Hele dindar insanların hoşgörüsüzlüğünü anlamak mümkün değildir. Hazreti Musa ve kardeşi Hazreti Harun, kendilerine senelerce tepeden bakan, İsrail Oğulları'na Mısır'ı dar eden ve yüce Yaratıcı'ya açıkça şirk koşacak kadar kibirli olan Firavun'a giderlerken, Cenab-ı Hak; "Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin. Umulur ki aklını başına alıp düşünür, öğüt dinler yahut hiç değilse biraz çekinir." (Tâ Hâ, 20/44) demiş; yumuşak bir üslup kullanmalarını, güzel sözler söylemelerini ve tatlı tatlı konuşmalarını emretmişti. Günümüz mü'minleri neden muhataplarını yumuşatma, bir diyalog imkânı bulma, onları düşünmeye davet etme adına hoşgörülü olamıyorlar? En yakın dairedeki arkadaşlarına, birlikte yürüdüklerine asgari ilgiyi, hoşgörüyü göstermiyorlar, gösteremiyorlar ve onların başka yerlere sürüklenmelerine seyirci kalıyorlar? Yazmadan edemeyeceğim; Ahmet Taşgetiren küstürülecek bir insan mıdır? Dün sövüp sayanlara gösterilen "hoşgörü", Taşgetiren'den neden esirgeniyor?
'Merhum Turgut Özal devletin zirvesindeki bir insan, belki yirmi yere mektup yazdı. Başbakanken bunu yaptığı gibi, cumhurbaşkanıyken de bunu yaptı. Devlet başkanlarına 'Ben bu işin kefiliyim.' dedi. Bu yiğitçe bir tavırdır.
'Sayın Süleyman Demirel'in bu konudaki mektupları belki kırk tanedir. Kırk tane devlet başkanına salahiyetle mektup yazıyor. Bazılarına imza atıyor, bizim arkadaşlarımıza diyor ki; 'Üstünü nasıl istiyorsanız öyle doldurun, götürün'. Bu yiğitçe bir tavırdır. Arkadan Sayın Bülent Ecevit geliyor. Kritik bir dönem. Şubat rüzgârlarının estiği bir dönemde geliyor bu insan. Kendisine üst üste brifingler veriliyor. Fakat o onurlu hareketleri karşısında saygı duyduğumuz tavrını bir daha sergiliyor ve kendisine anlatılan şeylerin pek çoğunu elinin tersiyle itip 'Ben bunlarla tatmin olmadım, doğru değil bunlar. Osmanlı döneminde bile yapılmayan şeyler yapılıyor.' diyor. Bu yiğitçe bir tavırdır.
'Tansu Hanım aynı şeyi yapıyor, Mesut Bey geliyor, aynı şeyi yapıyor. Arkadan gelenler aynı şeyi yapıyor. Yiğitçe tavırlardır bunlar.
'Kaldı ki, bir-iki defa soru önergesi verilmiştir, Meclis'te. Ve bunlar orada olumlu olarak cevaplandırılmıştır. Nerede? 'Hâkimiyet bilâ kayd u şart milletindir' sözünün temsil edildiği yerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde. Hem de 'hareketin beraatı' diyebileceğimiz şekilde; 'evet bu, Türk milletinin menfaati hesabınadır' denilerek. Dolayısıyla millete mal olmuş bir hareket gönüllüler tarafından temsil ediliyor. Allah'ın izniyle de sonsuza kadar temsil edilecektir. Falanın, filanın şöyle böyle demesi hiçbir şey ifade etmez. Güneş balçıkla sıvanmaz. 'Yurtdışındaki Türk okulları, kendini devletin yerine koyanların değil, aksine devletine destek olanların, devletin bıraktığı alanları sivil toplum kuruluşu olarak doldurmaya çalışanların himmet ve fedakarlığı ile yayılıyor. Dolayısıyla kimse bu çağın hadisesini karalamamalı, çamur atmamalıdır.
uyarı lütfen ardarda mesaj yazmak yerine düzenle butonunu kullanınız...