, duası makbuldür, gören, ondan istiğfar edivermesini talepetsin" şeklinde takdirlerini ifade etmiştir. Zühdü ile şöhret bulmuştur.Üstü başı öylesine perişan haldedir ki, arzettiği garâbet sebebiyle dikkatleriüzerine çekmiş, birçoklarının istihzasına sebep olmuştur. Hacc sırasında Hz.Ömer'in karşılaşıp Üveys hakkında bilgi sorduğu kimsenin de onunla alayedenlerden olduğu, Üsdü'l-Gâbe'nin rivayetinde belirtilir. Hatta o zât, Hz.Ömer'den Resûlullah'ın Üveys hakkındaki söylediklerini işitince, Kûfe'yedönüşte, kendi evine uğramadan Üveys'e uğrar ve kendisi için istiğfar talepedivermesi ricasında bulunur. Üveys, bir daha alay etmeyeceği ve Hz. Ömer'denişittiğini kimseye söylemeyeceği hususlarında söz alarak, istiğfar ediverir.
YineÜsdü'l-Gâbe'nin bazı rivayetlerinde görüldüğü üzere, sonradan kedisine birbürde giydirildiği halde, onunla alay etmekten vazgeçilmez. Görenler"Üveys kim, bu bürdeyi giymek kim!" diye alay ederler. Resulullah'tanmerfu bir rivayete göre: "Ümmetimde öyleleri var ki, mescide ve musallayaelbise bulamadığı için gelemezler. Hayaları sebebiyle halktan da isteyemezler.İşte böylelerinden biri de Üveys el-Karanî'dir" buyurmuştur.
Üveys,Sıffin savaşında Hz. Ali'nin cephesinde savaşmış ve bu savaşta şehid olmuştur,(rahimehullah).
Sadedindeolduğumuz hadis, Üveys'in Allah'a yakınlığı ermiş hal sahibi bir zât olduğunu,ancak halini halktan gizlemeye itina gösterdiğini ifade etmektedir. Salih kimselerdenistiğfar taleb etmek müstehaptır; talep eden, Hz. Ömer gibi mertebece öbüründenüstün bile olsa. Hadis ayrıca anne ve babaya itaatin, iyi muamelenin kişiyekazandıracağı yüce mertebeye de delil olmaktadır. (Kütübü Sitte C 13 S.117-120)

HADİS:
Yine EbuHureyre radiyallahu anh’den “Nebi (s.a.s) şöyle buyurdu” dediği rivayetolunmuştur:
“Saçlarıdağınık, keçelenmiş, tozlanmış ve kapılardan kovulmuş nice kimseler vardır ki,Allah’ın lutfunu umarak, bir şey hakkında, “şöyle olacak” diye yemin etse, Allahonun yeminini yerine getirir duasını kabul eder.” (Müslim. Riyaz Us’Salihin C.1S.298)

HADİS:
EbuHureyre (r.a.) dan rivayete göre, Rasul-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Allah’uTeala, “Her kim benim veli kullarıma düşmanlık ederse, muhakkak ben ona savaşaçarım. Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden bana daha sevimli bir amelve ibadetle yaklaşamamıştır. Kulum bana nafile ibadetle de durmadan yaklaşır;nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi, artık ben o kulumun işiteceğikulağı, göreceği gözü, şiddetle kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum.Eğer benden bir şey dilerse, onu verir; bana sığınırsa, muhakkak onu himayeederim.” buyurdu. (Buhari Riyaz Us’ Salihin Terc.C.1 S.417)
Değerliokurlarım böyle olduğunu hüsnü zan ile kabul ettiğimiz bir zat varsa ; niçin oAllah dostunu ziyaret ettiğimizde ya Rabbi, bu zat hürmetine bize hayırlar verbizleri affet diyerek,O zatı vesile etmeyelim!

HADİS
Ebu SaidEl Hudri r.a.’den rivayete göre, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Cenazetabuta konupta erkekler onu omuzları üzerine yüklendiği zaman, cenaze iyi birkişi ise: “Beni (gideceğim yere) ulaştırın, ulaştırın” der. Cenaze eğer fenabir kimse ise: “Eyvah! Bu cenazeyi nereye götürüyorsunuz?” der. Onun sesiniinsanlardan başka herşey duyar: eğer insan bu sesi duysa idi bayılıp düşerdi.”(Buhari. Riyaz Us’Salihin C.1 S.482)



ـ4420 وعن ابْنِ عبَّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَرَسُولُ اللّهِ # لِلْعَبَّاسِ: يَا عَمِّ إذَا كَانَ غَدَاةُ ا“ثْنَيْنِ فأتِنيأنْتَ وَوَلَدُكَ حَتّى أدْعُوَ لَكُمْ بِدَعْوَةٍ يَنْفَعُكَ اللّهُ بِهَاوَوَلَدَكَ. قَالَ: فَغَدَا وَغَدَوْنَا مَعَهُ فَألْبَسَنَا كِسَاءً. ثُمَّقَالَ: اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْعَبَّاسِ وَوَلدِهِ مَغْفِرَةً ظَاهِرَةًوَبَاطِنَةً َ تُغَادِرُ ذَنْباً. اللَّهُمَّ احْفَظْهُ في وَلَدِهِ[. أخرجهالترمذي . وزاد رزين في رواية: ]وَاجْعَلُ الخَِفََةَ بَاقِيَةً في عَقِبِهِ[ .



(4420)-İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtuvesselâm) Abbas (radıyallahu anh)'a dedi ki:
"Eyamcam, pazartesi sabahı bana sen ve oğlun beraber gelin size dua edivereyim.Allah bu dua bereketine, sana da oğluna da hayırlar halketsin!"
İbnuAbbâs devamla der ki: "Abbâs gitti, biz de beraberinde gittik.(Resulullah) hepimize bir kîsa örttü; sonra da şöyle dua buyurdu:
"Allahım!Abbas'ı ve oğlunu mağfiretine erdir, öyle bir mağfiret ki zahiri batınî bütüngünahlarına ulaşıp temizlesin, hiçbir günah hariç kalmasın. Allahım, onaçocuğu sebebiyle ikram et." [Tirmizî, Menakıb, (37 66).]
Rezinbir rivayette şu ziyadeyi kaydetti: "Hilafeti onun neslinde bakikıl."(Kütübü sitte terc.C.12.sayfa:484-485)

Buhadisi şerifte görüldüğü gibi: Resulullah: Amcası Abbas’a dua ederken;amcasının oğlu İbni Abbas’ı; vesile kılmış; Yani oğlu hürmetine babası Abbas’ahayırlar vermesini istemiştir.





SONUÇ


Hiçbir şeyin Kur’an-ı Kerim’in dışında kalması mümkün olmadığınagöre, elbette ki peygamberlerin, evliyanın kabirlerini ziyaret edipruhaniyetlerini vesile/vasıta ederek Allah Teâlâ’dan isteklerde bulunmanınhükmü de onda vardır. Bazı âyet-i kerimelerin ibâre, bazılarının da işâremânâlarında tevessülün hükmünü bulmak mümkün. Yani kimilerinde açıkça,kimilerinde de işâret ve delâlet yoluyla Allâh’a yakınlık için bazı şeylerivesile/vasıta edinmenin meşrûiyeti ifade edilmiştir.
Yukarıda açıkladığımız gibi dilimizde “vesîle”, kendisi ile maksada-hedefeulaşılan vâsıtadır. Müfessirler, âyette (Mâide, 35) geçen “vesîle”ye çeşitlimânâlar vermişler...
Bunlardan Fahreddîn-i Râzî hazretleri, “vesîle”yi, Peygamber Efendimizin vârisiolan “mürşid-i kâmil” ile tefsir etmiştir.
İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) de bu âyet-i kerimeyi tefsir ederken, “vesîle”denmurad, salih ameller olduğu gibi, Allâh’a yakın olmak için kendisiyle tevessüledilen her şeydir, diyor. Sonra da Te’vîlât-ı Necmiye’den şunları naklediyor:
Bu âyet-i kerime, ‘vesîleyi arama’ emrini açıklamaktadır; bu, elbette kilâzımdır. Çünkü Allah Teâlâ’ya vusûl yani Hakk’a ermek, seyr u sülûkü (Seyr usülûk: Tasavvufta Hakk’a ermek için yapılan mânevî yolculuğa verilen addır.)tamamlamak, ancak vesîle ile elde edilir. Bu vesîle de, hakîkatâlimleridir....( Tefsîru Rûhu’l-Beyan, 2, 387-388.) Yani Peygamber Efendimizinzâhir ve bâtınına vâris olan Allah dostlarıdır... İster hayatta olsunlar, istervefat etmiş bulunsunlar; vasıta olmaları açısından bir şey fark etmez.
Dikkatlice baktığımızda görürüz ki âyet-i kerîmede mü’minlere, kurtuluş veselâmet için, üç şeye riâyet etmeleri emredilmiştir:
1) Allah’tan korkmak,
2) Ona yaklaşmaya vesîle aramak,
3) Onun yolunda cihad etmek...
Vesîle’den maksat ise, peygamberler, evliyalar, salih kişiler ve salih amellerolduğuna göre, onlarla tevessül etmek, onların hatırına, onların yüzü suyuhürmetine Cenab-ı Hak’tan talepte bulunmak da şüphe yok ki caizdir.
Ayrıca yukarıda geçtiği üzere, “vesîle” kavramı umumidir; mutlak olarakvesîleyi aramamız ve onunla Allâh’a yaklaşmamız emrediliyor... Karînedenmücerret emirler ise vücub ifade ettiğine göre, mü’minlerin “vesîle”yi arayıpbulmaları, onlarla Allah’a yaklaşmaları icap ediyor. Onlar, mü’minleri AllahTeâlâ’ya yaklaştıran-ulaştıran bir vâsıtadır. Nitekim tasavvufla alakalı bireserde, “Allah” ismini zikirlemeşguliyetin mahiyeti anlatılırken, şu açıklamaları görmekteyiz(mealen):
“Kişi, boş ve temiz bir yerde oturur;gözlerini yumup ağzını kapayarak dilini damağına bitiştirir. İstiğfar ilekalbini iyi-kötü bütün düşüncelerden ve Allah’tan gayri her şeyden uzak tutar.Bu hususta mürşidine muhabbetle bağlanarak onun rûhâniyetinden istimdât eyler(yardım taleb eder) ki, müridin bu hususi istimdâdı, mürşidi vâsıtasıyla diğerbütün mürşidler zincirinin ve Resûlüllah Efendimiz’in rûhâniyetine ve oradan danihâyet Cenâb-ı Hakk’a ulaşır.”

( Kibrît-i Ahmer,Limuharrihî, s. 5.)
Demek ki büyük zatların kabirlerini-türbelerini ziyaret edip onların yüzü suyuhürmetine bir şeyler istediğimiz zaman da, dileklerimiz, sonuçta onlarvasıtasiyle Allah Teala’ya ulaşıyor. Âmiyane tabirle onlar amaç değil, sadecebirer araç. Her şeyi veren de, alan da Allah Teâlâ’dır. Yardım da vasıtalı veyavasıtasız yalnız O’ndan gelir. Mü’min buna inanır. Dolayısiyle kabir ziyareti hususundaMüslümanların tevessülüne, aksi yönde kesin bir hüküm varmış gibi karşı çıkmakdoğru değildir. Aksine, kul ile Allah arasında bazı hallerde vesile vevasıtalar koymanın caiz olduğuna dair hem âyet, hem de hadisler mevcuttur.Nitekim bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Ümmetimin hayırlılarından bir toplulukvardır ki, Allâh’ın rahmetinin genişliğinden dolayı, açıktan gülerlerse de,azâbının korkusundan dolayı, gizli gizli ağlarlar. Onların vücutları yerde,kalpleri semâdadır. Ruhları dünyada, akılları âhirettedir. (Yeryüzünde) sekîneile yürürler, vesîle ile Allâh’a yaklaşırlar.”



( el-Gazâlî, İhyâu Ulûm,1, 57’de, İmam el-Hâkim ve Beyhakî’den rivâyet etmiştir; ayrıca bkz.Rûhu’s-Salât Aynü’l-Hayat. Hadis-i şerifte geçen “sekîne” kelimesi lûgattevakar, ağırbaşlılık ve sükûnet mânâlarınadır. Tasavvufta ise sekîne, kalbte birnûrdur ki, kalb onunla müşâhede ettiklerine karşı sükûnet ve istikrar bulur,mutmain olur. (Bursevî, İsmail Hakkı, a.g.e., 9, 12) Başka bir ifadeyle sekîne,gaybla ilgili hususların gelişi esnasında kalbin bulunduğu itmi’nân ve huzûrhâlidir. Sekîne; nûr, kuvvet ve ruhtan meydana gelir, korkan kişi o sayedesükûnete erer, mahzûn olan da tesellî bulur. Günahkâr-isyankâr ve cür’etkârlarona sığınır. (Herevî, Menâzilü’s-Sâirîn, s. 29; İbnü Arabî,Istılâhâtü’s-Sûfiyye)


Peygamberimiz’in diliyle övülen, yeryüzünde İlâhi nur ile, sükûnet ve vakarlayürüyen bu mü’minler, doğrudan değil, vesile ile Allah’a yaklaşıyorlar.
Ayrıca tevessülün câiz olduğu hükmünü daha pek çok hadîs-i şeriften de ortayakoyabilmek mümkün. Meselâ, “Amellerniyetlere göredir; herkes için niyet ettiği şey vardır”(Buhari, Sahih,Bed’ü’l-Vahy, 1.) meâlindeki meşhur hadis-i şerif, bunlardan biridir.Bilindiği gibi ameller kısaca, bedenî ve kalbî olmak üzere iki kısma ayrılır.Buna göre kişi, mubah olan davranış ve düşüncelerden herhangi birine ibadetolarak niyet etse, o davranış ve düşüncenin ibadet olacağı izah ve isbâta gerekolmayacak derecede açıktır.( Hüseyin ed-Devserî, er-Rahmetü’l-Hâbita(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî hâmişi), 1, 223.)
Şu da muhakkaktır ki, tasavvufla meşgul olan âlimler, tevessülün meşru‘ olduğuhususunda icma‘ (söz birliği) etmişler... Bunlardan kalabalık bir topluluk dabu icma‘ı tesbit edip üzerinde ittifak etmiştir. Bunun muğlak ve kapalı biryanı, şüphe ve tereddüde mahal olacak bir tarafı da yoktur.
Âlimlerin tevessül üzerindeki bu icma‘ı, inananlar için elbette ki delildir vebunu kabul etmeleri gerekir. O bakımdan bu gibi mânevi meselelere vukufuolmayan, kuşatıcı bir ilmî yeterliliğe sahip bulunmayan kimselerin itirazlarınaise itibar edemeyiz. Onları kendi kanaatleriyle başbaşa bırakır, telakkimizindoğru olduğuna inanırız.
***
Mü’minleri, Allah Teâlâ’dan başkasına duâ ve ibadet etmekten sakındıranâyetlere gelince... Dilerseniz öncelikle bu âyetlerin meallerini görelim.
“Allâh’ı bırakıp da sana faydası ve zararı olmayan şeylere tapma!Bunu yaparsan,o halde sen hiç şüphesiz zâlimlerden olursun.”(Yûnus sûresi, 10/106.) “Hakdavet ancak ona (Allâh’a)dır. Müşriklerin onu bırakıp da yalvarıp durduklarıputlar ise, kendilerine hiçbir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsindiye, suya doğru iki avucunu açana benzer ki, o su ağzına gelmez. Kâfirlerinduâsı, sapıklık içinde bocalamaktan başka bir şey değildir.”(Ra‘d sûresi,13/14.) “(Müşriklere) de ki: Allah’tan başka, ilah dediklerinizi çağırın;anlarsınız ki, ne sizden zararı def etmeye, ne de değiştirmeye kaadirdeğillerdir.”(İsrâ sûresi, 17/56.) “O halde, Allah ile birlikte başka bir ilâhakulluk etme. Azap edilenlerden olursun.”( Şuarâ sûresi, 26/213.) “... Onubırakıp da taptıklarınız (putlar), bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahipdeğillerdir. Kendilerine duâ etseniz, duânızı işitmezler. (Farz-ı muhâl)işitseler, size cevap veremezler. Kıyamet gününde de sizin şirkinizi (kendilerinetaptığınızı) inkâr ederler. (Her şeyden hakkıyla) haberdâr olan (Allah) gibisana haber veren olmaz.”( Fâtır sûresi, 35/13-14.) “Allâh’ı bırakıp da,kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olana (putlara) tapan kimsedendaha şaşkın kim olabilir! Onlarsa, bunların tapmalarından habersizdirler.(Kıyamette) insanlar bir araya toplandığı vakit bunlar, onlara (tapanlarına)düşman olurlar ve taptıklarını inkâr ederler.”( Ahkâf sûresi, 46/5-6.)“Gerçekten bütün mescitler, hep Allâh’ındır. O halde, Allah’la beraber başkabirine ibadet etmeyin.”(Cin sûresi, 72/18.)
Evet, şimdi de bu âyetlere dayanarak “tevessül” için, “Allah Teala ile birliktebir başkasına dua etme, yalvarma, niyazda bulunmadır” diyenlerin iddialarınagelelim... Gayet açıktır ki, meşru olan tevessülde bunun yeri yoktur.
Tevessülün meşru olduğunu söyleyen aklı başında hiçbir âlim bunu caizgörmemiştir. Ayrıca âyetlerde bahis mezzu olanlar putlardır; peygamberler,veliler değil. Bununla biklikte eğer bazı kimseler bu konuda yanlış bir tutumve anlayış içinde iseler, onları hemen “şirk”le damgalayıp İslam dairesi dışınaatmaya kalkışmak yerine, yapılması gereken, herhalde “Din nasihat(le kaim)dir, dinin direği nasihattir”( Tirmizî,Sünen, Birr, 17, 18; Müslim, Sahîh, iman, 95.) düsturunca kendilerini doğruyayöneltmek ve işin hakikatini açıklamaktır.
Allah Teala'dan herhangi bir şey dilerken araya bir başkasını koymayı mutlakmânâda “şirk” kabul edenlere ayrıca sormak lâzım: Bu takdirde, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve ona(yaklaşmaya) vesîle arayın.”( Mâidesûresi, 5/35.) “Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri vakit sana gelseler veAllah'tan mağfiret dileseler, Peygamber de onlar için istiğfarda bulunsaydı,elbette Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulurlardı”( Nisâ sûresi, 4/64.) vb. âyetleri nasılaçıklayacaksınız? Öyle ya, madem ki Allah Teâlâ kullarına şah damarlarındandaha yakın,( Kaf sûresi, 50/16.)dua edenin duasına da karşılık vereceğini(Nisâ sûresi, 4/64.)bildiriyor; bu durumda insan, vesileye neden ihtiyaç duysun? Günahlarının affı,kusurlarının bağışlanması için Peygamber de olsa bir başkasının duasına niçinmecbur kalsın?!
Hz. Yusuf’un, babası Hz. Yâkub’a (aleyhimesselâm), gözlerinin açılması içinönceden elçilerle gömleğini gönderip yüzüne sürmelerini istemesi ve böyleyapıldığında babasının gözlerinin açılması (Yûsuf sûresi, 12/93-6.) hadisesi demevzumuz bakımından önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Onlara göre buhadisenin -ilmi yönü bir tarafa- makul ve mantıklı bir izahı olabilir mi?Tevessül meselesinde şiddetli bir muhalefet tavrı takınanlar, dileriz ki Hz.Yâkub’un bu fiilini, gözlerinin açılması için -en hafif tabiriyle- bir “bezparçası”ndan medet ummak, Hz. Yusuf’un davranışını da o bez parçasında birfayda vehmetmek olarak açıklama talihsizliğine düşmezler.
... Ve yine kimse zannetmesin ki, tevessülün meşru olduğunu söyleyenler,yukarıda zikri geçen Allah Teâlâ’dan başkasına dua etmekten sakındıranâyetlerden habersiz, -hâşâ- tevhid ve şirk mevzuunda hassasiyet sahibideğildir! Bilakis onlardan çok daha itinalı ve dikkatlidirler.
***
Konuyu özetlemek gerekirse şunları söyleyebiliriz:
Yukarıda açıkladığımız üç türlü tevessül usûlünce, istediğini Allah’tanisteyen, yardımı ondan bekleyen; ancak kendi aczini, kusûrunu-küsûrunu, hata veisyanını bildiği için bir Allah dostunu araya koyan, onun hatırına-yüzü suyuhürmetine günahlarının afvını, ihtiyaçlarının giderilmesini isteyen mü’mine,asla “senin yaptığın bid‘attir, hurâfedir; şirk koştun, haram işledin” denemez.Tasavvuf erbabı, bu gibi hususlarda, hiçbir mahzur görmemişler, hatta bununlüzum ve faydasından bahsetmişlerdir. Onlara göre peygamberlerin, evliyanınkabirlerini ziyaret etmenin en önemli gayesi; en mühim, en faydalı kabirziyaret şekli de budur. Bu maksatla kabir ziyaretinde bulunanların, evliyayadua ederek onlara faydalı olmak veya kabirlerinden ibret almak gibi bir hususakıllarından bile geçmez… Bilakis bütün türbelere, dergâhlara, âsitânelere,tekkelere, yatırlara yapılan ziyaretlerde hakim olan anlayış, düşünce ve inanışonlardan istifade etmektir.
Tasavvuf anlayışında evliyanın, ister hayatta ister vefat etmiş olsun,yeryüzündeki insanlar için, Allah katında şefaatçi ve yardımcı olacaklarınainanılır. Nitekim bütün tarikatlerce makbul bir velî sayılan Ma‘ruf el-Kerhî(ö. h. 200), müridi Seriyyu’s-Sekatî’ye şöyle demiştir: “Allâh’a bir ihtiyacın olursa, beni vasıta ve vesile kılarak iste.Allah’tan hacetini bana and içerek dile.” Bağdat sûfileri de, “Ma‘ruf el-Kerhî’nin kabrinin her derde devaolduğu tecrübeyle sabittir” diye ifade etmişlerdir.
Sûfiler, tıpkı diri mürşidler gibi ceseden ölü evliyanın ruhlarının hayattakiinsanları terbiye ve irşad ettiklerine, bazı velilerin öldükten sonra dadünyada tasarrufta bulunduklarına, bu âlemdeki nizama ve hadiselere yönverdiklerine inanırlar. Tasavvufun, bilhassa Nakşibendilerin bu mevzudakiinançlarını, dilerseniz Reşahat’tan takip edelim: “Şeyh Ebu’l-Hasan Harkâni’ninvefatı (h. 425), Şeyh Bayezid-i Bistâmi’nin vefatından (h. 234) bir müddetsonra vaki olup, Şeyh Bayezid’in ona terbiyeleri zâhirî ve surî olmayıp,ruhanîdir.” Tasavvufta üveysiyet tarîkı ve ruhanî nisbet denilen bu inanç,bütün tarikatler tarafından kabul edilmiştir.
Velhasıl bu hususta fıkıh, kelâm, hadis ve tefsir âlimleri, bilhassa selefiyemensupları dikkatli olmak ve şu hususları göz önünde bulundurmak zorundadırlar:Tasavvufla alâkadar olan mü’minleri tenkit veya onlara karşı kendi görüşlerinisavunmak için dayandıkları aklî ve naklî deliller, kesin ve açık olmaözelliğine sahip değildir.

(Doç. Dr. Vecdi Akyüz,Mukayeseli İbadetler İlmihali, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995, 2, 333-34.)
Dolayısıyla o insanları müşrik,bid‘atçi-hurâfeci veya sapık olmakla suçlamak, hele de şirk ile itham etmekasla caiz olmaz. Tenkit edilecek, düzeltilmesi için mücadele verilecek husus,İslâm toplumundaki bid‘atler ve hurâfelerdir. Onun da usûlü, çıkıpbasında-medyada ulu-orta konuşmak, onu-bunu suçlamak, itham etmek değil, iyi vehayırlı neticeler almaya yönelik metodlarla faaliyetlerde bulunmak olmalıdır.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Tarikat icersinde sofilerin tevessülü ile su yukaridaki uzun bilginin ne alakasi var anlayamadim.
Iste, adam olamadiginiz yer burasidir.
Ayetler bir baska seyi ifade ediyor,
Ama sizler o ayetleri seyhlerinize yapilan tevessüller icin mesruiyyetine delil icin arzediyorsunuz.
Yaptiginiz batil ve de anlamsiz.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Tarikat icersinde sofilerin tevessülü ile su yukaridaki uzun bilginin ne alakasi var anlayamadim.
Iste, adam olamadiginiz yer burasidir.
Ayetler bir baska seyi ifade ediyor,
Ama sizler o ayetleri seyhlerinize yapilan tevessüller icin mesruiyyetine delil icin arzediyorsunuz.
Yaptiginiz batil ve de anlamsiz.


Senin bu bilgilerden bir şey anlamadığını biz biliyoruz ... Hatta okuduğunu bile sanmıyoruz. Hoş okusan da senin için asla bir şey farketmeyecektir. Çünkü, sizin niyetiniz hayır değil !
Bir şeyde ve kişide baştan hayır olmayınca, o işi akıbeti sadece maraz doğurur vesselâm.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Marazlik bende yok sizlerde var,
En batil tarikatin icersinde bulun, dersine katil, zikret ve seyhlerine bakislarini anal,
Bir de en sünnet bildigin tarikatin icine gir, yapailanma, seyhe bakma, zikir ve niyyet arasinda bir fark var mi?
Ali KALKANCI'nin söylemlerini ben disaridan tartabiliyorum, abuk sabk kelamlar idi Islam anlaminda söyledikleri,
Neden icten ona bagli olanlar onun abuk ve sabuk konustugunu anlamiyorlar, bunu tahlil et,
Neden ben böyle söyleyince, onlar hemen beni arkamda namaz kilinmaz ilan ediyorlar bunu bir tahlil et, marazlik yapma,
Ne oldu Kalkanci'nin yüzüne Kur'an okuyamadigi da anlasildi, ne menem bir sapik oldugu da,
Neden tarikate baglanan insanlarin, sofilerin, müntesiplerin (hak tarikat olsun batil tarikat olsun farketmez) gözü kör, kulagi isitmez, dili de konusmaz oluyor, neden?
Maraz bizde degil sen de ve sizlerin bu yapilanmasinda.
Iste tarikatin büyük handi kapi.
Ifade ettigin ayetlerle, baglanti kurdugun tarikatin abuk ve sabuklugunda, bir örtüslük yok ama halan utanmadan ve haya etmeden yaziyorsun.
Seyhiniz dünyayi ben idare ediyorum dese, cani gönülden onlarin bu sözlerine iman etmezseniz, ben tarikate baglanirim.
Cigerinizin derinliklerine kadar taniniyorsunuz artik.
 
Üst